• turan dursun'un da uzerinde kafa patlattigi bir sorunsal.

    efsanelerde ve islamda çamurdan yaratiliş:

    "and olsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık. sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. yaratanların en güzeli olan allah'ın şanı ne yücedir." (mü'minün, 12-16 ayetler.)

    islam'ın kutsal kitabı kuran ilk insanın yaratılışını böyle anlatır. daha bir çok surede aynı açıklamayı okuyoruz: "hakikat biz onları cıvık çamurdan yarattık."(es safaat,11), "o, insanı bardak gibi çınlayan kupkuru bir balçıktan yarattı."(er-rahman,14)

    sad suresi'nde ise, insanın yaradılışından tedirginlik duyan şeytanla allah tartışıyor: "rabbin o münazara zamanında meleklere demişti ki: 'ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın: bütün melekler toptan secde etmişlerdi. iblise gelince, o büyüklük taslamış ve kafirlerden olmuştur. allah: 'ey iblis, kudretimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? böbürlendin mi? yoksa gururlandın mı?' dedi. iblis :'ben ondan hayırlıyım. beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın' dedi." (sad:71-76)

    kuran'a göre, adem çamurdan yaratılmıştır, sonra onun kaburga kemiğinden havva, sonra ikisinin birleşmesinden habil ile kabil. öykü uzar gider.

    sıtkı, luksor tapınağında

    sıtkı, dinine bağlı bir gençti. namazını, orucunu hiç kaçırmazdı. imam hatip mezunuydu. bütün amacı daha da derinleşmekti. süleymaniye'nin arka sokaklarında otururdu. babası manifaturacıydı. geceleri, kur'an ve hadis kitapları okurdu. meraklı bir gençti, felsefeyle ilgilenirdi. bütün düşüncesi, mısır'da el-ezher'de okumaktı.

    babası sonunda kararını verdi. elindeki avucundakiyle, sıtkı'yı mısır'a yollayacaktı. oğlu, orada okuyacaktı. dünyalar, sıtkı'nın olmuştu. mısır, sıtkı'yı büyülemişti. gezecek, görecek, araştıracaktı. bir gün, ünlü luksor tapınağı'nı gezmeye başladı. elinde bir katalog vardı. sayfalarını karıştırdı. o ne? ne kadar ilginç bir kabartma resmiydi. hemen altındaki yazıyı yutar gibi okudu: "kral amonhotap iii olarak betimlenen tanrı khnemu'yu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratırken görüyoruz."

    sıtkı'nın kafasında birden şimşekler çaktı. soluğu kabartmanın önünde aldı. aklına, kuran'daki sureler gelmişti. kur'an, ilk insanın çamurdan yaratıldığını söylüyordu. işte, önündeki kabartmada, öküz başlı mısır tanrısı khnemu, bir çömlekçi ustalığıyla, çamura biçim verip insanı yaratıyordu. hem de kuran ayetlerinin inişinden yüzyıllar öncesine ait bir kabartmaydı bu.."allah, allah.." dedi.

    düşüncelere daldı sıtkı. acaba, eski çağların, diğer uygarlıklarında yaratılış öyküleri nasıldı? "tanrılara sormalı" diye düşündü. sonra kendi kendine kızdı. ne biçim şeyler düşünüyordu. mısır'da öğle sıcağı ne kadar bunaltıcıydı. gevşedi. luksor tapınağının loş bir köşesinde tatlı hayallere bırakmıştı kendisini. birden silkelendi, araştıracaktı. sıtkı, eski efsaneleri, mitoloji ve arkeoloji kitaplarını topladı. durmadan okuyor, kitap sayfaları arasından tanrıları çağırıyor, onlarla konuşuyordu.

    zeus da çamuru kullanmış

    "ey yüce tanrı zeus, in bakalım olimpos dağından. yanına prometheus'u da al gel bakalım." böyle bağırıyordu sıtkı, olimpos dağı'na karşı. zeus da şaşırmıştı. aşağıda bir ademoğlu kendisine emrediyordu. olacak iş miydi? vardır bir hikmeti diye düşündü zeus. prometheus'u da yanına aldı, merakla indi.

    "önce sen anlat prometheus, anlat bakalım insanı nasıl yarattın?"

