• feriddeddin attar'ın kitabı. islam klasiklerindendir.
    simurg'un hikayesi diye bilinir. kuşlar simurg'a ulaşmak için yola çıkarlar. yolda binbir türlü şey gelir başlarına, pek çok zorluklar yaşar, pek çok engeller aşarlar. çoğu dayanamaz, bırakır yolculuğu. sonuna kadar dayanan 30 kuş, simurg'un aslında kendileri olduğunu anlar.
  • aslında bu eser hallacı mansur, nesimi'nin ve pek çok mutasavvıfın "enel hak" sözlerinin daha geniş bir şekilde ve akıcı bir uslupla ifade edilmesidir. panteizm diyebilir miyiz? belki ama vahdeti vucut görüşü ile panteizm de birebir aynı mıdır orası da ayrı bir tartışma konusu.

    kitapta kuşların son aşamada bir sürü vadiyi, denizi aştıktan sonra ( aslında aşılan şeyler de farklı halleri sembolize etmektedir) son aşamada yokuş aşağı inişleri ve en son suda simurg olarak kendi akislerini görmeleri kısmı var ki harika. ilgilenenlere hiç olmazsa o kısmı okumalarını tavsiye edebilirim. ( itiraf edeyim, ben de sadece o kısmı okudum:) )
  • -alıntı-

    “… günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.

    hüthüt söze başlar ve hz.süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların simurg adında bir padişahları olduğunu söyler. ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima simurg olduğunu belirtir. ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. kuşların hepsi de simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…

    ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. hepsi de, simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. çünkü, kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir (!) örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı abıhayat; tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânın nefsi kibir ve gurur; doğanın sevdası mevki ve iktidar; üveykin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki yûsuf; bütün diğerlerinin de başka başka özür ve bahanelerdir.

    bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.

    hüthüt söz alır ve şunları söyler. söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:

    simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
    simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
    burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
    simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
    kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatımız kalmadı.
    onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
    o, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.
    o ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!

    hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde simurg’u aramak için yola koyulurlar.

    ama, yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…

    yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünü özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır.

    hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra simurg’a ulaşabileceklerdir. hüthütün söylediği, “yedi vadi” şunlardır.

    vadiler
    merhaleler

    1.vadi:istek

    2.vadi:aşk

    3.vadi:marifet

    4.vadi:istigna

    5.vadi:vahdet

    6.vadi:hayret

    7.vadi:yokluk (fenâ)

    bekâ
    kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler…

    ama, pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır.

    bu sayılan engellerin hepsi de hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır.

    bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer.

    bütün vadileri aşarak menzil-i maksudlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları simurg’u sorarlar.

    simurg tarafından bir görevli gelir…

    görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.

    bu sırada, simurg tecelli eder…

    fakat, otuz kuş, tecelli edenin (!) bizzat kendileri olduğunu; yani, simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar.

    çünkü, kendilerini simurg olarak görmüşlerdir.

    kuşlar simurg, simurg da kuşlardır.

    bu sırada simurg’dan ses gelir:

    “siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. çünkü, burası bir aynadır!”

    hasılı, otuz kuş, simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz...

    çünkü, hepsi bir’dir.

    aynı, aşıkla, maşukun aşkta; habible, mahbubun muhabbette; sacidle, mescudun secdede; bir olması gibi...

    aradan zaman geçer, “fenâda kaybolan kuşlar yeniden bekâya dönüp”, yokluktan varlığa ererler…”

    -alıntı-

    http://historicalsense.com/archive/fener42.htm)
  • kelime kelime açılımı,kuş dilidir. bugünkü kullandığımız dilden farklı olduğu kesindir, insanların, genellikle müzik ya da his ve duygularıyla birebir kelimesiz iletişim kurmasını temsil eder, bu tabir kaynağını kuran- ı kerimden almıştır, orada süleyman'a kuş diliöğretildiği'nden bahsedilir.
  • kırkambar yayınevinden de temiz, ciltli bir baskısı vardır.
  • "aşk halinden bilmeyen, ya delidir ya diri
    ben kuş dili bilirim, söyler süleyman bana"

    yunus
  • "..hulasa burada soz kısaldı soylemeye imkan yok,
    kılavuz da kalmadı, yolcu da hatta yol da.."
  • mevlana'ya feyz kapısı olan büyük eser.

