• müzikal kelimesi (ing: musical) 'müzikle ilgili' anlamına gelmektedir. müzikal ifadesi, kendine özgü bir olay örgüsü olan, müzik, dans ve diyalogların olaylarla bütünleştiği duygusal ve eğlendirici sahne gösterisi, oyun ya da filmi tanımlamak için kullanılır. müzik, antikçağdan bu yana dramatik ifadenin bir parçası olmuştur. müziğin sinemayla ilk ilişkisi hareketli görüntülerin sunumunda müziğin kullanılmasıyla başlamıştır. bu ilişkinin gelişmesi zaman içinde sinemanın tüm türlerini biçim ve içerik açısından ciddi anlamda etkilemiş, diğer yandan da müzikal sinema türünün multidisipliner bir yapıyla sinema türleri arasındaki yerini almasını sağlamıştır.
    müzikal sinema türü, ilk olarak amerika birleşik devletleri'nde ortaya çıkmıştır. bu gelişmenin ilk olarak abd'de olması, türün gerektirdiği altyapının, yani yetkin bir kadro kurarak uzun süreli çalışma ortamını sağlayacak, zengin dekor, kostüm ve çekim masraflarıyla artan maliyetleri karşılayabilecek olanakların, müzikal sinemanın hızla geliştiği 1930'larda yalnızca hollywood'da bulunmasından kaynaklanmaktadır. amerika'nın zengin gösteri sanatları geleneği de müzikal sinema için hem malzeme, hem de hazır bir izleyici kitlesi sağlamaktaydı. zaman zaman avrupa ülkelerinden de müzikal sinema türünün gelişimine katkıda bulunan filmler çıkmış olsa da ağırlıkla hollywood'a özgü bir tür olarak kalmıştır.
    ilk sesli film olan the jazz singer (1927), içinde bolca müzik barındıran bir filmdi. ancak 1928-1929 en iyi film oscar'ını kazanan broadway melody (1929) ilk müzikal film olarak kabul edilmiş ve daha sonra yapılan müzikal filmler için de örnek teşkil etmiştir. sesli sinemanın ortaya çıkışından ıı. dünya savaşı'nın arifesine kadar geçen, müzikal sinema türünün ilk dönemi diyebileceğimiz yıllarda ağırlıklı olarak klasik operalar, viyana operetleri ve amerikan müzikhol broadway tiyatrolarının rövüleri filme aktarılmıştır.
    müzikal filmler, gerçek dışı, siyasetten uzak, düşlere dayalı 'kaçış sineması' olarak 1930'larda ve 1940'larda büyük yaygınlık kazanmış, 1929 dünya ekonomik buhranı'nın etkilerini, daha sonra da ıı. dünya savaşı'nın getirdiği tehlikeleri, sıkıntıları ve yıkımları unutmak isteyen izleyici kitlelerince hemen benimsenmiştir. 1930'lu yılların en sevilen müzikal filmleri warner bros. yapım şirketiyle çalışan yönetmen busby berkeley'in kalabalık kadrolu, renkli ve gösterişli filmleri olsa da metro golden mayer (mgm) yapım şirketi bu türde çok özel bir yere sahiptir. mgm yapım şirketi farklı bir tarz geliştirmiş, doğrudan sinemanın özelliklerine göre düşünülmüş ve hazırlanmış yapıtlarla müzikal türüne saygınlık kazandırmıştır. yönetmen busby berkeley, dick powell ve joan blondell gibi oyuncuları üne kavuştururken; vincent minelli, gene kelly ve stanley donen isimli yönetmenler 1940'ların sonunda, 1950'lerin başında çektiği mgm müzikalleriyle bu türün doruk noktasını oluşturmuşlardır. easter parade (1948), on the town (1949), an american in paris (1950), singin' ın the rain (1952), the band wagon (1953), kiss me kate (1953) gibi hollywood müzikal klasiklerinin çekilmesi de bu döneme rastlar ve müzikal türü açısından en parlak denilebilecek dönem budur. müzikal sinemanın klasikleri olarak değerlendirilen yapıtların verildiği 1950’lerden sonra giderek beklentileri değişen, daha gerçekçi yapıtlara yönelen izleyici kitlelerinin ve yüksek yapım maliyetlerinin etkisiyle, müzikal sinema türü gözden düşmeye başlamıştır. 1960’lara gelindiğinde, amerikan sinemasıyla özdeşleşmiş olan büyük müzikaller dönemi televizyonun da global çapta bir yaygınlık kazanıp sinema seyircisinin ciddi anlamda azalmasıyla artık kapanmıştır. 1960'larda elvis presley'nin oynadığı otuza yakın rock and roll müzikal yapımıyla müzikal sinema türünün seyircisi bir süre daha kaybedilmemeye çalışılmış ancak müzikal sinema türünün gelişimi ve devamlılığı için gösterilen bu çaba da sonuçsuz kalmıştır.
