• bazen insanın ağzına birkaç beden büyük gelirler.
  • en sevilesi teoman şarkılarından biridir. hatta renkli rüyalar öteli albümündeki en tatlı şarkıdır.
  • ne kadar kifayetsiz olduklarını kendileri bile anlatamazlar.
  • bazen akıldan geçenleri eğip-bükmeye yarar, örtbas edici olarak kullanılırlar.
  • bana, kısık gözlere takılmış, yarım kalan bir selamı hatırlatan teoman şarkısıdır. sırası ile boğaz köprüsü, derin sular, atsam kendimi, ellerim bile çirkin benim, soğuk, yaklaşan kölelik, bitmeyen eza gelir. yüzyıl önce. izi nakarat kadar, akılda kalmalı, tırnak yarasından küçük.
  • büyümeye başladığım zamanlar halimin ve cümle ahvalimin etrafımdaki insanları aşan bir yan barındırdığını anladığımda kelimelerimi alıp uzağa, yaşadığım yerden çok uzağa götürmeye karar verdim. babam görmemeliydi, anneme bağırırken, o zamanlar nadir de olsa abdest alırken çıkardığı seslere karışmamalıydı.

    öyle ki, lazım olduklarında alıp kullanmıyordum bile. kendimi ikna etmiştim çünkü, buralarda kelimeler yalnız seslenmek için kullanılır diyordum. ne lazım bu insanlara!

    yavaş yavaş dolgun sessizliklerin hacim kazandırdığı az sayıda sözcükle tutumlu cümleler kurmayı öğreniyordum. bunu, uzağa götürdüğüm kelimelerin onları düşünmekten vazgeçmediğimi, onları sadece hak etmeyen kulaklardan uzağa yerleştirdiğimi bilmeleri sağlıyordu. seviyorduk birbirimizi. dilimde büyük bir ahenge varacakları günün hayalini kurduklarını görüyordum.

    -gülerken ağzımın yukarı doğru aldığı kavis, bu fark edişten sonraya denk gelir-

    ben bir şifre söylüyordum pat diye yanımda bitiyorlardı. başkası için değil, hiç tanımadığım bir kıza ilan-ı aşk ederken, ecevit'in yerine halka seslenirken, beşiktaş'a başkan olmuş gelecek güzel günlerin müjdesini taraftara verirken kullanıyordum.

    sonra büyüdüm. babamdan kaçırdığım kelimeleri kullanma zamanı gelmişti artık. ama ne göreyim, 'kelimelere değecek' kimse yoktu etrafımda. yine sürgün, yine uzlet. dilin uzağında, değil ulviyi sufliyi bile söyletemiyordum havasızlıktan kararmış kelimelerime. üstelik rutubet kapmışlardı.

    baktım olmuyor, götürüp uzağa bıraktıklarım bir türlü yanıma gelemiyor, ben gittim onların yanına. bakın dedim, uzundur sizi burada sebepsiz yere beklettiğimin farkındayım. varlık sahasına dökülmenizi engelleyerek, yabanıl dimağların konforunu sağlayan bir şeye dönüşmenize engel olmak istedim. ne kadar becerdim bilmiyorum. ya da ne kadar hakkım vardı buna onu da bilmiyorum. sadece sizi korumak istedim; önceleri babamdan, sonra arkadaşlarımdan. peki büyüdüğünde neden çıkarmadın bizi bu karanlıktan diyorsunuz haklı olarak; nitelikli birisine rastlamamak senin suçun olmasın ya da. hakkınız var tabi. hem ben kim oluyorum ki!
    bilin lütfen, ayetteki ifadeyle sizi iki karanlığa icbar etmemin sebebi asıl sonra çıktı ortaya.

