• çöpten geri kazanım yaptığı için kendi ülkesindeki çöpü bitiriyor ve norveç'ten çöp satın alan güzelim ülke.
  • herkes demiş geri dönüşüme çöp yetişmiyor diye, doğru. uppsala'daki evimiz santrale 4km mesafede. canlı görünce daha garip hissediyor insan. elektriğimiz çöpten, mutfak ve banyodaki sıcak suyumuz çöpten, kaloriferde dolaşan sıcak su da çöpten üretilen enerjiyle elde ediliyor. şaka gibi. suyu pek sallamıyorlar. elektriği ise evde bitcoin basmaya veya 10 tane ufo çalıştırıp camlar açık uyumaya kalkarsanız "n'oluyo lan burda" diye oturduğunuz siteyi teftiş etmeye başlıyorlar. hane başı sayaç diye bir şey yok çünkü, 2 bloktan oluşan 12 dairelik yapıda 2 tane elektrik sayacı var ortalama tüketimi ölçmek için. ısınma, sıcak su ve elektriğin hane başı ödendiği evler de var tabi. bir tanesine bakmaya gittik iki hafta önce. elektriğe 80-100 sek, (50-60 lira) ısınma ve sıcak suya da en soğuk ayda 200 sek (130 lira) ödüyormuş mevcut kiracı. hâlâ ruslara nükleer yaptırmaya çalışan, köprüler ve havalimanları ülkesi, canım türkiyem'e selâm olsun... istanbul'daki ailem geçen kış elektriğe ortalama 150, doğalgaza 250-300 lira civarı ödüyordu aylık.

    edit: şehir merkezi ve civarında yollar da buzlanmaya karşı alttan ısıtmalı, bunun suyu da çöp santralinden geliyor. uppsala dediğin de tekirdağ, hadi olsa olsa çanakkale kadar bir yer. ve son olarak; isveç'liler de türkiye'nin duble yollarını, havalimanlarını filan acayip kıskanıyor.

    edit 2: şu an göz yaşları içinde editliyorum; entry'yi yazdıktan sonra hakkında bilgi sahibi olayım diyerek bültenlerini okuduğum bu santral (bkz: vattenfall) yazın da soğutma hizmeti veriyormuş. 35 dereceyi gördüğümüz son yaz mevsiminde evin içinin 27 dereceyi geçmemesi şimdi anlam kazandı.amaçları zararlı soğutucu gaz salınımını azaltmak ve klima gürültüsü ve ısısını bertaraf etmekmiş. bu kadar medeni olacak ne vardı lan?
  • güvenoyu alamayan mevcut hükümet sonrası yeni hükümet görüşmelerinin bir türlü sonuca erememesi nedeniyle ufukta yeni bir seçim daha görünüyor.

    büyük ihtimalle sıçıp sıvayan hem sol blok hem de merkez partiler nedeniyle aşırı sağcı parti sd bu sefer uçuşa geçecek.

    büyük ihtimalle hristiyan demokratların ve sd'nin yükselen oyları daha da ivme kazanacak. halihazırda hristiyan demokratlar sd ile çalışmak konusunda diğer partilerden daha istekliler. sıkıntılı bir dönemeçte şu an isveç. bu aralar hem dolar hem tl karşısında isveç kronu değer kaybediyor belirsizlik nedeniyle.
  • çoğu restoranında “kusura bakmayın nakit para kabul etmiyoruz” diyerek dumur eden ülke.
  • vatandaşı olduğum ülke. isveç'te refah seviyesi yüksektir ama bu sandığınız sebepten dolayı değil. isveç'teki refah seviyesinin sebebi isveçlilerin çok para kazanmasından çok isveçlilerin aşırı derecede tutumlu olması ve hesaplarını bilmeleri.

    türkiye'den bir örnek vereyim. ülkemizde son yıllarda "dışarıda serpme kahvaltı yeme" modası başladı ve bir çok beyaz yakalı haftasonları boğaz manzaralı kahvaltıcılara gidip 2-3 günlük maaşını tek öğünlük yemeğe veriyor. bunu bir isveçliye söyleseniz kalpten gider. volvo'da yöneticilik yapan müdürlerin bile evden tost yapıp getirdiği isveç'te insanların dışarıda yemek yemesi için özel bir durum olması gerekiyor. birinin doğum günü, evlilik yıldönümü, mezuniyet gibi özel günler dışında neredeyse dışarıda hiç yemek yemiyorlar. işe bisikletle veya toplu taşımayla gidip geliyorlar. ailenin bir tane ufak bir arabası oluyor ve bunu mutfak alışverişi yapılacağında filan kullanıyorlar. bir evde sadece oturulan odada ışıklar açık oluyor. bizdeki gibi evde yalnız otururken "ses gelsin de yalnızlık hissetmeyeyim" diye tv'yi açık bırakmıyorlar mesela.

