• filmde barinan en büyük mantik hatasi meger yilmaz erdogan´mis.
    yeni farkettim.

    behcet necatigil´i canlandiriyor bu adam; necatigil 1916 dogumlu, film 1941´de geciyor, yani sair 25 yasinda.
    yilmaz erdogan 50 yasinda bir adami canlandirir gibi. bir de genc sairler hocam diye hitap ettiklerinden kendisine, aralarinda cok büyük bir yas farki varmis gibi aktarilmis; fakat muzaffer tayyip uslu 1922, rüstü onur da 1920 dogumlu. yani üc sair neredeyse akran.

    46 yasindaki adam 25 yasindaki bir sairi canlandirirken, 30 yasindaki karisi da 17 yasindaki bir karakteri canlandiriyor.
    ailecek bir sorun var.
  • bir yeğenim var. doğum tarihi iki bine yakın. sivilceli. sesi yeni yeni incelip, kalınlaşıyor.
    filmi izlemiş. rafımdaki özdemir asaf kitaplarından birini istedi. normalde kitap paylaşmam ama verdim gitti keranacıya. oturdu okumaya başladı ışıl ışıl parlayan gözleriyle. huzur duydum.

    yani, bu filmin tek bir sivilceli ergene iki dize şiir okumaya, sevdiğine üç ahenkli kelime kurmaya özendirebilme potansiyeli bile saygıyla gülümsememe yetiyor.

    ne yılmaz umrumda ne belçim. benim hayata dair pek çok şeyden daha çok sevdiğim bir insanın bu filmde emeği var, gururlanmama neden oluyor.
    filmin tüm gerçek emekçilerinin eline sağlık.
  • bir tao hikayesi. kısaca şöyledir:
    chuang tzu rüyasında bir kelebek olduğunu görür. uyandığında ise kendisini rüyasında kelebek olduğunu gören chuang tzu mu, yoksa rüyasında chuang tzu olduğunu gören bir kelebek mi olduğuna karar veremez.
  • bunu kaçıncıya yazanım bilmiyorum ama belçim bilgin ve suzan (yani suzan değil, ve suzan) faktörü haricinde çok güzel bir film olmuş.

    --- spoiler ---

    - belçim bilgin liseliyse ben de anaokulluyum, 27 yaşındayım ama bu önemli değil, yaşasın okulumuz.
    - suzan'ın filmdeki varoluş amacı neydi? muzaffer'in büyük aşkı olmaksa ben ortada bir aşk göremedim, zeka özürlü gibi gülen ve kendi isteklerinden başka bir haltı düşünmeyen ergen irisi bir karı gördüm, sonunda da "çok üsüldümm nysee cnm byees :/" dedi ve gitti zaten. 2. yarıda rolü azalınca bana bir rahatlama geldi zira ilk yarıda inanılmaz bunaldım çıkmayı bile düşündüm.
    - suzan rolünü çok sevdiğim farah zeynep abdullah da oynasa olmazmış çünkü çok boş ve tiki bir karakter, bomboş. hem iyi ki olmamış çünkü kız mediha rolünde çok başarılıydı.
    - filmde bir aşk hikayesi varsa o da mediha ve rüştü'nün hikayesiydi, "sen hasta olmasaydın seni bana vermezlerdi ki".
    - sanatoryum ne güzel bir ortamdı, tövbe est.. güzeldi ama orada çekilen her sahne. yalnız kartopu oynama sahnelerinde ağaca itinayla yapıştırılmış toplar ve oyuncular ellerini atar atmaz yusyuvarlak top haline gelen karlar komikti.
    - yılmaz erdoğan'a çok sempatim olmamasına rağmen rolünde güzelceydi, taner birsel'i ve anne babaları oynayan diğer saygıdeğer oyuncuları pek göremedik, onlar yerine suzan'ı görmemiz çok faydalı oldu.
    - ağladığım ilk sahne mert fırat'ın anasına şiir okuduğu, şiveli konuştuğu kısımdı, onlar at arabalarında gemiye götürülürken ne ağladım ne ağladım. yıllarca durmadan taksiye binen dar gelirli dizi karakterleri izledikten sonra bu filmde üç öğün yemeği bile bulamayan, hakikaten fakirlikten imanı gevreyen insanların dramı ne güzel verilmişti.
    - yahu gelsin istemiyorum ama konu geliyor yine filmin adeta trollu olan suzan'a. bu kızın muzaffer'i her karşısında gördüğünde hasretle, üzüntüyle değil "yine gelmiş hayranım mihihihhihi" gülüşüyle koşması bana sinem kobal'ın uygur kardeşler programındaki ayı ailesinin kızı rolünü hatırlattı. en az onun kadar manalıydı.
    - mert fırat sen nasıl tatlısın belli değil, maşallah, nazarlardan saklasın, aşkında, yüzünde, çok gözüm kaldı çünkü.
    - kıvanç tatlıtuğ hadi kuzey'i geçtim ama behlül'ü oynamış diyenlere ağzımla gülmüyorum panpa. adamın yüz ifadelerine, boynu büküklüğüne, fukaralıktan doğrultamadığı beline bakarken gözlerim doldu animeler gibi.
    - en çok beğendiğim sahne, mediha, rüştü ve muzaffer'in okul çocukları gibi evli çiftin yatağında oturup sohbet ettikleri, dert döktükleri sahneydi. nasıl bir dostluktur, insan böyle dostları kaybedince gerçekten biraz ölür.
    - diğeri de mediha ve rüştü'nün düğünüydü. eski gelinlerin sadeliği, sadece sevmek ve yuva kurmak için evlenmeleri.. bir mediha'ya baktım, bir de alien topuzlu, disko topu suratlı, straples gelinlikten memeleri taşan günümüz şebeklerine. mediha'nın gelin olma hali ve gelinliği ne kadar güzeldi.
    - velhasılıkelam, ben mesela iki şairi de tanımazdım, tanıdığım iyi oldu, ruhları şad olsun.

