• yaşadığı asrın müceddidi* olduğuna dair yaygın görüş birliği bulunan zât.
  • kaleme aldığı iddia edilen hizir teskiresi, yine iddialara göre büyük bir gizlilikle muhafaza edilmektedir. bu güne yansımaları için;
    (bkz: hanif islam ogretisi)
  • abdülkadir geylani’nin dergahından hazreti hızır’ın başkanlık ettiği “kırklar meclisi”ne yükseldiğinde, bağdadi’nin bu makamla yetinmeyip, hazreti hızır’a şöyle dediği rivayet edilir:

    “benim “kırklar”da, daha yüksek makamlarda gözüm yok. benim gözüm senin ilminde. çünkü senin ilmin, seni doğrudan alim olarak kuşatan allah’tandır, kuldan değildir. sana, hazreti musa’nın sorduğu gibi üç soru sorma gafletine düşene kadar yanında yoldaş olmama izin ver. göreceksin, beni sabırlı bulacaksın ve senin allah reyi ile yaptıklarının hiç biri hakkında soru sormayacağım.”

    islam kriptolojisinde anlatıldığı üzere, hazreti hızır onun bu dileğini kabul ederek, zaman ve mesafe tanımadan, izin verildiği ölçüde büyük etkinlikler oluşturmuştur. örneğin, hiç prusya’ya gitmediği halde, bağdadi’nin, alman prensi bismarck ile mükemmel bir fransızca ile bir islami tebliği konuştuğu ve bu görüşmeden sonra prens bismarck’ın, müslüman-halidi olduğu bilinmektedir.

    prens bismarck’ın müslüman olduktan sonra hazreti muhammed ile ilgili olarak yazdıkları dikkat çekicidir:

    “seninle aynı asırda yaşayamadığımdan dolayı üzgünüm ey muhammed! muallimi ve naşiri olduğun o kitap senin değildir. o, allah’a aittir. bunun ilahi bir kitap olduğunu inkar etmek, mevcut ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. insanlık, senin gibi mümtaz bir kudreti bir kez görmüştür; bundan sonra da bir daha görmeyecektir. yüksek huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.”

    bağdadi ile çağdaş olan ve islami konularda bir çok eser yazmış olan johann wolfgang von goethe (1749-1832) de müslüman-halidi öğretisi alanlardan biridir. onun “faust”(cehennem) adlı eseri, bağdadi’nin tezkirelerinden birine aşırı benzemektedir. söz konusu tezkirede, bağdadi, hazreti hızır ile birlikte cehennem’i gezerken gördüklerini anlatmıştır. goethe’nin diplomasının üzerine kendi eliyle “besmele” yazdığı rivayet edilen mevlana halid-i bağdadi’nin öğrencileri arasında daha bir çok alim ve gizemci bulunmaktaydı.

    vasiyetinde, hazreti hızır’ın öğrencisi olarak “ebedi” olduğunu belirten bağdadi’nin, hazreti hızır ile yoldaş oluşuna halk arasında tanık olduğunu söyleyenlerin sayısı az değildir. kanıtlanması ve belgelenmesi tabii imkansız olmakla birlikte, onun halk arasında söylenen kerametlerinden biri, 93 harbi’nde (1878 osmanlı-rus savaşı’nda), hazreti ali’nin şimdi topkapı sarayı’nda bulunan “zülfikar” adlı kılıcı ile düşmana karşı savaşırken görülmüş olmasıdır.

