• iki sene geçti ayrıldık beri , toparlayamadım kendimi. koç özel'dir kendileri.

    çöldeki kutup ayısı, ay çöreğimin yarısı, handikapımın ta kendisi, sıkışmışlığın son noktası. olmayan bir türkiye'de, ülkemin zamanının mekanının ve kişilerinin çok berisinde. yazık, okuldan sonra moda'ya inerdim sanki mars'ı keşfettim gibi olurdu. insanları mı öğrendim? hayatı mı tanıdım? ama şekspir'i babamdan iyi bilirim. bir cümle o söyler devamını ben getiririm. çok pis eleştirel düşünürüm. herşeyi, kendim hariç, çok pis eleştiririm. akademikçe pek bir dürüstüm. bununla elele, gerekenleri elleye elleye, bir bakarım yale'deyim. çok çalışmam çünkü çalışmam gereken yerleri bilirim. ödevlerimde, sınavlarımda gereken kaynaklara dayandırarak herbirşeyi,kişiyi,düşünceyi savunabilirim. hiç sevmediğim gri noktayı adımmış gibi belledim. ilkokuldayken sıra yoldaşım lahmacunla yumurta yerdi. bir baktım ki sandiviçin en diyetindeyim. alkoldü, haramdı; kardeşim gibi sevdim.

    yüce allah'ım ben neyim?

    ey kültürel çatışmamın en gerçeği! bir seni bildim yedi sene. gide gide bir arpa boyu yol gittim! (bkz: sabanci universitesi)
  • koç özel ilköğretim okulu ve lisesi. hayatımın en güzel anılarını düşünsem, aklıma gelecek pek çok şeyin altında ya doğrudan, ya da bana tanıştırdıklarıyla imzası bulunacak olan yerdir.

    ilköğretim binası ilk açıldığında yapılan sınavı kazanıp girmiştim bu okula. ondan sonra da üniversite dönemine kadar, yaklaşık 12 sene, sabah 6'da uyanıp yönlendiğim adres hep aynı oldu: kurtköy. çocukken sevmiyorduk erken uyanıp, dağbaşı gibi görünen bir yere gitmeyi. öğle tenefüsünde yapacağımız maçları düşünüyorduk daha çok. fakat sonradan fark edeceğimiz gerçek, o okulda bulunabildiğimiz için bazı özellikleri türkiye genelindeki yaşıtlarımızdan daha iyi edindiğimizdi. belki devlet okullarındaki gibi matematik öğrenmiyorduk; ama uygulamalı eğitim, laboratuar imkanları, teknolojik destek, interaktif sınıf ortamı, hazırlanan projeler, yabancı dil öğrenimi gibi konulara hep önem veriliyordu. okul; binaları, kampüsü, sınıfları, spor tesisleri, hatta bahçesindeki oyun alanı ile bile türkiye standartlarının çok çok üzerindeydi. yıllar geçti, hep beraber büyüdük, kimisi lgs'ye çalışıp başka okullara gitti ama çoğunluğumuz liseye doğrudan geçiş hakkı tanınması sayesinde kendini koç özel lisesinde buldu, kurtköy anılarına potansiyel 4 sene ekledi.