    "ey ademoğlu, 2000 yılının adamı, anlatayım" dedi prometheus. falso vermemek için iyice düşündü ve söze başladı: "babam titan giapeto, zeus ile savaş halindeydi. ağabeylerim menezius ve atlas'ı, gaddar zeus cezalandırdı. ben savaşa katılmamıştım. fakat, zeus'u da hiç sevmedim. çünkü, evrenin dört köşesinde yaşanan acılara tatsızlıklara karşı çok ilgisiz davranırdı zeus. nefret ederdim ondan. sonunda kararımı verdim. kendim gibi duygulu varlıklar yaratmalıydım. gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum. bir insan heykeli yaptım. sonra bu heykele ruh verdim. ilk ölümlü yaratıklar oluştu böylece."

    "ey prometheus, neden çamuru kullandın?" diye sordu sıtkı.

    "bilmem ki," dedi prometheus. "ben, önceki tanrılardan böyle gördüm. böyle terbiye aldım. örneğin, zeus da böyle yaratmıştı insanı."

    onlar nereden bileceklerdi sıtkı'nın ne düşündüğünü? kuran'ı okumamışlardı ki. elindeki mitoloji kitabına baktı. prometheus, doğru söylüyordu. hışımla zeus' a döndü:

    "sen anlat bakalım gaddar tanrı, sen nasıl yarattın insanı?"

    "namlı, şanlı hephaistos'u çağırdım hemen, 'bir parça toprak al, suyla karıştır' dedim. 'içine insan sesi koy, insan gücü koy. bir varlık yap ki, yüzü ölümsüz tanrıçalara benzesin.' koca hephaistos, topal tanrı, hemen yaptı dediğimi. bir kız biçimine soktu toprağı. ses koydu içine. ve, pandora adını koydu. işte, böyle yarattım insanı."

    iyice terlemişti sıtkı'nın karşısında zeus. koca yunan tanrısı, yalan söyleyecek değildi ya. milattan önce 8.yüzyılda yazılan hesiodos destanı da aynen öyle anlatıyordu olayı.

    "ey zeus, insanı yaratmak için çamurdan başka bir şey bulamadın mı?" diye sordu sıtkı. örneğin, demirden veya taştan yaratılsa, belki insanın mayası daha sağlam olurdu. "bizde adet böyledir," dedi zeus. "benden önce, marduk da böyle yaratmıştı insanı."

    sümerlerdeki ilk harç

    "peki, dönün bakalım yüce dağınıza," diye emretti sıtkı. bu sefer aklına marduk takılmıştı. sümer tanrısıydı, marduk.
    mezopotamya'da yaşardı. kitabına baktı. ilk sümer dönemine dayanan ve milattan önce 7. yüzyıla ait olan tabletler,
    1914-1929 yılları arasındaki arkeolojik kazılarda bulunmuştu. oluşma tarihi dörtbin yıl öncesine uzanan sümer efsaneleri'nde, "enuma-eliş destanı"nda tanrı marduk'tan söz ediliyordu.

    sayfaları karıştırdı sıtkı. karıştırırken, dicle ile fırat'ın birleştiği bereketli topraklarda buldu kendini. "marduuuk" diye bağırdı. marduk hemen gelmişti. "söyle derdini ademoğlu" dedi.

    "olimpos'un tanrısı zeus senden söz etti. anlat bakalım insanı nasıl yarattığını" dedi sıtkı.

    "bizim eski tanrılar, yaptığım işlerden dolayı teşekkür etmişlerdi bana. hallerinden çok memnun olduklarını, ancak kendilerine hizmet edecek, tanrı niteliği taşımayan bir yaratığa ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdi. bunun üzerine, ben de ea'nın yardımını istedim. toprağı, kingu'nun kanıyla yoğurdum. ilk insanı meydana getirdim."

    bu kadar da benzerlik olur mudiye düşündü sıtkı. yoksa marduk palavra mı atıyordu? kitabından "enuma-eliş destanı"nı buldu. okudu. hayret!..sadece enuma-eniş'te değil, ullikumi, sankhuniaton gibi diğer sümer efsanelerinde de yaratılışın ilk harcı olarak çamur kullanılmıştı. marduk'a teşekkür etti. "kafamı iyice açtın sevgili marduk" dedi.

    marduk da şaşırmıştı. kimdi bu ademoğlu? nasıl olur da yüce tanrıları sorguya çekerdi? zeus kendisine önceden haber vermişti. "amam, dikkat et," demişti. "bu sıtkı dedikleri 2000 yılının adamı." marduk, "ben de aruru'yu arayayım" diye düşündü. "ne de olsa dayanışmak zorundayız bu devirde. ademoğulları işi azıttı."

