• euronymus'un bütün gün tombik döner yediğini öğrendiğimiz film. zamanında akmar'da duyulsa karizması fena çizilirdi
  • casta baktığımda varg vikernes'i "cohen" (pardon (((cohen))) olarak yazmalıydım lol) soyadlı bir aktörün canlandırdığını görünce sesli güldüm, kendisi için daha iyi bir trolleme olamaz diyordum ki filmi izlemeye koyuldum. film o kadar kötüydü ki, hayatımda ilk defa "bu yine ne saçmalamış acaba" demeden, gerçekten yorumlarını merak ederek birkaç thuleanperspective videosu açıp izlememe sebep oldu.

    ben varg vikernes'i genel olarak son derece yüzeysel bulurum; mesela veganları eleştirirken -ki veganizmde bence de eleştirilecek çok nokta var- gidip en sığ argümanları kullanır, sorsan tarih konusunda bilgilidir ancak toplumların birbirleriyle -özellikle göç süreçlerinde- olan etkileşimlerinden habersizce "barbar türklerin anadoluyu işgal etmesinden ve altay dağlarına geri dönmeleri gerektiği"nden filan söz eder**, hatta varg vikernes'in eşek siken türk anısı videosunda hapiste tanıştığı bir kekonun kendisine anlattığı hikayeden yola çıkarak seksen milyonluk ülkenin kültürü hakkında genellemeler yapacak kadar da sosyolojik çıkarımlara uzak ve zenofobik bir heriftir. (hatta bahsi geçen videonun altında 2017 senesinde adama triggerlanmam neticesinde sik gibi bir ingilizceyle "biz sadece senin gerçekleştirdiğin eylemlere bakarak norveçte kilise yakma ve cinayetin kültür olduğu çıkarımlarında bulunmuyoruz" diye çemkirdiğim bir yorumum var. iyi ki adam türkçe bilmiyor da bana "madem öyle, kurularından topla cemil ne oluyor o zaman?" deme şansı olmadı.)

    gel gelelim ki bu adamın müziğini dinleyen, yıllar boyu röportajlarına/yazılarına bir şekilde denk gelmiş, epey bir videosunu izlemiş biri olarak, fikirlerinden zerre hoşlanmadığım bu kişinin asla bu filmde tasvir edildiği gibi amsalak biri olduğunu düşünmedim. inanılır gibi değil ama borderline kişilik bozukluğu olan bir yönetmen varg için splitting yapsa adamı ancak bu kadar itin götüne sokabilirmiş. kişisel fikrime göre filmin diğer yönleri gibi castı da görsel yönden bütün karakterler için epey başarısızdı zaten -özellikle diabetes vikernes- , ancak euronymous kekosu ömrünü tam bir dalyarak olarak geçirdiği halde filmde göze sevimli gösterilmek için adeta göt yırtılmışken, varg karakteri ise çılgınca karikatürize edilmiş ve gülünçleştirilmiş. bu adam sosyopat olabilir, ırkçı olabilir, katil olabilir, kötü biri olabilir ancak kesinlikle filmdeki gibi bir gerizekalı değil, ve kendisini gülünç bir şekilde portreleştirmek de (yani parodi olmayan bir yapımda en azından?) benim gözümde yapılan işi iyice kalitesizleştirdi. bunun sebebi ister varg'ın videoda belirttiği üzere tıpkı mayhem ve darkthrone gibi burzum'un müziklerinin kullanım haklarını vermemesi (fuck off çekmesi, lel) olsun ister isveçli yönetmenin kişisel garezi; iyi ki bu filmi saçlarıma fön çekip arkasından oje/top coat sürüp kurumalarını beklediğim o uzun zaman diliminde izlemişim de hayatımın iki saati tamamiyle boşa gitmemiş.

    tldr; 80-90lar arasında geçtiği varsayılan ama son derece amerikanvari şekilde portre edilmiş, bolca partileyen ve arada birbirlerini/kendilerini öldüren bir grup norveçli hakkında bir film. korku filmlerinden farklı olarak, bunda şişman olan ölmüyor, öldürüyor.*
  • http://rs186.pbsrc.com/…02.jpg?w=480&h=480&fit=clip
    şu fotodakini euronymous sanan kişilerce filme alınmış komedi. saç kesme sahnesi falan ondan dolayı yani. hadi görseldeki kişinin kafasından bıçaklanmamış olmasını geçtim, sen gerçekten inanıyor musun albüm arka kapağı yazılarında bile eşofman eleştirecek kadar trve kvlt bir ergenin şöyle giyineceğine?

