• mihail nuaymenin romanı.
    arkaşın günlüğü.

    kitaptan hatırladığım tek cümle;
    affet ama af dileme.
  • mihail nuayme'nin yazmış olduğu, fazla kalın olmayan, ama içeriğinde okurken düşündüren, düşündürdükçe okuyucuya kendinden izler bulduran, her okuyuşta yeni anlamlar keşfettiren satırların yer aldığı bir güzel kitap.

    ardındaki neden ne olursa olsun; susmayı başarabilen, sessizliği pişmanlıklarına ve geçmiş muhasebesine bir duvar gibi ören, bu cesareti, sebatı ve kararlılığıyla okuyucusunu imrendiren "arkaş'ın günlüğü".

    ~~~~

    "sözler doğru ve yalandan ibârettir. susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur."

    "ben ve zaman birer süvari ve atız. ne o beni geçiyor ne de ben onu."

    "insanlar, en çok kafeslerinden kaçıp kendilerinden daha uzakta uçan birini görmekten nefret ederler. ve yine onları hiç bir şey o insanın şuurunu kaybedip yenilmesi veya kafesine geri dönmek zorunda kalmasından daha fazla sevindiremez. işte, bu yüzden engebelerle dolu o yolda, olgunluk isteyene daha ilk tökezleyişinde küfrederler."

    "anlamı olmayan bir ölüm tarafından yok edilen bir hayatın ne anlamı olabilir ki?"

    en güzeli de:
    "ben, insanların suskunlarından olan ben ise, kaderin, büyük âlemin kayıtlarında bana yazdığı şeye razı geldim.
    bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum."

    ah arkaş, keşke "susmak" konusunda senin gibi olmayı başarabilsek!
  • arkaş'ın günlüğü. okurken altı çizilecek yüzlerce cümle barındıran, derin sularda yüzdüren, insanı kendi içine dönmeye zorlayan, mecbur eden kitap. içindeki ifadeler unutulmuş olsa dahi yıllar sonra adı duyulduğunda, okurkenki ruh hali bir anda saplanıverir içe.
  • aradığınızdan fazlasını bulabileceğiniz, sessizlikte çok şey bulan arkaş'ın hikâyesi.arkaş'ın doğaya, duyu organlarına, ölüme ve hayata olan bakış açısıyla sizi düşüncelere boğan mihail nuayme kitabı.

    --- spoiler ---
    ''bu dünyada takva sahibi olduklarını idda edip, başlarına bir musibet geldiği vakit ' o, allah'ın bir sınamasıdır' diyenler de var. oysa bütün insanlar gibi onlar da allah'ın sınamacı değil de öğretici olduğunu unutmuşlardır. o, ancak sınamanın neticesini bilmeyenleri sınar.''

    ''kibrit alevi, gaz ışığı, elektirik ışığı ve güneş ışığı. bunların hepsi aynı, kaynağı da aynı. bütün ışıkların kaynağı olan ve asla hiçbir karanlığın söndüremeyeceği ışık ne mükemmel bir ışık!
    ey sönmeyen ışık! içimde senin kaynağından aydınlanan bir meşale var. seni ve sende yok olmayı ne kadar özlemiş!''

    --- spoiler ---
  • mihail nuayme nin kitabı.
    (bkz: copy paste değil alın teri)

    "ben susmanın tadını anladığım halde, konuşanlar konuşmanın acılığını anlayamadılar."

    "çünkü ben onların düşüncelerini konuştuklarıyla değil, konuşmadıklarıyla anlıyorum. işte bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum."

    "doğruluk niyetle olur ifadeyle değil, çünkü ifadeler niyetleri örter."

    "sözler doğru ve yalandan ibarettir. susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur."

    "ne garip, insanlar tabiatı termometreyle ölçüyorlar"

    "bilmediğini inkar etmek, insanın doğası gereğidir."

    "çok konuşmak fikri dağıtır. insanlar sessizlikten ve düşünmekten kaçarlar"

    "belki de insanların en garip davranışı, hepsinin hakikat hususunda mücadele ettiklerini iddia etmesidir."

    "insanın en acınacak halde olanı zamanın kıymetini bilmeyip, hala 'vakit nakittir' diye söylenendir."

    "kararsızlık gelecekle ilgili pişmanlık korkusundan doğan bir zayıflıktır."

    "musibet ise cehaletten başka bir şey değildir. musibetin kaynağı ve manası cehaletimiz oranında ağır, bilgimiz ölçüsünde hafiftir"

    "esasen olması gerekenin dışında bir şey olmaz. onu da sevinçle kabul edip 'başa gelen çekilir' demek lazım"

    "ölümün olmadığı bir dünya sıkıcı bir şekilde varolan dünyadır. çünkü ölümsüzlük ölümdür."

    "kaderi düşündükçe hayatı, kaderin kendisi olarak kutsadım ve aklıma dedim ki 'ağır ol ve nasihat dinle!'"

