• kuran bir biyoloji kitabı olmadığı için canlı bedenlerindeki tüm organları sırasıyla ve işlevleriyle anlatmak durumunda değildir. kuran'da müminlerden defalarca "akıl ve gönül sahipleri" diye bahsedilir ve onlarca kez aklın çalıştırılmasına vurgu yapılır. böyle haksız yere islam aleyhine açılmış başlıklar gerçek islam'ı sarsmaz, güçlendirir; o nedenle islam'ı eleştirebilmek için daha aklı başında düşünmeye çalışalım bence.
  • şüphesiz ki bedavadır.
  • kalbin bugünkü karşılığı yaklaşık olarak şuur/bilinç gibi manaya denk gelir. islam tasavvufuna göre ruhun bedene taalluk ettiği yerdir kalb...bir nevi onun evidir. kalb beyni de içine alan en geniş manada şuurluluk halidir. bilinçaltını da zaten kapsar. bir diğer açıdan ele alırsak; yine tasavvufi kaynaklardan öğrenebildiğimiz kadarıyla "beyin" sadece bir alet konumundadır...bir bilgisayardır. onu kullanan kalbdir. mesela birinden veya bir fikirden hoşlanırız veya nefret ederiz. bu durumda kalb beyne/akla gerekli kılıfı uydurması için emreder. artık ondan sonra binbir türlü akli bahaneler oluşturulur. yani, minareyi çalan kılıfını uydurur....

    not: beyni tıpkı bir bilgisayar gibi programlamak mümkündür. zikir denilen çalışma bunu sağlar...mesela, "ya hakîm" zikri düzenli ve çokça yapılırsa olaylar arasındaki ilişkileri görme kabiliyeti artar. diğer isimler de kendi manaları doğrultusunda beyni programlar...

    http://www.tasavvuf.gen.tr/…ilk-calisan-organ-kalp/
  • sevgili sözlük ateistlerimiz işini iyi bilir. yeri geldi mi akla uzak argümanlara bizzat kendisi sarılır, vicdandan, kalpten söz eder. ama amaç haksız yere islam'a saldırmak olunca buraya alt alta ayetler sıralarlar. biz çünkü daha önce onları hiç görmemiştik, iyi ki sıraladınız.

    "beyin" kelimesi kuran'da geçmek zorunda değil. zaten kuran'ın böyle bir iddiası da yoktur. ama defalarca akletmenin önemi anlatılır. "gönül ve akıl sahipleri" denerek, bununla, hem gönlü hem aklı çalıştırmaktan söz edilir:

    gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. -ali imran 7-

    o inkarcıların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara haykıranın durumuna benzer. sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. bu yüzden akıllarını işletemezler onlar. -bakara 171-

    ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının! -bakara 197-

    çünkü yeryüzünde debelenenlerin allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir. -enfal 22-

    ne var ki inkar edenler yalan uydurarak allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar. -maide 103-

    allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı. artık allah'tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! allah size bir düşündürücü indirmiştir. -talak 10-

    biz onu akıl erdiresiniz diye arapça bir kur'an yaptık. -zühruf 3-

    nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı? -fecr 5-
  • yoktur.
  • (bkz: 404 not found)
  • beyin mi kalb mi?

    uzun yıllar hatıraların beyinde belirli bir yerde depolandığı kanaati hakim olmuştur. 1940'lı yılların başlarından itibaren bunun hakikaten böyle mi olduğuna dair araştırmalar yapılmaya başlandı.

    bu araştırmayı başlatanlardan birisi de prof. karl h. pribram'dı. 1946 yılında karl h. pribram o dönemin büyük nöropsikoloğu karl lashley'le çalışmaya başladı. karl lashley 30 yıldır hafızadan sorumlu olduğu zannedilen, beyindeki belirlenmeyen mekanizma üzerinde çalışıyordu.

    beyinde bir yerlerde olduğuna inanılan hatıra izlerine engramlar deniyordu. bu engramın nasıl bir şey olduğunu bir nöron mu , yoksa özel bir molekül mü olduğunu hiç kimse bilmiyordu.

    bu konuya açıklık getirmek üzere yaptığı deneylerde leshley fareleri bir labirent içinde koşturmak gibi çeşitli görevleri yerine getirmek üzere eğitiyordu. sonra bu farelerin beyinlerinin çeşitli bölümlerini ameliyatla çıkarttıktan sonra aynı farelere bu deneyleri yine uyguladı. beyinlerden bazı bölümlerin çıkarılmasının gayesi, farelerin beyinlerinden labirent içinde koşma yeteneklerinin anılarını devre dışı bırakmaktı. deney sonunda gördüki, farelerin sağlık durumları zayıflıyor ve labirentin koridorlarında beceriksizce topallıyorlardı. ama beyinlerinin büyük bir bölümü çıkartılmış olsa bile hafızaları hiç bozulmuyordu ve fareler daha önce öğrendikleri görevlerini yerine getiriyorlardı. yani beyinlerinden hangi oranda parça alınırsa alınsın anıları ortadan kalkmıyordu. pribram için bu sonuçlar olağan üstü bulgulardı. pribram'a göre, eğer hatıralar beynin içinde, belli yerlerde, kütüphanedeki raflardaki kitaplar misali özel bir yere sahipse, beyindeki bu cerrahi müdahaleler neden onlar üzerinde etkisiz kalıyor, fareler daha önce öğrendiklerini aynen tekrarlıyorlardı. pribrama'a göre bunun tek nedeni, hatıraların beynin belirli bölgelerinde yerleşmiş olmayıp, tüm beyin içine bir biçimde yayılmış veya dağıtılmış durumda oluşuydu. bu durumun oluşmasına hangi mekanizma yada sürecin neden olduğu konusunda bir fikir ileri süremiyorlardı. taki 1960 yılının ortalarında hologram düzeninin nasıl kurulduğu açıklanana kadar.

