• esasen pavlovun köpeği üzerine dayanan ve yıllardır taşak geçilen klasik koşullanma aslında günümüzde bir çok ruhsal bozukluğun giderilmesi için kullanılan tekniklere temel oluşturmuştur. aslında her ne kadar kusursuz gibi görünsede labaratuar ortamı temelli olduklarından çok da iyi bir genellemeye sahip değillerdir. ancak güvenilirlikleri ve geçerlikleri gayet iyidir.
  • gelişim öğrenme dersinde dinlediğim tek konuydu sınavda yirmi puanlık bir soru ile gelmesi bu dersten geçmeme mucizevi bir şekilde yardımcı olmuştu.
  • kisaca soyledir:

    unconditioned stimulus (ucs veya us: mesela et) normal sartlar altinda kopeklerde unconditioned response (ucr veya ur: tukuruk salgilama) yaratiyor. simdi biz bu ucs'yi defalarca notr bir uyaranla (neutral stimulus), yani zil'le birlikte sunuyoruz hayvana. bir sure sonra zil (ns) ve et (ucs) bagdastirildigi icin, sadece zilin goruntusu (ns) tukuruk salgilatmaya yetiyor (ucr). iste bu durumda ne oluyor? ns -yani zil- artik bir conditioned stimulus'a (cs), salya ise ucr'den conditioned response'a (cr) donuyor.

    denklem gibi verelim:

    ns + ucs ---> ucr
    cs -----------> cr

    unconditioned ogrenilmemis, ve conditioned ogrenilmis olarak akilda tutulursa, sanirim anlamasi daha kolay olabilir.

    bir baska ornek verelim, diyelim sifir numara manyaksiniz, bu nedenle bir yasindaki bebeginize once zil gosterip yarim saniye sonra gozune sogan basiyorsunuz, ve cocuk agliyor. burda, her durumda gozune sogan basmak aglama olusturacagi icin:

    ucs: sogan
    ucr: aglama

    diyebiliriz. simdi zili de yarim saniye once veriyoruz sogandan, ki normalde zil aglatiyor mu sizi? hayir. cevap evetse tuhler tuhu. iste zil kosullanmamis normal insan evlatlarini aglatmadigi icin, notr bir uyaran yani,

    ns: zil

    bunlari ayni surayla defalarca vere vere, cocugumuzu manyak yaptigimiz yetmiyormus gibi, klasik kosullanmayi da gerceklestiriyoruz. boylece cocuk bir sure sonra sogandan bagimsiz, zili duyunca aglamaya basliyor. hah, iste bu noktadan sonra ns-->cs'ye, ve ucr---> cr'ye donuyor. yani,

    cs: zil
    cr: aglamak.

    klasik kosullanma gerceklestiginde, her zaman ns-->cs'ye, ucr de cr'ye doner.

    bu tip kosullanmanin acquisition (ns ile ucs'nin bagdaslastirilma sureci), extinction (uzun sure zili tek basina calarsaniz artik aglama yaratmayacagi), spontaneous recovery (ama ilk sogani geri getirme ardindan gelen ilk zil sesinde direk aglama gelmesi- ki normal acquisition surecinden daha hizli bu cokca tek denemede), stimulus generalization (yani zile aglayan cocugun kapi ziline de aglamasi) ve stimulus discrimination (zile aglayan cocugun telefon sesine aglamamasi) gibi surecleri de vardir.

    klasik kosullanmada temporal contiguity ve frequency onemlidir, yani ns ve ucs birbirine fiziksel olarak yakin olmali, ve bu eslestirme sikca tekrarlanmali.

    ture ait ozelliklere gore klasik kosullanma cesitlilik gosterebilir. bunun disinda, mesela food aversion denen tek bir kez dogadaki bir bitkiyi yiyip zehirlendigimizi dusunelim, iste burada ns+ ucs eslestirmesi tek kerede yapiliyor, neden? cunku survival value'su var, evrime uyma meseleleri.

    yalan yanlis cevirmeme kaygisindan mutevellit ingilizce sozcukler icin kusura bakmayin.

    edit: ingilizcesi, classical conditioning.
  • yusuf güney'in bende yarattığı tepki biçimi.

    önceleri yusuf güney'e radyoda falan rastladığım zaman "illleee de uğruna ölmemm mi gerekkk" dediği anda kulaklarımı tıkayıp bilinçsizce koşmaya başlıyordum. ama bu tepkiyi rafet el roman'a karşı geliştirmemiştim. geçenlerde ise kral tv'de rafet'le yusuf'un düetini duydum. artık rafet'i görünce/duyunca da aynı histerik hareketlerle ortamdan uzaklaşıyorum.
  • nice köpeğin hayatına da mal olmuştur bu koşullanma. ikinci dünya savaşı'nda moskova'da bu ilkeyle köpeklere eğitim veren bir bölük vardı. eğitim esnasında bir traktör kullanılıyordu. hareket halindeki traktörün altına giren köpeklere yemek veriliyor, girmeyenler aç bırakılıyordu. savaş esnasında da eğitilmiş köpeklerin sırtına bir mayın ve bu mayına bağlı; kırılıp, eğildiği zaman mayını harekete geçiren bir çubuktan müteşekkil mekanizma bağlanıyordu. köpekler de savaş alanında gördükleri nazi tanklarının altına yemek bulmak umuduyla giriyor, kendilerini ve tankları havaya uçuruyorlardı. bir nevi kamikazelik yani.
  • öğrenmeye dair her şeyi açıklamasa da hayatın her evresinde karşıma çıkan kuram. kendimden örnek vererek anlatmaya çalışayım:

