• 1923 yilinda amerikan the saturday evening post dergisi yazarlarından ısaac f. marcosson'a roportaj vermistir. roportaj oldukca dikkat cekici okumanizi tavsiye ederim.

    ataturk'un soylemis oldugu bazi cumleler ;

    muhabir:

    dünyanın bugünkü hastalığı için ilâcınız nedir?

    atatürk:

    aptalca şüphe ve güvensizlik değil, akıllıca işbirliği..

    muhabir:

    milletler cemiyeti bir çare mi?

    atatürk:

    hem evet, hem hayır.. cemiyetin hatası, bazı milletleri yönetmek, diğer milletleri de yönetilmek üzere ayırmış olmasıdır. wilson’un self-determinasyon fikri, garip şekilde ortadan kalkmış görünüyor..

    muhabir:

    türkiye, milletler cemiyeti’ne girmesine taraftar mısınız?

    atatürk:

    şarta bağlı; ancak şu andaki işleyiş şekliyle cemiyet, bir deneme niteliğini sürdürmektedir

    (bkz: isaac f. marcosson)
  • atatürk, türk milletine iltifat etmede aşırı cömertse de; gençliğe hitabede, bursa nutkunda, tbmm ve partisiyle ilgili sözlerinde, kurumlarına/idarecilerine güvensizlik, gençliğe ise güven duyduğu sezilebilir. uyarır, olumsuz senaryolar kurar, ama bunu karamsar bir üslupla yapmaz. öyle ki, çağdaşlarının alınabileceği şeyler söyler, kendisinden sonra gelecek idareciler, öngördüğü olumsuz senaryoların, birer özneleridir hep. bu noktada gençlikten istediği şey, neredeyse anarşizme yakın bir şeydir. istediği şey, kendi gençliğinin dinamizmini, isyankarlığını onlarda görmektir. yani, hastalıklı bir devletçilik anlayışını red eder, türk gencini devletin karşısına çıkarır. bu çok ilginçtir, kendi kurduğu sistemin yozlaşma ihtimalini hep göz önünde bulundurup gençlere yüklediği misyonda, devleti temsil eden kim olursa olsun, ona karşı derin bir kuşkuculuk önerir. o zaman atatürk, kendi devlet idarecileri için tehlikeli bir hal alır. işte bu tedirgin edicilik, atatürk'ün gençliğinde vardır, atatürk de gençlikte bunu görmek ister. cumhuriyeti, devrimleri gençliğe emanet etmesi bu yüzdendir. devlet de bunu bildiği için kurucusunun sözlerini sansürlediği bile olmuştur, görmezden geldikleri şey, kötü gösterdikleri şey, 'sürekli devrimcilik' ilkesidir.
  • gazi mustafa kemal atatürk hayranı bir türk yurttaşı olarak söylüyorum ki bugün debe'ye giren binbaşı salter hikayesi (bkz: #107582992) baştan aşağıya uydurmadır.

    1984 yılında darbeci kenan evren'in himayesinde, atatürkçülüğü yozlaştıran masallar üreten türk silahlı kuvvetleri dergisi yöneticilerince ortaya sürülen mabaddan sallama bir at yalanıdır.

    bu zırvaya göre, ingiliz istihbaratçı binbaşı salter, mustafa kemal paşa ile göz göze gelince ne diyeceğini unutmuş ve "ben ve taburum emrinizdeyim" demiş, sonra silahlarını bırakarak ingiliz askerleri ile birlikte teslim olmuş.

    osur osur ipe diz mandal tak uçmasın.

    1919 yılı mayıs ayında samsun'daki ingiliz işgal taburunun başındaki komutanın adı yüzbaşı l. h. hurst'tır, salter da binbaşı değil yüzbaşıdır ve hurst'ın yardımcısıdır. hurst samsun bölgesi kontrol ve haberalma subayı olmasının yanında mustafa kemal paşanın samsun bölgesindeki faaliyetlerini ingiliz yüksek komiserliğine rapor eden en yetkili kişidir.

    mustafa kemal, hurst ile görüşmesi hakkında 22 mayıs’ta samsun’dan sadarete gönderdiği raporda:

    "bugün erkânı harbiyemden birkaç zatı, sureti mahsusada samsun ingiliz siyasî mümessili yüzbaşı hurst, askerî kontrol memuru yzb. salter ve siyasî kontrol memuru yüzbaşı miles ile temas ve mülâkat ettirdim "

    demekte ve bu mülâkat neticesinde arza şayan gördüğü hususları şöyle sıralamaktadır:

