• (ben biyolojik yaşı 28 olan bir oyun çocuğuyum)

    yıllardan sonra az evvel bu kez director's cut halini izlediğim, yine canımı sıkmış bir film.
    tristan isimli şövalye sarmatya'nın ya da ingiltere'nin neresinde bilinmez, uzakdoğu kılıç sanatı öğrenmiş ve diğer yandan bir ranger gibi şahinle, kartalla dolaşan birisidir. ben onun götünü yerim. yaşamım boyunca özendiğim iki insandan biri olan tristan (diğeri de mummy'deki medjai reisidir) filmin sonuna kadar mükemmel kenjutsu teknikleri sergiledikten sonra yine bir diğer şahbaba karakter olan sakson kralının elinde can vermiştir.
    yalnız şövalyeler içinden bors denen gerizekalının ölmesinin lüzumu bir yana, o sakson kralı olacak gurtlu pislik tristan'ı öyle elinde eşşek gibi bastard sword ile, hem de izlediğimiz şekliyle öldürememeliydi!
    birincisi katana-scimitar karışımı kılıcı olan biri ile kılıç tokuşturulmaz. aslında kimse kimseyle öyle şakkada şukkada on saat çarpışamaz ama haydi neyse. neden olmaz bu? çünkü tristan'ın dövüş stili, film boyu çok defa şahit olduğumuz üzere maksimum üç hamlede rakibi teğellemek üzerine kuruludur. üstelik adam sadece japon kılıç sanatına değil, azıcık çin usulüne de bulaşmış bir duruşa sahipti. bunun türkçesi çok ama çok hızlı bir stil, çok hızlı öldürüşler demektir.
    kendisine bin bir agility ile saldıran bir sürü hırslı adamı bir anda kesen tristan'ın o öküz gibi yavaş hareket eden kralı, hele elinde bir tonluk kılıç tutar haldeyken gözlerden hızlı bir şekilde bitirmesi gerekirdi. ha diyeceksiniz ki kral yavaş hareket etmiyordu. evet etmiyordu. ama etmeliydi! etmesini istedim. tristan'ın onu öldürmesini istedim. çünkü tristan olmak istedim. hala da istiyorum.
  • genel olarak dandik bi filmdi ama saxonların başındaki adam süperdi.. ne la öle.. iskandinav power metal grubu solisti gibiydi.. "hacı açılın bakalım konser verelim bi şurda, bak zaten seyircimizle beraber geldik" dicek diye 4 gözle bekledim.. tam brutal amcaydı ya.. konserden sonra da "yakın la buraları" der giderdi ne hoş olurdu..
  • başından sonuna artur'a "arfa! arfa!" denip durulan filmdir. sinirleri bozmaktadır. ne arfası be "artur" be "ar-tur"!
  • ilk izlediğimde aklımda kalan bir tek o vardı... we will go home diye şarkı söylüyordu borsun sevgilisi. o kısmında nedendir bilinmez ; büyük ihtimalle benim kelt damarlarımın kabarmasıdır sebebi ; hafifçe gözlerim dolmuştu... soundtracki alınmıştı koşa koşa; kesinlikle dinlemeliydim o şarkıyı, ama sonuç hüsrandı... filmin en can alıcı müziklerinden birini içermiyodu albüm... biraz araştırma sonucu* benim gibi düşünen bir çok insan olduğunu öğrendim... ardına genişletilmiş bir soundtrack haberi geldi, çocuklar gibi şendik... günler günleri kovalarken iştahla bekledik we will go home diye hep bir ağızdan şarkı söylemeyi. bekleyiş sona erdiğinde gene hüsrandı sonuç, dahil edilmemişti albüme o muhteşem şarkı... sonra unutuldu gitti, geçenlerde director's cut olarak izlerken tekrar depreşti anılar, we will go home demek istedi gönül doyasıya... aranıldı taranıldı ve onca seneye rağmen hala bu şarkının hiç bir şekilde hiçbir albüme girmediği tozlu raflarda unutulmaya terkedildiği öğrenildi disney tarafından... böyle bir şarkıyı biizmle paylaşmadığın için disney seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım

    bonus: (bkz: ibne disney e kafam girsin)
  • "lan madem filmin adini king arthur koyacaktiniz, o hatunun o afisin ortasinda isi ne" dedirten film
  • arthur un turkucuye benzedigi film
  • --- spoiler ---
    gawain ve galahad mutlu mesut bi cift olarak gosterilmis. ozellikle dugun sahnesinde yanyana duruslarina hah eowynle faramir dememek mumkun degil.