    "hüzün ve mutluluğun sonunun sadece kalp kırıklığı olduğunu öğrenemedin mi? dünyada üzülmeye ya da sevinmeye değer bir şey var mı? hayat ne hüzündür ne de sevinç. hayat ebedi bir huzurdur. öyleyse huzurlu ol!"

    "nice iri gözler gözlerini kör etmiş nice ballı tükürük senin tükürüğüü kurutmuş. nice şehvete karışmış kan, senin kanını tutuşturup seni yoldan çıkarmış. oysa sen hala yolda yürüdüğünü sanıyorsun."

    "beni şuurlu bir gafletten şuursuz bir uyanıklığa uyandırdın."

    "sevgimi elimle kurban ettim çünkü o bedenimin tahammül edebileceğinin ve ruhumun arzulayabileceğinin çok ötesindeydi."
  • kitapta bir yerde şöyle bir diyalog geçer:

    -neyi bilmek istiyorsun?
    -her şeyi.
    -niye her şeyi öğrenmek istiyorsun?
    -her şeyden azade olmak istiyorum.
    -bilgisiz, özgürlük olmaz mı?
    -tam aksine, kölelik olur.

    ***

    alışverişte: insanlığın mutsuzluğu yatar...;
    alıp vermede ise: kurtuluş-un anahtarı.

    ***

    köle, köle pazarında alınıp satılan değil;
    kalbi köle pazarı olandır.
  • arap edebiyatının önemli temsilcilerinden mehcer (göç) edebiyatının kurucularından mısırlı yazar mihail nuayme’nin önemli bir kitabı.

    roman newyork’ta bir arap kahvehanesinde çalışan arkaş’ın yazdığı günlüklerden oluşuyor. insanlarla çok nadiren konuşan, kendini sessizliğe ve yalnızlığa adamış, karanlık ve küçük bir odada yaşayan arkaş sürekli yazar. insanları, hayatı, ölümü, yalnızlığı, özgürlüğü vb. gibi hemen her konuyu kendi yalnızlığında günlüğüne döker.

    esasen bir hıristiyan olan yazar allah’ı tasavvur noktasında müslümanca düşünüyor ve çok özlü sözler edebiliyor. yer yer ters gelen düşünceleri de olmakla birlikte kısa ama yoğun bir kitap olan arkaşın günlüğü farklı bir edebi lezzet de tattırdı diyebilirim. gerçi aynı ekolden geldiği halil cibran’dan da alışkın olduğumuz belirsizlik, sonuçsuzluk bunda da var fakat roman olarak bakmayıp serdedilen düşünceleri, aforizmaları değerlendirip, bazen yoğunlaşan edebi tadın keyfini çıkarıp gerisine takılmamak gerekiyor sanırım.

    altını çizdiğim birkaç cümleyi buraya almak istiyorum;

    ‘kararsızlık, gelecekle ilgili pişmanlık korkusundan doğan bir zayıflıktır.’

    ‘bazen köşesine çekilen, hayatın potasındaki ateşi insanlardan daha güçlü hissedebilir, insanların gayelerini daha iyi anlayabilir ve onları yönetmede onlardan daha yetkin olabilir.’

    ‘köle, köle pazarında alınıp satılan değil; kalbi, köle pazarı olandır. işte bunun için insanlar tezahürat yaparken ben sustum.’

    ‘aşk ateşten bir parıltı iken nasıl evlilikle kül yığını haline gelmeyi kabul eder.’
    ‘affet ama af dileme…’

    ‘dua et arkaş dua et! kafandaki ve kalbindeki karmaşa ancak dua ile geçer…’

    ‘çok konuşmak fikri dağıtır. insanlar sessizlikten ve düşünmekten kaçarlar. bu durumda allah’ı nasıl idrak edeceklerdir? allah’ın adını derin düşünme ve sessizlik içinde idrak etmeden, içlerinde onu bulamadan ananlar ancak isimsiz bir şeye seslenmiş olurlar.’...
  • sonunda "haaaaaaaaaa" dedirten, en sonuna varınca romana dönüşen mihail nuayme eseri.

    hem fazla ağır, hem çok akıcı. görmeni istediklerini kör kör parmağım gözüne şeklinde değil de; yormadan, üzmeden, sindirmene izin vererek gösteriyor.

    bilemiyorum... neden büyük yayınevleri tarafından kapışılmıyor? niye çağının çoook ötesindeyken çağın gerisindekilerin gölgesinde kalıyor? bilemiyorum. üzücü.