    --- spoiler ---
  • görüntü yönetmeni, gökhan tiryaki'dir. zaten ne zaman bir türk filminin görüntü yönetmenini merak etsem, karşıma bu isim çıkıyor.

    (bkz: iklimler)
    (bkz: üç maymun)
    (bkz: bir zamanlar anadolu'da)
    (bkz: vavien)
    (bkz: ıssız adam)
    (bkz: zincirbozan)
  • "tüm dünya savaşırken bu kadar güzel olmak bla bla.." diye bir cümlenin maşallah bir güzel bir güzel, adeta kart kadın güzeli belçim bilgin için kurulduğu film. hele ki aynı kadroda ağız genişliği gayet yerinde, gayet kadınsı bir güzelliğe sahip, maskulen olmayan, ufak tefek, ve kesinlikle 40 numara ayakkabı giyen kadın gibi bir hali olmayan farah zeynep abdullah varken o iltifatları tam zıttı bir kişican için yazmak sanırım göze haşince çöken katarakt çarpı 27 derece miyopluk filan gerektiriyor.

    he canım he, karın çok güzel.
  • --- spoiler ---

    belçim bilgin: daha film vizyona girer girmez ilk günden bu kadar eleştirilince, ilk başta abartılıyor sandım. hatta kesin iyi oynamıştır da millet eş torpili diye diye yüklenmiştir falan dedim ama gerçekten de olmamış. yani olmayan oyunculuk değil. çünkü suzan karakteri çok fazla oyunculuk isteyen bir karakter değil. mesela rüştü ve muzaffer karakteri olmamış deriz, iyi oyunculuk çıkarılamamış ve film kötü olmuş deriz anlarım. o kadar etkili bu ikisi ama, suzan filmde etkisiz eleman. nötür. yani sadece güzel olması yeterli. çok güzel mimik yapması, çok başarılı oynaması, büyük oyunculuklar çıkarması gerekmiyor. şiir için bahane yani. bir şiirlik canı var. * ayrıca kendisi güzel olduğu için, muzaffer'den biraz daha çabuk büyümüş o kadar. bu kadar abartılacak bir şey yok.

