• şarap gibi yıllanırken yakaladığım bu yedi yıllık ukteyi doldurma şerefi bana düştü.
    (bkz: ukteydim doldum)

    antik mısır, kadim çağlarda kutsal bilimin en önemli merkezlerinden biri ve insanlığı aydınlatan büyük inisiyeleri yetiştiren bir okuldu. bu merkezde yetişenler arasında bazı filozoflar da bulunmaktadır. ancak şurası bir gerçek ki, bu merkezlerde yetişenlerin sadece çok küçük bir kısmı hakkında bir bilgiye sahip bulunmaktayız. bir zamanlar mısır'da yaşananlar dünya tarihinin en gizli kalmış konularından biridir ve bir zamanlar burada yaşananların büyük bir bölümü günümüzde hala gizliliğini korumaya devam etmektedir. o dönemlerde mabetlerden dışarıya sızdırılmamaya özen gösterilen sırlar o denli iyi muhafaza edilmiştir ki, bazı filozof ve peygamberlerin bu merkezlerde yetiştirildikleri bile açıkça insanlık tarihinde yer bulamamıştır. inisiyeler için bir zamanlar yeryüzünü aydınlatmış olan osirisin ışığı bugün terkedilmiş mabetlerde artık sönmüş durumdadır.

    bilahare etraflıca bilgiyi parçalar halinde buraya yazmak istiyorum fakat sabahın bu saatinde olacak iş değil. o nedenle ufak bir giriş yaparak gelecek entrylerin sözüyle affınıza sığınayım. bu inisiyasyona kabul her yılın belirli dönemlerinde toplu olarak törenler eşliğinde yapıldığından, gelen adaylar önce belli bir yerde misafir ediliyor ve burada bekletiliyordu. bu süre içinde kenti dolaşabiliyorlar ve akşam olunca da misafir edildikleri yere geri dönüyorlardı. böylelikle mısır'ın atmosferine yavaş yavaş ısınmaya başlıyorlardı. daha sonrasında masonlar gibi bir çok ezoterik toplumun örneğini aldığı kabul süreci başlıyordu. mabede ilk adımdan yemine, ateş ve su sınavlarından çıraklığa ve iç aydınlanmayla bir osiris rahibi olmaya kadar çok uzun bir süreç var. (bkz: to be continued)
  • inisiyasyon kelimesi kök olarak, latince initiatio'dan gelir. ingilizce ve fransızca'da da aynı şekilde geçer. osmanlıca'da karşılığı tedris, irşat olup, türkçe anlamı öğretme ve doğru yolu gösterme dir.

    kökeni mu ve atlantis’in sırlarına kadar uzanan ve bizim insanlık tarihimizde çeşitli toplumların bünyelerinde yaşamış olan gelenekler vardır. bunlar gizli yapıdadırlar. bu eski gelenekler, ancak bazı özel merkezlere bağlanılmak vasıtasıyla öğrenilebilirdi. işte bu ezoterik yani gizli bilgileri öğrenmek için girilen uzun ve zorlu yolun tamamına, inisiyatik öğrenim adı verilirdi. bu inisiyatik merkezlerde, inisiye adayı yani öğrenci, inisiyatörün yani öğretmenin özel şartlarına bağlanmak suretiyle, bu sırlara vakıf olurdu. sırların herkese açıklanmaması birinci şarttı. bunlar ancak belli, sınırlı sayıda kişiye açıklanırdı.

    kısaca özetleyecek olursak, inisiyasyon; bazı sırların öğrenilmesinde izlenen yöntemler topluluğudur diyebiliriz. bu süre içinde inisiyatör, inisiye adayını son derece zorlu sınavlardan geçirirdi. inisiye adayı birbiri ardına gelen sınavları geçmeden, bir üst aşamaya kesinlikle geçirilmezdi.

    antik mısır bir zamanların büyük bir eğitim ve kültür merkeziydi. çevre ülkelerden gelen çok sayıda öğrencinin buralarda özel olarak eğitilirlerdi.