    lise bizim gözümüzde ilköğretim gibi değildi. daha ciddi, abilerin-ablaların olduğu, belki de biraz izole olacağımızdan çekindiğimiz bir yerdi. ama akademik açıdan kimsenin bir korkusu yoktu çünkü ilköğretimdeki 7 senenin ardından hem ödev-proje-sunum hazırlama konusunda tecrübeler edinmiş, hem de yabancı dil açısından önemli yol almıştık. fakat o güne kadar bahçesi, mimarisi, imkanları ile türkiye standartlarının üzerine çıkan okulumun bunca olumlu özelliğinin yanına, temel derecede önem arz eden adam gibi bir matematik öğrenimini koyamamış olduğunu fark eder oldum. bunu liseye başladığım andan itibaren hissetmesem de, şu anda olduğum konum sonucunda objektif bir şekilde söylemek zorundayım. aramızda elbette matematik alanında bireysel yetenekleri olan, hatta zeka yarışmalarında birincilik kazanan gençler vardı. fakat, eksik kalan şey aslında temelde bulunması gereken unsurlardan olan, ve bir okulu her zaman iddialı yapacak olan sayısal eğitimin kalitesiydi. okulumun vizyonlu yöneticileri, yabancı dile ya da uygulamalı, deneysel eğitime, teknoloji ile iç içe, çağdaş bir eğitim anlayışına önem vererek elbette ileri görüşlü davranıyorlardı. bu konuda kimse onları suçlayamaz. fakat eleştirilmesi gereken en önemli nokta, dünya çapında öğrenci yetiştirme amacı güden ve büyük imkanlar sunan bu okulun, o büyük imkanlardan taviz vermemek adına, türkiye standardındaki matematik ve fen seviyesini bile yakalayamamış olmasıydı. kanımca burdaki hata, matematik ve fen derslerini de çok fazla uygulamalı ve proje bazlı işlemiş olmaktır. devlet okulundaki öğrenciler daha ilköğretim yıllarında haftada nerdeyse 20 saat matematik görüyorken, bizim matematik derslerimiz lisede bile en fazla haftada 6 saat idi. aradaki bu açık elbette sıkı çalışma ile kapatılabilecek düzeyde, fakat koç okulunun matematik derslerinde soru çözümü ya da test çözebilmekten ziyade, portfolyo hazırlamak gibi teknikler daha ön plana çıkmakta. yani öğrenci, işin temelini ve teorik yönünü öğrenip, soru çözmek yerine, işin projeye uygulanabilir kısmını öğreniyor. aslında üniversite ve iş hayatı adına daha ileri görüşlü olan bu teknik, malesef (özellikle koç'un ilköğretiminden gelen ve temeli eksik olan) öğrenci için çok fazla sıkıntı yaratıyor. tamam, öğrenci sözel bir ders olmayan matematikte bile uygulamalı konulara hakim konumda ama yine aynı öğrenci, o konulara hakim olması gerektiği söylendiği için işin temelini kaçırmış.

    bu durumu daha kötü hale getiren ikinci bir etken ise özellikle matematik bölümüne öğretmen alımında göz önünde bulundurulan kriterlerdir. sözel derslerin öğretmenlerinde aranması gereken dil bilmek, bilgisayarı etkin biçimde kullanabilmek, genç ve presentable olmak gibi kriterler, matematik öğretmenlerinin alımında da ön plana çıktığında sorun daha da büyüyor. ne öğretmenler biliyorum ki iyi okuldan mezun, ingilizce konuşabiliyor ve dersi powerpoint'ten anlatabiliyor diye öğrencinin karşısına matematik otoritesi olarak çıkarılmış.. ingilizce konuşma derdinde diye matematiksel terimin önemini hissettiremiyor.
    türkiye'nin herhangi bir dersanesine gidin. dersanede stajyer bile olsa bulacağınız rastgele bir matematik öğretmeninin koç özel lisesinin matematik bölümünde çalışan -işinde ustalaşmış istisnalar elbette mevcuttur fakat 12 senelik gözlemlerimi paylaşmak da boynumun borcudur- matematik öğretmenlerinden daha yetkin olabileceğini söyleyebilirim. dersime pek çok matematik öğretmeni girmişti ve aklımda yer edecek bilgiye sahip olan tek öğretmeni de (irina ischanova olur kendisi) malesef bir trafik kazası sonucunda 4-5 ay görememiştik.

    yani proje, portfolio, projeksiyondan anlatılan şekilli örnekler falan derken bir bakmışsınız matematik öğretmeni size çözün diye verdiği soruyu kendi çözemiyor. üstüne üstlük 20 dakika uğraşmasına rağmen hala sonuç alamıyor (ismi de bende saklı kalsın). diğer yanda, bir dersane hocası, bizim hocanın çözemediği o soruyu alır, hocayı da içine katık eder, üçle çarpıp beşe böler, yine de çözer. adamlar kafayı yemiş, aklından soru yazıp çözüyor fakat koç lisesinde asla işe alınamaz. neden? ingilizcesi yetersiz bulunur ya da belki de yeterince bilgisayar kullanamıyordur. işte öğrenciyi sıkıntıya sokan en önemli noktalardan birisi budur.
    bir benzerini fen alanında da yaşayabilirsiniz, önemli kısmı bahçeye çıkıp börtü böcek görmekle, deney yapmakla geçen fen dersleri öss'de size %100 verim getirmeyebilir ama bu konu, matematik departmanı kadar sıkıntılı değil. haklarını vermek lazım, fen bölümünde de hakkaten müfredatı ve konuları iyi bilen kişiler mevcut.

