• sinemada ikinci kez izlemediğim için pişman olduğum aşmış film.
  • 2014'ün en iyilerindendir.

    oscar'da en iyi film dalında aday olmalıydı.american sniper saçmalığına göre kat kat iyidir.

    christopher nolan ünlü fizikçi kip thorne'dan yardım almıştır.hakkında güzel bir inceleme var vakti olanlar okusun konunun uzmanları yorumlamış.
  • filmin en tırt mantık hatası dünyada mısırdan başka bir şey yetişmemesine rağmen kütür kütür bira içmeleridir.

    haa şimdi o da kesin mısır birasıdır.
  • film için sayfalarca analiz yapılır lakin yazılanlara ama şurada şöyle olmuştu diye bahane bulan birileri illa ki çıkacak.kısaca söylemek gerekirse evet mantık hataları vardı ki onlar da olmalı olmak zorunda insan eliyle insan yapımı sonuçta. beni asıl düşündüren gerçekliği olduğuna inanılan bu tür olayların bir gün gerçekten ortaya çıkıp içine bizi alması. dünya bir gün gelecek ve insanoğlunu üzerinde istemeyecek o zaman ne halt edicez asıl ona kafa yormak lazım burada kavga kıyamet çıkaracağımıza.
  • filmi izlemiş eve dönüş yolunda, ayaklarım yerden kesilmiş, bırak beyni falan tasaklarıma kadar bilim ve hayranlık duyduğumu hissederken ablamın telefonda 'gelirken iki kilo çinekop alsana' demesiyle dünyaya düştüğüm fillmdir. çinekop leziz bi balıktır.

    (bkz: düşmüş erkekler masalı)
  • koltuğunuza yaslanın, kemerlerinizi bağlayın çünkü az sonra hepinizi bu yazıyı okumaya başladığınıza pişman edeceğim.

    sevgili sözlük yazarı ve okurları ben kimseyi bir konuyu bilmediği için cahil kabul etmem, zaten bir kurgu olan bu filmde geçen konular anlayanı aydın anlamayını cahil ilan etmek için çok yetersizdir. sizler bu filmden ve anlattıklarından bağımsız olarak cahilsiniz. bu film ortaya çıkardıklarıyla bu veriyi desteklemekten başka bir önem arz etmemektedir.

    filmi izledikten sonra sözlüğe gelip hakkında konuşulanları dikkatle okudum. ne şaşırdım ne irkildim, sadece ölmeden önce tamamlamayı düşündüğüm köklü sınıflandırmanın ilkel girişimlerinden birini açıklamak için uygun bir ortam bulduğumu düşündüm. yazı tamamlandığında göreceksiniz ki yeryüzündeki şu an hayatta olan her bir insan az sonra yapacağım sınıflandırmada bir yerde durmaktadır. kendini cetvelde bul, potansiyelini değerlendir.

    her şeyden önce söylemeliyim ki dün gece yatağımda terleyerek uyumaya çalışırken oluşturduğum bu piramit bir nefretin değil "daha iyi olmak zorundayız" duygusunun motivasyonu ile oluşturulmuştur. arzuladığım sonuç insanların sırtına basarak yükselmek değil, güzel bir toplum içinde yaşamak için beraber aydınlanmamız gerektiğini anlamamızdır.

    yazdıklarımdan alının, rahatsız olun ama bu sizi umutsuzuğa sürüklemesin.

    her neyse piramite dönelim. dün gece maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinden öykünerek ve onun iyi bir yapı olduğunu düşünerek şu şemayı oluşturdum. her insan bu piramitte bir yerdedir, yer değiştirebilir ama dışına çıkamaz;

    -----------------------/dahiler\
    ------------------/bilim marabaları\
    ---------------/faydacı bilim insanları\
    ---------/sürekli öğrenmeye çalışan aydınlar\
    -----/--------------------cahiller-------------------------\
    --/--------------------kara cahiller------------------------------\

    grafik facia için özür diliyorum ancak temel olarak ne anlatmak istediğim anlaşılmıştır. piramitin tepesindeki dahileri dahi yapan, çok bilmelerinden ziyade, yeni prensipler kuramlar üretebilme becerileridir, elbette bu çok fazla bilmeyi gerektirir ancak tek başına bilgi bir insanı dahi yapmaz. onun altındaki bilim marabaları dahilerin ürettiği kuramları ve prensipleri değişik uygulama alanlarında sınarlar. bilimin ilerlemesi ancak bu marabaların üstün emeği ile mümkündür. bir alt basamaktaki faydacı bilim insanlarından farkları, bilimsel veriden gerçeği anlamak dışında pratik bir fayda beklememeleridir. veriyi olduğu gibi analiz etmek ve insanlığa sunmak varlıklarına aradıkları anlamı sağlar.