    mısır inisiyasyonu'na katılan ve eğitim gören bir aday, yıllar sonra eğitimini tamamlayıp; osiris rahibi olarak anılmaya hak kazanınca önünde iki seçenek belirirdi. eğer mısırlı'ysa mabede bağlanıp ülkesinde kalmakta, yabancıysa, o takdirde kendisine bazen din kurmak veya bir misyonu yerine getirmek üzere ülkesine geri dönme izni verilmekteydi. fakat ayrılmadan önce, mabedin sırları konusunda mutlak bir sessizliğe gömüleceğine dair yemin etmek mecburiyetindeydi. burada gördükleri ve işittiklerini hiç kimseye asla söylemeyecek ve osiris öğretisi'ni ancak üç kat perdeli mitolojik semboller veya felsefi ekoller vasıtasıyla üstü örtülmüş bir şekilde diğer insanlara aktarabilecekti.

    ezoterizm bütün din ve disiplinlerde aşağı yukarı aynı kurallara sahiptir. aşağıya sıralayacağım aşamaları okuduktan sonra aa bu aynı sufizm gibi çıkarımlar yapmanız oldukça doğal. temel prensipleri aynı kalmak koşuluyla her toplum bu gizli bilgileri ve teknikleri kendi üslubu içinde kullanmışlardır. örneğin islam ezoterizmi ile hint ezoterizmi arasında ilk bakışta bazı şekilsel farklılıklar varmış gibi görünürse de araştırıldığı takdirde, tüm ulusların ezoterik çalışmalarının köken itibariyle bir ve aynı olduğu görülecektir.

    örneğin, hintlilerin ezoterik çalımalarında bir yöntem olarak kullanılan mantra onların meditasyonlarında nasıl vazgeçilmez bir unsursa, sufi tarikatlarında vecd halinin sağlanması için kullanılan zikir de aynı şekilde vazgeçilmez bir unsurdu. yani hint gelenekleri mantra demiş, sufi gelenekleri buna zikir ismini vermiştir. köken ve yöntem aynı olmakla beraber bu yönteme verilen isim de, kullanılan kelimeler de farklı olmuştur. ancak amaçlanan hedef ve teknik köken itibariyle aynıdır. bu genelleme tüm ulusların ezoterik çalışmaları için geçerlidir. hiç birinde ayrılık yoktur. konuyu ilginç yapan da zaten budur. kutsallık her yerdedir ve kutsalın dışında bir şey yoktur.

    bu arada ezoterizm ve egzoterizm hususlarına dair bir açıklama yapmak lazım. ezoterizmin içrek yani içteki gizli sırlar anlamına gelir. egzoterizm de kelime anlamı olarak, dıştaki görünen, herkesin bildiği gizli olmayan bilgiler demektir. ezoterik çalışmalardaki sırlara - gerçeklere nüfuz edebilmek için önce egzoterizm'den geçmek gerekir.

    inisiye adayı önce bir şeyin görünür dış anlamından başlayarak ilerlerdi. çünkü bir gerçeğin kendisiyle karşılaşmadan evvel, onu hazmedebilecek bir sürece ihtiyaç bulunmaktaydı. yani gözlerin o güçlü ışığa hazırlanması gerekmekteydi. aksi takdirde karanlıklar içinde yaşamaya alışmış gözler, o güçlü ışığa bir anda uyum sağlayamazlardı. bir hazırlık ve hazmetme devresi şarttı.

    neyse, kafalar çok bulanmadan önce mısır'da inisiyasyon sürecine geçelim. son kısımda ise açıklamalarına ve karşılaştırmalarına bakalım. mevzu çok uzun olduğu için bir kaç entry halinde yayınlayacağım. son entry de kaynaklar ve diğer detayları not olarak yazacağım.

    --- sırlar öğretisine giriş ---

    yunan kentlerinden, trakya'dan, anadolu'dan ve mezopotamya'dan kopup gelen çok sayıda insan, mabetlerinin ününü duyduğu mısır'a gelmekten kendilerini alamıyordu...