    gılgamış'ta da yaratılış çamurdan

    sıtkı okuyordu, sürekli. bir ara eline gılgamış destanı geçti. daha önce okumuştu. fakat yaratılış açısından hiç incelememişti. "okuyalım bakalım" dedi kendi kendine.

    birden karşısında aruru belirdi sıtkı'nın. bulunmaz fırsattı. "ey yüce aruru," dedi sıtkı, "bir inceleme yapıyorum, tüm tanrılara soruyorum, insanı nasıl yarattınız diye?" aruru, hazırlıklıydı. marduk'tan bilgi almıştı. karşısındakinin kül yutmayacağını biliyordu.

    "en iyisi doğruyu anlatmak," dedi ve başladı konuşmaya: "büyük gök tanrısı anu -ki, kendisini ben yarattım- uruk halkının ah ve figanlarını dinlemişti. beni çağırdı. 'sen,' dedi, 'beni yarattın, şimdi de fikrimi yarat.' bunu duyar duymaz, anu'nun fikrini kalbimde yarattım. ellerimi yıkadım. bir parça çamur koparıp yazıya attım. ve bu yazıda, kahraman engidu'yu yarattım. çamurdan yarattığım engidu, demir gibi serttir. bütün gövdesi kıllardan simsiyahtır. kadın gibi uzun saçları vardır."

    "doğru söylüyor," diye düşündü sıtkı. gılgamış destanı'nı hatırlamıştı. fakat şimdiye kadar çamur meselesi ilgisini çekmemişti. şimdi, herşey kafasında yerli yerine oturuyordu. bereketli toprakların efsanelerinde ilk harç, çamurdu.

    önce böcekten, olmayınca çamurdan:

    acaba uzak diyarların tanrıları da insanı çamurdan mı yaratmıştı? "çinliler ilginçtir," diye düşündü sıtkı. "bir de onlara bakalım." kitapları okumaya devam etti. çin efsaneleri bölümünü buldu. tanrı pen-gu'dan bahsediliyordu. "pen-gu" iye seslendi. zümrüdü anka'nın kanadına binerek geldi pen-gu.

    "anlat bana yüce pen-gu," diye sordu sıtkı. "sen nasıl yarattın insanı?"

    "ben çok kuvvetliydim," dedi pen-gu. "havayı toprak ve yeryüzü olarak ikiye böldüm. sonra öldüm. nefesimden rüzgarlar, sesimden gökgürültüsü, gözlerimden güneş ve ay, vücudumdan dağlar, kanımdan ırmaklar ve denizler, saçlarımdan yıldızlar, terimden de yağmur meydana gelmiş. daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden insanlar oluşmuş."

    "hah!" diye bağırdı sıtkı. "işte şimdi değişik bir öykü buldum. demek çinliler böcekten geliyorlar."

    "daha bitmedi, sabırlı ol," diye seslendi yüce pen-gu, bilge bir tavırla. ve devam etti.

    "zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. bunun üzerine tanrıça ngüho, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı."

    "hayret," dedi sıtkı. "demek çin tanrıları da insanı çamurdan yaratmışlar." pen-gu'ya teşekkür etti.

    tevrattan kur'an'a:

    nereye al atmışsa, önüne çamurdan yaratılış çıkmıştı. evet, hepsi birbirinden "kopya çekmiş"ti.

    acaba, tevrat ne diyordu? işte bulmuştu, okudu:

    "ve allah dedi: 'suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım/ve allah insanı kendi suretinde yarattı, onu allah'ın suretinde yarattı./ve rab allah yerin toprağından adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu./fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı./ve rab allah adam'ın üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapladı./ve rab allah adam'dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu adam'a getirdi.."

    adem ile havva'nın ilk günahları ve cennetten kovuluşları ile devam eden bu yaratılış öyküsü, hemen hemen aynen kur'an'a geçmişti.

    neden çamur?