    hayatımın ilk üçünü fizikten aldım. akabinde annem sürekli "senin kafan fiziğe basmıyor, benimki de basmazdı" deyip durduğu için lise boyunca sıçtım bu dersten. çünkü "fi..." deseler "ay ben anlamıyorum!" dedim. ama ne zaman üniversiteye geldim, annemle farklı şehirlerde yaşamaya başladık, birden fizik dahisi kesildim* aa ile geçtim lan fizikten! hadi bu koşullanma değil, benim tembelliğim olsun...

    fi tarihinde şiddet görmüş bir insan olarak, yüzüme hamle yapan* elini kaldıran her insandan sille yiyecekmişim gibi kendimi korumaya çalışmam var mesela. dayak yiyen çocuklarda da görürsünüz hatta aynı tepkiyi. ister istemez ayırt etme aşamasına gelememiş her insanın tepkisi bu. genellersin. üstelik, pekiştirme ile refleks halini alır maalesef. bu da benim korkaklığım olsun hadi...

    ne zaman kalbimi kırsa çiçek alan bir sevgili ile uzun bir zaman dilimi geçirdim sonra. çiçek alındığında "yoksa?" diye düşünmeye başlayan bir insan olarak, çiçekleri sevmediğime karar vermeme neden olmuştu hatta bu. olayın üstünden sittin zaman geçti, ben o insanı da olan olayları da hatırlamaz oldum. geçen arkadaşlarla konuşurken "çiçekleri niye sevmiyordum ki ben?" diye bir düşündüm. o zaman aklıma geldi açıklaması. hadi bakalım, bu da mı gol değil?

    görüyorum ki etrafımdaki insanların hepsinin koşullanmaları hayatlarını felç ediyor. negatif deneyimleri sündürüyor, üstelik genelleme yoluyla herkese mal ederek yeni ilişkilerinin içine ediyorlar. ayırt etmenin ne önemli olduğunu görmeden, korkunun geçmesi ve davranışın sönmesi için maksimum dikkatle ilerlemeye çalışmıyorlar. bağırıp çağırıp kaçmakta buluyorlar çözümü. bu da öğrenilmiş çaresizlik olsa gerek. "ne yaparsan yap, karşındaki insanın seni sevmeyeceği" hissinden belki de...

    kendi adıma, bazı şeyleri yenmeye çalışarak kafayı yiyorum arada. neyse ki sönme diye bir şey var. geri gelmez umarım!
  • bu koşullanmayla ilgili gerçeklerden biri de aslında bu koşullanmayı pavlov'la birlikte aynı zamanlarda amerika'daki bilim adamı thorndike'ın da bulmasıdır. birbirlerinden habersiz bulsalar da her iki bilimadamı da birbirilerine saygı duymuş her iki bilimadamı da birbirlerine inanmışlardır.
  • bilinçli düşünceyle yaratılamadıkları gibi, bilinçli mantık yürütme yoluyla da yok edilemezler.

    (bkz: iğrenme hissi)
    (bkz: tehlike hissi)
  • sahilde banklarda oturan iki sevgili, birden bire kavga etmeye başlarlar. o esnada sezen aksu' nun bir şarkısı duyulmaktadır. gençler o ortamdaki kavganın ardından ayrılmışlardır. geçlerden biri aradan 1 yıl geçmesine rağmen sezen aksu' nun o gün orada çalan parçasını duyduğunda o anlar aklına gelerek hüzünlenmiştir.
    genç kavga ile şarkıyı eşleştirerek klasik koşullanmayı gerçekleştirmiştir.

    bazı ilkeleride şöyle:
    bitişiklik
    genelleme
    ayırt etme
    sönme
    kendiliğinden geri gelme
    garcia etkisi
    öğrenilmiş çaresizlik
    ketleme
  • 2012 kpss'den önce her yıl en az 5-6 tane soru sorulan eğitim bilimleri alanı. geçen yıl klasik ve edimsel koşullanmadan bir tane bile soru sorulmaması bu iki temel konuya çalışanları çok pis ters köşeye yatırmıştır. bu iki koşullanmayı resmen hatim eden, tez yazacak konuma bile getiren beni sınav anında çok kötü hissetmeme sebep olduğu için ösym'yi esefle kınıyorum. bi tane bile soru sorulmaz mı amk pavlov amcadan?
hesabın var mı? giriş yap