    faydacı bilim insanlarına gelirsek bunla; mühendis kafalı, veriden pratik fayda arzulayan insanlardır. meta ile olan ilişkileri nedeniyle dünyamızı daha yaşanır kılmakta, bilgi ile hayat arasındaki en kuvvetli bağı sağlamaktadırlar. ayrıca bu katman, bir alt katman olan aydın kesimin eğitim sistemi ile ürettiği ve onayladığı insanlardan oluşur.

    piramite sığdırmak için saçma bir biçimde özetlediğim istiklarlı aydınlar bu yazıda değinmek istediğim önemli katmanlardan biri. bir insanın cahil yahut aydın olması arasındaki temel farkı iyi anlamanızı istiyorum. bilmek tek başına bir insanı cehaletten kurtarmaz. evren bir veri yumağıdır. insan bilincinin kolayca algılayamayacağı kadar detay içerir. dynein'in ne olduğu da bir bilgidir, ahtapotun kaç ekstremitesi olduğu da, 4 milyar yıl önce dünyaya çarpan gezegen theia'nın çapı da veridir, neandertal uyluk kemiğinin darbe dayanıklığı da.

    yani demek istiyorum ki evrendeki her veriyi bilmemiz mümkün değil. tüm hayatını bilmeye adayan bir insanın bildiklerinin evrendeki tüm veriye oranı cahil bir insanınkinden fazla değildir. yani tek başına evreni tamamen anlamak üzerinden sidik yarıştırırsak evrenin bakış açısıyla cahil de aydın da sınıfta kalır.

    ancak arada çok önemli bir fark var. aydın insan sürekli bir kavrama sorgulama anlama gayreti içindedir. çevresindeki her olguyu köküne kadar irdeler, bilgiyi arar, sınar, üretir. işte tek başına bu istikrarlı çaba bir insanı cehaletten çıkarır.

    kara cahil ile cahil arasındaki fark ise hareket yönüdür. cahil durağan ve nötr iken kara cahil gerçeğin zıddına hareket etmekten ve cehaletiyle övünmekten çekinmez. bilmemek bu kitle için utanılacak değil, vahşice övünülebilinecek bir negatif erdemdir.

    evren öylesine homojendir ki, zerreden bütüne, bütünden zerreye ince örümcek ağlarıyla takip edilebilir. aydın insan tekrarlanan bu bağlantılarla karşılaştıkça büyük resmi algılamaya zamanla öngörmeye başlar. insan ufkunun genişlemesini bilincinizin içinde hapsolduğu bir balonu nefes kullanmadan şişirmeye benzetebiliriz. neden nefes kullanmadan çünkü tek bir dolgunun bu balonu doldurması mümkün değildir. o balon genişleyecekse cımbızla her yönünden devamlı çekilerek genişletilmelidir.

    bu nedenle de aydın insan olmak zorlu zahmetli ve sürekli çaba gerektiren sıkıntılı bir süreçtir. üstelik bir sonu, duru durağı yoktur. ben yeterince öğrendim artık durabilirim diyebileceğiniz bir alana asla varamazsınız. evren bir insanın yeterince bilebileceği kadar iki boyutlu hiç olmamıştır.

    ancak bilmek de tek başına soyut bir kavram. üstelik insan ömrü de komik derecede kısa. bilmek lazım ama ne kadar, ne derinlikte, nereye kadar. işte bu soruların cevabı için de şöyle bir cetvel inşa ettim. gerçeğin kavranabilmesi için bilginin bu cetvele göre sınıflandırılması gerektiğini düşünüyorum.

    b -----herkesin bilmesi gereken kapsayıcı yüzeysel alan, öz
    i -----meraklısının bilmesi gereken nedensellik içeren katman
    l -----yan alan olarak kullanacak olanın bilmesi gereken orta katman
    g-----profesyonel amaçlı kullanım için derin katman
    i ---- bilgiyi yeni prensipler, kuramlar üretmede kullanacak otorite için en derin katman

    yani bu cetvel ne diyor özetle, her veri herkesçe, en düşük seviyede bile olsa, bilinmelidir. gereksiz bilgi diye bir kavram yoktur. o balonun genişlemesi için milyonlarca cımbız gerekiyorsa her veriye ihtiyacımız olduğunu kabul etmek zorundayız. derinlemesine kavrayacak zamanımız yoksa da özünde ne dediğini anlamak mecburiyetindeyiz.