    menfis'e vardıklarında gördükleri karşısında büyülü bir dünyanın içinde kendilerini buluyorlardı. o kendine has kıyafetli insanlar, haşmetli yapılar ve halk şenlikleri onlara mısır'ın zenginliğini ve bolluğunu göstermeye yetiyordu. mabedin en iç bölümünde büyük bir gizlilik içinde yapılan kutsama ayininden çıkıp, on iki mısırlı'nın taşıdığı tahtırevanına binen firavun'u ilgiyle seyrediyorlardı... tahtın önünde yürüyen bir grup rahip, altın nakışlı bir yastığın üzerine konmuş kraliyet nişanı koç başlı asayı taşıyorlardı. tahtın arkasında ise, genç rahip adayları geliyordu... önde giden rahiplerin başlarındaki beyaz taç ve göğüslerinden sarkan mükemmel bir işçilik ürünü olan koç ve aslan nişanları, onları seyredenleri adeta büyülüyordu.

    gece olunca bayraklarla donanmış sandallarda nil'in kıyılarında yanan meşalelerin altında konser veren çalgıcı grupların eşliğinde dansözler raks etmekteydiler. olup bitenleri hayranlıkla izleyenler bu dansın ve müziğin gizemli dünyasında farklı bir şeyler olduğunu hemen sezinliyorlardı. dansta kesinlikle cinsellik teması değil, insanın ruhuna hitabeden öğeler olduğu derhal farkediliyordu. mabede girmeye hak kazananlar müziğin ve dansın nasıl insanın arınmasında bir yöntem olarak kullanıldığını daha sonra anlayacaklardı. şu anda sadece bu gizemli müziği ve gizemli dansı uzaktan seyretmekle yetinen adaylar, serin çöl akşamının sihirli dünyasına kendilerini bırakıyorlardı.

    görünüm ve atmosfer muhteşemdi... gelenler sihirli ve büyülü bir dünyanın kendilerini içinde buluveriyorlardı. burası gerçekten de masallar dünyasındaki büyülü bir yaşamın hüküm sürdüğü bir ülke izlenimi uyandırıyordu. ama bütün bunlar, mısır'ı görmeye gelmiş olan kişinin aradığı şeyler değildi... onlar görünen büyülü atmosferin değil, mabetlerin derinliklerinde yaşanan görünmeyen büyülü dünyanın peşindeydiler. onca yolu aşıp buralara gelmelerinin asıl nedeni, mabetlerin derinliklerinde saklanan sırlara sahip olmaktı. bunun hiç de kolay bir iş olmadığını ve belki de bu sırlara hiçbir zaman dokunamadan buradan gitmek zorunda kalacaklarını da biliyorlardı. çünkü bu sırlara sahip olabilmek için çok çetin sınavlardan geçirilecekleri, kendilerine önceden söylenmişti. niceleri gelmiş ve elleri boş dönmüştü... mabedin kapısından bile içeri girememişlerdi...

    - acaba ben mabedin kapısından içeri girebilecek miyim?

    - peki ya mabede girdikten sonra nelerle karşılaşacağım?

    - ya vaz geçer de çıkmak istersem?

    işte nil kıyısında meşalelerin altında, müziğin eşliğinde dans edenleri seyrederken tüm bu sorular, buraya ilk kez gelenlerin zihninden garip bir kuşkuyla peş peşe akıp gidiyordu!...

    nice aday "yoksa buraya hiç gelmemeli miydim?" diye kendi kendisine sormaktan kendisini alamıyordu... yoksa vakit henüz erkenken buralardan çekip gitmeli miydi? bu kadar endişeye ve kendilerini bekleyen bilinmezliğin stresine katlanmaya değer miydi? yıllarını acaba ne uğruna harcayacaktı?...

    yıllarca kalacakları ve asla bu süre içinde mabetten dışarı çıkamayacakları, bilinmeyen bir serüvene doğru yaklaştıklarını artık daha kuvvetli hissetmeye başlamışlardı. artık mısır'daydılar ve sabah olunca bu yolda ilk adımı atacaklardı!...

    yaşamlarının büyük bir dönüm noktasıydı bu. ve birçokları için artık geri dönüş yoktu...

    inisiyasyona kabul her yılın belirli dönemlerinde toplu olarak törenler eşliğinde yapıldığından, gelen adaylar önce belli bir yerde misafir ediliyor ve burada bekletiliyordu. bu süre içinde kenti dolaşabiliyorlar ve akşam olunca da misafir edildikleri yere geri dönüyorlardı. böylelikle mısır'ın atmosferine yavaş yavaş ısınmaya başlıyorlardı.

    işte yine o günlerden birinin akşamıydı...