    "neden çamur?" diye düşüdü sıtkı. kimbilir, belki de atalarımız, kendilerine son derece gerekli olan, tüm ihtiyaçlarını karşılayan su ve toprağa özel bir önem vermişlerdi. su ve toprak birlrşince çamur oluyordu. zaten günümüze değin gelen büyük efsaneler, soyut düşünce sistemleri, dicle'nin, fırat'ın, nil'in, indus'un, sulak ve bol çamurlu topraklarından yeşermişti. büyük uygarlıklar yaratan bu topraklar, zengin efsanelere de yataklık etmişti. bin yıllar öncesi insanlarının su ve toprağa olan bu şükran borçlarını anlamamak mümkün değildir.

    ortadoğu tanrılarının etimolojik gelişimi:

    ortadoğu'da çeşitli dönemlerde yaşayan halkların tanrılarının adları ilginç bir evrim gösterir:

    ibraniler'de kah "yehova" kah "elohim" olur. tevrat'taki bu iki tanrı adı yehova ve eloha'nın geçtiği satırlara dayanılarak metin ayrılıkları saptanmış. aramice "elah" kelimesi ile tevrat'taki bu "eloha" kelimesi, incil'de isa'nın ağzından, "eloi, eloi, lama sabachtani" (tanrım, tanrım. beni niçin bıraktın) biçiminde görülür. islam öncesi araplar'da erkek tanrı için kullanılmış olan "ilah" kelimesi de islamiyet'ten sonra ufak bir gramer türetilmesi ile "allah" olur. kur'an'ın bazı surelerinde yer yer "ilah" kelimesine de rastlanır.

    "insan çamurdan yaratıldı" efsaneleri özeti:

    kutsal kitaplarda sözedilen "insanın çamurdan yaratıldığı" fikri, kutsal kitapların ortaya atılmasından çok daha önceki çağlarda yaşayan insanların eserlerinde ve efsanelerinde görülmüştür. bu durum, kutsal kitapların içine bu eser ve efsanelerden alıntı yapıldığının göstergesidir. bu efsane ve kutsal kitapların ifadeleri şu şekildedir:

    1)gılgamış destanı: "ellerimi yıkadım. bir parça çamur koparıp yazıya attım. ve bu yazıda ,kahraman engidu'yu yarattım."

    2)sümer'lilerin enuma-eliş destanı: "bunun üzerine ben de ea'nın yardımını istedim. toprağı, kingu'nun kanıyla yoğurdum. ilk insanı meydana getirdim."

    3)çin efsanelerinden: "bunun üzerine tanrıça ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı."

    4)mısır'da luxor tapınağı'nda bulunan kabartma bir resim: "kral amonhotap iii olarak betimlenen tanrı khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor."

    5)hesiodos destanı. "namlı, şanlı hephaisdos'u çağırdım hemen. 'bir parça topral al, suyla karıştır' dedim. 'içine insan sesi koy, insan gücü koy."

    6)yunan efsaneleri'nden: "gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (prometheus anlatıyor.) bir insan heykeli yaptım. sonra bu heykele ruh verdim. ilk ölümlü yaratıklar oluştu böylece.)

    7)tevrat'tan: "ve rab allah yerin toprağından adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu."

    8) kur'an, mü'minün 12-16: "and olsun ki biz insanı süzme çamurdan yarattık."

    9) kur'an, es-safaat 11: "hakikat biz onları cıvık bir çamurdan yarattık."

    10)kur'an, sad 71-76: "ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan
    üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın."
  • kuran'ın uydurma (en azından insan yapımı) olduğunu destekleyebilecek bir kanıt. zira hepsi benzer coğrafyalarda ortya çıkmıştır. bir finlandiyalı cennet kavramını bu şekilde anlatmazdı sanırım, zira adamların her bi tarafı ırmak nehir, yerden çıksa neye yarar.
  • sergilenmesi üstüne "demek ki tek bi tanrıdan her kavme aynı hikayeler inmiş" diyerek güzel bi kıvırış sergiliyor dindarlar. fakat nedense "her kavim" derken o her kavmin içinde neden çinliler yok, japonlar yok, hintliler yok, aborjinler yok, kızılderililer yok, vikingler yok, inkalar yok, mayalar yok, yok oğlu yok, buna gözlerini kapatıyorlar. her kavme inmiş bu hikayeler ama nedense hep bu topraklarda sıkışmış hikayeler.