    belki bahsettiğim sayısal eksikliklerden gözünüz korkabilir, fakat koç özel lisesine sınavla geçiş yapacaksanız yani sbs ile gelecekseniz sorun yaşayacağınızı hiç zannetmiyorum. en azından bir matematik altyapınız olacaktır. fakat ilköğretimden doğrudan geçiş yapacak öğrenciler mutlaka biraz takviyeyi düşünmeliler. bakın, özel hoca falan demiyorum. kaçıncı sınıftalarsa gidip o senenin sbs ya da ders kitabını alıp bitirsinler yeter. emin olun bu hiç zor değil ve katkısını göreceksiniz. ben bu konuda neden mi ahkam kesiyorum? çünkü koçta 12 senede öğrenemediğim matematiği 1 senede eşek gibi öğrenmek zorunda kaldım ve hem koçta, hem de öss işinde tanıdığım öğretmenlerden ve başıma gelenlerden sonra inanın ki bu konuda söylediklerimin gerçekliği vardır.

    bu kadar kusur her okulda bulunabilir. amacım kesinlikle kötülemek değil. aksine, aileler çocuklarına burada eğitim sunabilsinler isterim çünkü burası bireyin gelişimi adına tam bir zıplama tahtası. sunduğu imkanların sınırı yok. eğer ki çocuğunuz biraz olsun okumayı seviyor, ucundan kenarından kültür-sanata, politikaya, bilime ilgi duyuyor ise kendisi hakkında çok olumlu şeyler gözlemleyebilirsiniz.

    bu okulun en hakkı verilmesi gereken alanlarından bir tanesi yabancı dildir. zaten kapıdan adımınızı attığınız anda her şey ingilizce.dahası, 6. sınıftan itibaren ikinci dil seçenekleri (fransızca-almanca-ispanyolca) da sunuluyor. lisede bulacağınız ingilizce öğretmenlerinin birçoğu kişisel gelişiminize çok şey katabilecek düzeyde. gerek türk dili ve edebiyatı, gerek ingilizce derslerinde okutulan kitaplar gerçekten faydalı. dahası, derslerde o kitaplar ve anlattıkları konular hakkında yapacağınız tartışmalar ve konuşmalar bir genç olarak sizi dünyada neler olup bittiğinden daha haberdar ve bilinçli bir hale getiriyor. hele ki bir de international baccalaureate seçerseniz, okuyacağınız article'ın, yapacağınız discussion'ın, hazırlayacağınız tezin, kafa patlatacağınız güncel meselenin, çözüm arayacağınız world issue'ların haddi hesabı yok. seçin. çok eğlenceli lan. valla. şaka bir yana, belki haftanın 3-4 günü uykusuz kalırsınız, essay yazmaktan gözleriniz bozulur ama adam olursunuz. babalar gibi theory of knowledgeokur, düşünür düşünür ve gelişiminize katkı sağlarsınız. ileride çok faydasını görürsünüz.

    okul sözel alanlarda müthiş başarılı. hatta sözün özü; matematik ve fenin bazı dersleri dışında her alanda çok başarılı. bunu daha fazla uzata uzata anlatmama gerek yok sanırım. ib programıyla beraber size hem milli eğitim hem de ib diplomalarını verme olanağı sunuyor. iki diplomayla mezun olabilirsiniz yani. boru değil, prestijli bi durum 2 lise diploması. evet ib zor, ib uğraştırıyor, ib uykusuz da bırakıyor, hatta ib yoruyor, ama ib iyidir, candır. o can sıkan ib, yurtdışına gitmenize de kolaylık sağlıyor. fakat ailelerde "üniversiteye amerikada gitmek için ib bir zorunluluktur" gibi bir izlenim oluşmasın, ib okumamış ve şu anda amerikanın iyi üniversitelerinde olan pek çok insan var.

