• bu medya işinin boku bugün çıkmadı. taaa 1950'lerde bile demokrat partili-chp'li veya muhalif medya vardı. demokrat parti otoriterliğin dozunu artırdıkça muhalif medyayı da yok etmeye çalıştı. işkenceler, hapisler, saldırılar, yakmalar, yıkmalar falan. ama daha yakın zamana gelirsek, en net kırılma anı özal sonrası yaşandı. özal'ın yine ve her zamanki gibi halkın vergilerini kendine yakın kişilere (mesela uzan ailesi ve daha geniş tanımla özal'ın prensleri ve papatyalar) ihale, teşvik, af, kredi falan gibi yollarla dağıtması sonucu oluşan yeni zenginler, medyaya tebelleş olmaya başladı ve akıl almaz paralar teklif edip köklü basın-yayın camiasını bir bir ele geçirdi.

    elbette satın alınan ya da özel radyo televizyon furyasıyla açılan yeni mecralar hayır işi yapmak için açılmadı. medya patronları ile siyasetçiler, sen benim sırtımı kaşırsan, ben de senin sırtını kaşırım anlaşması yaptı. tabii hatırlamakta fayda var, türkiye'de televizyon yayın tekeli trt'deyken, o dönem iktidarda olan anap'ın kurucusu ve cumhurbaşkanı özal'ın oğlu ahmet özal ve cem uzan bu tekeli kıran kişiler arasındaydı (magic box, interstar, star). bu gücü nerden aldıkları malum. yani işin içinde öyle girişimcilik ruhu, vizyon mizyon, yenilikçilik falan değil, yine adam kayırma var. işin sonunda basında çeşitlilik, çok seslilik vs. gibi olumlu sonuçlar da elde ettik ama işlerin başlangıcı alavere dalavere ile olunca olmuyor işte. eninde sonunda çürüme içten içe devam ediyor ve büyüyor. zaten cem uzan da daha sonra medya gücünü olabilecek en rezil şekilde kullanmaktan kaçınmadı.

    1990'larda, dönemin kodamanlarının satın aldığı medya devleri, özel televizyonlarla ve aynı gruba bağlı gazetelerle ve hatta radyolarla bu yeni dönemde siyaseti yeniden tasarlamaya çalışarak medyada yozlaşmayı hemen başlattı. (kadir has vb. bazı istisnaları dışarda tutarsak) medya patronu bu işadamları aynı kalıptan çıkmış gibiydi. çoğu bir anda zenginleşmiş tiplerdi ki bunun anlamı zenginliğin kaynağının alın terinden ziyade siyasi ilişkilerde olduğudur. çoğunluğu banka sahibiydi ve sahip oldukları bankaları kullanıp kendi şirketlerine ucuz kredi sağlıyorlardı, dara düşen ve ele geçirmek istedikleri şirketleri bankaları üzerinden vurabiliyorlardı. yaşadığımız krizlerden biri bankalardan birinin diğerini batırmasıyla olmuştu. kimisi mudilerin parasını bankada batırabilecek kadar aşağılık olabiliyordu ki bunların adının yanında genelde hortumcu yazar. medya patronu devler arasında en bilinen figürler herhalde aydın doğan, cem uzan ve erol aksoy olsa gerek. bunlar ve niceleri ülkenin sahibi gibi takılıp ihale, teşvik, siyasi güç falan filan için anaakım medyayı saygın bir mecra, dördüncü kuvvet olmaktan çıkarıp pas pas ettiler.

    geçmişte amiral gemisi diye anılan hürriyet'te eskinin solcularından yeni dönemin liberallerinden ertuğrul özkök'ün kendini tanrısal bir güç gibi gördüğü bir dönem var mesela. herkesin sabah kalkınca yüzünü yıkamadan kendisinin köşe yazısını okuduğunu hayal ettiği, hürriyet gazetesinin ve kanal d'nin özgür medya bayrağını taşıdığını iddia ettiği bir dönem. gazete manşetleri ve ana haber bültenleriyle hükümetlere ültimatom veriliyordu. köşe yazarları kendilerini hollywood yıldızı gibi görüyordu falan. ülkenin kaderini adeta kalemlerinin ucunda tutuyorlardı. insanlar rahat okuyamıyor diye iki cümlede bir yeni paragraf açma ve uzun cümle yazmama modasını da bu tipler başlatmıştı.