    yarın sabah inisiyasyona kabul işlemleri başlayacaktı. bu düşünceler içinde yattıklarında sırlar dünyasına atacakları ilk adımın heyecanı herkesi kaplamıştı...

    biraz da korkmadıklarını söylemek mümkün değildi. çünkü buraya gelmeden önce sırlarla karşılaşmaya hazır olmayanların mabetlerin derinliklerinde akıllarını yitirdikleri, delirdikleri ile ilgili o kadar çok şey anlatılmıştı ki!...

    peki ya kendisi sırlarla karşılaşmaya hazır mıydı?...

    umut, merak, endişe ve korku ile karışık duygular içinde yataklarına yattılar. gözlerini kapattıklarında mısır'ın o sihirli dünyası belirdi. değişik kıyafetli insanları ve hiçbir yerde görmedikleri yapılarıyla; çok farklı bir yerde olduklarını artık gayet iyi biliyorlardı...

    işte bu düşüncelerle herkes o geceyi yarı uyuyarak, yarı uyanık geçirmişti...

    --- sırlar öğretisine giriş ---

    --- mabede ilk adım ---

    sırlar öğretisine inisiye olmak için gelen adaylar mabedin kapısını çaldığında, her biri ayrı ayrı mülakata alınmak için, hizmetkârların eşliğinde iç avlunun dev sütunlu giriş bölümüne götürülmekteydi. burada gelenleri karşılayan mabedin rahipleri adayları teker teker alarak başrahibin yanına götürmekteydiler. her gelen adayla başrahip bizzat ilgilenmekteydi. adaylar teker teker ön görüşmeye alındığında, başrahip tarafından kendisine görünüşte sıradan sayılabilecek bir takım sorular yöneltilmekteydi. osiris rahibi ona doğum yeri, ailesi ve daha önce eğitim gördüğü mabetlerle ilgili çeşitli sorular yöneltmekteydi...

    evet...

    görünüşte son derece sıradan gelebilecek bu ön mülakat, aslında adayın geçtiği ilk sınavdı... çünkü başrahip bu görüşme sırasında adayın astral yapısına varıncaya kadar onu kısa ancak net bir psişik sentezden geçirmekteydi. bu kısa sınav sonucunda baş rahip mabedin kapısını çalmış olan adayın "sırlar öğretisi"ne katılmasına uygun olmadığı sonucuna vardıysa, sessiz fakat kararlı bir hareketle adaya hiçbir şey söylemeden, kibarca kapıyı işaret etmekteydi. bu aday için her şeyin sonu demekti. derhal diğer rahipler tarafından mabetten dışarı çıkartılır ve ''sırlar öğretisi"nt inisiye olma şansı ebediyen sona ererdi. adaylarda aranan niteliklerin en önemlisi, sırlarla karşılaşabilecek kapasiteye sahip olup olmadıklarıydı. adayın iyi niyetli ve "sırlar öğretisi" ile karşılaşmaya çok hevesli olması yeterli değildi. aranan en önemli özellik, astral yapısının bu çalışmaya uygun olup olmamasıydı. kötü niyetli ya da elde edeceği sırları negatif alanlarda kullanabilecek eğilimdeki adayların ise zaten hiç bir şansları yoktu.

    bu durumları başrahip tarafından anında algılandığı için, bu tür kişiler de mabetten derhal uzaklaştırılırdı. bu ön elemeden geçebilenler, kısa bir aranın ardından rahipler tarafından yine teker teker çağrılmakta ve adaydan başrahibi izlemesi istenmekteydi. her ikisi birlikte ilerleyerek, sütunlu giriş bölümlerinden ve iç avlulardan geçip, her iki yanı dikili taşlar ve sfenkslerle donatılmış bulunan üstü açık bir yolu izleyerek küçük başka bir mabede varmaktaydılar. bu, yeraltı dehlizlerine giriş kapısı olma özelliğine sahip bir mabetti. mabedin kapısının hemen yanında normal bir insan boyutunda olan bir isis heykeli gelenleri karşılıyordu. kucağında kapalı bir kitap tutan isis heykeli yere oturmuş meditasyon yapar durumdaydı. yüzünü ise bir peçe örtüyordu. heykelin alt bölümünde ise şu satırlar yazılıydı:

