• konu çok kalabalık olduğundan gelin karakterlere göz atalım, bir agatha christie romanı başlangıcı tadı yakalayalım:

    - grégoire de fronsac: kralın bahçelerinin doğabilimcisi. yeni fransa demekte ısrar ettiği benim ise kanada olduğuna ikna olduğum memleketlerde bulunmuş maceraya macera dememiş korkunç çirkin ve röfleli saçlı bir insan, ki ne yazık ki filmin esas oğlanı idi. kral tarafından duyduğumuz ilk saniyede bana hound of the baskervilles'i hatırlatan ir canavarı yakalamak, öldürmek ve içini doldurup krala götürmek gibi ulvi amaçlar içinde gevaudan bölgesine yollanıyor.

    - mani: benim gözümde filmin bir numaralı esas oğlanı (ikincisine geleceğiz) ilk sahnede saçları ve gözleri dışında yüzü görünmeden belirdiği sahnede tarafımdan "aha moğol!" tezahüratı ile karşılanmış olsa da esasen iroquois kızılderilisi, düz kızılderili olmakla kalmayıp totem hayvanı filmden aldığımız mesajlardan kurt olan bir rahip. ilerleyen dakikalarda kışa ayaza aldırmadan kıyafetlerini çıkarıp atması ve 30 santim kadarlık bir kumaş parçası ile gezmesi ayrıntısı ile benim (ve sanırım çoğu kişinin) kalplerini fethetti. çok iyi bir oyuncu (hahay). mark dacascos oynuyor, ki belirtmiştim.

    - jean-françois de morangias: kötü ve karizmatik. vincent cassel tarafından oynanmış ki kendisini hemen elizabeth filminden duke d'anjou olarak hatırlayalım. hatırladıysanız jean-françois'yı da aşağı yukarı çıkarabilirsiniz. gene kırmızı kadifeler içinde, gene makyajlı, gene ukala, gene gay tavırlı, sadece bir kolu eksik. ilkokulda olsa tırnak kontrolünden kalırdı. (bunu da izledikten sonra anlarsınız)

    - sylvia: bildiğin orospu. üstelik italyan. sürekli peçe, tül, postiş ve o cins aksesuarla geziyor, her erkeği kabul etmiyor, falda büyüde, ilimden irfandan ayrılmış meczup bir karakter. basic instinct'deki catherine'in 18. yy. versiyonu. bana o dönemde yaşayan fahişelerin o şartlarda çalışıp yaşadığını bir kişi kanıtlasın derhal zaman makinasına atlayacağım dedirten bir ortamda takılıyor, bizim ev kadar odası var. yalan yanlış. herşeyi biliyor, olayları çözüyor, kilit kadın rolü oynuyor, kuul bir insan. sevmedim.

    - marianne de morangias: jean-françois'ın kardeşi, esasen kızıl saçlı olmadığı her halinden belli olan fransız kate winslet'i. lacrima'nın şahane tespiti ile: "kur sahnelerinde kaş kaldırmayı hoşluk addetmiş". abisi kadar ukala, abisi kadar süslü. titanic'de oynayamamış da bu filmle idare ediyormuş gibi bir hali tavrı var. epey salak olduğuna karar verdiğim bir 18. yy ilgi manyagi kadin high school version.