    hologram, hatıraların beyinde belirli bir yerde olmayıp da tüm beynin içine nasıl olup da dağılmış bulunduğuna bir cevap getiriyordu. eğer bir holografik filmin her bir parçası , bütün bir genel görüntüyü (imajı) yaratabilmek için gereken tüm bilgiyi kapsıyorsa, beynin her parçasının da yine aynı biçimde tüm hafızayı hatırlayabilmek için gerekli olan tüm bilgiyi içermesi mümkündü. pribram bunu böyle düşünüyordu. bu benzerlik çok çarpıcıydı ama bu kuramın daha sağlam kanıtlarla desteklenmesi gerekiyordu. bu destekte indiana üniversitesi biyologlarından paul pietsch'in araştırmalarından geldi. başlangıçta pribram'ın görüşlerinin karşısında olan pietsch , pribram'ın görüşlerini çürütmek üzere semenderler (kertenkeleye benzer bir hayvan) üzerinde çok çeşitli deneyler yaptı.

    bu hayvanların beslenme alışkanlıkları ile ilgili 700'den fazla operasyon yaparak beyinlerin sağ ve sol yarım kürelerinin yerlerini değiştirdi. fakat bu değişiklik beslenme alışkanlıklarını etkilemedi. başka deneylerle bu hayvanların beyinlerini dilim dilim kesti, fiskeledi, karıştırıp kardı, eksiltti, hatta kıyma haline getirdi. ancak beyinlerinden geri kalan kesilmemiş parçalar yerine yerleştirildiğinde , semenderlerin davranışları yine normale döndü. yani hologram kuralı burada da kendini gösterdi.

    pribram'ın muhalifi olan pietsch en büyük taraftarlarından biri oldu. hatıralarda ve görmede olduğu gibi beslenme davranışlarının da beynin her tarafına hologram bir yapıda dağılmış olduğu tespit edildi. bütün bu kanıtlara karşın pribram'ın holografik modeli halen son derece tartışmalıdır. çoğu bilim adamı henüz pribram'ın görüşünü kabule hazır değildir.

    bütün bu bulgulardan ve 1970'lere gelindiğinde bu teoriyi doğrulayan yeterince delil biriktikten sonra pribram'ı şu soru rahatsız etmeye başladı. "eğer beyinlerimizdeki gerçeklik görüntüsü aslında bir görüntü değil de, bir hologramsa bu neyin hologramıydı?"

    bu sorgulamadan sonra pribram, holografik beyin modelinden çıkartılacak mantıki önermenin, nesnel gerçekliğin yani bizim gördüğümüzü zannettiğimiz her şeyin, belki de gerçekte var olmadığı yada bizim inandığımız anlamda var olmadığı, sonucunu doğuracağını algıladı. aynı şeyi yüzyıllar boyu mistikler, (tasavvufçular) söyleyip duruyordu. acaba onların söyledikleri doğru olabilir miydi? bizim gerçeklik dediğimiz şey aslında hayal miydi?

    bu zihin kargaşası içerisinde olan pribram, bir çözüm aramak için önce fizikçi olan kendi oğluna gitti. onun yönlendirmesiyle de prof. david bohm'un çalışmalarını incelemeye başladı. pribram bu incelemelerden sonra kendi sorusunun cevabını bulmanın yanında bohm'a göre tüm evrenin de bir hologram olduğunu öğrenmiş oldu.

    pribram ve bohm bir arada düşünüldüğünde, bunların ortaya koyduğu görüşler yeni ve son derece anlamlı bir dünya tasarımı yaratmaktadır. "beyinlerimiz, temelde başka boyutlardan, uzay ve zamanın ötesindeki daha derin bir varoluş düzeninden yansıyan frekansları yorumlamak suretiyle nesnel gerçekliği matematik olarak oluşturmaktadır. beyin, holografik bir evrenin içerdiği bir hologramdır."