    benim peçemi hiçbir ölümlü kaldıramamıştır

    adayla birlikte kapının önüne kadar gelen başrahip, adaya dönerek onun korkusuzluğunu ve kararlılığını sınamak için insanın tüylerini ürperten bir konuşma yapardı:

    gizli mabedin kapısı işte burasıdır. şu iki sütuna iyi bak. kırmızı olan osiris'in ışığına doğru tırmanışı, siyah olan ise maddenin içine hapsoluşu ifade eder. bu düşüş mahvoluşa kadar varabilir. bizim sırlarımıza ulaşmış olan kişi yaşamını ortaya koymuş olur. zaaf sahibinin veya art niyetle sırlarımıza ulaşmaya çalışanların elde edeceği tek bir şey vardır; çıldırmak veya ölüm.

    güçlüleri ve iyi niyetlileri bekleyen nimet ise ölümsüzlüktür. bu kapıdan nice ihtiyatsız kişi içeri girmiştir lakin hiçbirisi dışarıya canlı çıkamamıştır. bu kapı bir eşiktir. gizli yeraltı tünellerine ve sırlar öğretimizin gizli mabetlerine açılır. orada gözüpekler ortaya çıkar. bu yol sabır ve cesaret gerektirir.

    şimdi seni ciddi bir şekilde uyarıyorum!

    iyice düşün ve karşılaşacağın tehlikeleri gözünün önüne getir. cesaret edemiyorsan denemekten vazgeç. çünkü bu kapı üzerine bir kez kapandı mı, bir daha açılmaz. geri dönüş yoktur. istersen şimdi burayı terk edebilir ve eski yaşamına geri dönebilirsin. iyi düşün ve kararını ver.

    --- mabede ilk adım ---

    --- bir haftalık bekleme süresi ---

    bu sözleri heyecanla dinleyen aday, gerçekten de ciddi bir durumla karşı karşıya bulunduğunu artık çok daha derinden hissetmeye başlardı. aday tüm bu uyarılara rağmen kararlılığını sürdürür ve mabede girmek istediğini söylerse, başrahip bir hafta sonra yeniden bu kapının önüne getirileceğini ve ancak o zaman bu kapıdan içeri girmesine izin verileceğini söyleyerek, onu dış avluya geri götürüp, oradaki hizmetkârlara teslim ederdi.

    bu noktada vaz geçenler ise, hiçbir zorlukla karşılaşmadan derhal mabedin dışına çıkartılırdı. bu noktada mabetten çıkmaya karar verenlerin sayısı bir hayli fazla olmuştur. mabette kalmaya karar verenler bir hafta boyunca hemen hemen hiçbir şey yapmadan, sadece mümkün olduğunca zihnini temizlemeye ve negatif duygu ve düşüncelere kesinlikle zihninde yer vermemeye özen göstererek hizmetkârların gözetiminde bulunurlardı. bu süre içinde adaylar belirli zamanlarda bir araya getirilirlerdi. ancak onlardan istenen tek şey, kesinlikle hiç konuşmamak ve mutlak bir sessizlik içinde bulunmaktı.

    her bir adayın kendisine ait bir odası bulunur ve zamanlarının çoğunu ya bu odada, ya da mabedin avlusunda diğer adaylarla birlikte geçirirlerdi. bir haftalık bekleme süresi ilk başta hiç bir şey yapılmadan geçen bir süre gibi görünse de bu süre içinde hiç konuşmadan sadece kendi iç dünyasıyla adayın baş başa kalması sağlanmış olunuyordu. böylelikle bu süre içinde aday kendi içindeki her türlü endişeyi yeterince tahlil etme imkânına ulaşabiliyordu. aceleye getirilmiş ve bir anlık kararla adayın mabede girmesinin önü alınmaya çalışılıyordu.

    bu bir haftalık bekleme süresinin bir başka yararı daha vardı. bu süre içinde aday, mabedin sahip olduğu enerji alanının içinde yaşama imkanına ulaşabiliyordu. böylelikle mabedin aurasıyla ilk teması gerçekleştirilmiş olmaktaydı. bu, aday için mabedin enerjileri altında yıkanma anlamına geliyordu. hiç konuşmadan geçen bir haftanın sonunda, asıl sınava tutulacakları gün gelip çatmaktaydı.