    - thomas d'apcher: filmin en eli yüzü düzgün insanı, iyi niyetli marki yavrusu. sarışın olmasına rağmen iltifatıma mazhar oldu. filmin narrator'lığını yapmak dışında sidekick olmak ve kendini olur olmaz tehlikeye atmak görevlerini de başarı ile yerine getirmiş iki numaralı esas oğlan. önler kısa arkalar uzun bir futbolcu modeli saç kesimi olmasına rağmen güzel yüzü ve benleri ile beğendik. iyi oyuncu (evet ne var?).
  • hernekadar filmi bazi afişlerde brotherhood of wolfs gibisinden bi isimle taqnisak da film aslen fransiz filmi, le pacte de loups... daha filmin başinda - ne yazik ki altyazilar konusmalardan önce gidiyordu - "lordum çabuk burdan gidiniz" yazisina ben bir blind guardian'imsi "go now my lord while there is time" beklerkene gelen fransizca kulaklarimi tirmaladi. ama en sonunda aliştim ve gördüm ki fransizca güzel bir dilmiş...
    fransiz filmi ama fransiz filmi degil, gayet güzel bir film alişilmişin dişinda olarak. eowyn'in de dediği gibi film ve karakterlerin olaya bakiş açisi olarak sleepy hollow'u andiriyor gayet... film ayrica insanda uzun yazi yazma derinen inceleme isteği uyandiriyor, dur şuna bi uzun yazi yazayim demiştim, gelip de önceki yazilari görünce dumur oldum... burdan da anliyoruz ki bu kisim entirinin sadece giriş kismi imiş...
    konu: kralin yerinde durmaz bahçivani chevalier gregoire de fronsac ve karizmanin allahiyim abi fransanin güzide bir bölgesini tehdit eden kari kiz çocuk ne varsa kaçirip midesine atan bir canavari bulmak ve resmini çekip krala götürmek amaciyla o yöreye gelirler... filmin daha ilk sahnelerinde fronsac'in sağ kolu karizmanin manitusu abi kalplerimizi fetheder. kendisi fighter/mage hybrid bir karakterdir, dexterity, karizma hepsi tavana vurmuşlardir. biz de kendimize ulan amerikadaki her kizilerili böyleyse bu herifler oralari nasil fethettiler diye sorsak da ilerde mani'nin doğal seleksiyonun güzide bir ürünü oldugunu ögreniriz... kendisinin kung-fu'yu nereden ögrendiği ise sonsuza dek sakli kalacaktir anlasilan... daha önceki entirilerde sorun yaratmiş bir noktaya da değinmek gerekirse, fronsac'in, bu şekil dövüşme - avlanma - ok atma yeteneklerini mani'den ögrenmiş olmasi gayet mümkün.
    filmde ilginç bir nokta da avrupa ve amerika insaninin dünyanin geri kalan kisimlarini içinde ilginç türlerin yaşadiği dev bir hayvanat bahçesi olarak düşlediklerinin iyice görünmesi... ayni şey yine fransiz bir yazar olan jean cristophe grange'nin tas meclisi kitabinda da vardi.
    filmde kizilderili ayinlerinin yanisira italyan büyülerinin de çok gelişmiş oldugunu gördük. ayrica filmde verilen bir mesaj da `erkegin okumusu kadi olur kadinin okumusu cadi olur`'du...
    fransizca bilmeyenlerin gözüne çarpmasi zor olan bişey daha vardi, fronsac ve matmazelin bindiği geminin adi "frere loup" gibi bişeydi, yani kurt kardeş diye çevrilinebilinir... nazire bilem yaparim demiş dallama fransizlar burada...
    sonuç olarak, üç saat süren, fransizca, ama gayet güzel olan, görülmesi gereken bir film... bütün sözlükçülere tavsiyemdir...
  • fantazi meraklilari icin muthis bir sentez. bir yanda cadilar ve cingeneler , bir yanda soylu burnu havada avcilar , bir werewolf hikayesi altinda curumus kilise maskesi yaninda bir kizilderili . filmin produktoru samuel hadida. bu kisi zamaninda crying freeman adli en iyi manga film uyarlamasini yapmayi basarmis kisi. bu filmde de ayni tadlar hakim. akisinda ve aksiyon sahnelerinde ayni agirligi sezmemek elde degil. bir zamanin gercekci fantazileri filmde insanin gozune patliyor. yumusatilmamis olumler ve konusmalar holywood a alismis kisilere eminim oldukca batmistir. fransizlarin bold stili yine kendini belli ediyor. ve film bastan asagi gothic ogelerle bezenmis. fronsac ve mani anlasilan oldukca uzun sure beraber gecirmisler , dovus stillerinden ve de olaylara bakislarindan anlasiliyor. tabi bu dovus stilleri yine matrix severlere hemen matrix dovusu lafini dedirtiyordur ama pek de alakasi yok. crying freeman ve manga stilleri cok daha onceden var olan stillerdi ve bu film yenicag fransiz ihtilali oncesinde bu havayi yasatiyor. carpici muzik , olaganustu kostum ve mekanlar , gercekci fantazinin en uc noktalari le pacte des loupes u olusturuyor.

    ozellikle white wolf , world of darkness meraklilari icin kesinlikle referans olabilecek bir film.
  • gelmiş geçmiş en müthiş tarihi aksiyon filmidir.
  • "kurtların paktı" olarak da çevirisi yapılabilecek olan fransız filmi.

    film her sahnesiyle, from hell ve sleepy hollow'u kesinlikle çağrıştırmaktadır ancak unutulmaması gereken şudur ki beyler bayanlar, bu izlediğimiz evet bir fransız filmidir.
    inanılmaz ama gerçek olan budur !

    fransızlar da demek ki böylesi hızlı, aksiyonlu ve bol hareketli filmler yapabiliyorlarmış. sürekli fransız sanat filmlerini izlediğim için sanırım ben naçizane epey bir şaşırdım ilk açarken bu unutulmaz filmi.

    film bir de, 2001 senesinden çıkar gelir ekranlarımıza (tam 15 sene olmuş, hey gidi).
    bunu da yazın bir kenara.