    -ben nasıl bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata...-

    en çok da sizi anladığını söyleyenlerden korunmanız gerektiğini anlamıştım çünkü. hayatını sizinle kazananların şerrini bir görseydiniz hak verirdiniz.
    uzun süre yüzüme baktılar. göz göze geldiğimizde hızla kaçırdıkları bakışları birbirlerine değiyor, benim hiç anlamadığım bir kararın tamamlayıcısı işaretlere dönüşüyordu. bunu çok sonra anlayacaktım.

    bundan sonra ne yapacaklarını belirlemek için yaptıkları toplantı bitince, içlerinden seçtikleri bir münadi kararı rutubetten kesifleşmiş sesiyle açıklayıverdi;

    "insanlar tarafından kullanılsak da, künhümüze asla agah olamamalarına..."
  • aynı zamanda bir şenay lambaoğlu şarkısı. bu zamanda böylesine güzel sözlere sahip parçalar dinlediğimde, hayatı ve sevgiyi ciddiye alan insanlar olduğu için sahiden mutlu oluyorum. şenay lambaoğlu'nu bu sabah, hürriyet'in keyif eki sayesinde keşfettim. neden bu sabah, neden şimdi? çünkü hayat bu.

    kelimeler vardır
    canımı yakan
    kelimeler vardır
    anlamını aşan
    ama sen beni anlardın
    ve her defasında açardın kapılarımı

    sevmek bazen yürek ister
    en fazla da güven bekler
    ama ben sana yetmedim
    ve sen hiç direnmedin karşımda

    şimdi kelimelerin gücü adına
    susuyorum ve gidiyorum
    yürüdüğüm o boş sokaklara
    içimi kusuyorum ve akıtıyorum zehirimi

    aslında biraz da utanıyorum
    düştüğüm şu durumlara
    sanki daha da abartıyorum
    sesim yankılandıkça kulağıma

    söz - müzik: şenay lambaoğlu

    http://www.ttnetmuzik.com.tr/ss/267190/3153496
  • kelimeler aşktır, nefrettir, sevgidir, özlemdir. gururdur kimi zaman, gururunu yerle bir etmektir bazen de. bazen kabulleniş bazen devrimdir. ateştir yakan, buzdur donduran. açan bir çiçek,bazen sonbaharda dökülen sararmış bir yapraktır. bazen olduğun kişi, bazen olmaya çalıştığın kişidir. hiç olmadığın ve olamayacağındır bazen. akıldır bazen, deliliktir bazen de. sahip olduğun güçtür. doğru kullanabilirsen en kalın duvarları yıkabilecek inançtır, senin kudretindir.
  • --- spoiler ---

    cam kırıkları gibidir bazen kelimeler ;
    ağzına dolar insanın.
    sussan acıtır,
    konuşsan kanatır...

    --- spoiler ---
  • onları ilk gördüğümde babamın ellerindelerdi. beş yaşındaydım, insanın saymaya en çok gücü olduğu zamanlar, gitsen gitsen beşe kadar gidebileceksin, ne kadar yorucu olabilir ki?
    çizgili bir kağıdın üzerindelerdi anlamsız işaretler, bir kısmını tanıyordum sadece, biz beş yaşındakilerin ''adımızda geçme torpili'' dediğimiz mevzuya sahip olanlar, ama onlarda konuyu anlatabilecek kadar yeterli görünmüyordu. bir çizgili dosya kağıdının hayatının en uzun hikayesi olduğu zamanlar. ayrıca noktalı yuvarlak ne lan?