    "simurg yolunda 7 vadi vardır :

    1-istek vadisinde başına yüzlerce belâ ve zahmet gelip burada mal ve mülkten arınmak gerek. kan yut sabırla ercesine bekle birşeye bağlanma, putu kır yoluna devam et. ya rab kapı aç deme o kapı hiç kapanmaz.!

    2-aşk vadisi yanıp yakılma makamıdır.! başkalarına sevgili yarın görünecek diye vadetmişler ama âşıkın bugünü yarınıdır o sevgiliyi burada seyreder balık gibidir.! kendisine herşey olan suya kanmaz arza ayak bastı mı çırpınır durur.! aşk ateştir, akıl ise duman, aşk geldi mi akıl gider çünkü aşk anadan doğma aklın işi değildir.! aşk hür adamın işidir, aşkın gözünde cennet bir buğday tanesidir.! gönül post içinde dosttan haber aldı, artık ben nasıl olurda bu posta hizmet ederim, içte o öz varken.!âşık sevgilisini öldürür böylece dünyâda kısas ile, ahrette yanma ile sevgilisi için can verir.! ibrahim gibi canını ne dünyâ için ne ahret için azraile, yalnız “o”na verir.!

    3-marifet vadisinde deriyi değil içindeki sırrı görür sırlar açıldıkça susuzluğu artar hem bekçi hem âşıktır, erse ondan kadın ; kadınsa er doğar.! havvâ’nın ve isâ’nın doğuşu gibi.!

    4-istiğna vadisinde ne dava vardır ne de mânâ..! burada 7 cehennem donmuş, 8 cennet hükümsüz kalmıştır.! âdem’e bir mum yanasısında ışık versin diye binlerce yeşiller (can) giymiş melek gamdan yanar, yakılır.! nûh o kapıda dülger olsun diye yüzbinlerce cisim rûhsuz kalmıştır aralarından bir ibrahim çıksın diye orduya yüzbinlerce sinek üşüşmüştür.! tanrı kelimi (hz.musa) can gözüne sahip olsun diye yüzbinlerce çocuğun başı kesilmiştir.! yüzbinlerce halk zünnar kuşanmış da bir isa sırra mahrem olmuştur.! nice gönül yağma edilmiş de sonunda ahmed bir gececik mîrâç yapmıştır.! bu vadide iki cihanda seraptır, ne soy ne akrabalık kalır.! (zünnar = dervişlerin bellerine bağlayıp uçlarını sarkıttıkları kıl veya yünden sert kuşak.)

    5-tevhid vadisi, tecrit ve tefrit konağıdır.! bütün yüzler bu vadiye yönelse herkes bir gömlekten baş çıkarır, sayı ne olursa olsun bu yolda birlikte birleşip hep bir olur, her şey birin bir kere daha tekrârından ibarettir.! fakat buracıkta sana zahir olan bir o tek tanrı değildir.! sayıda tekrârlanıp duran bir’dir.! bunun ne haddi vardır ne hesabı, şu hâlde ezele de bakma ebede de.! ezel de ebed de dâimi mahvoldu mu orada ne kalır hiç.! hem herşey “o”ndadır, hem “o”ndandır.! hem “o”nunla kaimdir, hem de “o”nun varlığı bu üçünden münezzehtir.! fakat, ister hünerli olsun ister kusurlu kimin “gayb” âleminde gizlenmiş bir güneşi varsa birgün bulutlardan sıyrılır onun üstüne doğar, ışıklarını yayar kim kendi güneşine ulaşırsa iyice bil ki iyiden de kurtulur, kötüden de.! sen var oldukça iyi ve kötü vardır ; sen kaybolup aradan çıktın mı hepsi boş şeylerdir, zaten önce yoktun sen keşke yine öyle kalsaydın.! yılanlar seninle örtü altına gizlenmişlerdir, arınmadın mı kıyâmete dek sana azap eder, sokup dururlar.! (hırs,tamah, şehvet) tevhid makamında herşey dilsiz olur, o söyler öyle bir suret oluşur ki ne cismi vardır, ne canı, ne cüzü ne de küllü.! yüzbinler, yüzbinlerden temiz olarak zuhur eder, burada akıl kimdir ki kapı dibine düşmüş anadan doğma kör ve sağır, dilsiz bir çocuk.! bu sırrın bir zerresi kime vursa, kimi ışıklandırsa o iki cihanın sultanlığına erişir.! o adam tamamıyla yok olmuştur ama herşey o adamdan ibârettir varlıktan meydana gelmiştir ama yokluk yine o adamdır.! bir kul ihtiyarlayıp güçlerinden yoksun oldu mu onu azad ederler hür olur.! sen “o”nda yok olursun tevhid budur.! bu yok oluşu da yok et işte tefrit budur.!