    ayrıca deathlike silence'ın mottosu "no fun, no core, no mosh, no trends" ama "it was all about having fun and playing loud music", cidden posercorpse yani.*
    sürekli "param nerde, paramı ver" diye gezen şişman bir yahudi, cringe cohen* ve dönemin norveç black metal çevresindeki en influential ve çok yönlü müzisyen, tremolo-picking'i black metale kazandıran snorre ruch* da etkisiz eleman. abuk subuk bir video oyunu oynuyor, kalk oslo'ya gidiyoruz deyince kalkıp geliyor, arabayı sürüyor, olaydan habersiz, saf salak bir şey. insan utanır şöyle bir şeyi filme almaya ya.. hani tamam güldük eğlendik o ayrı da hakkında entry bile yazasım yoktu az önce varg hakkında yazdığımda bahsetmeseydim. secondhand embarrassment dedikleri şeyin birebir tanımı gerçekten.
  • o kadar özensiz ve sikindirik bir yapımdır ki cradle of filth üyelerinin çektiği cradle of fear, bunun yanında şaheser gibi kalır.
  • varg vikernes, euronymus, dead, bard eithun ve nicelerinin bulunduğu 90'ların başı norveç black metal ortamında dönen tüm olayları birinci ağızdan anlatan kitap. okuduktan sonra "arkadaş ne iğrenç admlarmışsınız" demeniz yüksek ihtimal.
  • 118 dakikalık, 2018 yapımı film. 6 / 10.

    daha çok netflix işi polar'la adını duyurmuş olan isveçli yönetmen jonas akerlund'tan metal müziğin üvey, istenmeyen evladı black metal'in; bathory, venom, black sabbath ve celtic frost gibi kadimlerden güç ve ilham kazanarak norveç'te asıl temellerinin, köklerinin atıldığı döneme ait bir müzikal biyografi, belgesel lords of chaos .

    başrolde macaulay culkin'in 7 kardeşinden biri olan rory culkin'i izliyoruz. kendisini izlerken macaulay aklıma gelip durduğundan euronymous karakterinin içine girmekte zorlandım açıkcası. ama totalde kafası karışık, stalin hayranı ve pısırık euronymous canlandırması fena değildi. misanthropist varg vikernes ise emory cohen tarafından son derece yetersiz şekilde canlandırılmış, özellikle son 30 dakikada oyunculuğu çekilmeyecek bir hal alıyor gerçekten. aslında varg'ın çok daha kararlı, etki gücü yüksek ve karizmatik olduğunu ifade eder o zamanki çevresi ama yapım içinde gerçekçi bir tasvir olduğunu söylemek güç bu konuda. (kasıt da olabilir) bir grup müzisyenin ilk gençlik çağları canlandırılmaya çalışıldığından genelde vasat görünen oyunculuklar bence ergenlik çağı tasviri söz konusu ise çok kötü durmuyor aslında. lakin yine de cast'ın sorunlu olduğunu söylemek gerek.

    dönelim filme. ben filmde bahsi geçen her iki grubun da (mayhem ve burzum) tüm albümlerini arşivimde orijinal muhafaza eden, halen aktif olarak dinleyen, mayhem'le yerli yabancı farklı mecralar için defalarca mülakatlar yapmış biriyim. yani aslında hem kolay hem de zor müşteriyim. kolay olan taraf; türü dinleyen bir müzikseverim, zor olan taraf; iki grubun tarihini de iyi biliyorum, her sekansta açık kolluyorum. fakat burada işin sinemasal olarak önemli kısmı, normal bir festival filmi izleyicisi için filmin tamamı, dramatik kurgusu, senaryosu ne kadar ilgi çekici, akıcı ya da etkileyici? işte bu son kısım, yapımın genelinde ne yazık ki zayıf kalıyor. geçişler, sekanslar parça parça, genel bir bütünlük hissi yok, telif hakları ve yapılamayan anlaşmalar yüzünden seyirci şahısların nasıl bir müzik yaptığından ya da yapmaya çalıştığından bi haber, diyaloglar zayıf, oyunculuklar genel olarak zayıf...

    sonuç olarak bahsedilen müzik türüne ilgisi olan izleyiciler için tercih edilebilir, özellikle dead, euronymous ve varg karakterlerini "biyografinin taraf dengesini bozmamaya çalışarak" gerçeğe yakın bir şekilde betimlediği söylenebilecek bir film lords of chaos.

    psikolojik ve sosyolojik sorunları-takıntıları olan, kendilerini ifade için müziğe sığınmış, "biraz da" farkında olmadan bir "anti-tür" yaratmış neslin hikayesi elbetteki daha iyi sunulabilirdi. fakat yetkin bir biyografik belgesel film izlemek için ekran karşısına geçecek izleyici için ne yazık ki rahatsız edici filmler statüsünden pek de ileri gidemeyebilecek bir iş olduğunu da eklemeli sanırım. akerlund'un belgeseli, bir sinema öğrencisi girişimi tadında ne yazık ki...