    mektupmuş.
    posta kutusunda bulmuş babam. bana gelmiş. baktım, hakikaten noktalı yuvarlak yahu, resmen beni işaret ediyor bu!!!
    kimden gelmiş dedim, çünkü beş yaşındayken yumiyumun ceosu olduğum için, alışkınımda sürekli gelen mektuplara... ay insan beş yaşındayken her boku pek bir vakarla karşılıyor.
    eva diye birinden, dedi babam.
    yardım ettiler, noktalı yuvarlakları, noktasız aydedeleri, direkleri falan ayıra ayıra zamanla anladım. dördüncü mektubu yalnız başıma çözebilmiştim.
    eva dünyayı gezen bir kadındı, beni nerede gördü, nerede sevdi, nerede mektup yazmaya karar verdi, adresimi nasıl buldu, hiç anlatmazdı. hep beni sorardı, anlatırdım, bazen aydedenin noktasını alta değil üste yapardım belki ama o anlardı, o kafayla neler yazıyorsam artık, anlatıyor da anlatıyordum, başka eğlencem, başka meşgalem yoktu, yazıyordum, zarfa koyuyor, sıkıca kapatıyor kendi posta kutumuza atıyordum. sonra cevabı geliyordu.
    eva'dan özlem'e, özlem'den eva'ya..
    öyle samimiyetsiz kompozisyon öğretmenlerimizin yazmayı mecbur kıldığı ''gön:eva, alıcı:özlem'' falan şartları da yoktu eva'nın. eva yaz balkondan at sabah cevabı gelsin.
    görüldüğü üzere, yumiyum ceoluğu fazla aykü gerektirmiyor, inanıyorsun bitiyor.
    ben hep inandım.
    eva beni kelimelerle tanıştıran insandı. halam olduğunu çok zaman sonra öğrendim. üzülmedim de, güven hissim de kaybolmadı, kandırıldığımı da düşünmedim, anlamadığım için salak olduğumu da düşünmedim, bir şey hissetmedim bile belki, çünkü dörtlerden serhat'ın her teneffüs yanıma geldiği zamanlardı ve beraber folklör kursuna yazılmıştık!!! üstelik gözüm artık yükseklerdeydi, çokomel siyoluğu.. vuuu beybi.

    ben bu kelime piçleriyle yazarak tanıştım.
    anlatmak denilen şeyin gerçek hayattaki karşılığı benim nezdimde hep yazmak oldu ve ben kendimi konuşarak hiç anlatmadım. konuşurken sarf ettiğim kelimeler benim ancak durmadan konuştuğum o insanlardan kendimi saklamama yardımcı oldu.
    ''özlem'de hep bıcır bıcır maşallah'' dediler geveze diyemedikleri için, hak verdim. ay evet ben hep bıcır bıcırım ımınırzınısktklriminin.
    aranızda anlatarak kendimi anlattığım kimse yok, burada bu yüzden rahatım.

    neyse işte kelimeler, ben bu gece buraya bunlara olan kızgınlığım yüzünden geldim. onlarla ilk tanıştığım zaman üzerinden yaklaşık yirmi beş yıl geçti, zaman geçtikçe daha fazla konuşup daha güzel saklandım. canım anlaşılmak istediğinde ise susup yazdım.
    ben konuşarak kendimi anlatmaya çalışırken bile kafamda en yakın kaleme, klavyeye koşup kuracağım cümleleri hayal ettim. bir yandan karşımdakine konuşuyor, fakat öte yandan birazdan yazacağım kelimelerle kendimi ona anlatmaya çalışıyordum.

    lan ben her zaman size gelmiyor muyum ey gereksiz anlam yüklediğiminin sığırları?? ağladım geldim, sevindim geldim, sevdim geldim, acıdım geldim, güvendim geldimdi lan daha ne edeyim?
    hiç mi sevmediniz ibneler?
    en başa baktığımda gördüğüm ilk şey kelimeler diye üşenmeyip başa döndüm oğlum ben? sizinle yürürüm demiştim.

    uff nys siz bni dinlmiyrsnz glba ama ben sizden vazgeçiyorum piçler, artık ben de sadece rakamlara değer vereceğim. yaşım geçecek misal, arıza çıkaracağım, maaşının kaç rakamdan ibaret olduğu önemli olacak, arabanın plakasını bileceğim, mesajlarını ezberlemek yerine telefon numaranı bileceğim...
    sizin ben kelime gibi yan yana gelip kurduğunuz cümleleri de ayrıca sikeyim.
    sevgiler.
hesabın var mı? giriş yap