    "samsun sancağındaki eşkıyalığın nedenlerinin tümüyle 21 mayıs 1919 tarihli ve 53 sayılı şifre ile arzettiğim kanaat dahilinde olmak üzere bizzat ingilizler tarafından itiraf edilmiştir, izmir'in işgali sırasında meydana gelen üzüntü verici olaylardan söz edilerek ingiliz subayları, osmanlı hükümeti'nin türkiye'yi kendi başına yönetemeyeceği, birkaç yıllığına olsun yabancıların işe karışmasına ve korumacılığına muhtaç olduğu görüşü ileri sürülmüştür. kendilerine verilen cevapta, samsun livasındaki eşkıyalığı savaş sırasında rumların başlattığı, rumların bunu takviye ettikleri ve yönettikleri, bu yüzden o tarihte önemli birliklerin bu çevrede görevlendirildiği, hatta ordunun başvurusu üzerine hükümetin bafra tehcirini yapmak zorunda kaldığı, bugün için rumlar türkleri kışkırtmaktan ve onları etkilemekten vazgeçerlerse eşkıyalığın hemen durabileceği, bu sayede islam çetelerinin ortadan kaldırılmasının mümkün hale geleceği, gerektiğinde askeri birliklerle bunların sindirilmesi yoluna gidileceği bildirilmiştir.

    osmanlı hükümeti’nin idare tarzı hakkındaki görüşlerine karşılık olarak da, özel ve kişisel kanaat olarak, türklüğün yabancı idaresine tahammülü olmadığı, ingilizler gibi, en medeni milletlerden uzman kişilerin danışman olarak iyi karşılanacağı, yunanlıların osmanlı memleketlerinin hiçbir yerinde hakimiyet haklarının olamayacağı kendilerine anlatılmıştır, izmir hakkındaki suallerine de vakanın tamamıyla millî ve hayati bir mesele olduğu ve en basit bir köylü tarafından da böyle değerlendirildiği ve izmir'in türklerce istanbul kadar mühim bulunduğu, hiçbir yabancı, bilhassa yunanistan gibi hayalperver bir hükümetin işgaline razı olunamayacağı, kuvvetle yapılan bu işgalin geçici bulunacağı, milletin yekvücut olup hakimiyet esasını, türklük duygusu aynı derecede güçlü olmak üzere işbaşındaki hükümete ruhuyla ve olanca varlığıyla bağlı bulunduğu bu sırayla açıklanarak ve görüş alışverişi içinde, duyulara dayalı bir ortam içinde görüşme tamamlanmıştır."

    atamıza bakın hele. türk direnişini ezmek için samsun'a gönderilmişsin ama sen ingilizlerle taşşak geçiyorsun ahah :)

    neyse devam ediyorum:

    mustafa kemal ve arkadaşlarını bandırma vapuruna sandal ile giderek karşılayan kişi yüzbaşı salter değil, kurmay binbaşı mahmut ekrem bey'dir.

    güvertede bulunan mustafa kemal'in yanına giden mahmut ekrem bey selam verir ve “hoş geldiniz paşam” diyerek mustafa kemal'i samsun'da ilk karşılayan kişi olur. kurtuluş mücadelesi'ni başlatacak olan mustafa kemal'i karaya ise karakaş mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır.

    dahası salter adlı esir bir ingiliz subayının, dört yıl, 1919 yılından 1923 yılına kadar, müslüman bir kadının gözetiminde harem fantazisi benzeri bir esaret yaşadığını ancak türk ve müslüman kültüründen habersiz biri iddia edebilir.

    ki türk - ingiliz esir değişim anlaşması 1921 yılında yapılmış ve malta’daki türk esirleri ile kemalistlerin elindeki ingiliz esirleri 1921 yılında zaten değiş tokuş edilmişti.

    salter gerçekten esir olsaydı 1921 tarihli esir değişim anlaşması ile muhakkak ki özgürlüğüne kavuşmuş olurdu. 2 yıl daha güya esir hayatı yaşamazdı.

    ingiliz işgal subayının osmanlı generaline teslim olması gibi çok önemli bir konu ne ingiliz belgelerinde, ne nutuk'da, ne de asker ve sivillerin anılarında yer almaktadır.

    kurmay binbaşı hüsrev gerede de anılarında, ingiliz istihbarat subayı salter'den bakın nasıl bahsediyor:

    "samsun ingiliz temsilcisi levanten, edepsiz, rezil yüzbaşı salter, sinop hükümet konağına bayrak çekmiş olan rumlara - kötülük yapıldığı gerekçesiyle, mustafa kemal paşaya kaba bir dille telgraf çekmiş. bu utanmaz adam da sivas'a geliyormuş. mutasarrıf deli hamit, yüzbaşı salter'e iyi davranılmasını öneriyor. ancak heyet-i temsiliye kendisini kabul etmemeyi ve ilişki kurmamayı kararlaştırdı. salter’in niçin kabul edilmediği de kendisine anlatılacak."

    velhasıl bizim tarihimiz kahramanlık öyküleri ile doludur. tarihi okumak yeterlidir. insan aklını yoksayan uyduruk masallara ihtiyacımız yoktur.

    muhtaç olduğumuz kudret tarihimizde ve damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
  • emperyalist ulkeler tarafindan somurulen bir cok ucuncu dunya ulkesine ilham kaynagi oldu.
  • ulu önder.
    çağından çok ileride düşünceleri olan cesaret timsali.
    bir ulusun kurtarıcısı.