    http://www.selamveselam.com/
  • 1776-1826 yılları arasında yaşamıştır. 93 harbi'nde kılıç sallaması bir yana (herhalde tayyi mekan-tayy i zeman gerçekleşmiş) kimsenin görmediği bir hızır tezkiresi üzerine 20 yıldır konuşmak da apayrı bir insanları etkileme gösterisidir. ancak iki dünya savaşı sırasında da almanlar tarafından müslümanları avlamak için üfürülmüş kaiser wilhelm tebdil-i kıyafet hacca gitti; adolf hitler sünnet oldu yalanlarını thule cemiyetiyle falan bağdaştırıp tekrar önümüze getirmek ayıptır, günahtır.
    yani gerçekten bu kadar saf mıyız, rudolf von sebottendorf'un eric jan hanussen'in falan müslüman olduğuna inanıyor muyuz? niye bugün bile biri müslüman oldu diye hemen atlıyoruz, bu kendine güvensizliğin çok tehlikeli olduğunu niye göremiyoruz? (bkz: neil armstrong) (bkz: jacques yves cousteau)
    şimdi de uyduruluyor işte prens charles yusuf islam'ın okulunu açtı, gizli müslümanmış bütün ingiltere kraliyet ailesi ihtida etmiş; üstelik prens charles seyyidmiş, ay ne güzel halifeliği onlara verelim.
    (bkz: #3022660) (bkz: #3951673)
  • ömrünün bir kısmı bağdad'da geçtiğinden ve orada iken meşhur olduğundan "bağdadî" nisbesiyle anılır. baba tarafından hz. osman, ana tarafından da hz. ali soyundandır. 1193/1179 yılında bazı kaynaklara göre şehrezur'da, bazılarına göre ise baban'a bağlı karadağ'da doğdu. ilk tahsilini önce babasından, ardından da süleymaniye medreselerinde yaptı. seyyid abdülkerim berzenci, seyyid molla ibrahim gibi alimlerden okudu. süleymaniye'den bağdad'a geçti. bağdad'da bir sure ilim tahsiliyle meşgul olduktan sonra tekrar süleymaniye'ye döndü. ilme doymuyordu adeta. dini ilimlerden sonra fen ilimlerine merak sardı ve devrin ali kuşçu'su sayılan muhammed kuseym'den riyaziye, hesap, hendese, hey'et ve üstürlab gibi teknik bilimler tahsil etti.

    üstün zekası ve yüksek ilmi kabiliyeti sayesinde çevresinde ilgi odağı oldu devrin idarecileri kendisini bir medreseye müderris tayin etmek istedilerse de o bundan imtina etti. henüz bu işe ehil olmadığını beyan ederek afv diledi. ancak 1213/1798 yılında süleymaniye'de ortaya çıkan taun vakasında hocası abdülkerim berzenci vefat edince onun yerine müderrisliği kabul etti. yedi yıl sureyle sürdürdüğü tedris hizmetinden sonra içinde hissettiği boşluğu doldurmak ve manevi bir teselliye nail olmak amacıyla hacca gitmeye karar verdi. hac yolculuğu sırasında şam'a uğradı ve bir süre orada ikamet etti.

    şam'da ikameti sırasında muhammed el-küzberi'den hadis icazeti, mustafa el-kürdî'den kadiri hilafeti aldı. hac yolculuğu sırasında yolun meşakkatlerinin yanı sıra manevi bazı lütuflara ve tasavvufi irşatlara da mazhar oldu. nitekim medine' de bulunduğu sırada kendisine rehberlik edecek mürşid ararken karşılaştığı hüsn-i hal sahibi bir zattan dua ve irşad talebinde bulundu. o zat, kendisine şu nasihat ta bulundu. "mekke- i mükerreme'de bulunduğun sırada zahiren gördüğün bazı hataları yargılayıp reddetmekte aceleci olma!"

    halid bağdadî arkardaşlarıyla medine'den mekke'ye geçti. günlerini kabe civarında ibadetle geçirmeye özen gösteriyordu. yine bir gün sabahın erken saatlerinde harem-i şerif'te delail okurken birinin sırtını kabe'ye dönüp oturduğunu gördü. kendisine bakmakta olan bu zat ile bir ara göz göze geldiler arkasını kıbleye ve kabe' ye dönmüş bu zatın hali pek hoşuna gitmemekle birlikte medine'de aldığı nasihat gereği sesini çıkarmamaya azimliydi. ancak bu sefer sözü başlatan karşısındaki zat oldu: "allah indinde mümin bir gönlün kabe'den daha değerli olduğunu bilmez misin? hem medine'deki zatın söylediklerini ne çabuk unuttun?"

