• seyid ahmet arvasi kitabı, 1968 basımı.

    "biz kendimizi aramaktan degil, kendimizi bulmak ümidini yitirmekten yahut kendimizi aramak çabasını bırakmaktan korkmalıyız."

    (önsözden)
  • rollo may'in en güzel kitabı
    kitaptan;
    günümüz insanının en büyük sorunu anlamsızlık ve boşluk duygusudur. insanlar ne istediklerini bilmedikleri gibi genellikle nasıl hissedeceklerine dair de hiçbir fikirleri yoktur
  • rollo may'ın muhteşem ötesi kitabı. daha önce de okumuştum fakat fazla bir verim aldığım söylenemez. şu karantina günlerinde okuyup,beni düşündüren, kendimle yüzleşmemi sağlayan, bana kendimi sorgulatan ve bir nebze de olsa beni kendime getiren, yeri geldiğinde acı veren, içsel çatışmalara neden olan varoluşumu sorgulatan muhteşem ötesi bir kitaptır.

    yazar kitabında içinde yaşadığımız endişe çağının bizi boşluk ve yalnızlık duygusuna sürükleyerek bizde büyük bir anlamsızlık hissiyatının ortaya çıkardığını ve bunun sonucunda da nevrotik bir toplum olduğumuzu, ne istediğimizi bilmediğimizi, benlik bilincimizi yitirdiğimizi, öz farkındalığımızdan ve bedenimizden uzaklaşarak bir nevi yaşayan ölüler olduğumuzdan bahsetmiştir.

    ve modern dünyanın bize dayattığı - okulda başarılı olmak, çok çalışıp zengin olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak vb- kavramların bizim isteklerimizden ziyade bize yakıştırılan ve yapıştırılan damga olmasının ötesine ne yazık ki geçemiyor.

    ve bizde de bunun sonucunda onay görmek, takdir edilmek, anlaşılmak, sevgi görmek gibi beklentilerimiz oluyor yani bizi biz yapan şeyin toplumun isteklerine uygun ya da toplumdan öğrendiğimiz şekilde davrandığımız da kabul göreceğimizi sanıp bir çeşit hayal ve kendini aldatma silsilesine giriyoruz.
    ve konformizmden uzaklaşmamak adına kendimizi yitiriyor ve başkaları ile savaşıyoruz.

    ve yazar bizi kendimize getirecek olan şeyin cesaret olduğunu, korkularımızla yüzleşmemiz gerektiğini, kendi benliğimizle ilişki içerisinde olmamız gerektiğini ve bu durumun bizde büyük bir içsel çatışma yaratsa da kendimizi bulma çabamazın zor olduğunu bilse de içsel kaynağımıza daha sakin daha huzurlu yaklaşarak bunun bizde yaratma cesaretini ortaya çıkaracağından bahsediyor. o zaman "zaman kavramının" bizi ele geçiremeyeceğinden sadece bulunduğumuz ana odaklanacağımızdan "zamanın içinde herhangi bir an da" olacağımızı açık bir şekilde dile getiriyor.

    yazar bir çok ünlü düşünürden alıntılar yapmıştır. freud, spinoza, descartes, kierkegaard, nietzsche, sokrates gibi nicesi

    ayrıca kitabında mitlere de yer vererek çok güzel psikolojik tespitler yapmıştır
  • hiçbir şey aramayan asla kaybolmaz ve ayrıca;

    kendisinden ve kendisinin gerçeklerinden kaçan herkes sonunda mutlaka yine kendisine toslar.

    (bkz: #30401493)
    (bkz: #30406729)
  • meşgul çalacağı kesindir boşuna aramasın
  • 1953 yılında yayınlanan rollo may kitabı.

    -içi boş insanlar-

    yirminci yüzyılın ortasında insanların en büyük sorunu boşluk duygusudur. insanlar yalnızca ne istediklerini bilmelerini değil ne hissettiklerine dair de hiçbir fikirleri olmayışını kastediyorum. genelde ne istemeleri gerektiği- üniversiteden başarılı bir şekilde mezun olmak, iş bulmak, âşık olup evlenmek ve bir aile kurmak- hakkında çok rahat konuşabilirler ama kısa sürede onlar bile anlattıkları şeylerin aslında kendi istedikleri şeyler değil de başkalarının onlardan bekledikleri şeyler olduğunun farkına varıyorlar. birinin dediği gibi, “insanların benden beklentilerini yansıtan bir aynalar toplamından ibaretim”.

    boşluk duygusu genellikle insanların, hayatlarına yahut içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin etkili bir şey yapmaktan aciz olmadıklarını hissetmelerinden kaynaklanır. ve istekleriyle hisleri gerçek anlamda bir fark yaratamayacağı için çok geçmeden istemek ve hissetmekten vazgeçer. duyarsızlık ve hissizlik de endişeye karşı birer savunma yöntemidir. erich fromm, günümüz insanının artık kilise yahut ahlaki kuralların yetkesi altında değil de kamuoyu gibi “anonim otoriteler”e bağlı yaşadıklarını belirtmiştir.