    peki ben tüm bu sınıflandırmaları uyku uyuyamayarak neden yaptım ona gelelim şimdi. çünkü bir toplum tek başına bir kesimin kurtulması ile güzelleşmez. daha önce başka bir yazıda da değindiğim üzere matematikçi john forbes nash'in ekonomi üzerine ürettiği teorem sosyal hayatın da biyolojinin de temel direklerinden birine dayanır. bir canlı eğer kendi çıkarlarına göre hareket edecekse ekosisteminin çıkarlarına göre de hareket etmelidir.

    daha da özetle o piramitte aydın katmanı genişlemedikçe herkes kara cahillerin hayatını yaşamaya mecbur kalacaktır. bireysel kurtuluş çözüm değildir, olmayacaktır.

    çoğunuz okumayı bırakmışken artık filme gelebilirim sanırım. bu film nereden baksanız bilginin en yüzeysel haline göre konumlandırılmış, derinlikli gözüken kısımları bile sınırsızca hayal gücüne dayanan, temel fiziksel mantıksızlıklar dahi içeren basit bir film. en güzel tarafı cahil insanlara cahil olduklarını popüler kültürün tokatıyla anlatabiliyor olması.

    peki siz bu filmi neden anlamıyorsunuz.
    ilk neden çok basit, çünkü cahilsiniz.
    ikinci ve daha acıtıcı olanı sizi eğitmekle görevli insanlar da cahil
    üçüncüsü eğitim sistemini planlayanlar dahiler yahut marabalar değil faydacı bilim insanları
    dördüncüsü o faydacı bilim insanlarını besleyen halk cahil

    bu korkunç kısır döngü kırılamayacak kadar güçlü güzel insanlar. asıl güzelliği görenlerin size ayıracak zamanları yok, görmeyenler bilmenin ve anlamanın tadını tecrübe etmedikleri için önemsemiyorlar. arada olan hepimize oluyor.

    ben başka bir sosyal yapıda yaşamak istiyorum. gazetelerin güncel makaleleri manşetten duyurduğu, arkeologlarla röportaj yapılan, bilim insanlarının pop şarkıcıları gibi hayranları olduğu, konser alanlarında 50 bin kişinin transgenik tür görmek için tezahürat yaptığı, anlamaya adanmış bir evrende yaşamak istiyorum.

    sürekli ayaklarımıza bakarak manzaranın tadını çıkaramayız canına yandıklarım. ararsak bir çividen bile gerçeğe gidebiliriz. hem de öyle farazi, hayallere dayalı, kanıtlanamaz gerçeğe değil. elle tutulabilecek deneylendirilebilecek, ihtişamıyla bizi sarsacak gerçeğe ulaşabiliriz.

    bu çivi nasıl tutuyor tahtayı?
    çünkü sağlam, çünkü üstünde yivleri var. çünkü sürtünme.

    neden sağlam?
    çünkü demir. (aslında çelik ama o detay başka yazının konusu)

    demir neden sağlam?
    çünkü atom numarası 26 olan bir metal. hem de dünya kabuğunda en sık rastlanan 2. metal. hem de sadece bizim dünyamızda değil tüm tüm kaya gezegenlerde yüksek oranda bulunuyor. (temel neden metallerin kendilerine özel bir bağ kurabilmeleri aslında)

    neden?
    çünkü demir yüksek yoğunluklu yıldızların çekirdeğinde füzyon ile oluşuyor ve süpernova patlamalarıyla evrene yayılıyor.

    bizim dünyamıza nasıl gelmiş?
    çünkü güneş sistemimizin oluşmasını sağlayan gaz ve toz bulutu aslında bir başka yıldızın evrene savurduğu kalıntılar.

    neden çöküyor maddeler yanyana geldiklerinde?
    çünkü kütle çekimi.

    kütle çekimi neden var?
    çünkü kütle, uzay-zaman düzlemini büküyor. kütlesi olan her şey oluşan bu kavramsal çukurda buluşuyor.

    uzay-zaman bükülebilen bir şey mi?
    sadece bükülebilen değil katlanabilen ve ışık dahil tüm oluşları da beraberine şekillendirebilen bir gerçek.

    işte sevgili cahiller bu film bir çivi ile erişebileceğiniz derinlikte bilgiyi size bir senaryo içinde mama yapıp vermekten başka bir şey sunmuyor. bu nedenle de filmi anlamamanız aslında evrenin gerçekleriyle ilgili daha önce hiç düşünmemiş olduğunuz gerçeğini ortaya çıkarıyor. bu da yazının başında değindiğim konuyu daha net anlamanızı sağlayacak. sizler cahilsiniz. filmi anlamadığınız için değil, sürekli öğrenmek için çabalamadığınız için, sıradan şeyleri bile sorgulamaktan kaçındığınız için, soru sormadığınız için cahilsiniz.