    lancelot ve arthur niye bu kadar eziktir, anlasilamamistir.

    filmin en karizma adaminin* bok yoluna gitmesi de ayrica kinanmasi gereken baska bi ayrintidir.
    --- spoiler ---
  • benim için iyi film kriterleri "ortaçağ olsun, at olsun, üstünde +armorlu bir şövalye olsun, ufak bir aşk hikayesi bol bol savaş sahnesi olsun, düşmanın başı ana karakterden daha karizmatik olsun" dur. aha bu filmde hepsi var. özellikle savaş sahneleri çok başarılı, insanın camı pencereyi açıp ruuss! diye bağırası geliyor. hele de bir göl üstünde saxsonlarla savaş sahnesi var ki gece gündüz seyrederim. yani benim gibi "senaryo değil sahne, gösterişli laflar değil bakış açısı" önemlidir diyenler için kaçırılmayacak bir filmdir kral arthur.
  • kötü ve başarısız kelimelerinin tanımlamak için çok yetersiz kaldığı; kral arthur, merlin, sakson istilası ve hadrians wall gibi efsanelerin / kavramların orta yerine eden 2004 yapımı film. keira knightley pikt kavminden bi hatunu oynamaktadır ve ms 3. yüzyılda bu kadın dağda ormanda bayırda tarzan gibi yetiştiği halde felsefe, tarih, coğrafya bilmektedir. misal,
    sarmatların karadeniz etrafından geldiğini bile leb demeden anlamaktadır. kaldı ki her yer buram buram braveheart kokmakta, savaş sahneleri ise iyi olmakla beraber olağanüstü hiç hiç değillerdir.

    yani işte...tarihi film seviosanız izleyin (her ne kadar tarihi gerçekleri şöyle bir uzaktan yalayıp geçiyorsa da)....hatta benim bi ara vaktim boldu 2 kere izledim...ama vasatın çok altında bi film.
  • yuvarlak masanın yuvarlak şövalyelerini kuran, adil olmaya çalışan, yasaları evliliğinden üstün tutan, bok yoluna guineverei kaybeden, boynuzlanmış, aldatılmış, sırtından vurulmuş, ablası tarafından tecavüze uğramış*, acıların kralı. bir excaliburu vardır ona ihanet etmeyen, ama onu da kırmayı becermiştir beceriksiz adam; gölün ladysi* ve merline şükretmesi lazımdır. ediyordur zaten.
    en sevdiği iki kişi lancelot ve karısı, kraliçesi guineveredir. azgın karısı lancelota kaçmış, arthurun bir koca olarak yetersiz kaldığını, excaliburun o işlerde bir boka yaramadığını anlamamızı sağlamış, "lan arthur, senin excalibur hiç de abarttığın gibi değilmiş lan; büyülü, kocaman kılıç diyordun karın bile lancye* kaçtı oğlum, şebek oldun lan" diyen halkı için alay konusu olmuştur. buna daha fazla dayanamayan acıların kralı arthur, kıt zekasını kullanmayı becerememiş, ve ülkesinin sonunu getirmiştir. merlinsiz, lancelotsuz, guineveresiz, excalibursuz bir hayat sürmüştür uzun süre, ülke de kralsız.
    ensest ilişkisinin ürünü olan oğlu mordred bile onunla dalga geçmiş, yuvarlak masanın yuvarlak şövalyelerinin hepsini, biri dışında* öldürmüştür; en sonunda dayı&baba karışımı arthuru da ölümcül bir yarayla yaralamıştır ama arthur da yeğeni&oğlu karışımı mordrede acımamış, öldürmüştür.
    sonunda huzur bulmuştur, çünkü lancelotu da guineverei de affetmiştir, ablasını zaten merlin haklamıştır, yaramaz velet mordred de artık tehdit oluşturmayacaktır kimse için, o da ölmüştür; yapabileceği başka bir şey kalmayan arthur da nihayet ölmüştür. excaliburu da gölün ladysine iade etmiştir. kendisinden daha kral bir kral elbet günün birinde gelecek ve gölün soğuk sularından gelen buz gibi excaliburu almaya layık görülecektir. huzur içinde uyumuştur arthur.
hesabın var mı? giriş yap