    -yalnızlık -

    boşluk ve yalnızlık duyguları el ele ilerler. boşluk ve yalnızlık temel endişe deneyiminin iki ayrı evresidir. yalnız kalma korkusunun temelinde kendimize dair farkındalığımızı yitirme endişesi vardır. her insan kendi gerçekliğine dair hislerin çoğunu başkalarının kendisi hakkında söyledikleri yahut düşündüklerinden edinir.

    -endişe ve benliğe tehdit-

    modern insanın bir diğer özelliği olan endişe, boşluk ve yalnızlıktan çok daha temeldir. korktuğumuzda bizi neyin tehdit ettiğini biliriz. içinde bulunduğumuz durum bizi harekete geçirir, algılarımız keskinleşir ve tehlikenin üstesinden gelmek için kaçmayı ya da başka uygun yöntemlere başvurmayı deneriz. endişeye kapıldığımızdaysa yüzleştiğimiz tehlikeyi atlatabilmek için nasıl adımlar atmamız gerektiğini bilmeyiz. endişe “yakalanma”, “şaşkına dönme” hissidir ve algılarımız keskinleşmek yerine daha bulanık ve belirsiz bir hal alır.

    yüzleşilen tehdit benliğin tamamını etkilediğinde kişi endişe duyar. endişe bizi benliğimizin “özünden” vurur: birey olarak varlığımız tehdit altına girdiğinde hissettiğimiz duygudur. deneyimin niceliği değil de niteliği onu endişeye dönüştürür. yoğun endişe, insan hayvanına miras kalmış en acı verici duygudur. günümüz toplumunda çoğu insan için baskın değerler beğenilmek, kabul görmek ve onaylanmak olduğuna göre çağımızda en büyük endişe kaynakları beğenilmemek, dışlanmak ya da onaylanmamaktır.

    endişe insanın aklını karıştırarak geçici bir süre nerede ve kim olduğunu unutmasına neden olarak gerçekliğe dair algısını bulandırır. fakat bu durumun olumlu ve umut verici bir yanı da vardır: nasıl ki endişe özfarkındalığımızı yok ediyorsa, kendimize dair farkındalığımız da endişeyi yok edebilir. endişe tıpkı yüksek ateş gibi içsel bir mücadelenin sürdüğünün işaretirdir.

    -benlik bilinci- insana özgü bir damga-

    benlik bilinci, kendini sanki dışarıdan görebilme yetisi insanı diğer canlılardan ayıran bir özelliktir. insanın kendine dair farkındalığı en önemli özelliklerinin kaynağıdır. ona içinde bulunulan anın dışına çıkarak kendisini geçmişte yahut gelecekte hayal edebilmesini sağlayan zaman tutma becerisini verir. böylece insanlar geçmişten ders alıp gelecek için plan yapabilirler ve işte bu yüzden insanoğlu tarihçesi olan bir memelidir yani kendi tarihine dışarıdan bir gözle bakabilir ve bir kişi olarak kendi gelişimini etkileyebilir.

    benlik bilinci bize kendimizi başkalarının gözüyle görme ve diğer insanlarla empati kurma becerisi verir. ama bu armağanlar yüksek bir bedelle, endişe ve içsel kriz bedelleriyle bahşedilir. benliğin doğuşu hiç kolay değildir çünkü çocuk artık kendi başına, yalnız bir şekilde, ebeveynlerinin verdiği kararların koruyup kollayıcılığından uzakta korkutucu bir hayat sürme ihtimaliyle karşı karşıyadır. kendini bir birey olarak hissetmeye başladığında, etrafındaki büyük ve güçlü yetişkinlere kıyasla son derece güçsüz hissetmesine şaşmamalı.

    hayatta tüm organizmaların yalnızca bir tek esas amacı vardır: kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek. palamut meşe olur, enik köpek olur ve bir köpeğe uygun düşecek şekilde sahipleriyle arasında sevgi ve sadakat dolu bir ilişki kurar ve bir meşe ağacıyla köpekten beklenenler bunlarla sınırlıdır. ancak insanoğlunun kendi doğasını gerçekleştirmedeki görevi çok daha zorludur, zira bunu benlik bilinciyle yapmalıdır. yani gelişimi asla otomatik değil de kendisi tarafından seçilmiş ve onaylanmış olmalıdır.

    nevrozun özünde bu yatar; potansiyeller çevredeki (geçmiş yahut gelecekte) düşmanca koşullar ve içsel çatışmalar tarafından engellenip kullanılmadığında kişinin içine dönerek onu hasta eder.

    neşe, güçlerimizi kullandığımızda ortaya çıkan duygudur. hayatın amacı mutluluktan ziyade neşedir çünkü insan olarak doğamızın gereklerini yerine getirmenin sonucunda neşeleniriz. kişiliğin, kendi varlığını gerektiğinde tüm varlıklara ve inorganik dünyaya karşı olumlayabilecek değer ve onur sahibi bir varlık olarak deneyimlemesine dayanır.