    sınav akşamı adaylar her zaman olduğu gibi yine teker teker alınarak gizli mabedin kapısının önüne getirilirlerdi. ancak bu kez başrahip değil, henüz eğitimleri devam eden neokor ismi verilen genç rahip adayları kendilerine eşlik ederdi. kendisine eşlik eden iki rahiple birlikte daha önce başrahiple kapısında konuştuğu küçük mabede geldiklerinde, mabedin kapısını diğer rahipler açarak, adayı içeriye alırlardı. mabedin kapısı çok karanlık bir hole açılmaktaydı... duvarlarda aralıklı olarak yanmakta olan meşalelerin zayıf ışığı, holün her iki yanındaki heykelleri zar zor görülebilecek kadar aydınlatabiliyordu... son derece kasvetli ve iç karartıcı bu holün duvarlarının dibine sıralanmış insan vücutlu aslan, boğa, kartal, yılan başlı heykeller ortamı daha da esrarengiz bir hâle sokuyordu. aday çevresini saran bu büyülü atmosfer karşısında içinin ürpermesine engel olmakta zorluk çekse de, çok özel bir yerde olduğunu artık tüm benliğinin derinliklerinde hissetmeye başlıyordu.

    hiçbir şey konuşmadan yürümeye başladıklarında sanki holün sonu hiç gelmeyecekmiş gibi görünüyordu... uzun bir yürüyüşün sonunda; yüzleri birbirine dönük ayakta duran bir mumyayla, bir iskeletin bulunduğu bir alan yer almaktaydı. burası holün sonuydu... ancak ilk bakışta her tarafı duvarlarla kapalı çıkmaz bir sokağa gelindiği düşünülebilirdi.

    tam bu sırada o ana kadar hiç konuşmayan rahipler yine hiç konuşmadan sadece elleriyle; karşıdaki duvarda dikkatlice bakılırsa meşalelerin ışığında zar zor görülebilen bir deliği işaret etmekteydiler. duvardaki bu delik ancak sürünülerek derlenebilecek kadar alçak ve küçüktü. adaya buradan içeri girmesi işaret edilmekteydi. bu sırada rahiplerden birinin sesi duyulmaktaydı:

    hala daha geri dönebilirsin... mabedin kapısı henüz kapanmış değil. ama sen hala devam etmekte kararlıysan, bu delikten geçip geri dönmemecesine yola devam etmek zorundasın...

    seni daha öncede uyarmıştık. bu son uyarımız. şu anda geri dönmek istersen seni geri götürebiliriz...

    --- bir haftalık bekleme süresi ---

    --- kapı kapanıyor. ---

    aday tüm cesaretini toplayıp: devam ediyorum derse, bunun üzerine rahipler ona yanmakta olan bir kandil verip geldikleri holden geri dönerek, mabedin kapısın büyük bir gürültüyle kapatarak, adayı orada yalnız başına bırakıyorlardı. o kasvetli holün sonundaki duvarın dibindeki nereye açıldığı belli olmayan deliğin önünde aday bir anda tek başına kalıveriyordu... yapabileceği tek bir şey vardı. elindeki kandilin yağı bitmeden bir an önce o delikten içeri girip yeraltındaki dehlizlerde ilerlemek... artık tereddüte yer yoktu. elindeki kandille birlikte zorlukla sürünerek dehlizde ilerlemeye başlıyordu. zorlukla ilerlemeye çalışırken dehlizin derinliklerinden gelen bir sesle bir an duraksıyordu.