    ekler:

    ek1: (bkz: 9 aralık 1990 mayhem izmir konseri)

    ek2:
  • hayatım boyunca izlediğim en saçma sapan şeydi. her şey çok yanlış bu filmde. hiçbir şey olmamış resmen ya. until the light takes us izlemiş biri olarak bu deneyimi daha da acı bir şekilde yaşadığımı düşünüyorum. utanmazlar! falan diyesim geliyor... neden izledim, bilmiyorum neden devam ettim izlemeye... `:3 nokta yani six six six hehehe :::(`
  • filme çekilmesi olayı iptal sanıyordum ama gerçekleşecekmiş. yönetmen jonas akerlund. 2 başrol açıklanmış ama kimin kimi oynadığı belli değil. tiplere bakılırsa caleb landry jones vikernes'i, rory culkin euronymous'u canlandıracak.

    dead manyağını kim oynar asıl ben onu merak ediyorum. filmde olursa tabi.
  • filmin dandik olacağı belliydi zaten o yüzden pek bir beklentiyle izlemedim. cast pek olmamış zaten. misal cılız, çiroz gibi varg'ı göbekli bi çocuk oynamış. ayrıca daha çok euronymous odaklı olmuş ki bu da gayet normal. yalnız varg namlı kristian larsson vikernes'in dallamalıklarını yansıttığından elemanın bu filme bozulması normal. yalnız filmdeki euronymous ile gerçekteki arasında bayağı bir fark var. ünlü olma, öne çıkma kısımları eyvallah da o da az psikopat değildir. bu arada dead'i oynayan jack kilmer'ı da beğendim.

    filmi izlerken şuradaki yazışmayı hatırladım bir de,

    (bkz: #71429871)
  • true norwegian black metal türünü keşfedenlerden mayhem grubu kurucusu øystein euronymous aarseth ve varg vikernes arasında yaşananları, pelle dead ohlin'nin mayhem'e katılışı, euronymous'un ülkedeki tüm black metalcilerin kutsal mekanı yaptığı helvete isimli müzik dükkanı ve alt katında kurduğu black circle adlı yeraltı grubu ve bu hristiyanlık karşıtı temellere sahip grubun verdiği paganik-satanik gazla fantoft kilisesi de dahil yaktıkları kiliseleri, varg'ın greifi grishnackh nickiyle gazeteye verdiği itirafı gibi daha bir çok konuyu ve yedikleri tüm haltları anlatmışlar.

    film kitaba ve gerçeklere tamamen sadık kalmadığını en başta "gerçeklere ve yalanlara dayanmaktadır" uyarısıyla belirtiyor. karakterlerin henüz 20'li yaşlarının başında ve fazla karikatürize edilmiş olmasından dolayı film korku ve dramdan çok komedi içeriğe de sahip. özellikle varg ve euronymous karakterleri aşırı ergen, sorunlu, poser olarak yansıtılmış. hatta filmin tüm karakterlerle tamamen dalga geçtiği söylenebilir.

    ironik olarak yahudi ve hafif kilolu bi oyuncu tarafından canlandırılan varg vikernes youtube'daki açıklamasında filmin tamamen saçmalık olduğunu belirtiyor. yine varg'ın oradaki açıklamasından öğrendiğimiz gibi ne kendisi ne mayhem ne de darkthron filmde kendi müziklerini kullandırtmayı seçmiş. genelde sigur rós, bathory ve myrkur parçaları var. varg euronymous'un filmdeki gibi alkol içmediğine değinirken "keşke hellhamer'ı siyahi veya feminist yapsalarmış" gibi netflix ve hollywood sinemasına getirilen sjw ve pc eleştirileriyle filmin gerçeklikten uzak tamamen kurmaca olduğunu tiye alarak belirtiyor.

    sadece fanlara ve eski günleri anmak isteyen nostalji tutkunlarına özel çekilen, her sahnesinde gülümseten bi detay barındıran, black metale ilgisi olmayanları sıkabilecek bi film.

    filmle ilgili birkaç trivia.

    -yönetmen jonas åkerlund eski bathory üyesiymiş ve 90'lardaki bu olaylar sonucunda korkup yönetmenliğe geçmiş. ondan sanırım geçirdikçe geçirmiş bol bol dalga geçmiş.

    -filmin norveççe değil de ingilizce olmasının büyük etkilerinden biri de mayhem'in norveçli üyeleri ile isveçli dead'in aralarında ortak konuştukları dilin ingilizce olmasıymış. ne dead norveççe ne de mayhem isveççe biliyormuş. ortak tek dilleri ingilizceymiş.

    -filmde attila csihar'ın oğlu arion csihar da var.
hesabın var mı? giriş yap