    ----------spoi ------------:

    içerisinde bir çift gizli/kötücül/illüminati örgütü barındıran filmdir ayrıca "kurtların paktı".

    kırmızı pelerinleri ve siyah maskeleri altında evet ben de nefret ettim örgütlerinden de, yaptıklarından da.
    ancak illüminati'yi birazcık araştırırsanız anlarsınız ki, bu tip örgütlerin en önemli kuralları içerisinde sıklıkla "kötüye tapmak ve kötüyü beslemek" olduğu bilinir. şeytan herşeyin efendisidir.

    ha bence, buradaki asıl ve ebedi kötü; kesinlikle 1700'lerde anlatılan şu filmde, afrika'dan getirilen zavallı hayvancık değil, sonuna dek onu bu iş için zorlayan ve kullanan "insan"dır. kötü olan insandır. şeytan da değil, sadece insan.

    izleyin diyorum bu filmi..
  • cok hos ve seyrederken sikmayan bir film. cascos abi ful karizma yuklenmis felan. kung fu olayina gelince, soyle bir referans belki filmi daha inandirici kilar. fransizlarin kung fu ile kick box arasi milli bir dovusleri var yanilmiyorsam ismi de savate hatta ayni adli bir filmde mevcut idi.
    -tanri seni korusun
    -seytan seni alsin
    seklinde hos bir dialog ile hafizama kazindigini da hemen belirteyim. ana muzik ise nedense bana diablo adli guzide oyundaki kasabada calan muzigi animsatti, hostu gercekten.
  • filmin cok uyumlu* bir soundtrack'i var . hem oryantal, hem gotik, hem de asortik . yapan ki$i de joseph lo'duca adinda bir ki$iymi$ ki, kendisi evil dead 1&2'nin muziklerini yapmi$mi$ . guzel ya .
  • çelik yelpazeli vatikan orospusu afet için
    (bkz: monica bellucci)
    hayret gecikmiş bi bkz...
  • 2001 yapımı christophe gans tarafından yönetilmiş bir fransız dönem filmi. öncelikle şunu söylemeliyim ki bence christoph bey matrix'i izlemiş, broken sword: shadow of the templars'ı oynamış ve nihayetinde bu filmi yapmaya karar vermiş. motto'sunu ise "herşey olsun bir de "matrix gibin*" olsun" belirlemiş, ya da en azından ben öyle belirledim.

    grégoire de fronsac (samuel le bihan) ve başta moğol zannettiğimiz, sonrasında ise kızılderili çıkan kankası mani (marc dacascos) derebeyliğin hala hüküm sürdüğü bir kasabaya kral tarafından yollanırlar, chevalier fronsac kralın bahçesinin, hayır bahçıvanı değil, doğabilimcisi ve ona benzer birşeyleri dahadır. söz konusu kasabaya ise herkesi yiyen canavarı araştırmak üzere yollanmıştır. en başta isa heykeli ve altındaki kulübe kılıklı mağaraya yuva yapmış beyaz kurt tarafından karşılanan de fronsac ve mani'yi bir saat kadar sonra marquis d'apcher ve yakışıklı genç oğlu thomas d'apcher karşılar, şatoları güzeldir.

    buraya kadar çok efendi giden film her ilerleyen dakikada coşmakta ve konu üzerine konu eklenmektedir, bir yerden sonra tam anlamıyla bir adventure oyununa döndüğünü söylemek zorundayım. özetle canavarın peşine takılan kahramanlarımızın başından türlü (epey çok) olay geçer, filmde de bir rus romanını aratmayacak kadar çok karakter bulunmaktadır, hepsi birbirleriyle olur olmaz ilişkiler içindedirler, burada da o da beni seviyor tadında bir manasız akrabalık-eş dost ilişkileri zinciri sezmedim değil. senaryo yazarı (ki christophe bey bu işe de el atmış) herşeyi birbirine bağlamak için o kadar çok narrative ayrıntısı katmış ki not alasım geldi ama alamadım, neticede elbette unuttum. siz de izleyin siz de unutacaksınız.
  • filmde mani için bir yerde mohawk bir diğer yerde iroquois yerlisi tanımı kullanıldı, her ikisi de geçerli olabilir zira söz konusu kabileler en güçlü oldukları zamanlarında merkezleri upstate new york olmak üzere, kanada'da quebec bölgesinden, güneyde amerika topraklarında yer alan ve o zamanlar william penn ayak basmamış olduğundan adı elbette pennsylvania olmayan memlekete kadar çok geniş bir alana yayılmış idiler. çoğu kaynak ise mohawk ve iroquois yerlilerini ayırmadan inceliyor, bu durumda filmin bu ayrıntısında da bir mantık hatası olmasa gerek. bahsi geçen toprakların ise güney kanada olduğu konusunda ısrarlı olmak istiyorum, hatta oldum. kung-fu ise elbette her zaman bir sır olarak kalacak.
hesabın var mı? giriş yap