    bugün çoğunun sesi soluğu pek çıkmıyor ama o günlerde başbakanlarla, bakanlarla, cumhurbaşkanlarıyla takıla takıla başları bulutlardaydı. ben de o dönem çocuk ve ergen aklımla okuyup izlerdim. zamanla ne kofti tipler olduklarını anlayınca bıraktım. engin ardıç geldi şimdi aklıma, bir de kıvırcık saçlı, gözlüklü biri vardı (baktım şimdi meriç köyatası imiş). dönüşümlü olarak ana haberden sonra beş dakika falan günün öne çıkan konularını yorumlarlardı. özellikle ardıç zamanla cem uzan'ı aklama ve kalkındırma derneği başkanı gibi takılarak girdiği dönüşümle bugünlere ulaştı. gündemde ne olursa olsun, ha bire sosyal demokratlara sallardı. cem uzan siyasete gireceği zaman da galiba açık açık parti propagandası yapmaya başlamıştı. stajını orda tamamladı yani. neyse böyle tonla insan medya patronu işadamlarının siyasetle ilişkisini düzenliyordu. işadamı vergi kıyağı mı istiyor, salla hükümete gitsin, sonra tenhada anlaşma sağlansın. hükümet övgüsü haber ve yorumları bas gitsin. internet minternet olmadığı için alternatif yayın imkanları da yok. sosyal hayatı kısıtlı, gece hayatı yok gibi bir şey olan toplumumuzun en büyük ritüeli tv izlemek olunca, medya kontrolünün ne büyük bir güç olduğu o dönem anlaşıldı.

    bu dönemin ve bu dönemin medya patronlarının sonu, akp döneminde tam teşekküllü yandaş/havuz medyası sistemine geçilince geldi. kimi yargılandı, hüküm giydi, tmsf ile her şeylerine el kondu. kimi kaçtı, kimi uzlaşıp diyetini ödedi ve kenara çekildi. kimi diretti ama eninde sonunda teslim bayrağını çekip medya şirketlerini devretti. ama kimse kimseyi yemesin, türkiye'de medya hiçbir zaman iddia edildiği gibi bağımsız bir mecra falan olmadı. elbette bugün yaşadığımız cehenneme kıyasla geçmiş çok daha parlak görünüyor ama editoryal bağımsızlık, türkiye gibi fikri bazı konularda sorunlarını halledememiş ülkelerde ay sonunda parayı veren kişiye gelene kadardır. en basitinden, aydın doğan'ın gazete, radyo ve televizyon mecralarında doğan holdinge bağlı ya da ilişkili kurumlar aleyhine haber çıkamazdı. galiba ismail cem etkisiyle olsa gerek, eski trt'de bile bir dönem biraz medeniyet vardı, iktidar ve muhalefet trt'de hükümet lehine ve aleyhine eşzamanlı olarak yer ve süre alabiliyordu. bugünkü durumun pespayeliğini anlatmaya gerek yok sanırım. yandaş medya diye arama yapmak yeterli.

    bu konularda, ara sıra gördüğümüz bozuk perspektifine rağmen, hükümeti itin götüne sokabilen bbc seviyesine gelmemiz için bir yüz yıl falan lazım. özetle, ne zamanki türkiye'de medya ticaretle ve siyasetle iç içe geçti, özal, demirel, çiller, yılmaz, erbakan gibi siyasilerin beslediği ve desteklediği kişiler medya organlarını satın alıp sonra da elde ettikleri bu gücü siyasetçilerle ilişkilerini ve çıkarlarını gözetmek için kullanmaya başladılar ve halk bu duruma gereken tepkiyi veremedi, medya meselesi o zaman boğazına kadar boka battı. zaten bu yüzden medyanın bağımsızlığı falan filan konuşmaları yapılırken söze her zaman "mevcut şartlar altında" diye başlanır. burda medya patronlarına ve siyasetçilere sallamak kolay ama her zaman derim, suçun büyüğü bu duruma tepkisiz kalan toplumdadır. insanların çoğu tepkisizdi çünkü umursamadılar, önemsemediler, kafaları da pek basmadı açıkçası. eğitim sistemi boktan olduğu için soyut kavramlarla düşünme becerisi yok gibi bir şeydi, bugün de öyle. haliyle medya böyle böyle iktidarın tam kontrolüne geçti. bugünün medya patronları aslen iktidarın gölgesinde, hatta kimisi gönülsüzce ve mecbur bırakıldığı için bu işi yapıyor. neyse ki (şimdilik) bugün internet var da çıkış yolunu, alternatif mecraları bulduk. hatta ilerde sosyal medya haberciliği anaakım kadar etki sahibi olacak. ama yine de bugün itibariyle anaakım medya hâlâ çok güçlü ve milyonlarca insan bugün bile her gün tv izleme ritüeline devam ediyor.