    yurtdışına gidebilmek için elbette iyi bir not ortalamasına sahip olmak gerekiyor. 4 senelik gpa'iniz 3.9'den biraz daha yüksekse, sat'nin reasoning kısmından 1800'ü aşabiliyorsanız; sanat, spor ya da sosyal hizmet alanlarından en az birinde faaliyet gösterirseniz ve başvurularını iyi hazırlarsanız amerika'da çok mutlu olacağınız ve eğitim kalitesi açısından büyük üne sahip okullara rahatlıkla gidebilirsiniz. saydığım kriterlerden biraz daha fazlasını istikrarlı bir şekilde yerine getirebiliyorsanız, zaten en iyi okullara bile gitme şansınız var demektir. sadece benim dönemimden princeton, harvard, mit, upenn, columbia ve başka bir sürü baba okul çıktı. bu işin sınırı yok. iyi notlar, sosyal aktiviteler falan filan derken bi anda kendinizi en güzel okullarda bulabilirsiniz.

    bu yurtdışı işlerine okulda "overseas college guidance office" isimli bir birim bakıyor. larry turns, asuman okman gibi isimlerin çalıştığı, gayet deneyimli ve bu alanda epey isim sahibi bir ofis. amerika'daki pek çok üniversite ile çok iyi ilişkileri bulunmakta ve nüfuzları gerçekten çok fazla. yurtdışında üniversite işine girişecekseniz biraz da onlara kendinizi sevdirmeniz gerekecek. acı, ama gerçek. ocgo'nun geleceğinizdeki etkisi çok büyük. eğer ki sizdeki potansiyeli sezerlerse, siz harvard çapında bir öğrenci olmasanız bile harvard'dan kabul alabilirsiniz. yani açıkçası işler biraz da sizin kabul olacağınız okulun yaratacağı sansasyona ve getireceği üne bağlı. burada da işin içine birazcık marketing girebilir. her sene hürriyet'in haftasonu eklerinde koç'tan mezun olup amerikalı okulları peşinde koşturan öğrencilerin başarı öykülerine rastlayabilirsiniz. bu sene de genç bir arkadaşımız yale kabulü ile yüzleri güldürdü. yani bu tesadüf değil. yurtdışı işinde başarılı olan açıkta kalmıyor. daha da başarılı olan ve ocgo ile daha iyi ilişkilere sahip (burasını daha fazla deşmiyorum malumunuz gg ama çok kaşınanlar için bkz.#2808303) öğrenciler ise rahatlıkla en iyi 5 okula gidebiliyor. kısacası, yurtdışında üniversite işi de elbette çok umut veren ve heyecanlı bir iştir, güzeldir. ah ah saat 12 oldu mu inbox'lara bakılır, kabuller beklenir, kabul gelince evde zafer turu atılır, kabul olunan okulun sweatshirt'leri giyilir (bkz: hey gidi günler)

