• can yücel'in #889829 daki tarifini esas alırsak

    (bkz: anan avradın olsun)
  • yamulmuyorsam, tamamı türkçeye çevrilmedi bu eserin, parça çeviriler var; ancak deleuze ve guattarinin anti-oedipusu başlığıyla eugune w holland'ın yazdığı, otonom yayıncılıktan çıkan bir kitap bulunmakta.
  • bilim ve sosyalizm yayınları tarafından, duyduğum ama teyit edemediğim bilgiye göre izmirden bir grup tarafından çevirisi yapılarak, bir ev fiyatına raflarda yerini almış gilles deleuze ve felix guattari eseri. http://www.pandora.com.tr/…zm-ve-sizofreni-1/280503
  • "evcil bir inkar" (derrida)
    "bu kitapta devrimci bir tek model var, o da treniyle oynayan çocuk" (r. girard)
  • psikanalizi araştırma nesnesi yapmış ama psikanalizi sokaktaki vatandaş kadar anlamamış bir kitap. her cümlesi asılsız, gerekçelendirilmemiş birer argüman gibi. tek araştırma nesneleriyse aslında kendileri: iki şizo kankanın bizzat kısa devre geçirmiş zihinleri. arkadaş, 'tabu'yu yemem' diyorsun da o ne demek, lacan, hatta althusser ne demiş bu tabu ve oedipal kompleks üzerine, nereye taşımışlar? are you fuckin'kiddin me? şımarık devirmecilerin (devrimci diyemiyorum onlara) tadından yiyemeyeceği bir dil bu. devirdiği bir şey de yok çünkü ne yıkmak istediği şeyi, ne de bu şeyin neleri açıklayıp nelere kapı araladığını anlayabilmiş. hatta psikanalizin devrimci gücünü hiç görememiş. guattari'yi çok bilmem, deleuze'ünse çok sevdiğim birkaç eserinde harikulade nokta atışı tespitleri vardır ki lacan'la bir okununca samanlık seyran olur. ama bu kitabı allah için müzeye koyup sergilemek gerek, şımarık bir devirmeciliğin vardığı 'fransız kalma' örneğinin zirvesi olması açısından. "evcil bir inkar," diyen derrida'nın ellerinden öpüyorum. ayrıca, butler'ın the psychic life of power gibi bir çalışması varken, bunlara tenezzül etmemek gerekir.
  • foucault bu kitabın önsüzüne şunları yazmıştır:

    "deleuze ve guattari, hepimizin içinde bulunan, gündelik davranışlarımıza ve ruhlarımıza musallat olan faşizmden, bize iktidarı sevdiren, bizi tahakküm altına alan ve sömüren bu iktidarı arzulatan faşizmden bizi haberdar ettiler."
  • adam phillips'in yasak olmayan hazlar isimli kitabını okurken birkaç yerde adına ve alıntılarına rastladığım kitap. adam phillips, oidipus kompleksinin psikanalizin asli metaforu olduğunu söylemiş ve bu kitaptaki, oidipus kompleksine bakış açısını şöyle aktarmış: "oidipus mitinin psikanalizdeki işlevi paradoksal bir şekilde kanun ve düzeni tesis etmektir; freud'un ortaya attığı ve psikanalizin serbest bırakmakla tehdit ettiği öngörülemez sefih arzuları kültürel olarak saygın bir mitin içine hapsetmektir."

    adam phillips "hayat katlanılmaz mıdır, yoksa ondan keyif almak bize yasaklanmış mıdır? ve şayet hayat aynı zamanda yasak bir hazsa, onu kim ve neden yasaklamıştır?" sorularına yanıt ararken de yine bu kitaptan şöyle bir alıntı yapmış:
    "yasa, arzu ya da 'içgüdü' düzeyinde gayet uydurma bir şeyi yasaklar; bunu, kendisine tâbi olanları bu uydurmacaya denk düşecek bir niyet taşıdıklarına ikna etmek için yapar."

    birkaç alıntıdan tüme varmak komik olacak ama bunlar bana foucault'nun bu kitabın önsözünde yazdıklarında* epey haklı olduğunu düşündürdü.
  • l’anti-oedipe’in başlıca teorik düşmanı olarak psikanaliz belirir. psikanaliz, deleuze ve guattari’nin özü itibariyle üretici ve devrimci buldukları bilinçdışını oedipus gösterenine tabi tutarak onun üreticiliğini sekteye uğratır ve arzunun toplumsal mekânı dönüştürücü etkisine ket vurur. oedipus göstereninin yasasını ihlal etme arzusu, arzunun nihilistik bir çıkmaza girmesine ve öznenin nesnesi kayıp bir arzunun eksikliğini gidermenin imkânsızlığı çerçevesinde bir nevi sisifos’a dönüşmesine neden olur. modern iktidarın yeri olarak despotik oedipus gösterenini kompülsif bir biçimde ele geçirme gayreti arzunun devrimci gücünü bertaraf eder. arzunun dönüştürücü, üretici bir enerji olarak ele alınmasının yerini “elde etme” ilişkilerinin yaşama aykırı işleyen süreçleri olarak “eksiklik” mefhumu alır. psikanalizin tedavi edici ve deleuze ve guattari’nin son derece tarihsel bulduğu “sayıklama”nın psikopatolojisinin gülünç bir ana-baba figürüne indirgeyici tutumu muhafazakâr bir biçimde egemen hakikatin simgesel düzenine hizmet eder. psikanaliz bu egemen hakikatten yola çıkarak patolojiyi saptar ve tedaviyi söz konusu egemen hakikate katılımı sağlamak -normalleştirmek- amacıyla kurarak kapitalizmin tüm gözeneklerinde işler. deleuze psikiyatrinin kurumsal bir süreç olarak işleyişinin bilgisine foucault sayesinde vakıf olunduğunu, ancak psikanalizin psikiyatriden daha tehlikeli bir biçimde “açık havada işlediğini” ifade eder. deleuze ve guattari arzunun psikanalizdeki oedipal temsiline karşı egemen hakikate bir başkaldırı olarak şizofrenik yarılmalara dikkat çeker. ve psikanalizin şizofrenlere karşı körlüğünün, onları basit bir “fantezist” (freud) olarak ele alan bakışının bir rastlantı olmadığını ifade eder. deleuze ve guattari alternatif bir bakış olarak edebiyata sıklıkla başvurur. bir söyleşisinde deleuze “eğer lawrence, miller, kerouac, burroughs, artaud veya beckett’in şizofreni üzerine bilgileri psikiyatristlerden ve psikanalizcilerden daha fazlaysa, bu bizim hatamız mı?” ifadesini kullanır.

    deleuze ve guattari oedipus kompleksinin var olmadığı iddiasını taşımaz. oedipus kompleksi daha çok kapitalist örgütlenişin bir ön koşulu olarak dayatılır ve hakikatin gündelik üretiminde temel bir işlevi karşılar. tam da bu sebepten patolojilerin ardındaki toplumsal makineyi göz ardı etmekte olan oedipus göstereninin bir eleştirisi olmaksızın herhangi bir kapitalizm eleştirisi mümkün olamaz.
hesabın var mı? giriş yap