• http://www.youtube.com/watch?v=ycncaslpzf4

    wes anderson'un geniş açılı anlatımına tekrar tekrar hasta olunası, müzik seçimlerinin bir filmi ne kadar yukarılara çıkarabileceğinin kanlı*canlı kanıtı olan film. filmi izlemem, müzikleri tekrar tekrar dinlemek için sürekli stop tuşuna bastığımdan iki buçuk saatimi aldı, fena da olmadı.

    wes baba'nın fetişisti olduğu konu olan sorunlu ya da başka bir deyişle dağınık olan bir, hatta üvey aileyi de sayarsak iki aile orijinine dayanan ve hemen ardından "what kind of bird are you?" sorusuyla başlayan iki çocuğun yaşadığı duygu silsilesi temelli hârika bir masal yaratılıyor, hayran kalmamak elde değil.

    -filmin bazı kısımları rhode island'da, bir kısmı prudence island'da çekilmesine rağmen karakterlerin baktıkları haritadaki ada new york'daki fisher's island imiş.
    -wes anderson'un bill murray ile altıncı çalışması.
    -çekimlerden önce esas kızımız kara hayward ve esas oğlanımız jared gilman hayatlarında hiç daktilo görmemişler. kara hayward çekimlerden sonra şöyle demiş; "fran (frances mcdormand, filmde laura bishop) bununla zaten yeterince dalga geçti. buna inanamadı. bana tuşların tıpkı bilgisayardaki gibi aynı yerlerde olduğunu gösterdi."
    -çekimler tamamlandıktan sonra kara hayward filmdeki kedisini, jared gilman ise taşıdığı sırt çantasını almış, götürmüş. beleşçiler sizi.
    -film 4 sinemada vizyona girmiş ilk olarak. ve o dönem, animasyon olmayan filmler göz önüne alındığında tüm zamanların sinema başına düşen hasılat miktarı rekorunu kırmış. $167,250. gün mü, hafta mı bilgim yok. sanıyorum ki hafta.
    -wes anderson'a göre, suzy'nin evde "coping with a troubled child" kitabını bulması kendi çocukluk döneminde de benzer bir deneyim yaşamasına dayanıyormuş: "çok korkunç bir şey yoktu bunda. o kitabı bulduğumda sadece "bu ne be?" diyebildim, ama varsayım olarak da başka bir çocuk için olabileceğini düşündüm.
    -filmde suzy'nin annesi laura bishop megafon ile çocuklarına bağırmaktadır. bu fikir, senaristlerden biri olan roman coppola'nın çocukluğuna dayanmaktadır. annesi eleanor coppola da aynı şeyi yapıyormuş zamanında.
    -ivanhoe kampı'nda bir yerde görünür şekilde fort lebanon yazmaktadır. wes anderson'un kız arkadaşı juman malouf aslen lübnanlıymış.
    -sam, izciler tarafından kovalanırken bir anda durup, "bu noktada, artık savaşmayacağım, sonsuza kadar!" diyor. bu replik, tarihteki nez perce kaviminin lideri chief joseph'ten gelmekteymiş. 1877'de amerika ordusu tarafından çevresi sarılınca bu konuşmayı yapmış.
    ek olarak film; sam'in suzy'nin portresini çizdiği sahne ile titanic'e, sam ve suzy'yi evlendiren cousin ben'in "take the carbon, leave the bible" repliği ile the godfather'a, oymakbaşı ward'un sam'in çadırına girip posteri kaldırınca gördüğü delik ile de the shawshank redemption'a selam çakmaktadır.
  • tam soundtrack listesi:

    01 leonard bernstein & the new york philharmonic - "the young person's guide to the orchestra, op. 34: themes a-f"

    02 peter jarvis and his drum corps - "camp ivanhoe cadence medley"

    03 english chamber orchestra, benjamin britten - "'playful pizzicato' from simple symphony, op. 4"

    04 hank williams - "kaw-liga" (aradığınız şarkı muhtemelen buydu)