    fakat eğer veli iseniz ve aklınızda çocuğunuzu buraya yollamak varsa, aklınızda tutmanız gereken en önemli şey de ne kadar paranız olduğudur. koç okulunun zaten pahalı olmasının üzerine bir de ib ve yurtdışında üniversite durumunu eklerseniz gerçekten büyük bir yükün altına gireceksiniz. bu işin finansal büyüklüğünü başvuru dönemine kadar fark etmeyen pek çok aile biliyorum. çünkü hiçbir yetkili gelip de söylemiyor. ailelerin suçu değil yani bu. sebebi de sanırım neredeyse herkesin en kaba tabirle zengin olması ya da öyle zannedilmesi. yurtdışında üniversiteye başvurma yoluna girilirken yapılan sunumlar hep toz pembe, "işte böyle böyle yapacağız ve hoooop çocuğunuz amerika'da okuyacak!" romantizminde. fakat elbette tipik bir koç özel lisesi öğrencisi durumunda olmayanlar, burs kazanmak zorunda olanlar da var. kendilerine yurtdışı üniversite işinde 2 kez düşünmelerini tavsiye ediyorum. zira amerika'daki üniversiteler amerikan vatandaşlığı olmayan öğrencilere genellikle burs değil, babayı veriyorlar. global kriz falan derken burs oranları iyice azaldı. ama üzülmeyin. amerikada 3500 tane üniversite var. bir sürü liberal arts okulu var, çok araştırırsanız burs bulma imkanınız mevcut. fakat şu da bir gerçek ki türkiye'den olup da amerikadaki en iyi okullardan burs kazanabilmenin yolu başarı. hem de çok fazla başarı. hem gpa, hem sat, hem cas, hem de başvuru aşamasında bütün bir öğrenci olmanız, neredeyse kusursuza yakın bir performans sergilemeniz gerekiyor. eğer "en iyi okuldan burs almalıyım!!!" diye anlamsız triplere girmezseniz -buna gerek yok çünkü amerika'daki pek çok okul tahmin ettiğinizden de iyi ve sizi mutlu edebilir- ocgo'nun da katkılarıyla burs bulma şansına sahipsiniz. fakat tekrar söylemekte fayda var; yurtdışında üniversite işi kesinlikle stabil bir finansal yapı gerektiriyor. bu da acı, ama bu daha bile gerçek. eğer bu yapıya sahip değilseniz ve eğer sizin her hangi bir okula kabulünüz gazetelerde yayınlanmayacaksa, kabulünüz okula ve ocgo'ya reputasyon sağlamayacaksa "amerikan okulları vatandaş olmayana burs vermiyor canım dikkat et de açıkta kalma" gibisinden laflar ile bile karşılaşabilirsiniz. iyi bir öğrenci olup, iyi okullara burslu girme potansiyeline sahip olup da kendisine burs bulunmayan ve kendisi adına yeterince zaman harcanmayan öğrenciler her zaman olmuştur. çünkü her zaman onların yerine okulun adını daha yükseklere taşıyacak, biraz daha iyi öğrenciler vardır. burada hiçbir gariban öğrencinin suçu yok ama malesef bu işler biraz da böyle yürümekte.

    amerika'ya gitmek yerine öss'ye çalışmayı tercih ederseniz de, okulun ib'ye eğilimli programı sebebiyle öss'ye ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. bu yüzden en iyisi 11. sınıftan dersaneye başlayın, işi ciddiye alın.

    ve itiraf etmeliyim ki, son zamanlarda öğrenci profili eskisi kadar umut vermiyor. piramite şöyle bir göz atan bir yabancı için orası ne olup ne bittiğinin bile tam farkına varamayan tikileri barındıran bir mekan izlenimi uyandırabilir. keşke olmasa ama bu münferittir ve koç'ta her zaman zehir gibi adamlar olacaktır.

    tüm iyi niyetimin ve sevgimin, övgüyü hakeden hocalarına saygımın, bana kattıklarına olan minnetimin asla azalmayacağı canım okulum..
  • karışık duygular beslediğim okulum.

    bir sürü embesille senelerce okumuş olmanın verdiği hüzün bi yanda bu ülkede alınabilecek en iyi eğitimi en iyi hocalardan almak (ben şanslıydım en iyi hocalar bana düştü) öbür yanda terazi bi sağa bi sola sallanıyor.

    (bkz: raymond ives)
    (bkz: rasmus kamper)
  • bu seneki yurtdışı kabullerinde çıtayı iyice yükseltmiş. sanırım daha önce harvard'a tek sene içinde 3 öğrenci gönderen bir türk okulu olmamıştı:

