• ben bu banyodan sonra krem, nemlendirici falan sürüyolar ya onu anlayamıyorum. bi kere sordum ne işe yarıyo bu diye, bunu sürmeyince "hatır hatır" oluyormuş tenleri kuruyormuş, sararıp solup ölüyorlarmış, ooo çok kötü oluyormuş falan. lan bizim evde banyo sabunu bitti, almayı da unutuyorum, iki haftadır süper dandik bi sıvı el sabunuyla alıyorum duşumu, hala cillop gibi tenim var. bal döküp yalayasım geliyor kendimi bazen. bazenler çoğalıyor bazen.
  • zerafet ve incelik bakımından ortadoğu ve balkanların en iyisi olabilecek bir kadınken hayvan gibi bir adamla 15 yıl evli kalmak. efendim 40 yaşına yakın, kariyer yapmış, güzel, bakımlı, gayet hoş giyinen, zerafeti ve inceliği ile karşısındakini eriten bir müşterimiz var. kadınla konuşurken böyle acayip kasılıyorum. hani ne desem onun inceliği karşısında altta kalacakmışım gibi geliyor.

    bir de insanlık namına pek bir şey kazanmamış başka bir müşterimiz var. adamın sadece bir olayı anlattığına şahit oldum. şöyle ki: " amuğa goyim bu erkekler kadınlardan daha edepli giyiniyor. açmış götünü başını geziyor kaltak. bizim iş yerinden bir kamyoncu anlattı. bunun bir arkadaşı mini etek giyen bir kadın görmüş, daldırmış elini amına. kadın aaa deyince de; ne var amuğa goyim, açmışsın amını ben de elledim demiş. kadın arkasına bakmadan kaçmış. iyi yapmış orospuya.

    evet bu iki insan 15 yıl evli kalmış. evliliğin bitmesinin nedeni de adamın eşini aldatmasıymış. bir tane de çocukları varmış. öğrendiğimde 10 tane maymun karşımda 31 çekiyormuş gibi geldi la o şaşkınlıkla. bu nasıl bir tezatlık anlamadım amk.
  • temizlikçi gelmeden önce evi temizlemeleri.
  • evim ve okul arası 3 kilometreye yakın. her gün, biraz spor, biraz hikaye olsun diye yürüyorum. kadınların ve hatta insanların anlam verilemez eylemlerinin en önemlilerinden biri bu mesela bak, aklıma gelmişken. yürümemeleri de neyse. konu bu değil.

    her gün yürüyorum. bunu esasen sözlükçülerin günlük adım sayıları na yazıp, bu çok enteresan bir o kadar hayat kurtarıcı bilgiyi sizinle paylaşabilirdim ama konu bu da değil. bizim semtin meydanını geçince az aşağıda, ercan ağabey'in berberinin karşısında hani bilirsiniz, bahçesini gerçekten çok sevdiğim içinde kocaman kestane ağaçları olan eski bir cami var. semtin en eskilerinden. bazı acılarınız kadar eski. bazı şarkıların size hatırlattığı anılarınız kadar hatta. inanamazsınız. caminin tam karşısı da, çay ocağı. çay ocağının önünde, her gün memleketi değişik yönlerden kurtaran, önlerinde kocaman cepleri olan yelekler giymiş bir sürü dayı oturuyor. gündemse, istanbul'un havası gibi çok hızlı değişiyor. depremden tutun da, çocuk terbiyesi, sağlık, hatta ''mimar sinan'ın eserleri'' kadar geniş bir yelpazede. ama hep saçma. nasılsın sorusuna bazı zamanlarda verdiğimiz ''iyiyim.'' cevabı kadar saçma. işte bu dayıların geyiği kadar olmasa da saçma bir diyalog yaşadım geçen gün bir yerde. onu anlatacağım.