    ''muzaffer: neden güzel kızlar çabuk büyür?
    rüştü: en güzelinin bile bir şiirlik canı var.''

    peki belçim bilgin'in oyunculuğu neden bu kadar göze battı. şu sebepten:

    bir kere muzaffer bey, suzan'ın yanında çocuğu gibi kalıyor. bizim lise talebesi biraz sulak topraklarda yetişmiş sanırım. filmde sanki muzaffer bey lise talebesi de, 20'li yaşlarında olan suzan gibi. (30'lu diyecektim olmadı) * e böyle olunca da bu ikilinin aşkları biraz yavan kaldı. biraz ama. küçük bir hassasiyet bu. ama mesela rüştü bey ile mediha tam manasıyla uymuş. halbuki ümitsiz aşk, hasret, bekleyiş, çaresizlik, kavuşamama... bunlar muzaffer ile suzan'ın hikayesi değil mi? diğerlerinden daha etkili olmalıydı.

    mert fırat: adam resmen döktürmüş. ama ben farklı bir noktayı dile getireyim. tamam iyi oynamış ama bu nasıl bir oyunculuktur ki, oyunculuğunu yonta yonta; santim santim kesmiş de mümkün olduğu kadar oynamamış; küçük oynamış... abartı yok, aşırılığa kaçma yok.

    kıvanç tatlıtuğ: artık toplanıp hep beraber kendisine manken değil, o-yun-cu diyoruz. filmde mediha ve rüştü kadar uyuşmayan suzan ve muzaffer aşkını çok güzel kotararak, bu uyuşmazlığı fazla göze sokturmayan iyi oyunculuk çıkarmış. çok yakışıklı olmaktan sıyrılıp çok güzel şair olmuş. esasen çok yakışıklı şair olmuş. muzaffer tayyip uslu'nun ruhunu şad etmiştir. helal olsun!

    yılmaz erdoğan: kendisi, kendini geri planda tutup ''hadi bakalım çocuklar oynayın siz aranızda'' diyerek mert fırat, belçim bilgin ve kıvanç tatlıtuğ'a güzel yol vermiştir. ayrıca bir nevi kendini oynamıştır. *

    --- spoiler ---

    '
    '
    '

    --- spoiler ---

    ayrıca belçim bilgin oyunculuğu için rüştü bey'in argümanını kullanmak doğru olacaktır.

    ''rüştü(suzan'ı kastederek): piyeste tam ona göre bir rol var. yani yok ama, yazınca olacak.''

    filmde tam belçim bilgin'e uygun bir rol var. yani aslında yok ama, yılmaz erdoğan yazınca olacak.

    --- spoiler ---

    '
    '
    '

    ve ve ve ayrıca kıvanç tatlıtuğ ve mert fırat oyunculuğu için de illa bir kıyaslama yapılacaksa, o kıyaslama da zaten filmde çok hoş ve ironik bir tespitle açıklanmıştır. üzerine konuşmaya gerek yoktur.

    --- spoiler ---

    filmde rüştü ve muzaffer'in piyesi daktiloya geçtiği sahnede muzaffer bey'den rüştü'ye gelen söz; sanki kıvanç tatlıtuğ'dan mert fırat'a geliyor gibiydi:

    ''senden çok daha iyiyim ama tiyatroya senin kadar tutkun değilim.''

    --- spoiler ---
  • film çok güzeldi, yer yer ağzımıza sıçtı, etkilendik falan filan ama hiçbiri önümüzde oturan abinin film sonunda burnunu çeke çeke göz yaşlarını silen karısına söylediği cümle kadar aklımda kalmayacak sanırım:

    --- spoiler ---

    - ulan ben ölsem o kadar ağlamazsın!

    --- spoiler ---

    (bkz: türk erkeğinin kıvanç tatlıtuğ ile imtihanı)*
  • "dur benim kariya da bir rol vereyim bari"

    yonetmen.
  • kaybedenler klubunun anti tezi.. sikisgen serseri erkeklerin orospu kizlarin kazandigi gunumuzde, dokunmadan sevmek gibi deyimleri yasayanlarin gercek hikayesi..

    cok agladim filmde.. rontgeni gordukten sonra bogazima oturan yumru gitmedi.. kisaca ajitasyondan uzak bi film.. zira ajitasyon abarti hisler uyandirmak icin kullanilir.. bu film gercek bi dram..

    senin gibi adaletsiz dunyanin amina koyayim ben..
hesabın var mı? giriş yap