• benimçün sadece kendine hayran bırakması kafi gelmeyen, aynı zamanda beni utandıran, yaptıklarıyla ufkumu açan, levent endam duruşuyla hayata ve getirdiklerine meydan okuyan fakat tüm bunlardan hiç de haberi olmadan yaşayan, kıyıdan kıyıdan, bağırıp çağırmadan, usul usul yürüyen, sıradan insan demektir.

    içlerinden birisinin hikayesini naklettiler. arz edeyim hemân.

    köylü. yoksul. yetim. zor kötek ilkokula başlayabilen, ayağı yalın, başı çıplak, kara kavruk bir çocuk. okula giderken arta kalan zamanlarında (böyle yazınca bir hobi ile ilgilenmiş gibi oluyor, baştan alayım), mecburen artırdığı zamanlarda taş ocağında çalışarak evi geçindiren, haliyle daha 10 yaşında büyümüş bir ben-i adem.

    beşinci sınıf biter bitmez şehre çalışmaya geliyor. ne iş bulursa yapıyor. ne iş verirlerse gıkını çıkarmıyor. haftasonları taş ocağına devam ediyor. tek bildiği şey çalışmak, işi ne olursa olsun en düzgün şekilde yapmak. mecburen çok çalışıyor belki ama çok çalışmaktan da başka bir şey bilmiyor. tabiatı böyle, hile hurda yok gönlünde.

    hayat çilesini böyle böyle çıkarırken bir resmi kurumda odacılığa başlıyor. temizlik yap, çay getir
    çay götür, evrak taşı, arşiv süpür derken bir kaç sene içinde çalıştığı kurumdaki okumuşlara ait uzmanlık alanının tüm ekyerlerini öğreniyor. bununla da kalmayıp açıktan ortaokul ve liseyi bir çırpıda veriveriyor. evleniyor, çoluk çocuğa karışıyor. yoksulluk bu, adamın yakasını ha deyince bırakmaz ki. haftasonları taş ocağına devam tabii. "elleri şerha şerha gelirdi" diyor hikayeci, "o halde yapardı dairenin temizliğini, çayımızı o yaralı ellerle demlerdi, bir de güzel çayı olurdu ki, değme ev hanımı eline su dökemezdi."

    işleyen demir ışıl ışıl parlıyor anlayacağınız. uzatmayalım, kurumun işleyişini öğrendi dediydik, bundan dem alıp bismillah çekiyor, doğru üniversiteye. 4 yıllık bir lisans programına. hafta içi iş, akşamları fakülte, hafta sonu ocak. yıllar geçiyor, mezun oluyor. ataması yapılıyor, ver elini başka memleket. 1-2 sene gurbette bu sefer devlet memuru, masa başı işinde çalışıyor. ardından odacı olarak işe girdiği kuruma uzman olarak geri dönüyor.

    kurumun işleyişini sürdüren, yani o kadar kişi içinde bihakkın çalışan ender elemanlardan biri olarak iddiasız hayatına devam ediyor.

    arkasından "odacı iken de titiz ve mükemmel çalışırdı, şimdi de öyle çalışıyor, her ne yaparsa yapsın yaptığı işe dürüstlüğü ile imza atıyor" gibi cümlelerle hayırla yâd edilen bu adam, son günlerdeki kahramanlarımdan. iki günü değil her günü ziyan içerisinde olan ben gibiler için berhayat tekamül haritası.
  • --- alıntı ---
    (...)