    bunu inancın sağlamlaşmasına bi delil bile görüyorlar artık o da absürdlüğün tepe noktası. şaşırıyor muyuz peki.. ne münasebet.
  • sümerde bir tanrıcanın tekrar dirilmesi için kaburga kemiğinden başka bir tanrı yaratılır; ademin kaburga kemiğinden havvanın yaratılması gibi.
  • adem babamızın çocuklarının tek tanrı dininden haberdar olup da sonrasında gidip zeus'a, osiris'e tapmış olmalarının ardındaki mantığı merak ettiren, sorgulatan kitap. faideli bir eser, okunmalı.
  • muazzez ilmiye çığ'in kaynak yayinlari'ndan cikan ve yahudi, hiristiyan ve musluman dinleriyle sumer dini arasindaki ortak noktalari gozler onune serdigi kitabi. buna gore sumerlerin kurdugu coktanrili din, yavas yavas tektanriya donuserek, gunumuz dinlerinin kokenini olusturmustur. fakat bu arada diğer tanrilar da tamamiyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, seytanlar, cinler olarak varliklarini korumustur.
  • ortadoğu din geleneğini ve semavi dinlerin kökeni çok güzel karşılaştırmalı örnekler ile anlatan kitap.

    ayrıca semavi dinlerin kopya çekmesi olayını "oldukça doğal, allah 124 bin adet peygamber göndermiş bunlardan biride illa ki sümer'e düşmüştür" şeklinde savunmaya çalışan arkadaşlar sümerlerin çok tanrılı bir dine sahip olduğunu bilmiyorlar sanırım. peygamber gittide kimse sallamadımı yoksa sümerler mesajı alıp hocam bize bir tanrı az geliyor diyip olayı çarpıttılar mı?
  • sümerlerin cennet tasfiri, incil ve kuran'da geçenle paralellik gösterir. hepsinde "tabanından sular fışkıran cennet" diye geçer.
  • benzerliklere başlayalım...

    “isa’nın tanrının oğlu olması” sümerlerden gelme

    isa ile ilgili bu başlığı muazzez ilmiye çığ’ın kitabındaki yazılanlara bakarak kendi anlatımım ile kaleme alıyorum.

    sümerler de çok ilginç bir anlayış var. sümer rahibelerinin çocuk doğurması yasaktı. evlilik serbestti ama çocuk yapmamak şartıyla. çünkü rahibelerden doğan çocuklar “tanrının çocuğu” olarak görülüyordu. bu anlayış ve kur'an’daki bir ayet isa’nın neden “tanrının çocuğu” olarak görüldüğünü çok iyi şekilde anlamamıza yardımcı olmuş oluyor.

    âli imrân suresi, ayet 35-37:
    "imran'ın karısı şöyle demişti 'rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. adağımı kabul buyur. rabbim onu kız doğurdum, ona meryem adını verdim. kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum' dedi. rabbi onu hüsnükabul gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. zekeriya'yı (teyzesinin kocasını) rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. zekeriya onun yanına, mabede her gelişinde orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor?' derdi. o da 'allah tarafından' derdi."

    yukarıdaki ayete baktığımızda meryem’in zamanında mabetler olduğu anlaşılmaktır. (tevrat ve incil'de de mabetlerin bulunduğu yazılı.) meryem ise mabet’e adanmış ve mabette yetişmiş bir kızdı. bir şekilde (bazı kitaplara göre de nişanlısı yusuf’tan) hamile kaldığında çocuğunu gidip ücra bir yerde doğurmuş olmalı, çünkü çocuğunun “tanrının çocuğu” diye öldürülmesinden korkuyordu. böylece isa’ya büyüyene kadar “tanrının oğlu” olduğuna inandırılması, "ben tanrının oğluyum" diyerek ortaya çıkmasına ve böylece öldürülmesine sebebiyet vermiş olmalı.

    muazzez ilmiye çığ kitabında konunun sonunda şunları belirtiyor:
    “mezopotmaya'da eski çağlardan başlayarak yeni babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. meryem hikâyesinde bu geleneğin sürdüğü anlaşılıyor. (l.o. oppenheim, ancient mesopotamia, chicago, 1964, s. 107.)”