    -benlik değerinin yedeği olarak kendini küçük görme-

    kendi kendini suçlayan kişi çoğu zaman tanrı’nın onu cezalandırmakla uğraşmasını gerektirecek kadar önemli biri olduğunu göstermeye çalışmaktadır. dolayısıyla kişinin kendi kendine yönelttiği suçlamaların çoğu küstahlıklarının üstünü örtmeye yarar.

    özsaygının yerini kendi kendini suçlamanın alması bireye kendi yalnızlık, değersizlik sorunlarıyla açık, dürüst bir şekilde yüzleşmekten kaçınmak için bir yöntem sunar. ayrıca kendi kendini suçlama tercihi kişinin kendinden nefret etmesini makulleştirerek zaten var olan bu eğilimi güçlendirir. kendini değersiz hissetmekle kendinden ve başkalarından nefret etmeye uzanan yol fazla uzun değildir.

    -özgürlük nedir?-

    özgürlük, insanın kendi gelişiminde rol oynamasıdır. kendi kendimize şekil verme kapasitemizdir. özgürlük birikerek çoğalır; özgürce verilmiş bir karar sonraki kararda kişiyi daha da özgür kılacaktır. her özgürlük girişimi kişinin benlik yarıçapını genişletir. nietzsche’nin deyişiyle özgürlük, “asıl olduğumuz şeye dönüşme” kapasitesidir.

    -“kendini seçmek”-

    özgürlük kendi kendine ortaya çıkmaz; elde edilir. ve tek bir hamleyle elde edilemez; her gün yeni baştan kazanılmalıdır.

    intiharın önemi çok sayıda insanın kendini öldürmesinde değil. bu duruma gerçekten de psikozlular dışında nadiren rastlanır. fakat hem psikolojik hem de tinsel anlamda intihar düşüncesinin çok daha geniş bir anlamı vardır. kişinin belirli bir eylemle kendi canını almadığı fakat yaşamamayı- belki farkında dahi olmadan- seçerek öldüğü psikolojik bir intihar tipi vardır.

    -din- bir güç kaynağı mı yoksa zayıflık mı?-

    herhangi bir kimsenin dini onun iradesini kırarak gelişim anlamında çocukluk çağına geçmesine engel olurken onu özgürlük ve kişisel sorumluluğa dair endişeden korumakta mıdır? yoksa kendi onuru ve değerini doğrulayan bir anlam temeli teşkil ederek kendi sınırlarıyla endişesini kabullenme cesareti vermenin yanı sıra güçlerini, sorumluluklarını ve diğer insanları sevme kapasitesini geliştirmesine olanak mı sağlamaktadır?

    -kendi olma cesareti-

    cesaret, kişi özgürlüğe eriştikçe ortaya çıkan endişeyle yüzleşebilme kapasitedir. farklılaşma, ebeveyn bağımlılığının koruyucu ortamından çıkarak yeni özgürlük ve bütünleşme seviyelerine geçmeye karşı duyulan istektir. cesarete yalnızca ebeveynlerin korumasından çıkıldığı anlarda (özfarkındalığın ortaya çıkışı, okula gitmek, ergenlik, aşk sancıları, evlilik ve nihai ölümle yüzleşmek gibi) değil, kişinin tanıdık çevresinden çıkıp sınırları aşarak bilinmeyene doğru ilerlerken attığı her adımda ihtiyaç duyulur. nörobiyolog dr. kurt goldstein’in deyişiyle, “son tahlilde cesaret, kişinin kendi doğasını hayata geçirebilmesi için aşılması gereken varoluş şoklarına verilen etkili bir yanıttan başka bir şey değildir”.

    cesaret yalnızca kişi zaman zaman kendi özgürlüğüne dair kararlar verirken değil, özgür ve sorumlu bir birey haline gelebilmek için benliğini inşa ederken verdiği tüm kararlarda da gereklidir. cesaretin ayırıcı özelliği kendi görüşlerinin arkasında durabilmektir. inatla yahut küstahça yahut bir tür misilleme edasıyla değil de gerçekten inandığımız için.

    cesaretin karşıtı robotsu uymacılıktır. insanların cesaretten yoksun olmalarının nedeni yalnız kalmak ya da “sosyal tecride”, yani alaylara, kahkahalara veya dışlanmaya maruz bırakılmaktır.
  • psikanalist rollo may 'in kitabıdır. kendinizi bulmanıza yardımcı olur. eğer arıyorsanız tabi.
  • amerikalı varoluşçu psikiyatr rollo may* tarafından kaleme alınan kitap.
  • telefonunu başkasına yönlendirdiyse kendisini aradığında meşgul tonu duymayacak insandır.

    (bkz: çocukken yapılan deneyler)
hesabın var mı? giriş yap