    http://www.koc.k12.tr/…9/06/2019haziranyurtdisi.pdf
  • öğrencilerini yalnızca amerika veya ingiltere'ye göndermek üzerine eğiten, matematik eğitimi vermeyen, ib olmayanların öğrenci sayılmadığı ve ülkemizin üniversite giriş sınavlarına hazırlanmadığı, üniversite eğitimine türkiye'de devam etmek isteyenlerin %83'ünün (bkz: küsuratlı sayı vereyim de salladığım anlaşılmasın) ancak koç üniversitesine girebilerek paraları bayılmaya devam etmesini sağlayan, güzel ingilizce öğreten, son senesinde eğlenmeyi en iyi başaran liselileri barındıran (bu pek olmadı gibi, demek istediğim şudur ki koç mezunları son senelerinde hep çok eğlenir, dönem partiler, dönem tatilleri derken son senenin tadını en çok çıkartan güruh olurlar) ortalama üstü ve pahalı bir lise.
  • haci sabanci nin kiz arkadasi nazli kayi nin mezun oldugu okul. mukadderat. koc yetistirsin sabanci alsin.
  • beş senenin sonunda mezun olduğum, ve bu beş senede benden çok şey alıp çok şey de kazandıran okulumdur. hakkında pek fazla şey bilinmez, özellikle devlet okullarına giden öğrenciler sıradan bir özel okul olarak düşünürler. fakat koç, türkiye'deki diğer tüm liselerden çok farklı bir okuldur. mezunlarının büyük kısmını yurtdışına göndermeyi amaçlar, misyonları budur. bu nedenle kesinlikle iyi bir öss eğitimi vaad etmez ve öss puanlarının nispeten iyi olmasının en büyük sebebi öğrencilerin kendi başarısıdır. yurtdışına yönelik eğitimi türkiye'nin en iyisidir, ib sistemini çok iyi uygularlar ve eğer belli bir maddi imkanınız varsa, amerika'nın en iyi okullarına girmemeniz için hiçbir sebep yoktur. sadece benim dönemimden harvard, yale, üç tane columbia, university of chicago, upenn, northwestern, princeton, ingltere'den de oxford ve imperialgibi okullardan kabul alan arkadaşlarım oldu ki, bunlar dünyanın en iyi üniversiteleridir.
    daha önce de dediğim gibi öss açısından pek birşey vaad etmez. matematik eğitimi dışında gerçekten (özellikle ingilizce) çok iyi bir eğitimleri vardır, tamamen teoriye, pratiğe ve deneye dayalı amerikanvari bir sistemleri mevcuttur. ama bu sistem sizi kesinlikle öss'ye hazırlamaz, ve yurtiçinde kalacak bir öğrenciyseniz son senenizde bu durumun farkına varıp, dershane, özel hoca gibi bilimum imkanlarla kendiniz öss'ye hazırlanmaya çalışırsınız. okulun türkiye'de yurtdışına öğrenci gönderme konusunda bu kadar başarılı olmasına rağmen pek iyi tanınmamasının en büyük sebebi, bu olmusuzluğudur.
    bunların dışında beş sene sonunda mezun olurken, okula girdiğiniz halinizle mezun olduğunuz haliniz arasında uçurum olduğunu hissedersiniz. koç lisesi yurtdışı odaklı olduğu için türkiye'de imkanları belki de en fazla olan lisedir. eğer kendinizi her anlamda geliştirmek istiyorsanız, sizi harmanlar, yoğurur ve karakterinizi oturtup bambaşka bir insan haline getirir. öğrencileri arasında çok boş insanlar da vardır, gerçekten hayattaki amaçlarının farkında olan ve ona göre hareket eden de. çok fakiri de vardır, hayal edemeyeceğiniz kadar zengin olanı da. bu durum size insanları tanıma olanağı sağlar, nasıl bir insan olmak istediğinizi görürsünüz. genellikle keskin değişimler yaşarsınız ve bu değişimler sizi çok yorar, ama sonunda aslında size ne kadar yararı olduğunu anlarsınız. ben bu okulda bir öss öğrencisiydim ve belki oks'den sonra iyi bir anadolu lisesine gitsem, şuan çok daha iyi puanlar yapıyor olabilirdim. ama kesinlikle burada aldığım eğitimi alamaz, yaşadığım ve gördüğüm herşeyi sorgulamayı ve yorumlamayı öğrenemez,hayata dair güçlü bir bakış açım oluşamazdı. bu anlamda koç özel lisesi, siz de gerçekten isterseniz, sizi üniversiteye hazırlamaktan daha çok hayata hazırlar. yurtdışı/yurtiçi başarı oranı tezatlığı da bu durumun, ve bizim eğitim sistemimizin bir sonucudur.
    hoşçakal koç özel lisesi, bu harika beş sene için teşekkürler...
  • tanıdığım, gördüğüm, bildiğim kadarıyla geç olgunlaşan armutlar yetiştirir. görmediğim yanları, istisnaları tabii ki vardır.
hesabın var mı? giriş yap