    bu hikmetli ve anlamlı sözlerin etkisiyle başı dönen halid bağdadi gayr ı iradî sözün sahibinin dizlerine kapandı ve kendisini irşad etmesini istedi. ancak şu karşılığı aldı "sizin irşadınıza dair işaretler hindistan tarafından geliyor. o tarafa yönelin!"

    hacc farizasını tamamlayan halid bağdadî, süleymaniye'ye döndü ve tedris hizmetine devam etti. nihayet bir gün abdullah dehlevi'nin gezginci dervişlerinden mirza rahimullah azimabadî'nin süleymaniye'ye gelmesine kadar bu hizmeti sürdürdü. mirza azîmabadî ile süleymaniye'de uzun uzun sohbet ve halvetlerde bulunan mevlana halid, nihayet beklediği anın geldiğine inanmıştı. dünyevi bütün meşguliyetlerini bırakarak mirza azîmabadî ile hindistan'a sefere çıktı (1224/1809). yaya olarak tam bir yıl sürecek olan bu yolculuk boyunca da boş durmadı. yolda her bölgedeki ulema ve meşayihin kabrini ziyaret etti. pek çok alim ve şeyh ile görüşüp tanıştı. nihayet abdullah dehlevi'nin dergahının bulunduğu cihanabad'a vardı.

    mevlana halid, orada şeyhinin yanında bir yandan seyru suluk ile manevi eğitimini tamamlarken diğer yandan da şeyhinin izin ve işaretiyle molla abdülaziz el-hindi'nin akaid ve kelam derslerine devamla icazet aldı. el- hindi tuhfe-i isna aşeriyye adında şiaya reddiye yazmış bir nakşı şeyhi ve akaid bilginidir. abdullah dehlevi, müridi halid bağdadî'ye nakşbendiyye, kadiriyye, sühreverdiyye, kubrevivye ve çeştiyye tarikatlarından icazet verdi .dehlevi, müridindeki "benlik" duygusunu kırmak için onu küçük hizmetlerde kullandı. temizlik yaptırdı hatta helaları yıkattırdı. nefsin azgın dalgalarını durulttu ve bir yılda onu eğitti.

    şeyhinin yanında seyru sulükunu tamamlayıp irşad icazetini alan mevlana halid şeyhinden aldığı işaretle tekrar memleketine döndü. son arzusu sorulduğunda verdiği cevap ilginçtir: "son arzum dindir, dinin kemali ve kuvvet bulması için de dünyayı isterim."

    1226/1811 yılında memleketi süleymaniye'ye geldi ardından şeyhinden gelen bir işaret üzere bağdad' a gitti. orada vali said paşa'nın da desteğiyle ihsaiye medresesini ihya ederek ilk "halidî tekkesi" haline getirdi. engin bilgisi geniş tasavvufi etkisi kısa zamanda şöhret ve nüfuzunu artırınca çevrede hasedci nazarlar ve kıskanç tavırlar şahlamış işi kendisini vali paşa'ya şıkate kadar vardırmışlardı.