    "benim ruh ve bedenimin babası ali rıza bey, fikirlerimin babası ziya gökalp, heyecanlarımın babası namık kemal'dir."
    -m. kemal atatürk
  • saltanatın kaldırılmasından bir ay sonra süleyman necati, emin ve selahattin beyler mebusların seçilmesine dair kanunun değiştirilmesi hakkında kanun teklifi veriyorlar. doğum yerleri o günkü türkiye'nin sınırları dışında kalanların mebus seçilme haklarından mahrum edilmelerine dair bu teklif.

    atatürk birden yerinden kalkıyor ve sert adımlarla kürsüye yürüyor. yüzü gergin, sesi boğuk ve şu sitemli sözleri söylüyor:

    "- efendim, bu kanun teklifi, kanuni bir maksad-ı mahsus ihtiva ediyor. bu maksat doğruca şahsıma taalluk ettiğinden, müsaade ederseniz birkaç kelime ile fikrimi arz etmek istiyorum. erzurum mebusu süleyman necati, mersin mebusu salahattin ve canik mebusu emin beyefendiler tarafından teklif olunan kanun layihası, doğrudan doğruya, benim şahsımı vatandaşlık haklarından iskat etmek (düşürmek, çıkarmak) nokta-i nazarına matuftur. 14 üncü maddede olan yazıları gözden geçirecek olursanız, orada deniliyor ki: «büyük millet meclisine aza seçilebilmek için, türkiye'nin bugünkü sınırları dahilindeki yerler ahalisinden olmak şarttır. veya seçim dairesi içinde mütemekkin (yerleşmiş) olmak şarttır. ondan sonra mühacereten (göçmen) gelenlerden türk ve kürtler, yerleştirilme tarihinden itibaren beş sene geçmiş ise, seçilebilirler...doğum yerim maalesef, bugünkü hudutlar dışında kalmış bulunuyor. sonra herhangi bir seçim dairesinin de beş senelik yerleşmiş insanı değilim. doğum yerim, bu-günkü türkiye sınırlarının dışında kalmıştır. fakat bu böyle ise, bunda benim katiyen bir kastim ve kabahatim yoktur. bunun sebebi, bütün memleketimizi, milletimizi mahvetmek, yok etmek isteyen düşmanların, bu hareket-lerinde muvaffak olmaktan kısmen menedilememiş olma-sıdır. eğer düşmanlar maksatlarına tamamen muvaffak olsalardı, allah muhafaza etsin, buraya imza koyan efen-dilerin memleketleri de hudut dışında kalabilirdi. bundan başka, bu maddenin istediği şartları haiz bu-lunmuyorsam, yani beş sene mütemadiyen bir seçim dairesinde oturamamışsam, o da bu vatana ifa ettiğim hizmetler yüzündendir."

    bundan daha güzel bir cevap verilemezdi. bu konuşmadan sonra seçilme hakkından mahrum etmek gibi planları olanların sinsi tertipleri ve planları bozulmuş oluyor pek tabii. tam bir dahi atatürk. deha ve karizmanın vücut bulmuş hali yoksa tüm o zorlukların üstünden nasıl gelinebilirdi...
  • tespih merakı vardır.

    tespih çekerken görüntüleri.

    hediye ettiği tespih hikayesi.

    tespihli fotoğrafları.

    tespihli fotoğrafları ile ilgili derleme video.
  • falih rıfkı atay kendisinden zeytindağı kitabında şöyle bahseder :

    --- spoiler ---

    mustafa kemal büyük harbe girmek aleyhinde idi, kafa ve sanat adamı olduğu için ; kurtuluş harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı, vatan adamı olduğu için ; işte size bütün kitabın özü : ilim ve vatan adamı olunuz ! hiçbiri yalnız başına ne sizi ne de milletinizi kurtarabilir.

    --- spoiler ---
  • ekşi sözlükte aleyhinde söylenenlere sözlük yönetiminin sessiz kalarak çok canımın sıkıldığı pek önemli devlet lideri ,kurban olun bu adama yüzsüzler.
  • türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu, türk milletinin ebedi lideridir. öyle bir liderdir ki bugünü yıllar öncesinden görüp gençliğe hitabesinde anlatmıştır.
    - ... bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
    (bkz: gençliğe hitabe)
hesabın var mı? giriş yap