    6-altıncı vadi hayret vadisidir.! bir şarap içer, sevişir sonra ayılırsın.! sorduklarında ben mi gördüm, başkası mı gördü kendimde değildim ki..! ‘rüyâda mı gördüm uyanık mı, sarhoş mı, ayık mı’ der.! ahrette düştüğüm hayret dünyâdakiyle hiç ölçülür mü.? insânların nasibi ancak hayâldir, kimse hâl ne bilmez.! ne yapayım diyene de ki : “birşey yapma, şimdiye kadar hep sen yaptın..!”

    7-yedinci vadi fakru fena vadisidir.! herşeyi unutmuşum, sağırlığın, dilsizliğin, hayranlığın yurduna gelmişim.! iki âlemde o denizin nakşından ibâret.! öd ağacıyla odun bir ateşe atıldı mı ikisi de kil olur ; ama surette, sıfatta farklıdırlar.! pis birisi külli denize dalarsa yine aşağılık hâlde kendi sıfatlarında kalır fakat temiz kişi denizde denizin hareketi olur hem vardır hem yok.! o aradan çıkmıştır.!"
  • aslında her ne arar isen kendinde ara diye özetlenebilecek bir kitap. gereğinden fazla uzatmış yazar. zaten altmış sayfa falan allah, hz. muhammed ve dört halifeye yıkama yağlama faslı sürüyor. (bkz: feriduddin attar/@avasas) sonra klasik şark menkıbeciliği, kıssacılığı başlıyor.aşktan kafayı yiyenler, maşukunun mahallesindeki köpeklerle yatanlar, padişahın oğluna aşık olan meczuplar, aşkından ölenler, gönülleri kanla dolanlar, ciğerlerinin suyu çekilenler, başlarına toprak saçanlar falan filan. varlıktan yokluktan geçip meczup olmak, ağlamak, kanlı yaşlar dökmek, varlığı ve yokluğu bir bilmek yüceltiliyor. kan üzerine çok kelam var. kanla dolan gönül, kanlara bulanmak, kanı akmak. pek çok yerde döndürülüp dolaştırılıp kanlı bir cümle kuruluyor. bir de yazar mütevazi değil. kıyamet gününe kadar böyle kitap yazılmayacakmış, bütün sırları anlatmış, kitap mükemmelmiş bla bla.

    ben de bir anekdotla kapatayım. rivayet odur ki yunus emre'ye mevlana'ın mesnevi'sini vermişler baksın diye. yunus emre şöyle bir bakmış ve "fazla uzatmış. ben olsam, ete kemige burundum yunus diye gorundum derdim" demiş.
  • eserde adı geçen bazı kuşlar şunlardır:

    (bkz: hüthüt)

    (bkz: bülbül)

    (bkz: dudu)

    (bkz: tavus kuşu)

    (bkz: kaz)

    (bkz: keklik)

    (bkz: hüma)

    (bkz: doğan)

    (bkz: alaüveyk)

    (bkz: puhu)

    (bkz: kuyruksalan)
hesabın var mı? giriş yap