    “kutsal gün inancı”da sümerlerden gelme

    direkt muazzez ilmiye çığ’dan alıntı yapıyorum:

    “sümerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma, 7.gün dinlenme var. bu yahudilere sabbat olarak geçmiş. on emirde “sabbat’ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!” deniyor. 6 gün çalışıp yedinci gün tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor. yahudilere ve kur´an’a göre tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlemiş. bu günün cumartesi olması da babillilerden geçmiş. babilliler her ayın 7. gününde (şapatu) bir kutlama yaparlardı. bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve satürn gezegenine adanmış bir gündü, (satürday, satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani cumartesi). satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. onlar cumartesi gününü tanrıya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. islamiyet’e bu gün cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır”

    “örtünme ve baş örtüsü”de sümerden gelme

    muazzez ilmiye çığ bu konuda diyor ki:

    sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür.(24) daha sonraları, iö 1500 yıllarında bir asur kralı, yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir. fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak; örtünürlerse ceza var. (prof. mebrure tosun-doç. dr. kadriye yalçav, sümer, babil, asur kanunları ve ammi-aduqa fermanı, ankara, 1975, s.252, madde 40.) böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.bu gelenek yahudilere geçmiş, dindar yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. hıristiyanlıkta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. ilginç olanı tevrat'ın son yazıldığı zamana kadar yahudiler arasında tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. tevrat tesniye 23: 18'de "israiloğullanndan ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. kadınlar! fuhşun ücretini herhangi bir adak için allah'ın rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü bunların ikisi de allah'ın rabbe mekruhtur" şeklinde yazılıyor. yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış. (tevrat, tekvin 38:15.)(25) bunun araplarda da olduğunu duydum; ama yazılı bir kanıt bulamadım. islam'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. buna karşın erkeksiz bir yerde kur'an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, sümer geleneğinin bir devamıdır.

    (24) hartmut schmökel, kulturgeschichte des altenorient, stuttgart, 1961, s.37.
    (25) tekvin 38: 5-26'da bulunan hikâye bunu açıklıyor. buna göre, yahuda'nın oğlu ölüyor. geleneğe göre gelinini ikinci oğluna veriyor. o da ölünce adam üçüncü oğluna almıyor gelinini. buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor. yüzüne peçe takıp kendisini fahişe gibi yaparak kaynatası ile yatıyor. karşılığında kadın adamın mührünü, kuşağını ve değneğini istiyor. kadın gebe kalıyor; bunlarla, çocuğun kaynatasından olduğunu kanıtlıyor.

    kur'an'da örtünmeyle ilgili ayetler

    a'râf suresi, ayet 26-27:
    "ey ademoğulları! size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. tekva (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. ey ademoğulları! her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. yiyin için, fakat israf etmeyin."

    nur suresi, ayet 31:
    "mümin kadınlara söyle: gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. başörtülerini yakalarının üstüne örtsünler. kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar."

    havva’nın kaburgadan yaratılması”da sümerden gelme

    muazzez ilmiye çığ bu konuda şunları söylüyor:

    sumer'de, dilmun adında, saf, temiz, parlak tanrıların yaşadığı bir ülke var. hastalık ve ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. fakat orada su yok. su tanrısı, güneş tanrısına yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. güneş tanrısı söyleneni yapıyor. böylece dilmun meyve bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların bahçesi haline geliyor. bu cennet bahçesinde yer tanrıçası 8 bitki yetiştiriyor. bu ağaçlar meyvelenince bilgelik tanrısı enki her birinden tadıyor. buna yer tanrıçası çok kızıyor, tanrıyı ölümle lanetleyerek ortadan yok oluyor. bilgelik tanrısı çok ağır hastalanıyor. diğer tanrılar büyük güçlüklerle yer tanrıçasını bularak bilgelik tanrısını iyi etmesi için yalvarıyorlar. tanrıça, tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer tanrı yaratıyor. ilginç olan, yaratılan tanrılardan beşi tanrıça (bu doktorlukta ilk uzmanlaşmayı da göstermesi bakımından önemli). hasta olan organlardan biri kaburga. onu iyi eden tanrıçanın adı, "kaburganın hanımı
    anlamına gelen ninti dir. bu kelimede nin hanım, ti kaburgadır. ti'nin bir anlamı da hayat'tır.

    eğer ikinci anlamıyla tercüme edersek tanrıçanın adı "hayatın hanımı" olur (31)

    bu hikâye tevrat'ta da var: (tekvin 2:5-23.)