    çizeceğim profil ters gelebilir.. çünkü gerçek anlamda kaybedendir kahraman.. gerçeğe yansıması da budur maalesef.. süslü pelerini ile ortamda kasılan bir eleman değildir.. hatta esas itibarı ile içine kapanık olması şarttır.. etrafı ile mükemmel ilişkileri olan bir insanın kahraman olması mümkün değildir gibi geliyor.. içine kapanmalı ki içindeki cevheri farketsin.. ve toplumun tekdüze sürü psikolojisinden arınabilsin.. ailesini yada çok sevdiği birilerini kaybetmiş olması muhtemeldir.. acı çekmiş olmalıdır.. çok acı.. ve azapla yoğrulmalıdır.. kederle gülümsüyordur muhtemelen.. çünkü derinden bir kahkaha atamayacak kadar çok sıkıntının farkında değilse kahraman olamaz.. bir çok şey var.. lütfen çalıştırın zihninizi.. lakin ne zaman onları düşünsem, nereden geldiği belirsiz bir elem ile dolar içim.. ben ağlarım kahramanlara.. diğerkâmlara.. onlardan çok var.. sayılmayacak kadar çok.. ama koca bir tarlada bir düzine yada daha fazla altın parçası başağın ne önemi var..? onları kim farkedebilir..? kendileri bile farkedemezler çoğu kez.. ama bu kayboluşları, onların kahraman oluşlarının getirisidir.. sıradan insanların içinde sıradan hayatlar yaşarlar.. ve yeri geldiğinde bizim mucize diye adlandırdığımız işleri yapar ve kaybolurlar kalabalığın içinde.. uçmak, gözünden lazer çıkarmak gibi uyduruk doğa üstü şeyler değildir yaptıkları.. hayatları fazlası ile ek acı veriyor olmalıdır.. doğası gereği üzüntü, sıkıntı ile uğraştığından bir de başkalarının acılarını yaşaması, empati sağlaması gerekir.. övünülecek bir şey değildir kahramanlık.. olmamalıdır.. harcanan bir hayattır çünkü.. kendi için yaşamayan insanların harcadığı bir ömür..

    filmleri, öyküleri bir kenara bırakınız.. öyküler, efsaneler ozanlar tarafından yazılır.. kahramanlarsa yapmaları gerekeni yapar ve çekilirler sahneden.. onlara dublaj yapamaz kimse.. sözleri, fiilleri ilahi minvaldedir çünkü.. onların dilinden konuşamaz hiçbir ozan.. o yüzden de süslü kelimeler ile çarpıtırlar kahramanların söylemlerini, fiillerini.. yalın haliyle hoş bir müzikal çıkmaz çünkü kuzucuklara.. kuzucuklar eyleşmek oyalanmak ister.. süslü elbiseler, esaslı tiradlar bekler..

    canım sıkıldı.. yeter bu kadar..
    --- alıntı sonu ---

    ekim 2007 de, hafif.org'da yaptığımız kayıtlı bir diyalogdan..

    metnin tamamı için bkz
  • kahraman genelde inşa edilmeye çalışılan bir üst kimliğin ya da milli idealin, resmi ideolojinin kendisinde tezahür ettiği fantastik bir şahsiyettir. gayrınizami bir şarjla toplumun itilmeye çalışıldığı yolun sonunda bekleyen kişidir o. ona ulaşamazsınız ama onun gibi olmaya çalışabilirsiniz.

    bir nevi ahir zaman peygamberidir. gerçek değildir ama gerçeğe dönüşmesinin sırrı da tam buradadır. gerçeği yaratma kudreti ancak ve ancak mükemmel (!) tasarlanmış bir hayale mahsustur.

    türkiye gibi lidersiz var olamayan toplumlarda maalesef toplumsal kaderimizi çizen etkenlerin başında gelir kahraman. çünkü muhakeme yeteneği yeteri kadar gelişmemiş toplumlarda, ideoloji en çok onun vasıtasıyla yayılabiliyor. ikna etme ve olma süreçleri, tartışmaktan ya da belagat gerektiren uzun nutuklardan ziyade; olabildiğince kaba, belirgin hatlı bir model yaratmaktan geçiyor.

    bir ülkenin resmi ideolojisini en açık şekilde ele veren o ülkenin güncel kahramanlarıdır.