    sırlar bilimine ve kudrete göz diken akılsızlar burada telef olup giderler

    gerçekten de moral bozucu ve tedirgin edici bir sözdü bu... üstelik belirli aralıklarla tam yedi kez mükemmel bir akustik etki ile tekrarlanmaktaydı. ancak yapılabilecek bir şey yoktu. mabedin kapısı bir kez kapanmıştı artık. ilerlemekten başka çaresinin olmadığı ortadaydı. bu tehdide rağmen ilerlemek gerekiyordu. sürünerek ilerlediği dehliz gittikçe genişlemekte ve daha kolay ilerlemesine olanak sağlıyordu. ama bu sefer de gittikçe aşağıya doğru dikleşerek inen bir eğim hâlini almaktaydı. gözüpek yolcu sonunda kendisini dibinde kuyu olan bir çukurun içinde buluyordu. çukurun içindeki bu kuyudan aşağıya doğru demir bir merdiven sarkıtılmıştı. merdivenin sonu da, kuyunun dibi de görünmüyordu!... elindeki ışık ancak birkaç basamak aşağısını aydınlatabiliyordu. dikkatle merdivenden aşağıya doğru inen aday, bir süre sonra basamakların bittiğini ancak kuyunun derinliklere doğru devam ettiğini görmekteydi. titreyen eliyle sımsıkı tutmaya çalıştığı kandilinin ölgün ışığı sonsuz karanlığın içinde aciz kalmaktaydı!...

    merdivenin basamakları bitmiş ancak kuyunun sonuna varamamıştı. yukarıya tırmanıp geldiği yerden geri dönebilirdi. ama kendisine kapının bir daha asla açılmayacağı söylenmişti!... daha fazla da aşağıya inemiyordu. öylece orada onu altında bekleyen korkunç karanlıkla baş başa kalıvermişti...

    böyle bir çaresizlik içinde kalacağını hiç aklına getirmemişti. her şeyin bittiğini zannettiği bir anda, tam karşısında zayıf ışıkta zorlukla farkedilebilen bir oyuğun ve bu oyuğun içinde de basamaklar olduğunu farketmekteydi. bir merdiven!... buradan kurtuluş yolu!... derin bir nefes alıp, derhal o tarafa doğru yönelmekte, böylece uçurumdan kurtulmaktaydı.

    tüm bu yaşadıklarının girmiş olduğu mabette yıllar sürecek inisiyasyonunun safhalarını sembolize ettiğini henüz anlayacak durumda değildi. çoğu zaman gerçekler hep insanın gözü önündedir ama insanlar bunu göremedikleri için anlayamamaktadır. aynen demin yolunu son anda farketmesi gibi... ancak bütün bunları şu anda düşünecek durumda olmayan aday, tedirginlik içinde yoluna devam etmek zorundaydı.

    şu anda içinde bulunduğu basamaklar rahatça ayakta durup tırmanmaya müsait bir yapıdaydı. spiral çizerek yukarılara doğru tırmanan bir dehlizde ilerleyen adayın önü, bronz parmaklıklarla kesilirdi. parmaklıkların hemen ardında ise meşalelerle gayet iyi aydınlatılmış, üstü mısır inisiyasyonu'na ait sembollerle süslenmiş oldukça yüksek ve heybetli sütunlarla desteklenmiş geniş bir alan bulunmaktaydı.

    parmaklıklara kadar gelen adayı orada pastafor ismi verilen ve mısır inisiyasyonu'nda kutsal sembol muhafızı olarak tanımlanmakta olan bir rahip karşılamakta; sevecen ve insana güven veren bir yüz ifadesiyle parmaklıkları açıp onu içeriye alırdı. mabetteki ilk sınavını başarıyla bitirip, buraya kadar gelme cesareti gösterdiği için onu kutlayıp, galerideki kutsal resimlerin anlamlarını anlatmaktaydı. böylelikle aday, ilk inisiyatik bilgilerini almaya başlamış oluyordu...

    bu, adayın mabette aldığı ilk dersti. mabedin kutsal sembol muhafızı tarafından adaya aktarılan ilk bilgilerin çok az bir kısmı açık, büyük bir bölümü ise kapalı bir şekilde adaya açıklanırdı. ilk başta oldukça karmaşık bir görünüme sahip olan bu bilgileri, adayın o an anlayabilmesi kesinlikle mümkün değildi. anlatılanları sadece dinliyor ve ne anlama geldiğini zihninde bir yerlere oturtmaya çalışıyordu ama bu anlatılanlar öylesine sembolik bir dile sahipti ki, bu sembolleri içselleştirebilmek için adayın yıllar sürecek bir eğitimden geçmesi gerekiyordu. zaten o an için adaydan da bu anlatılanları tam olarak idrak etmesi beklenmiyordu. tüm sembolik bilgilerde olduğu gibi bu bilgiler de, kat kat bohçalanmış bir özelliğe sahipti. her bir adayın bu bohçalardan kaç katını açabileceği tamamen kendi kapasitesine bağlıydı.