    "ve henüz yerde bir kır fidanı yoktu ve bir kır otu henüz bitmemişti; çünkü rab allah yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı ve toprağı işlemek için adamı yoktu ve yerden buğu yükseldi ve bütün toprağı suladı. ve rab allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu. ve rab allah şarka doğru aden'de bir bahçe dikti ve adam'ı oraya koydu ve rab allah, görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasına da hayat ağacını, iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi ve bahçeyi sulamak için aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölünerek dört kol oldu: (bunlardan ikisi dicle ve fırat-m.i.ç.) ve rab allah baksın ve onu korusun diye adam'ı oraya koydu ve rab allah adam'a, 'bahçenin her ağacından ye, fakat iyilik, kötülük bilme ağacından yemeyeceksin, yersen ölürsün' dedi. ve rab adam'ı yalnız bırakmamak için bütün hayvanları topraktan yaptı ve onlara ad koymak için adam'ı getirdi. fakat adam yalnız idi. rab adam'a derin bir uyku
    verdi, onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ondan bir kadın yaptı ve onu adama getirdi ve adam dedi: şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, buna nisa denilecek."

    bundan sonra yılanın kadını kandırarak yasak meyveyi yedirdiği ve bahçede olan allah ile konuşmaları geliyor. allah yılanı lanetliyor. allah, adem (burada adam yerine adem deniyor)(32) ve karısına giymeleri için kaftan yapıyor. kadını ağrılı çok çocuk yapması ve adem'i de toprakla uğraşması ile cezalandırarak onları aden bahçesinden kovuyor. buraya kadar nedense karısının adı verilmemiş. ancak dördüncü babın başında, karısının adının havva olduğu ve habil, kain'i doğurduğu yazılı.

    görüldüğü gibi tevrat'ta (bap 1:27) yaratılışın altıncı ve son gününde allah insanı erkek ve dişi yaratmış olduğu halde, adam'ı tekrar yerin toprağından, eşini de onun kaburgasından yaratıyor. buna göre bap 2: 4-23'te anlatılanlar, sumer hikâyesinden alınmadır.

    evet. buradan sonra vereceğim benzerlikler ayrı ayrı başlıklar halinde değil, tek başlık altında olacaklar. sebebi kısa olmalarından dolayı. fakat kısa olduklarına bakmayın, oldukça çarpıcılar.

    kısa kısa diğer çarpıcı benzerlikler

    bu başlık altında kendimden hiçbirşey eklemiyorum. direk muazzez hanımın kitabından alıntı yapacağım.

    sinagoglar, kiliseler ve camiler: sümer´de kralların nasıl sarayları varsa tanrıların da öyle evleri olmalıydı. bunun için “tanrı evi” adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında tanrılarla insanları yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. daha sonra bu tanrı evleri sinagoglara, kiliseler, camilere dönüştü.(3) camilerin ve mineralerin üstündeki yarım ay, sümer ay tanrısının sembolüdür.(4)

    (3) sümer´deki “tanrı evi” deyimi, kur’an´da “allah mescitleri” (tevde suresi, ayet 17, 18) şeklinde bulunmaktadır. sümer´de mabet ve saray anlamına gelen “e.gal” kelimesi tevrat´da “hegal” olmuştur.
    (4) sümer dininde ay kültünün önemli bir yeri vardır. ayın ilk göründüğü gün, 15 günlük olduğu ve görünmediği günlerde törenler yapılır, hatta bazı yiyecekler yenilmezdi. islamiyet’te de oruç ve bayramlar ayın görüşüne göre düzenlenmiştir.

    musanın tanrı’dan kanunu alışı: sümer kanunu, babil kralı hammurabi´nin yaptığı kanuna temel olmuş, ondan musa´nın ve yahudi kanunu, ondan da islam kanunu etkilenmiştir. hammurabi´nin (iö 1750) güneş tanrısından kanunu alışı, musa´nın tanrıdan kanunu alışına örnek olmuştur. ilginç olanı islam´da hukukun, anca arapların ırak topraklarını ele geçirdikten sonra kurallaşmasıdır. sümer, babil hukuksal geleneklerinden çıkan sözler, ibrani kanuni telmud´da bulunuyor. ortodoks yahudi´deki boşanma terimi sümerce bir kelime. sinagogda tevrat okunurken dinleyenler şallarının saçakları ile onu izlerler. bu, sümer´de hukuksal bir belgenin onaylandığını göstermek için tablete elbise kenarlarıyla basılmasını yansıtmaktadır. (samuel noah kramer, cradle of civilization, new york, 1967, s.160)

    tanrının 99 ismi: sümer tanrılarının esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. babilliler bu adlardan 50’sini yeni yarattıkları tanrı marduk’a vererek tek tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı.
    islam dininde de allah´a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.