    şikayetin bir ucu pay-ı tahta sultan ii. mahmud'a kadar ulaştı sultan şeyhülislâm-ı çağırıp kararını vereceği sırada şeyhülislâm mustafa asım efendi sultan a :"ey iman edenler, size bir fasık gelir ve bîr haber getirirse onu iyice araştırın. aksi halde bir topluluğa bilmeden bir kötülük etmiş olursunuz. sonra da pişman olursunuz." (el-hucurat, 49/6) ayetini hatırlattı. bunun zerine sultan bu iş için iki adam gönderdi. diğer taraftan vali said paşa'nın yaptırdığı araştırmada mevlana halid'in haklı iddiaların iftira olduğunu ortaya çıkardı. olayların yatışması için mevlana halid, memleketi süleymaniye'ye döndü.

    süleymaniye'de de hemen ikinci bir tekke açıldı. gerek bağdad'daki ilk tekkede, gerekse süleymaniye'deki ikinci dergahta pek çok halife yetiştiren mevlana halid bunları islâm ülkelerinin muhtelif merkezlerine gönderiyordu süleymaniye den sonra bir ara tekrar bağdad'a gelen mevlana halid, oradan da şam civarında salihiye'de üçüncü bir dergah daha açtı (1238/1822)

    salihiye'de üç yıl kadar irşad hizmetiyle meşgul olduktan sonra 1241/1825 yılında tekrar hacca gitti. hac dönüşü şam da kolera hastalığına yakalandı. çok geçmeden 12 zilkade 1242, 10 haziran 1826 yılında vefat etti. vefatı sırasında ağzından "ey itminana eren nefs, sen o'ndan, o senden razı olarak dön rabbına!" (el-fecir, 89/27-30) ayetleri dökülmüştü. kabri, şam salihiye'de kasyon tepesi eteğindedir. halifelerinden muhammed el-firaki'nin delaletiyle kabrinin üstüne i. abdülmecid han tarafından kubbe yaptırılmıştır.

    mevlana halid'in tedris ve ilmi eserleriyle başlayan şöhreti, islâm dünyasının her bölgesine gönderdiği yüzlerce halifesi sayesinde daha sağlığında iyice artmıştı. o'nun mürid ve müntesipleri arasında mekkizade mustafa asım ve mehmed refik efendi gibi şeyhü'l-islâmlık makamını ihraz etmiş ilim adamları said paşa, davud paşa, abdullah paşa, necip paşa ve namık paşa gibi devlet ricali de yer almaktadır. halidiyye'nin halk ve devlet ricali ile ilim adamları arasında kısa zamanda ve sür'atle yayılmasının temelinde genellikle halid bağdadî nin şeriatın zahirine sıkı sıkıya bağlı bir ilim adamı olmasıyla halifelerini genellikle ilim erbabından seçmesi gerçeği vardır. mevlana halid in bizzat yetiştirip görevlendirdiği 116 halife halidiliği xix asrın en büyük tarikatı haline getirmiştir. ünlü hanefi fakihi ibn abidin ile ruhu'l-maani adlı tefsirin müellifi alusî de halidi mensubudur
  • dönemin şii alimlerinden olan ismâil kâşî ile girdiği tartışma meşhurdur. mevlânâ hâlid, ismâil kâşî'ye; "peygamberler günah işler mi?" dedi. kâşî; "bütün peygamberler mâsûmdur, günah işlemezler." dedi. mevlânâ hâlid;"peki, kur'ân-ı kerîmin; "bedr gazâsındaki esirleri salıverdiğin için allahü teâlâ seni affeyledi." meâlindeki âyet-i kerîmede; "af" söylendiğine göre, günah işlemiş mânâsına gelmiyor mu? hâlbuki peygamberlerden günah olan bir iş meydana gelmemiştir." deyince, kâşî; "bu âyet-i kerîme ebû bekr'i azarlamaktadır, onun hakkındadır, peygamberimizin hakkında değildir." dedi. o zaman mevlânâ hâlid hazretleri; "o hâlde, allahü teâlâ ebû bekr'i affettim buyuruyor da siz niçin affetmiyorsunuz?" dedi. kâşî cevap veremeyip, mahcûp ve rezîl oldu.
  • hakkında yazılan kitaplar arasında (bkz: mecdü't tali) ve (bkz: şemsu's-şumus) vardır.
hesabın var mı? giriş yap