    aslında hikayem, sözlükçülerin televizyona çıkma hikayeleri başlığına da uygun. zaten amacım hikayeyi anlatmak. zorlasam her başlığa uydurabilirim. çünkü hayatın içinde de öyleydi ya hani, herhangi iki kişi arasında toplamda on kişi geçtikten sonra illaki bir tanışıklık mı kuruluyordu ne, öyle bir şeydi. sosyologlar bir açıklasın bunu. ben sosyolog olsam her gün bi şey açıklarım. toplumdan, insandan karmaşık şey mi var? hiç bitmez. bazı umutlarınız biter mesela. hatta bazı şarkıların size anımsattığı bazı duygular bile hatta. bunu anlayabilirsiniz belki, bilemedim. ne diyordum. konu hep karışıyor. kafam babamın melemen yaptığı mutfak gibi karmakarışık çünkü. yeri gelmişken, gerçek melemen soğanlı olur. bunu da gurmeler açıklasın bir zahmet. bir de şeyi söylesinler, bazı gerçekler neden acı da biz onları hemen kabulleniveriyoruz? görmezden geliyoruz hatta, deli gibi alışıyoruz? ya da sussunlar ve yemeye devam etsinler. bazı soruların cevabı yok. alışması var, unutması var. ama cevabı olmayan soru niye var? bunu da felsefeciler diyorum. bir el atsınlar. hangi sandalye demesi kolay. cevap veriyorum: hiçbir sandalye. bir sandalye yük taşıyabilir mi, her insanın acısından biraz alıp denizine dökülen içli biri kadar. coğrafyacılar?

    her meslek erbabına soruları bıraktıysam, üstüne alınanlar okusun. artık konuya geçeceğim, yeter ettim biliyorum. geçen yılların birinde, artık o kadar hızlı geçiyorlar ki birbirine karıştılar, okulumuzda yetişkin teyzelere okuma-yazma kursu açmış, yetişkin olmayan teyze olmadığını fark edince, türkçe öğrenmeye karar vermiştik. bu da iğneyi kendime batırmaca malum hak ettim bunu, siz vurmayın ben öldüm. neyse, teyzeler gelip okuma-yazma öğrenince biz de alalım bunları, sevgili müge anlı ön ayak olmuştu bu projeye, götürelim dedik. randevuyu aldık. hoşuna da gitti, madem demiş, teyzeler de gelsin, mektup da yazsınlar canlı yayına alalım. on kişilik bir ekip olduk, programa aldı bizi sağ olsun. hatta reklam arasında kulisinde ağırladı öğretmen arkadaşlarımla birlikte. gördüğüm ünlüler arasında en samimi gelen oydu söylemeden geçemeyeceğim. zeten kaç ünlü görmüş olabilirsin diyenleri kınıyorum ama laflar hazırlamadım. sonuçta, ona zaman ayıracağıma şiir yazarım. hiç değilse, birilerine dokunur. bazı şiirler var biliyorsunuz. bir kuş sürüsünün uçması kadar ahenkli ve doğaya uygun. ama babasını henüz kaybetmiş bir evlat kadar suskun bazıları. bilmeseniz de olur. çok ünlü gördüm nitekim, ama müge anlı onlardan değil. kulise aldı bizi, lafladık, konuştuk. hatta sonraki yıl jenerikte bir yıl boyunca ekran yüzü olduk.

    program bitti. hayat, bozkırdaki bir ağaç sakinliğinde akıp gidiyorken, birkaç ay sonra, instagramın mesajlar bölümde ''istek'' diye bir şey fark ettim. sanırım bu listemde olmayan kişilerden gelen mesajlardı. neyse, açtım bir tanesi, bir kız arkadaş içerik şöyle: ''selam, müge anlı'ya çıkan öğretmen siz misiniz? üzerinizdeki turuncu elbiseyi nereden aldınız? arkadaşımın düğününde giyeceğim de ondan sordum.'' tarihine falan bakmadım mesajın. ama kızın mesajını görünce, evet dedim o benim. elbiseyi de şuradan şuradan aldım. giyerseniz hatta, daha giymem, size hediye göndereyim. kız aldı sazı eline, mesajına nasıl aylar sonra dönermişim? zaten artık gerek de kalmamış. elbise almış kendisine. beni bildiğin fırçaladı. ''ben böyle böyle instagram çok bilmiyorum, mesajı anca gördüm.'' deyince de ''televizyona çıkmayı biliyorsun ama.'' diyerek taşı gediğine koydu. diyaloğa bakılırsa beni tüm platformlardan engellemiş olmalı. telefon numaramı verseydim keşke diye düşündüm, vatsaptan da engelleseydi, hatrı kalmasın.

    bence insanlar birbirine trip yapmamalı. çünkü hep derim, hayat kendi içinde yeteri kadar kompleks, zorlaştırmanın manası yok. hele hele, tanımadığınız bir hemcinsinize, bir elbise için bu yapılmamalı. kadınların anlam verilemez eylemleri, biraz bu. konuşmaları mantık çerçevesi içerisinde yürütememeleri. özellikle yaşça küçük olanların her şeyi kişisel algılamaları. dünyanın merkezinde çekirdek yerine kendilerinin bulunduğunu düşünmeleri.

    ben bu olaydan kendime çok dersler çıkardım. mesela, bir daha televizyona çıkmamalıyım. çıkacaksam da, mesajlara vaktinde dönmeliyim. ne diyordum? ben bu olaydan kendime ders çıkardım elbette. ama bilirsiniz, herkesin dersi de, derdi gibi, kendine kadar. o yüzden sizlerle paylaşmayacağım. zaten benim aldığım dersle, sizin de ikna olup, hata yapmayacağınızın garantisi yok. ama çok rica ediyorum, durduk yere birbirimizi fırçalamayalım.

