• zengin hastalığı... bir insanın ihtiyacı olmamasına rağmen başkalarına ait nesnelerin yürümesine yardım etmesi durumu...

    zaten yapan kişi zengin değil de fakir biri olsuğunda adi hırsızlık oluyor... zenginin hırsızlığı bile bir ayrı oluyor...
  • bu rahatsizliga sahip kisi yakin bi arkadasinizsa eglenceli bile olabilir. size gelir bi kac sey yurutur aksama tekrar getirir, onlari birakirken bi kac baska bi sey daha yurutur. daha fazla zevk almasi acisindan bilmiyomus havasina girilir. hem o mutlu olur hem size de seyirlik olay cikar.
  • yakın bir arkadaşımın 'koskoca x'e koymaz abi' (burada x yerine aklınıza gelen her türlü kurum ve kuruluşu koyabilirsiniz) mantığıyla ankara'daki bilimum market,tekel,ev,işyeri ve hatta okulun öğrenci işlerini soyması sayesinde tanıştığım hastalık. sabahları carrefour'dan rutin olarak mandalina-portakal falan çalmasına alışmıştım ama en son fakültenin öğrenci işlerinden flash bellek çalmasıyla arkadaş seçimlerimi bi gözden geçireyim dedim. hayır görevlinin biri sorsa birader senin flashın üzerinde niye ank.üni.oidb yazıyor diye verecek cevabı yok. eve almaya korkuyorum artık ipneyi ama tahminimce şimdiye koskoca lowenstein'a koymaz abi diyerek hoşuna giden şeyleri almıştır. hayırlısı..
  • siyasi literatürde akp'li hastalığı olarak da bilinen, rahatsızlık.
  • gecen gun eve geldim, kapiyi kilitlememisim. ne goreyim, ayakkabinin teki yok. ulan ayakkabiligin ustunde araba anahtari var, kafani uzatsan salonda laptop var, acikta uc bes kurus para var. bu da boyle bir hastalikmis demek ki.
    sozlukteki sherlock holmes'ler icin: calinan sol ayakkabiydi.
  • gereksinim olmamasına rağmen, başkalarının eşyalarını çalmak hastalığı. süreç, birden ortaya çıkan çalma isteğiyle savaşım, hırsızlıktan sonra duyulan rahatlık ve hemen ardından gelen pişmanlıkla karakteristikltir. bununla ilgili bi dolu film yapılmıştır, ama eğlenceli geliyor mesela demirel'i taytlar içinde altın/elmas çalarken ya da ecevit'i, başkalarının şiirlerini çalıp altına kendi ismini yazarken düşünmek. psikoterapiyle iyileştirilebilir... fakat memleketin tamamı terapiye tabii tutulamayacağından türkiye liberal kleptomanik hükûmetler tarafından yönetilmeye devam edecektir gibi görünüyor kısaca historiye bakınca.
  • okuduğum bir kitapta sevişmeye benzetilmiş ve nedeni şöyle açıklanmıştı: bir yerlerden bir şeyler aşırmak tek seferlik seks gibidir. çalar, sahip olur, kullanır -hatta kullanmaya lüzum dahi görmez- ve atarsın. bazı insanlar cinselliğini bir şeyleri çalarak yaşarlar çünkü.
  • nedenlerini dennis diclaudio paranoyak isimli kitabında şöyle açıklamış;

    --- spoiler ---
    kleptomani genellikle otuzbeş yaşlarında gelişir ve daha çok kadınlarda görülür. kişi bu bozukluktan kurtuluncaya kadar on-onbeş yıl mücadele etmek zorunda kalabilir. bozukluğun asıl nedenleri bilinmemekle birlikte, bazı uzmanlar çocukken hissedilen duygusal eksiklikten kaynaklanabileceğini düşünüyor. ancak beyindeki serotonin eksikliğiyle ilintili olabileceğine dair kanıtlar giderek artmakta.

    --- spoiler ---
  • ** pardon garson bey hesap 20 lira fazla ama
    -- çantanızdaki peri peri soslar ve tuzlukların parası hanfendi
    ** hmm iy günleeeeeer.
  • bugün bundan muzdarip ya da muzdarip olduğunu iddia eden ve o bahaneyle sürekli bunu yapan bir kadına rastladım. oldukça alımlı, kılık kıyafeti gayet düzgün biriydi. tekstil sektörünün en büyük firmalarından birinde, yanındaki annesiyle birlikte çantasına doldurduğu 500 tl değerinde kıyafetle çıkmaya çalışırken yakalanınca, bu hastalık yüzünden sürekli hırsızlık yaptığını, tedavi gördüğünü fakat yine de bırakamadığını söyleyip durdu. ilk bakışta gerçekten hastalık gibiydi, çünkü çalmaya çalışırken epey hasar vermişti ürünlere. alarmlarını sökmeye çalışırken 1 lira büyüklüğünde koca koca delikler açtığı için hiç bir işine yaramayacak olan 5-6 parça kıyafeti ödemek zorunda kaldığındaysa tam bir aile trajedisine dönüştü olay. ne annesinde ne de kendisinde bu miktarda para olmadığını söyleyip, eşine telefon açmak zorunda kaldığında "hırsızlık yaparken yakalandım, çaldıklarımı almak zorundayım, hesabıma 500 lira yatırır mısın?" diye sorarken etraftaki onlarca kişinin bakışları altında yerin dibine geçtiğini düşünürken, kendisi pek bir soğukkanlıydı. muhtemelen de yaptığı son hırsızlık olmayacak, sadece bir daha o mağazada yapamayacak.

    olayı izlerken, bir yandan bağırıp çağıran mağaza müdürüne hak vermek, bir yandan kenarda ağlayan anneye üzülmek, öte yandan utanması gerekirken pek de oralı olmayan kadının yerine utanç duygusunu üstlenmek gibi tuhaf şeyler yaşadım. insanın bu kadar küçük düşebilme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu böyle bir eylem, hastalık bahanesini öne sürerek göze alınabilir mi? yapılan işin vicdan muhasebesini daha mı kolaylaştırır acaba hırsızlığı bu şekilde adlandırmak?
hesabın var mı? giriş yap