    yer altı dünyası ve gölgelerin yer altı dünyasından çıkması: sümerlilere göre ölüler “kur” adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yer altı dünyasına gidiyorlar. tevrat’ta bu; şeol, yunan’da hades, incil’de cehennem, islam’da ahret olarak devam etmektedir. sümerlilere göre burada tekrar dirilme yok. fakat yer altı dünyası; oranın tanrıları, rahipleri, ölenlerin gölgeleriyle oldukça hareketli bir yer. buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkabiliyorlar. gılgamış´ın çağrısı üzerine arkadaşı enkidu’nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar. tevrat samuel ı:28’de kral saul’un istediği üzerine samuel’in gölgesi yeraltından çıkıyor.

    cariyenin hanımına tavrı: sümer kanuna göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır. tevrat ve kur´an’da da yazıldığına göre ibrahim peygamber’in kısır olan karısı sara, cariyesi hacer’i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. cariye, çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca, oğlu ismail ile çöle götürülüp atılıyor kocası tarafından.(5)

    (5) c.l woolley, the sumerians, new york, 1965, s.102; hammurabi 146; tevrat tekvin bap 21: 8-21; kur´an’da çeşitli sureler içinde.

    üstün kavim: sümerliler, kendilerinin, tanrılar tarafından seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar. tevrat’ta yahve, kur´an’da allah, israiloğullarını üstün bir kavim yapmıştı. tevrat tesniye 14:6; kur´an casiye suresi, ayet 16; bakara suresi, ayet 27.

    kadınların erkekler için bir tarla gibi olması benzetmesi: sümerliler kadınlarını bir tarlaya benzetmişler. aynı deyim hem tevrat, hem kur´an’da var. kur´an’da “kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl isterseniz dilerseniz öyle varın” yazılı. (bakara suresi, ayet 223).

    sırat köprüsü ve cehennem: yahudilere, babil tutsaklığından sonra, perslerin etkisiyle, zerdüşt dininden; ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve sırat köprüsü girmiştir. (hayrullah örs, musa ve yahudilik, istanbul, 1966, s.361) kur´an’da sırat köprüsü yok.

    islam’a göre cennetin 7 kapısı vardır; sümer yer altı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.

    tanrı’nın gökte yer alması: sümer tanrılarının gökte toplandıkları “duku” adında bir yerleri var. islam inanışına göre de allah yedi kat göğün üstünde arş´ta oturuyor. (hûd suresi, ayet 7; furkan suresi, ayet 59; secde suresi, ayet 4.)
  • müslümanlar tarafından "aslında sümerler de tek tanrılı bir dine yani islama tabiydi, ama zamanla bozup çok tanrılı dine geçtiler" denilerek açıklanmaya çalışılan köken. bu tersine akıl yürütme tekniği ve propagandanın bir diğer örneğini de cumhuriyet'in ilk yıllarında uydurulan güneş-dil teorisinde görmekteyiz. "aslında herkes türktü, insanlar türklüklerini unuttular, ingiliz, alman, italyan, arap, japon vs. oldular." gibi.

    komik olmasını geçiyorum, bunu iddia edenlerin gözardı ettiği çok önemli bir nokta var. eğer sümerlerde en başta peygamber vasıtasıyla gelmiş bir "tek tanrı inancı" olmuş olsaydı, ya da en azından tek tanrı inancının başarısız da olsa topluma bir tebliği olsaydı, onun hakkında çok ufak da olsa arkeolojik bir kanıt, bir ipucu bulabilirdik. ama ne sümerlerde, ne de antik çağda yaşamış diğer tüm toplumlarda tek tanrı inancından çok tanrıya gelişime dair hiçbir kanıt yoktur. tam tersine tüm insanlığın dini inanış evrimi çok tanrıdan tek tanrıya doğrudur. tarihte karşımıza çıkan ilk tek tanrı inancı denemesi de firavun akhenaton sayesindedir ki o da çok tanrılı mısır panteonunun terkedilip tanrılardan biri olan aten'e tek tanrı muamelesi yapmaktan ibarettir. kaldı ki aten antik mısır çoktanrılı dininde güneş tanrısıdır, islam'ın allah'ı ise arap çoktanrılı döneminde ay tanrısıdır. bu bile tarihteki tek tanrılı din denemelerinin temel kurguda birbirinden çok farklı olduğuna işaret edip, en önemli ortak noktalarının ise çok tanrının arasından birinin seçilip tek tanrı ilan edilmesi olduğu sonucuna bizi götürür.
hesabın var mı? giriş yap