    05 trevor anthony, owen brannigan, david pinto, darian angadi, stephen alexander, caroline clack, marie-therese pinto, eileen o'donovan, chorus of animals, english opera group orchestra, merlin channon, norman del mar - "noye's fludde, op. 59: 'noye, noye, take thou thy company'"

    06 alexandre desplat - "the heroic weather-conditions of the universe, part 1: a veiled mist"

    07 alexandre desplat - "the heroic weather-conditions of the universe, part 2: smoke/fire"

    08 alexandre desplat - "the heroic weather-conditions of the universe, part 3: the salt air"

    09 choir of downside school, purley, emanuel school wandsworth, boys' choir, london symphony orchestra, benjamin britten - "a midsummer night's dream, act 2: 'on the ground, sleep sound'"

    10 hank williams - "long gone lonesome blues"

    11 leonard bernstein & the new york philharmonic - "le carnaval des animaux: 'volière'"

    12 françoise hardy - "le temps de l'amour"

    13 alexandra rubner, christopher manien - "an die musik"

    14 hank williams - "ramblin' man"

    15 choir of downside school, purley, viola tunnard, benjamin britten - "songs from friday afternoons, op. 7: 'old abram brown'"

    16 alexandre desplat - "the heroic weather-conditions of the universe parts 4-6: thunder, lightning, and rain"

    17 david pinto, darian angadi, stephen alexander, owen brannigan, sheila rex, caroline clack, marie-therese pinto, eileen o'donovan, patricia garrod, margaret hawes, kathleen petch, gillian saunders, trevor anthony, chorus of animals, english opera group orchestra, merlin channon, norman del mar - "noye's fludde, op. 59: 'the spacious firmament on high'"

    18 trevor anthony, chorus of animals, sheila rex, david pinto, darian angadi, stephen alexander, english opera group orchestra, merlin channon, norman del mar - "noye's fludde, op. 59: 'noye, take thy wife anone'"

    19 leonard bernstein & the new york philharmonic - "the young person's guide to the orchestra, op. 34 fugue: allegro motto"

    20 choir of downside school, purley, viola tunnard, benjamin britten - "songs from friday afternoons, op. 7: 'cuckoo!'"

    21 alexandre desplat - "the heroic weather-conditions of the universe, part 7: after the storm"
  • çiçekli bir dürbün.

    elimize aldığımız gibi bu dürbünü uzaktan bakıyoruz bu rengarenk, bu bambaşka, bu 1965 senesine ait dünyaya. uzakları yakın, küçükleri büyük buluyoruz adeta.

    öyle sihirli ki dürbünün gösterdikleri; koca koca yetişkinleri birer çocuğa, küçücük çocukları birer yetişkine dönüştürebiliyor film boyunca. sorumluluk almaktan kaçan büyüklerin dünyasına inat, oturup konuşmaktan, birbirini anlamaktan uzak büyüklere inat, ne için özür dilediğini veya neye üzüldüğünü bile ifade edemeyen büyüklerin kelimelerine inat, konuşsa dahi kendini ifade edemeyen büyüklerin çocukluklarına inat; küçükler aldıkları sorumluluklarla, attıkları adımlarla, planlarıyla, verdikleri sözlerle, özürleriyle, sorularıyla, birbirlerine sahip çıkmalarıyla, adam akıllı sohbetleriyle hizaya sokuyorlar yetişkinleri sanki.

    biz de bu dürbün sayesinde; mümkün olamayacak kadar renkli bir harita üzerinde ilerliyoruz onlarla, o haritanın dışındaki dünyayla ilgilenmiyoruz artık, elimizdeki dürbünü başka bir yere çevrimek istemiyoruz. sarı bavulun içindekileri, ateşin başında okunan ufak hikayelerin gizemini, bir mektupta yazan satırların açtığı kapıları, bir kuşun türünü, envanter listesi yapmanın lüzumunu, bir pikaptan duyulan şarkıları, ilk öpücüğün tadını, bir yol haritası çizebilmeyi, biradan alınan ilk yudumu...izliyoruz, uzaklardan.