    newton'un fizik yasalarını
    kuantum fiziğini
    kütle çekimini
    genel ve özel görelilik teorisini
    kuramsal fiziğin uzay-zaman öngörülerini (anlayışlarını) bu filmi anlayacak kadar öğrenmek bir insanın en fazla iki tam gününü alır. tüm hayatınız boyunca bu konuları merak etmenize neden olacak soruları sormadan yaşamış olmanız hoş görülebilecek bir davranış değil. gün bu gündür türk insanı.

    utan, silkin ve kendine gel.
    cehalet kaderin değil.
  • film kendi içinde çelişiyor diyen adamın verdiği bağlantıda şöyle bir madde var:

    18. mackenzie foy, the actress who plays the young murph, looks more like anne hathaway than she does jessica chastain, who plays the adult murph.

    yani küçük murph karakterini canlandıran mackenzie foy, anne hethaway'e, büyümüş halini canlandıran jessica chastain'den daha çok benziyormuş.

    şu anda beyin amcıklaması yaşıyorum. tam bir mantık hatası.

    peki ya şuna ne demeli:

    20. why is topher grace in this movie? nothing against topher grace, but casting him in a small part like the one he plays guarantees that everyone in the audience will, at least momentarily, be drawn out of the film to think, hey, is that topher grace?

    kabaca şöyle çevireyim: topher grace niye bu filmde var ki? topher grace'te bir problem yok ama onu bu filmde olduğu gibi ufak bir bölümde oynatmak izleyicileri "lan bu topher grace mi?" diye düşünmekten harap etmeyi garantilemez mi?
  • kerem cankoçak hocanın filmin bilimsel arkaplanı için yazdığı yazı okunsa iyi olur
    interstellar filminin bilimsel arka planı
  • christopher nolan (memento-inception) faktörü ve internetteki onca tantanası ardından heyecan içinde seyre koyuldum yaklaşık 4 saat evvel. ardından her nolan filminde yaptığım gibi "acaba ben mi öküzüm la" merağıyla hemen ekşiye damladım ve yorumları okuyayım dedim. keza özellikle mementodan sonra da ekşide ve bilumum yerlerde yüzlerce yorumu gözlerim kan çanağı olana kadar zevk içinde okumuş ve nolan'ın zekasına hayranlığı iliklerime kadar tatmıştım.

    fakat bu son filmde birkaç yorum okumanında getirmiş olduğu ikna ile filmin aslında tekdüze olduğuna karar kıldım. bu fikrimin temel dayanağı filmin aslında iki temel türde izleyiciye sahip olması. ilk tür izleyici fizik ve matematik bilminden iki ayrı şehirden birbirine doğru harekete geçen iki aracın yolculuğunu planlayacak kadar haberdar olanlar, ikinci tür ise sicim teorsiyle göreliliğin uyuşmazlıkları konusunda en azından atıp tutacak kadar içli dışlı olanlar.

    ilk türdekiler filmi oldukça fantastik, heyecan verici ve görsel bulurken ikinci türdekiler ise film boyunca beyinlerini cırmalarcasına oluşan sorular ile sıkıntılı ya da sıkılmış anlar yaşamak zorunda kaldılar. ve bu ikinci türün genel amacı film ardından ekşiye koşarak kendi türdeşlerinden kişilerin yorumlarıyla iç huzura kavuşmak olmuştur.

    sonuç olarak film benim açımdan bir çok kopuklukları olan, hafiften görsel ve oldukça farazi olup nolan'ın bende olan tahtını hafiften sarsmıştır.
  • bu film hakkında uzun uzun yazmak istiyorum bos bir anımda. ama ilgimi çeken başka bir şey var, film vizyondayken mükemmel yorumlar alıyordu burada, sonra vizyonda olmazken(çok nadir yerlerde hala gösterimdeymiş) kötü yorumlar almaya başladı. bence millet ya sinemada bu filmi izlemek gibi bir zevke sahip olamadılar ya da "bu kadar beğenilirken benim beğenmemem lazım" kafasıyla izlediler. bu film şöyle olsa böyle yapılsa diye gerçekçi eleştirilebilir ama çok beyinden yoksun şeyler yazılıyor. okudukça gülüyorum sonra basıyorum eksiyi.
hesabın var mı? giriş yap