    1960’lar ve sonrasında, zaman zaman müzikal sinemanın tekil örnekleri verilmiştir. bunlar arasında, robert wise - jerome robbins ikilisinin 1961’deki west side story, george cukor’ın 1964 tarihli my fair lady, walt disney’in aynı yıl çektiği mary poppins, yine wise’ın 1965 yapımı the sound of music adlı filmleri sayılabilir. 1969’da sweet charity filmini çekmiş olan bob fosse, 1972 yılında çektiği cabaret filminde nazi almanya’sı üstüne siyasal gözlemleriyle müzikal sinema türüne yeni bir boyut kazandırmıştır. 1970’lerde, martin scorsese new york new york, milos forman ise hair filmleriyle bu türün ilginç örneklerini vermişlerdir. bob fosse’un 1979 tarihli ali that jazz adlı filmi ve son dönem amerikan sinemasının önemli isimlerinden francis ford coppola’nın 1982 yapımı one from the heart adlı filmleri tipik hollywood müzikalinden uzaklaşan, nitelik değiştirmekte olan yeni denemeler olmuştur. avrupa'da ve diğer ülkelerde müzikal sinema, hiçbir zaman amerikan sinemasındaki kadar önemli ve başarılı olamadığı gibi benzer girişimler de amerikan müzikallerinin taklidi olarak kalmıştır. almanya’da 1930’lardaki kimi müzikaller, fransa’da rene clair ve jacques demy ’nin özgün çalışmaları, ingiltere’de carott reed’in 1970 tarihli oliver! filmi, ken russel’ın 1975 yapımı tommy filmi müzikal sinema türünün hollywood dışındaki başarılı örnekleri olarak sayılabilir. türkiye'de müzikal sinema türünün tarihi ilginç bir şekilde, sessiz bir film olan, müzikal tiyatro uyarlaması leblebici horhor (1929) ile başlar. yine bu dönemde çekilen karım beni aldatırsa (1933) isimli film ilk operet filmdir. 1940'lı yıllarda türkiye sinemasındaki mısır sineması etkisi sebebiyle hemen her filmde bir göbek dansı sahnesi vardır. 1951 yılında ömer lütfi akad'ın lüküs hayat adlı müzikali çekilir. zeki müren, beklenen şarkı ile sinemada yerini alır. sonraki yıllarda haldun taner'in yazdığı, yalçın tura'nın müziklerini yaptığı ve atıf yılmaz'ın yönettiği keşanlı ali destanı (1964) adlı müzikal çekilir. bu yıllar türkiye'de sinemanın en iyi müzikli yılları, bu filmlerse türkiye sinemasında müzikal türünün en iyi örnekleridir. 1970'li ve 1980'li yıllarda yapılan, arabesk kültürü ve müziği etkisiyle ortaya çıkan şarkılı-türkülü filmler müzikal sinema türü içerisinde değerlendirilemez. bu dönemin önemli denilebilecek tek müzikal filmi, yönetmenliğini orhan aksoy'un yaptığı, danslarını ise haldun dormen'in yönettiği renkli dünya (1980) filmidir. bu film bazı eleştirmenlerce türkiye sinemasındaki ilk müzikal film olarak gösterilmektedir. aynı yıl egemen bostancı ve haldun dormen tarafından sahneye konulan hisseli harikalar kumpanyası isimli tiyatro müzikali trt ekranında gösterilmiş, müzikal dizi olarak çekilse de başarılı olamamıştır. türkiye'de 12 eylül 1980 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin de etkisiyle 1990'lı yıllarda türkiye sineması büyük çöküşe uğramış, üretim neredeyse durma noktasına gelmiştir. 2000'lere gelindiğinde türkiye sineması tüm türlerde toparlanmaya başlasa da ezel akay'ın büyük emeklerle yeniden çektiği yedi kocalı hürmüz (2009) adlı müzikal film ilgi görmemiş ve müzikal sinema türü türkiye'de ticari açıdan kaybettiren bir tür olarak anılmaya başlanmıştır.
    müzikal sinema türünün unutulmaz eserlerine dünyadan örnekler verecek olursak; joel schumacher'in andrew lloyd webber'in dünyaca ünlü bestesini uyarladığı the phantom of the opera (2004), milos forman'ın wolfgang amadeus mozart'ın hayatını anlattığı amadeus (1984), victor fleming'in the wizard of oz (1939), agnieszka holland'ın copying beethoven (2006), alan parker'ın pink floyd the wall (1982) ve evita (1996), bob fosse'un caberet (1972), andrian lyne'nin flashdance (1983), stanley donen ve gene kelly'nin singin in the rain (1952), lars von trier'nin dancer in the dark (2000), jerry kramer, jim blashfield, will vinton ve colin chilvers'in dünyaca ünlü, unutulmaz müzik yıldızı michael jackson'ı anlattığı moonwalker (1988), jerome robins'in west side story (1961), randal kleiser'in grease (1978), rob marshall'ın chicago (2002), tim burton'ın sweeney todd (2007), olivier dahan'ın ünlü fransız müzik sanatçısı edith piaf'ı anlattığı la mome (2007), james mangold'un walk the line (2005) gibi yapımlar bu türün unutulmazları arasında yer alır.
hesabın var mı? giriş yap