    türkiye'de genellikle bayrak, silah, kuran üçlemesini katliam yapmanın anahtarı olarak kullanan tiplemelerdir. bugünlerde canımızı yakan konuyu, hrant dink suikastini düşünecek olursak tablo biraz daha berraklaşabilir. biraz sıkacak ama kurtlar vadisi gerçekten de klişeleşmeyi hak edecek kadar önemli bir örnek. mesela ogün samast ya da diğer milliyetçi (!) arkadaşlarının ilk gençliklerinde tanıdıkları en büyük kahraman muhtemelen polat alemdar'dır. susurluk'ta deşifre olan derin devlet kimliğinin legalizasyonu için yaratılan polat alemdar nasıl bir kahraman karakteridir? kutsal üçlemeye * (bayrak, silah, kuran) yemin etmiş, delikanlı, milliyetçi, dinine bağlı, erkek, ailesine saygılı ama devletinin bekası için ailesi ve sevdiği de dahil feda edemeyeceği hiçbirşey olmayan, iyi kavga eden, iyi silah kullanan, modern (laptop da kullanabiliyor), yabancı lisanların alayını hatmetmiş, düşünülebilecek her türlü donanıma sahip bir acaip ademoğludur.

    işte devletin yurttaşları çok net bir şekilde yönlendirdiği ideal vatandaş tipi budur. gayet açık ve net. sorguya suale hacet yok. bu düzenden çark etmenin, akıntıya karşı gelmenin en önemli yollarından birisi kahraman modelimizi değiştirmek, daha doğrusu anti-kahramanlar yaratmaktır. bizim binlerce polat alemdar'a değil birkaç tane bile olsa hrant dink'e ihtiyacımız var. bir de onların badem gözlü olduğunu yaşarken farketmeye.
  • a harfinin kaba etkisi sayesinde yeri göğü inleten (kimse).
    kehremen olsa kim kaale alırdı.
  • kahır(qahr) kelimesinden , arapçada yenme,tahakküm altına alma anlamlarından türemiş, türkçede kullanılan kahır anlamı ile ilişkisiz (sıkıntı vb.) bir kökenden kökenini almıştır .farsçada qahreman kahreden, düşmanlarını yenen, şampiyon anlamına gelmektedir.
    kahraman olmanın anlamı:
    “imgesel özdeşleşme” ismini alan ideal ego dur. özdeşleşme anlayışımız, modelleri, idealleri, görüntü’leri taklit etmeye dayalı özdeşleşmedir; kişiler popüler kahramanlarla, pop şarkıcılarıyla, sinema yıldızlarıyla, sporcularla, vb. özdeşleşirler. bu yaygın anlayış iki kere yanıltıcıdır der lacan. bir kere, biriyle özdeşleşmemizin temelinde yatan özellik çoğunlukla gizlidir. bunun ille de şahane bir özellik olması gerekmez. bu paradoksu ihmal etmek ciddi yanlış hesaplar yapmaya yol açabilir; özdeşleşilecek özelliğin ötekinin belli bir başarısızlığı, zaafı, suçluluk hissi de olabileceğidir, öyle ki başarısızlığa işaret ederek özdeşleşmeyi istemeden pekiştiriyor olabiliriz."
    ama bunların hiçbiri kahraman olmak olamaz. biraz kahraman gibi olmaktır.
    kahraman olmak konusunda hiçbir sabit tecrübemiz, hiçbir fikrimiz olgunlaşmamış sayabiliriz. kahraman ,süper kahraman, anti-kahraman; süperego,ego ve id gibi dizilirler . belki kahraman yoktur,
    (bkz: yoktur)
  • kazanan tarafta yer alanına denir. kaybeden tarafta ise hain ya da alçak diye adlandırılırlar...
  • bu saatten sonra bana hadise dinlettiren şarkı. güzel lan.
  • allah'ın el-kahhar isminden, kahır + man.

    düşmana galip gelen, onu kahrü perişan eden,

    olağanüstü bir gayret ile bela ve musibetlere karşı koyan ve halka fayda sağlayan.
  • bertold brecht 'in sözünden sonra üzerine söylenecek fazla şey kalmayan kavram:

    "toplumca ihtiyacımız olan şey, yeni yeni kahramanlar yaratmak değil, kahramanlara ihtiyacı olmayan bir toplum yaratmaktır"
  • ertem eğilmez in yönettiği, türk sinemasının önemli filmlerinden canım kardeşim'de kansere yakalanan küçük çocuğun ismi.
hesabın var mı? giriş yap