• "kahve için mutfağa gitmek istemiştim.

    farkına varmamışım. elimde derin bir kesik. kanamış.

    karanlıkta oturmayı severim. ışığı söndürür otururum hiçbirşey yapmadan. ve kesinlikle bir başlığı olan hiçbirşeyi düşünmeden. karanlıkta gözbebeklerimin acıyana kadar büyümesini anlarım. yine öyleydi, anlamadım, hissedemedim ağrısını kesiğin. ışığı açtığımda aklım yine gözbebeklerimde ve bu kez panikle küçücük oluşlarındaydı. mutfağa -kahve için- giderken aynada kendimi yakaladım bir an. yine yenik düştüm aynaya, bir kez daha bakmak üzere geri döndüm ve gördüm burnumun altında oluşan kırmızı bıyığımı. sonra nedendir bilinmez hemencecik ellerime baktım. -başımıza ne gelirse elimizden mi gelir?- kesiği gördüm. elim kan, yüzüm kan, kolum boynum. karanlıktaki haritamı çıkardı kan bana. boynumun dokunmaktan sakındığım yerlerini keşfettim. en az dört beş kez ellerim gitmiş boynuma, neden? gözler oğuşturulmuş sayısını kestirmek kolay değil. kollarda sadece bir iki iz. kendini hatırlayamayan kişi kan yolculuğu yapmalı. karanlıktayken de belgeliyor kan."
  • "bu kadar değil. lavaboya gittim isteksiz isteksiz. ((gardan uzak bir akrabayı almaya gider gibi gitmek suya. ona şehri gezdirmek de gerekebilir. lüzumsuz, sıkıcı.)) bu kadar derin bir kesik nasıl farkedilmez. iyiye mi işaret bu? musluğu açtım ama içimden suya dokunmak gelmiyor. ya da suyun dokunmasını istemiyorum bana. ((uzak akrabalar ne zaman tokalaşacağının ne zaman öpüşeceğinin standardını hala bulamamıştır. onların bu tutarsızlıkları insanı hafifmeşrep ya da mesafeli yapabilir aniden)) her ne iş ise. hala kanıyor. hareket ettikçe dolgun damlalar patlıyor yarıktan. yüzük parmağının ayayla kesiştiği çizgiden hoş saygın bir kesik. şükür ki su kesiğe değince inkişaf eden ince sızıyı hissedebildim. bulanık kırmızılığı seyrettim bir süre. suyu kestim ama kırmızılık kesilmedi. tonu açılmış bozuk kan. bittiğine hükmetmiştim de tam çekerken elimi -hep olur- bir koca damla kendini lavaboya savurdu. o kadar güzel görünüyordu ki kan olmak istedim. kan olmak istedim. kanamak gibi olduğumu düşündüğümden. kederpare babalarımdan biri halkın kusursuz mantığını dile getiriyordu; "haksız değilsek haklı olmalıyız."* eğer lıkır lıkır kaybediyorsan özünü kanamayan bir şey olamazsın. bu düşüncenin ne tuhaf olduğunu düşünebildim ne de bir an aklımdan gülmeyi geçirebildim.
    lavabodan akışıma baktım. ayıramadım irileşmiş gözlerimi kendimden.

    "
  • gerçekle$en bölgeyi kalp hizasından yukarıda tutmak gerekir, böylece akan kan miktarı azalır..

    bu yüzden regl döneminde kadınları el üstünde tutmak gerekir, yoksa bolca kanınızı akıtırlar..
  • emre özdemir'in oynadığı trans erkeklikle ilgili bir kısa film. kan-ama tam adı.
  • kanımın seviyesi 7. 4.... ayaklarım bir türlü ısınmıyor. anne lütfen ayaklarımı oğuşturur musun? tuhaf bu sefer, damarı da çok zor buldu doktor . hemşireye "kan çekiliyor hasta bölgeyi terkediyor" dediğini duydum sanki.. kanım bir nevi kalbimi terkediyor. bu ne demek kana ihtiyacım yok demek, onsuz yaşayabilirim demek. beni terkeden zaten benden değilmiş, kalbime en hassas yerime uyum sağlayamayan sıvı beni temizleyemezdi de zaten, gıdam dahi olamazdı. şimdi kanımsız, belki az sonra canımsız, yaşanabilirliğin ne demek olduğunu keşfedecem.. yada belkide gerçekten sahibi olacam hepsinin. ahhhhhhhh dayanamıyorum!!
  • biyerinizi kestiginizde kestiginiz yere bakip soylenen emir sozcugu...
  • arapça karşılığı nezfu'd-dem olan kelime.
  • panama kanalının kısa yazılışı
  • bütün kanamalar müdahale edilmese de eninde sonunda durur, der bir kitap. ya pıhtılaşma olur ya da akacak kan kalmaz.
  • fazıl hüsnü dağlarca şiiridir.

    "...
    böğrü kopuvermiştir ya
    iner derine uçurum
    yıldızlar varsa bile
    dağın inancı yardadır.
    ..."*
hesabın var mı? giriş yap