    --- spoiler ---

    arkaş..

    sevgisini eliyle kurban etti. çünkü o, bedeninin tahammül edebileceğinin ve ruhunun arzulayabileceğinin çok ötesindeydi.

    mihail nuayme'nin arkaş için söyledikleri de cıs yapıyor:

    "(...)

    gece tam sona ermek üzereyken, hoş bir ışık hüzmesi sisi deliyor, gözlerimin ve ayaklarımın önündeki karanlığı dağıtıyor ve elindeki lâmbayla yavaş adımlarla bana doğru gelen bir gölge görüyordum. sen, o gölgeydin arkaş!

    sana selam verdim, sen de karşılık verdin. birbirimize ait olduğumuzu hissettim. hissimde yanılmamıştım. çünkü sen de o gece benim gibi, sabahı arıyordun. elinde lâmba, sığınacak yer arıyordun, ama yoktu. benim ise sığınacak yerim vardı, fakat lâmbam yoktu. lâmbanı ve sığınağımı bir araya getirmeme ses çıkarmadın. birlikte soğuk, ama sessiz odama gittiğimizde odam senin gelişinle ısınmıştı. ruhsuzdu, ancak seninle gülümsemişti. dardı, fakat senin gelişinle gökyüzünden daha da geniş hâle gelmişti.

    günler ve geceler birbirini takip etti, ama sen, hâlâ fikrimdesin, kalbimdesin ve hayalimdesin. başkasının benzerini dahi söyleyemediği şeyleri söylüyorsun bana. senden önce kimsenin bana anlatmadığı şeyleri anlatıyorsun. öyle ki, ruhun beni sarhoş etti ...

    (...)

    ...ne güzel bir yoldaş, ne hoş bir destektin! (...) insanlar seni unuttuğumu zannetti. (...) onlar aramızdaki bağın, yıllardan daha kuvvetli, yeryüzünden daha kalıcı olduğunu, benim sana olan sevgimin ve sana olan bağlılığımın derecesini bilmiyorlardı.

    (...)

    ... kalbimi ise senden koparamıyor, ayrıca seni kalbimden atamıyorum. zaten bunu istesem de yapamam. bunu ne şimdiye kadar istedim ne de bundan sonra isteyeceğim.

    (...)

    --- spoiler ---
  • evde nereden geldiği belli olmayan eşyalar kısmında bugün bu kitabı buldum. ne yazarını tanıyorum ne de kitap daha önce dikkatimi çekmiş. açtım okudum, zaten günlük olduğu için hemen bitiriyor. bazı kısımları güzel olsa da benim tarzım değil ama kitapta beğendiğim bir bölüm var onun adı da
    bunu demek istememiştim

    --- spoiler ---

    bunu demek istememiştim.

    birinin gayretle, ciddiyetle ve samimiyetle konuşup sonra da dinleyenine ya da dinleyicilerine dönerek, 'ben bunu demek istememiştim' dediğini her işittiğimde, çok üzülüyorum.
    iş bana kalsa, insanoğlunun yazdığı her kitabın, heykeltıraşın yaptığı her heykelin, ressamın çizdiği her tablonun, hatibin yaptığı her konuşmanın, şairin yazdığı her şiirin, yazarın yazdığı her makalenin ve herhangi birinin ağzından çıkan her ifadenin sonuna şu üç kelimeyi yazardım: 'bunu demek istememiştim.' neden mi? insanların ifadesi ne tür olursa olsun, ne kadar ince ve hassas olursa olsun, hala bütün duygu ve düşüncelerini ifade etmekten uzaktır. çünkü onlar, harfleri doğru dürüst telaffuz edemeyen çocuklar gibidirler sanki. ben ise bu anıları insanlar için değil, kendim için yazmama rağmen sonuna 'bunu demek istememiştim,' yazacağım.

    doğruluk niyetle olur, ifade ile değil. çünkü ifadeler niyetleri örter. bunun için insanlar, doğrucuları ve yalancıları birbirine karışık sürekli bir azap içindedir. insanların suskunluklarından olan ben, nasıl yalan söyleyebilirim? iyi niyet, ancak doğru olmayan ifadesi ile yalan söyler. kötü niyet ise doğruyu taklit eden ifadesi ile yalan söyler.

    sözler doğru ve yalandan ibarettir. susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur.

    bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
    --- spoiler ---

    yazarı: mihail nuayme
  • "ey bana tanrıyı gösteren gözler! ey mucizelerin mucizesi, ey ışığı ve yansıttıklarını gören, ey ruhun kendisini ve içindekilerini gözetlediği menfez! seni şekillendirip en güzel şekilde yaratan ne yüce! içine bir hardal tanesi bile sığmayan ama dünyadaki herşeyi gören gözbebeği ne kadar da muhteşem! (...) doğduğundan beri sana güzellik ve çirkinlik sürmesi çekildiği için ne şanslısın! gözlerini ne güzellik kamaştırmış ne de çirkinlik kör etmiştir. ışığınla sen ikisini de sardın. (...) ey göz! sana dayanılamayacak bir şekilde zulmettiler ve gücünün üstünde bir yük yüklediler. fakat sen, ne şikayet ettin ne de zulmettin. acaba cehalet adil de, bilgi zalim mi? öyle manzaralar gördün ki, gözsüz olmayı diledim. ve yine öyle manzaralar gördün ki, keşke bin gözüm olsaydı dedim! iki durumda da senin suçun yoktu. suç benimdi. ister güzellik ister çirkinlik diye adlandıralım ya da ister iyilik ister kötülük damgası vuralım, ışığın aydınlattığı her şeyin, ışığa giden merdivenin basamakları olduğunu, hayatta olan her şeyin de hayatın kalbine giden bir yol olduğunu bilmiyordum."
hesabın var mı? giriş yap