    "bu anlayışa göre bizim alıştığımız ve algıladığımız anlamda bir dünya yoktur. bizim dışımızdan gelen bir dalga ve frekans okyanusu vardır. bu dalgalar girişimini , hologram beyinlerimiz bize denizler, dağlar , nehirler, canlılar ve bizim gördüğümüz nesnel varlıklar olarak dönüştürmektedir. yani gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve bizatihi bizler kendimizde birer gerçek olmayıp başka bir hologramdan yansıyan hayali nesneleriz. yani bizler başka bir hologram görüntüye bakan kimseler değil, o hologramın parçalarıyız."

    kur'an-ı kerim "ankebut suresi (29/85)"

    ayet 64 şu iğreti dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka şey değildir. ahiret yurduna gelince, asıl hayat işte odur. ah bilebilselerdi. (alıntıdır)
  • ilk amacı muhataplarınca anlaşılmak olan, aynı zamanda kendi kozmolojisini ve buna bağlı olarak da terminolojisini oluşturan kur'an, akleden kalp'ten bahseder. bu kullanım kur'andaki iman kurgusu içinde çok şey ifade ederken aynı zamanda muhataplarının semantik yapısına hitap ediyor olmalı.

    kur'an'da beyin'e referans olmamasının sebebi o günkü muhatap arap anlayışı içinde düşünce ile duygunun farklı kategoriler içinde değerlendirilmemesi, birbirinden ayrılmaması olabilir. "gökten" haber getirdiğini iddia eden ümmi bir münzevi'ye inanan, rüyayı bilgi kaynaklarından sayan o günkü muhatap araplara hitap ederken kullanılacak "beyin" referansı pek etikili hatta anlamlı olmayabilirdi.

    hariçten gazel: ayrıca "gökten" haber getirdiğini iddia eden o emin ümmiye kurban olurum ben. fırsat bulmuşken yazılı olarak da bir yere not etmiş olayım.
  • duruma küçük bir ayrıntı ekleyebilirim;

    bergson'un sezgiciliği vardır. der ki; insanın tamamen zekasından ayrı bir iç güdüsel seçim yönü vardır ve bu rasyonalizmin en büyük korkusunu oluşturur bu güdü. çünkü bilimsel bilgi uzayı açıklayamaz ve hep bir açık verir. matematik , fizik, biyoloji... bunlar hep yenilenir ve değişip durur. o yüzden gerçeğe en yakın olan şey iç güdüyle karar veren insandır. bu insan bilimsel olandan uzaklaşmalı, ne? neden? nasıl? sorularını iç güdüsel yönüyle, bilinç altıyla cevap vermelidir, der.

    kuran ve diğer semavi dinler, bütün spiritüel inançlar, şamanizm, satanizm artık metafiziksel olarak gördüğümüz her şeyi bergson bir şekilde destekliyormuş gibi durur. yalnız bu 20. yy'da ortaya atılan bir tezdir. bergson bu iddiasını, zekanın beyinde oluştuğunu bilerek ortaya atmıştır. ama bu saydığımız bütün inanç sistemleri, bergson'a göre yanlış olan, beyni kullanıp doğruya ulaşma tekniğini bilmiyorlarsa, bu durum o dinlerin ya da inanışların hatasıdır. yani ellerinde 20 yy.'daki bergson'unki gibi yeterli veriye sahip olmadan ortaya bir iddia atıp, günümüzde beyin dene bir organ var, o zaman bu inanışlarda açık vardır, dendiğinde oturup düşünmeleri gerekir. öyle düşünmeleri gerekir ki; yine bergson'un dediğine gelirler; "zekayla aldığınız kararlarda hep bir açık vardır."
  • kuran-ı kerimde beyinle, nöroloji ile ilgili bir ifade, meallerden araştırdığım kadarıyla, yoktur. açık açık olsaydı muhteşem olurdu, hatta kutsiyetin bire bir ispatı olurdu. naapalım, kuran-ı kerimin ifadelerini literal algılamadan, 'imanın ispata ihtiyacı yoktur, ispatın yokluğu yokluğun ispatı değildir', diyerek inanmak mümkün. yahu ne ispatı delil bile yok deyip inanmamak da. yaşasın kişisel tercih, ve o tercihi yapmak için kullanabileceğimiz beyinlerimiz.

    fakat, bundan bağımsız olarak, bu başlıkta yaşanan tartışmalardaki bazı kafa karışıklıklarını düzeltmek lazım. bilim iddia eder, sonra da deneyle, gözlemle yanlışlar veya destekler. şu bilgiler bilimsel olarak kesindir, pek çok gözlem ve deneyle sınanmışlardır:

    - düşüncenin, iradenin, duyguların vs. merkezi beyindir, bilgi işleme orada yapılır.
    - düşünen kesinlikle kalp değildir, kalplerde bulunan az sayıdaki nöron yüksek beyin fonksiyonlarını yerine getiremez.
    - kalp nakillerinden, mekanik kalplerle yaşayan insanlardan, kalpteki nöronları kontrol edip doğru zamanda kan pompalamayı sağlayan kalp pillerinden sonra hala 'bu bilimsel bilgi kesin değildir' demek mantık hatasıdır, gözünün önündeki delili yok saymaktır.
    - holografi iyidir güzeldir, hatta evren bilgi teorisindeki anlamıyla holografik bile olabilir. anlamadığınız bir terimi işin içine sokmak kalbin kan pompası, beynin de aklın merkezi olduğu gerçeğini gölgelemeye yetmez.
hesabın var mı? giriş yap