    elbette ilk hükümet değişiminde, yeniden yapılanma döneminde bugünün medya devleri başka ellere geçecek, medya patronları yok olup gidecek. belli ki türkiye'de işler rayına oturana kadar böyle kısır döngü halinde gideceğiz.
  • suruyu yoneten cobanlar
    ama bunlarıda yıneten cobanlar var
  • bir tane onurlu insanın da çıkıp katilin, baş işkencenin suratına, "sen katilsin, sen halk düşmanı, sen işkenceci bir şerefsizsiz" diye haykıramadığı pislik yığını.
  • insanlarin kararlarini manipule etmede kullanilan en etkili araclardan birisi.
  • türk medyası sefihlikte, adilikte, alçaklıkta, namussuzlukta, pislikte dibi bulmuş durumdadır. bundan daha ötesinin var olabileceğini düşünmüyorum.

    medyanın bu hallere gelmesinde emeği geçenlerin topunun tez zamanda müstehak olduğu hallere düşmesini dilerim. bunlara asla merhamet edilmemelidir; çünkü kadim bir düsturdur ki, "zarara kendi rızasıyla girene merhamet olunmaz".

    toplumsal şuuru yukarı çekmeye çalışmak yerine, batırmak için elinden geleni ardına koymayanlar ve bunu da üç kuruşluk menfaatler için yapanlar ahlaksız sefillerdir.

    allah hepinizin belasını versin,

    binlerce kez belasını versin,

    en ağır bedelleri ödeyin; hatta ödeyemeyip helak olun.

    not: bu bedduam, ayırt etmeksizin, hangi cenahtan olursa olsun tüm sefihleri(pratikte neredeyse tüm medyayı) kapsamaktadır. şu milletin geleceği için sizler de bu bedduama "amin" deyiniz.
  • dünyada yaşanan ahlaksızlıkları, yapılan kötülükleri gösterirken, bu olup bitenlere alışmamızı sağlamak ve dünya nufüsünu kitlesel biçimde tepkisizleştirmek asıl fonksiyonu olmuştur.
  • herifin teki şöyle bi laf etmiş, "abi gazeteler iyi de, bu medya çok boktan bişii"
  • jean baudrillard'a göre, haberin ahlaksizlik asamasidir medya
  • kötü cocukarın eline geçmemesi, ulasamayacakları yerlere kaldırılması gereken oyuncaklar bütünüdür.
  • uzun zamandır büyük bir sıçıştaydı. yanlısı, yandaşı, candaşı. biraz farkında olanlar bunun en başından beri farkındaydı. geri kalan kısmı da artık açık açık görüyor.

    verilen haberlerde doğruluk payı vardı ama en azından. tamam belki olduğu gibi vermiyordu, işine gelen kısımlarını seçiyor ya da öne çıkarıyordu medya ama yine de ucundan, köşesinden doğruydu.

    nefret söylemi yoktu önceleri. dinciydi, milliyetçiydi, laikti, boktu, püsürdü ama yine de nefret etmiyorlardı kimseden. nefret de ettirmiyorlardı kendilerinden.

    ama son zamanlarda artık buz dağının görünmeyen kısmı kalmadı. her şey açık seçik ortada. nefret ediyor, nefret ettiriyor, ama en önemlisi yalan söylüyorlar. evet bildiğin açık seçik yalan söylüyorlar. yüzleri kızarmadan, utanmadan, özür dilemeden.. bir yerden duyduğu haberi doğrulatmak için açıp gazete okumuyor artık insanlar. gazetelerden duyduğu haberler için konunun muhatabı insanı bulmaya çalışıyor doğrulatmak için.

    politika zaten allak bullak, futbol desen son zamanlardaki gözaltılardan sonra iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. magazin haberleri diyeceğim ama magazine haber demeye dilim varmıyor. öyle bir kirlilik var ki artık beynim çöplüğe dönüyor okurken. alışkanlık mı, merak mı, farkında olmak istemem mi bilmiyorum ama bırakamıyorum haberleri takip etmeyi. ama başım ağrıyor, içime kocaman bir şey oturuyor bu kadar yalan yanlış şeye maruz kaldığımda.

    şu an öyle büyük bir sıçışta ki medya, bunu kim gelse düzeltemeyecekmiş gibi geliyor. etrafta bu haberlere inanan insanları görüyorum, sanki insanlar aptallıklarından hiç vazgeçmeyecekmiş gibi geliyor. bütün o nefreti, yalanı, aldatmayı görüyorum sanki işler hiç düzelmeyecekmiş gibi geliyor.

    velhasıl aşık olduğum mesleğim bok çukuruna düşmüş pırlanta bile değil, hatta altın bile değil. direkt o çukuru dolduran bok etti onu bu adi medya.
hesabın var mı? giriş yap