    masumiyeti kaybetmek bilgelik getirmez diyor ve sizi suzy’nin son sahnede biz seyircilere attığı o bakışla baş başa bırakıyorum. hani yakalanmışız hissine kapılıp da, bir anda elimizdeki dürbünlere bakakaldığımız o bakışla, hani suzy’nin bu sefer dürbün kullanmaya ihtiyaç duymadan gözlerini bize diktiği o bakışla..

    sam: neden her yere dürbünle bakıyorsun?
    suzy: uzakları yakınımda görebilmek için. bu da benim sihirli gücümmüş gibi geliyor.
  • wes anderson'dan yine masal gibi, yine kendine has dünyasından bir parça sunan film. insan durup da şu çucukların yaptıklarını yapamamışsa, onlardaki inada sahip olamamışsa, hayır diyememişse, gerçek anlamda gidememişse, birisi için savaşamadıysa, gitsin buna yansın.

    --- spoiler ---

    "dear suzy, when?"
    "dear sam, where?"

    --- spoiler ---
  • oynak başını sanki şener şen oynasaymış ya.
  • kendinden instagramlı film.
  • bakın wikipedia'dan aynen kopyalıyorum:

    "pedofili ya da sübyancılık, yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmişleri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık."

    peki bu filmde pedofili var mı bu durumda? hayır.

    diyelim ki demek istediğiniz şu; "pedofili yok ama filmi izleyen yetişkinlerde pedofili duygusu uyandırabilir." düşünelim, böyle bir şey mümkün mü? binde bir ihtimal falan herhalde. eğer bir kişi pedofil değilse, böyle bir sapkın tarafı yoksa 12 yaşlarında iki çocuk öpüştü diye içinde bir şey uyanmaz. ve sanmıyorum ki hiçbir wes anderson hayranı kişi bu filmi bunun için izlemeye gelmiş olsun. yani endişeleri yersiz buldum.

    ayrıca şu da var; böyle uçuk bir filmin ayaklarının yere basmasına neden olan bir iki ufak ayrıntıdan biridir bu iki çocuğun cinsel çekimi. ergenlik çağının içinde, kendi bedenini keşfetmeye başlamış ve okuyup öğrendikleri sebebiyle biraz da büyüyüp de küçülmüş iki kahramanımızın film boyunca başbaşa olup da birbirleriyle fiziksel temas kurmak istememeleri komik olurdu.

    masalsı bir film dedik, tamam doğru ama; filmin kendisi bir masal değil.
  • eloğlu 200 milyon dolarlara götüm filmler yapadururken, wes anderson 16 milyon dolara bi şaheser daha katıyor filmografisine. ben bu adamın filmlerini izlemeden seviyorum arkadaşım. herhangi bi falsosunu göremiyorum. filmleriyle aramda duygusal bi bağ kuruyorum çünkü. nesnel olamıyorum. bu filmi de benim için şaheserdir. benim için en üstte the darjeeling limited vardır. bu film de onun azıcık altında, bottle rocket, rushmore, the royal tenenbaums, the life aquatic with steve zissou'nun yanında yerini almıştır.
    bu arada film, amerika'da 45 milyon, toplamda 60 milyon dolar hasılat yapmış. bence gayet iyi rakam...
  • "dear susan, when?" adlı haykırışsal performansımla yollarına gül döktüğüm kuş ve ötesi.

    fragmanının 1:21'indeki veledin bruce willis'le prens harry hibriti olduğundan mı, içinden geçen kuş tüyü fransızca şarkıdan mı, jason schwartzman'ın göz alıcı pembeliğinden mi, bill murray'nin pişmaniye kıvamındaki tatlılığından mı, tilda swinton'ın altın oranından mı bahsetsem bilemedim.
hesabın var mı? giriş yap