• sokakta yürürken gözünüze ekstradan batan insanlar vardır, bildiniz mi? geçen sene kampüse hergün yürürken yolda benimle aynı istikamete giden uzun saçlı, sivilceli, gözlüklü bir öğrenci görürdüm. ona "john lennon'ın gençliği" derdim. sonra o çocukla beraber yeşil saçlı, uzun siyah bir cekedi ve siyah botları olan bir kız da yürümeye başladı. o kıza da "gelecekten gelen rahibe" derdim.

    bu sene rahibeyi hiç görmedim. john lennonla da bir kez bir kitapçıda karşılaştım, orada iş bulmuş, ama geçenlerde aynı kitapçıya gittiğimde yerinde başkası vardı. ama bu sene başka bi gözdem var, onu her gördüğümde yüzünde vahşi bir gülümseme var. sırıtıyor besbelli. saçları john lennondan daha da uzun, kıvırcık ve genelde arkada bağlı. adamın bakışları insanın beynini deliyor. hani öyle karizmatik anlamında değil de, korkutucu ve şeytani derecede. bu amcaya da o yüzden "ölümsüz" diyorum.

    bu gördüğüm üç şahsiyet en kalabalık sokaklarda yürüseler yine dikkat çekerler, hepsinde apayrı bir eda vardı. gelsin sokaktaki insanlardan esinlenen hikayeler!
  • heyet raporu almak için hastanede sıra beklerken yanıma oturan kadındır. hangi doktorun odasına girdiysem peşimden geldi. her sırada arkamdaydı. ismimi soyismimi de görmüş raporlardan. 3 gün sonra feysbuktan beni bulup mesaj attı rapor sonuçlarınızı aldınız mı diye. evet aldım dedikten sonra bir şey de yazmadı.

    (bkz: hayat ne tuhaf vapurlar filan)
  • avm'lere ücretsiz servis ile gelip içeride birşey almadan dolaşan,
    avm dışındaki servis kuyruklarında bekleyen insanlarla yüzyüze geldiğinde kendi kendine konuşan ve kimisiyle zorla durmak bilmez bir hızla muhabbet eden küt saçlı kara gözlü çantasız teyze.

    farklı zamanlarda farklı avm'lerde günün farklı saatlerinde (bir keresinde akşam saat 9:30'da)
    3 kere görülmüştür.
  • yıllar yıllar önce memleketime gitmişim antakya'ya...

    güzelim bahar havasında yeşilliklerin ortasında kıytırık bir solcu kahvesinde mkü'den bazı arkadaşlarla oturmuşuz. böyle bir yerde hoş karşılanmayan şeylerin başında bağır çağır tavla oynamak geliyormuş dostlar. ben zar atarken bizim trakyalı arkadaş 'o surata düşeş gelii mi beya' derken henüz farkında değildik. neyse ki ortamda bizden daha çok dikkat çeken bir amca çıktı da 'defolgit' bakışları üstümüzden kalktı.

    kahvehanenin sahibi 68 kuşağından. garson ise bizlerden; sekiz yıldır mkü'de birşeyler okuyan bi öğrenci arkadaşımız, deniz. bölümünü hatırlamıyorum. kendisi de hatırlamıyordu. yanımızdan geçerken 'ne manyaklar var amk' diye söyleniyordu. bunu duyunca manyak görme hevesiyle hemen etrafıma bakındım.

    ilerideki masada...
    münir özkul tipli bi amcam kendi kendine konuşuyordu. masadaki iki çay bardağı vardı, biri dolu diğeri bitmek üzere. ben bunlara odaklanmışken amcam bardaktaki son yudumunu 'shüüürrp' diye çekti ve hesabı istedi. bizim deniz, '1 lira abi' deyince bu ellerini cebine attı ama nasıl?
    sağ elini atmış cebinin içine parayı çıkaracak. sol elini de sağ elinin üstüne koymuş sıkıyor. 'pandomim mi yapıyor bu moruk' der gibi deniz'e baktım. 'ne bileyim amk gitsin de dinleneyim' der gibi bana baktı. bu arada münir amcam kendi kendine konuşuyor.
    ''yok olmaz azizim bu defa benden''
    ''ayıptır üstadım ben veririm ne olcak''
    ''ahbabım bırakmam valla ''
    ''neyse bu defa senden olsun, sağol'' dedi en son, bildiğin hesabı kendi kendine kitledi ve kalktı gitti ödemeden.

    ben, kahvehanenin sahibi ve yan masadan benim gibi olayı izleyen mor giysili, uzun siyah saçlı sebahat tuncel tipli abla donduk kaldık. deniz ise masanın başında diğer sandalyeyi tutuyor sanki orada harbiden görünmeyen birisi var da; 'bari onu tutayım hesabı ödemeden kaçmasın' derdinde, o da az manyak değil...

    ulan yılardır düşünüyorum adam mı deliydi ya da biz mi kerizdik? adam mı hayal görüyordu yoksa biz idea'mızda ikinci adamın varlığını unuttuğumuz için mi göremiyorduk hiç anlamadım, ama adam resmen beautiful mind filmiydi, kafası güzeldi ...

    edit: beautiful mind'ın çevirisinin kafası güzel olmadığını söyleyerek beni uyaran arkadaşa teşekkür ederim.
  • vapurda yanıma bir kadın oturmuştu ben dışarıyı seyrederken. sürekli biriyle telefonda konuşuyordu. beşiktaştan kadıköye varmak üzereyken dönüp baktım ki yolculuğun basından beri kendi kendine konuşuyormuş.
  • (bkz: ireneo funes)
  • yıllar boyunca küçükyalı civarında dolaşan evsiz çok kötü kokan şişko bir adam vardı sürekli çöpten gazete, kitap, defter toplayıp tamir etmeye çalışıp oturup okurdu ve düzgün bir şekilde bırakırdı başkaları da okusun diye. sonradan öğrendik ki kendisi eski bir doktormuş tüm ailesini bir yangında kaybettikten sonra aklını da kaybetmiş. şimdi nerede ne yapıyor kimse bilmez ama unutamaz da öyle içimizi acıttı.
  • arkadaşımın babası ölmüştü. çıktım evlerinden evime gidicem durakta bekliyorum. öyle dalmış bakıyorum. bi amca geldi biraz bakımsız. oturdu yanıma dedi ki bu kadar dert etme her şeyi. herşey olacağı gibi olacak. baktım yüzüne kalktım gittim. amca bir anda kayboldu sonra.
    garip insan ben miyim amca miydi anlamadim.
hesabın var mı? giriş yap