    çünkü hayat, bizi yoruyor onun da olayı bu, ama birbirimizi üzmemizin hiçbir açıklaması yok.
  • (bkz: tuvaletten çıkan kızın sıradaki kıza gülümsemesi)

    yazılanların hepsini okudum. galiba kadınların alayı manyak. tuvaletten çıkan birine niye gülünür lan. benden önce çıkan herifin suratına bakmamaya çalışıyorum ben. ya da ben çıktığımda bekleyen herif gözünü filan kaçırıyor. çünkü az önce ben sıçtım ve biraz sonra o sıçacak??!! bu gerçekle nasıl yüzleşebiliriz aklım almıyor. biz göz göze bile gelemezken kadınların birbirlerine gülümsemesi cidden çok tuhaf. demin de dediğim gibi, hepsi manyak bunların.
  • organizasyonu kendi de yapmış olsa, bir kadın sosyal bir aktiviteye teşrif etmeden, geleceğinden tam olarak emin olamazsınız. o gün akşamki buluşma için 10 mailleşme, iş çıkışı da 3 telefon görüşmesi yapmış olabilirsiniz. ama işyerinden ya da evden çıkıp, onu hedefe gitmekten alıkoyabilecek bir sürü etken çıkabilir.
    örneğin; yediği birşey gaz yapmış olabilir, kafasında tasarladığı kıyafete istediği gibi giremiyordur. ya da saçları ve makyajı tam içine sinmemiştir, kuaföre de gidecek vakti/enerjisi yoktur. ya da regl olmuştur, olmamıştır; herhangi bir uyarıcı (iç ya da dış) tüm hayat sevincini söküp almış olabilir. ya da canı birden dışarda olmayı değil, evde yatmayı delicesine istemiştir. ya da organizasyona pek de hazzetmediği birilerinin daha dahil olduğunu öğrenmiştir, artık gelmek istemiyordur. ya da buluşacağı kişinin fi tarihinde onu sinir eden bir hareketi aklına gelmiştir, tribini o gece atmaya karar vermiştir. ya da hepsinden az az, karışık duygular içindedir.
    yani bir kadın geleceğini beyan ettiği ortama gerçekten geliyorsa istiyor demektir. kıymetini bilin.
  • reddedilince, terk edilince "beni beğenmedi, sevmedi, bana aşık değilmiş* " deyip gerçeklerle yüzleşmek yerine "aşık olmayı göze alamadı, bağlanmaktan korktu, cesaret edemedi, beni taşıyamadı..." falan diye saçma sapan avunmak.

    edit: reddedilince, terk edilince "beni beğenmedi, sevmedi, bana aşık değilmiş" diyebilen kadınlara da "eziksin, özgüvensizsin, ayrıca sen ondan daha iyilerine layıksın. öküzün rerönün tekiydi o!" diyorlar. bu laflara cevaben "uff snne be slk" lafı yakışır mı bilemiyorum.
  • (bkz: sevgilisi olan erkeğin kızlara daha çekici gelmesi)
    (bkz: kadınların evli erkekleri daha çekici bulması)

    bu başlıklarda yazılanlara bakılırsa oldukça sık rastlanan durumlar bunlar ve fakat ben anlam veremiyorum. çünkü benim kafa şöyle çalışıyor: sevgilisi, eşi olan adam seçeceğini seçmiş, beğendiğini bulmuş, eleğini elemiş duvara asmış biridir. benim gözümde artık "o bizden" biridir. bacı misali... *
    çekicilik şöyle dursun bildiğin itici...
  • damat beyi fantastik düğün fotoğrafları çektirmeye zorlamak.

    sonuç: aşırı mutlu gelinin yanında silah zoruyla sırıtıyor gibi duran damat.
    itiraf: bir şeyi zorla yaptırabilme becerisine sahip olan bencil kişilere hep imrenmişimdir aslında. çaktırmayın.
hesabın var mı? giriş yap