    aldıkları bir paltoyu 10-12 sene boyunca giyiyorlar. ortalama bir isveçlinin kıyafet dolabı içerik olarak ortalama bir türk'ün dolabının 5'te biri kadardır. biz bir giydiğimizi 1 ay giymeyiz ama isveçliler bu konuda gocunmaz. gerekirse 3 günde bir aynı gömleği giyerler. bizdeki gibi her sene cep telefonlarını yenilemiyorlar ve yenilediklerinde de ucuz bir model alıyorlar. bizdeki gibi her 2-3 senede bir araba yenilemiyorlar. oturdukları evlerin çoğu tarihi yapılardan oluşuyor ve kimse 150-200 senelik bir binada oturmaktan gocunmuyor. bizde 15-20 senelik binalara bile eski denip burun kıvrılıyor. adamlar çöplerini bile geri dönüşümden geçirip elektrik üretiyorlar. evlerine temizlikçi tutmuyorlar. bulaşıklarını elde yıkıyorlar. evde bir şey bozulursa kendileri tamir ediyorlar. volvo ve ikea gibi kendi ülkelerinin ürünlerini saymazsak marka takıntıları yok. karı koca demeden çalışıyorlar. çocuklar bile genç yaşta iş bulup harçlığını çıkartmaya başlıyor.

    evlerdeki mobilyalarda minimalizm on plandadır ve ihtiyaç olunmayan mobilya asla alınmaz. evlerde tam olarak yeterli miktarda mobilya bulunur ama fazlası bulunmaz. ayrıca mobilyalar 20-25 yılda bir yenilenir. bir isveçli 20 yaşında ailesinden ayrı eve çıkıp kendi evine taşındığında aldığı mobilyalarla 40-45 yaşına kadar idare edebilir.

    bizde inanılmaz bir savurganlık var. kimse üretim yapmıyor ama herkes tüketim yapıyor. herkes gösteriş peşinde. herkes rahatına ve konforuna düşkün. herkes en yeni evlerde yaşayıp en iyi arabalara binip çeşit çeşit kıyafet alıp sürekli dışarıda yemek yiyip en yeni telefon modellerini kullanıp en lüks şekilde yaşamak istiyor. kimse hayattaki hiçbir rahatından taviz vermek istemiyor. isveç ve kuzey avrupa'daki diğer ülkelerde refah kültürü var ama bunun sebebi sandığınız şeyler değil. onlar para içinde yüzdükleri için değil tutumlu oldukları için refaha ulaşabildiler.
  • okula devam etmeleri için öğrencilere her ay 187 $ para ödeyen, iskandinav ülkelerinden biridir.

    bu parayı alabilmek için o ay içerisinde devamsızlık yapılmaması gerekmektedir. böyle bir uygulama isveç hükümeti'ne sorulduğunda; "çünkü öğrencilerin motivasyona ihtiyacı olduğunu biliyoruz." denmiştir.
  • bugün bir kitapta okuduğum bir olay:

    tıp okuyan bir bir grup isveçli öğrenci bir proje için hindistan'a gidiyor ve buradaki bazı hastaneleri ziyaret ediyorlar. öğrenci olan kızlardan biri bir ara koridorda daha yavaş hareket ettiği için grubun diğer üyelerinden geri düşüyor ve bu kız hariç herkes asansöre biniyor. kız asansörün otomatik kapısı kapanmak üzereyken araya ayağını sokuyor çünkü isveç'te tüm asansörlerde bir sensor var ve bu şekilde elinizi ayağınızı kapıya sokarak kapının kapanmasını engelleyebiliyorsunuz. kız hindistan'da da böyle olduğunu düşünüyor ve ayağını sokuyor ama kapı kapanmaya devam ediyor ve kızın ayağını eziyor.

    kızı bir şekilde kurtarıyorlar ve ayağı kan içinde kalıyor ama kırık yok. sonra kızın hocası olan isveçli profesörü arayıp "bu kadar aptal bir kızın tıp okuması ilginçmiş" gibi bir laf sokuyorlar. adam da "isveç'te asansörlerde sensor var ve bu durumlarda kapı kapanmaz" diyor. hindistanlı "böyle bir teknolojiye nasıl güvenebilirsiniz? ya tutukluk yaparsa ve çalışmazlık ederse ne olacak?" der ve isveçli de "onu her ay denetleyen ve çalışmasından emin olan insanlar var" der. hindistanlı da "siz ülkenizi o kadar güvenli bir hale getirmişsiniz ki sizin için ülkeniz dışında her yer tehlikeli bir yer haline gelmiş" diyor. ibretlik.
  • en çok da inek salma festivallerini (kosläpp) özlediğim ülke.

    isveç soğuk ve uzun kış mevsimiyle bilinen bir ülke. uzun süren kış mevsimi boyunca inekler ve diğer çiftlik hayvanları ısıtmalı ahırlara kapatılıyor ve aylarca samanla besleniyor. bahar gelip karlar eriyip yeşil çimenler ortaya çıkınca da tüm inekler aynı anda çayırlara salınıyor. aylar sonra güneşi ve cimenleri goren inekler hoplaya zıplaya çayırlarda yerini alırken binlerce insan orada toplanıyor ve bu olayı bir festival havasıyla kutluyor.

    https://youtu.be/om2o9ibu7i8?t=363

    son yıllarda bu bayram turistlerin de ilgisini çektiği için bilet satışı başlamış ve çoğu yerde biletler günler önceden tükeniyormuş. geçen sene festivale çeşitli şehirlerde toplam 170 bin kişi katılmış.

    bu festivalin çok benzeri danimarka'da da var.
  • yalnız şaka maka adamların inek bayramında çayırlara inek salıp mutlu mutlu atlayıp zıplamasını izliyorlar, bizim inek bayramında inekleri kanlı bir şekilde katlediyoruz.
hesabın var mı? giriş yap