    --- kapı kapanıyor. ---

    --- sırlarla ilk karşılaşma ---

    meşalelerin aydınlattığı holün çevresinde sıralanan devasa taş sütunların üzerine işlenmiş tam yirmi iki kabartma heykel bulunmaktaydı. hepsinin de altında bir harf ve bir sayı bulunmaktaydı. mevcut yirmi iki heykel yirmi iki (emel sun sembolize etmekte ve ezoterik bilimin alfabesi'ni oluşturmaktaydı. bunlar evrensel prensiplerin anlaşılmasında anahtar olabilecek sırlara karşılık geliyordu. bu lisanda her hart ve her sayı, ilahi alemde, ruhsal alemde ve fizik alemde yansımaları olan üç ögeli bir yasayı ifade etmekteydi.

    kutsal sembol muhafızı bunu adaya şu şekilde anlatmaktaydı:

    lir'in bir teline dokunan parmak, gamdaki bir notayı nasıl çınlatıyor ve ayrıca diğer notalarda nasıl titreşimlere yol açıyorsa, aynı şekilde, bir sayının içerdiği tüm gizli güçleri hayranlıkla seyreden zihin ile, bir harfi belli bir bilinçle telaffuz eden bir ses de, her üç alemde de yankılanan bir güce hayat vermektedir.

    kutsal sembol muhafızının bu sözleri aslında tüm evrende varolan ve yeryüzünde de geçerli olan çok önemli majik bir yasayı anlatmaktaydı.

    bu yasa "aşağısı yukarıya, yukarısı aşağıya benzer" sözleriyle ezoterizm'de ifade edilen kozmik bir prensiptir. bu aynı zamanda evrenin her köşesinde hep aynı tarzda işleyen yasaların varlığına işaret eder. bu sırrı bilen bir osiris rahibi, yeryüzünde belli bir konsantrasyonla ve belli bir bilinç düzeyi içinde kutsal alfabeye uygun belli bir sözcüğü telaffuz ettiğinde; kozmik bir etkiyi, ya da ruhsal bir gücü harekete geçirebilmekteydi. bu yolla mucizevi diye nitelendirilen pek çok fenomen gerçekleştirilebilmekteydi.

    bu tam anlamıyla majik bir uygulamaydı.

    işte kutsal sembol muhafızının adaya anlatmaya çalıştığı sır buydu...

    günümüzde sihirli olduğu dilden dile dolaşarak gelen abrakadabra, hokus pokus gibi bazı sözcükleri hepimiz duymuşuzdur. aslında bu inanışın altında yatan gerçek yukarıda aktarmaya çalıştığımız ve majinin önemli bir bölümünü oluşturan bu evrensel prensibe dayanmaktadır. kuşkusuz ki, halk arasında dilden dile dolaşarak gelen bu kalıplaşmış sözcüklerin bugün için hiçbir majik etkisi yoktur ancak bir zamanlar bu tür kelimelerin mabetlerde kullanıldığını biliyoruz. günümüze kadar gelen bu inanışın kökeni işte bu eski kültürlerin ezoterik bilgilerine dayanır, ezoterizm'de bu konu sesin gücü ya da ses majisi başlıkları altında ele alınmıştır. dini öğretilerde karşımıza çıkan dua mekanizmasının kökeni de, yine bu prensiple bağlantılıdır. bu prensip tüm dinlerin ezoterik içeriklerinde gizlenmiş ancak halka bu prensip hiç bir zaman açık olarak anlatılmamıştır. sadece ibadetlerin bir parçası olarak bu teknik halka aktarılmıştır.

    her dinsel öğretide kullanılan duaların sahip oldukları bir enerji kapasiteleri vardır. ancak bu enerjileri onların orjinal dillerinde okunduklarında ortaya çıktığı unutulmamalıdır. majik yönü bir hayli gelişmiş olan mısır inisiyasyonu'nun önemli yazılı belgelerinden biri olan mısır'ın ölüler kitabı'nda da bu tür dua ve ilahiler vardır.

    --- sırlarla ilk karşılaşma ---
hesabın var mı? giriş yap