• çok büyük adam. aziz nesin nasrettin hoca fıkralarının bunca zaman güncelliğini korumasının ve dilden dile, nesilden nesile aktarılmasının nedenini bu fıkraların belirli insanlık hallerine karşılık gelmesi ve bu hallerin her tekrarında fıkraların da yeniden dile çağrılması olarak anlatmıştı. "bunlar bir tür anahtardır, belirli durumları çözdüğü ya da açtığı için her seferinde kullanırız yeniden, nasıl bir anahtarı bir kere kullanıp atmıyorsak ve sürekli kullanıyorsak, bu fıkraları da sürekli kullanırız, o yüzden hiçbir zaman eskimez, unutulmaz" gibi bir şeyler söylemişti. ki aslında aziz nesin de aynı böyledir, onun anlattığı tipler ve durumlar da evrenseldir, zamanı hiç geçmez, "tam aziz nesinlik durum" deriz. ya da şimdilerde her olayı bir umut sarıkaya karikatürüne bağlamamız da aynı şey, bu da aslında mizahçının büyüklüğünü gösteriyor.

    bunu niye anlattım? gençliğimde duyduğum bir fıkra vardı, çok güldüğüm için başkalarına da sıklıkla anlatmıştım. laz fıkrası, şu şekil:

    lazın biri, ya da temel, bir gün bir iş için amerika'ya gider. gece vardığı için bir otel aramaya başlar, new york'ta neredeyse bütün otelleri dolaşır ama oda bulamaz. en son köhne bir otele varır, otel sahibi "oda yok ama yatak bulabilirim" der, "odayı bir zenci ile paylaşmayı kabul edersen bir yatağım var" der. yorgun argın laz çaresiz kabul eder, "sabah önemli işim var, beni erkenden uyandırır mısınız?" der ve odaya gidip yatar. odadaki zenci arkadaş biraz şakacı birisiymiş, laz uyurken yüzünü siyaha boyar. sabah otel sahibi telefonla lazı uyandırır, bizimki kalkıp elini yüzünü yıkamak için banyoya gider, aynada kendini görür, "ulan bu geri zekalı adam benim yerime zenciyi uyandırmış" der.

    şimdi, fıkraya bakarsak amerika, otel, telefon vb. gibi ögelerden modern zamanlarda geçtiğini hemen anlıyoruz. ekstradan fıkranın modern bir tarzı da var, nasıl desek, mesaj yok, ders yok, yukarıdaki gibi bir insanlık durumuna gönderme yapmıyor, böyle "pure" bir mizah var. her şey sondaki o komik cümle için ayarlanmış, sahne ona göre kurulmuş, hatta o cümleye ulaşmak için mantık da biraz zorlanmış (zencinin tanımadığı bir adama yüzünü boyayarak şaka yapması vb.). ama şu haliyle mel brooks'un, ya da zaz ekibinin bir filmine koysanız hiç sırıtmaz.

    şimdi de boratav'ın kitabındaki 93 numaralı fıkrayı aşağıya olduğu gibi kopyalıyorum:

    nasraddin hoca'ya: "eşeğün kadi aldı." demişler. sevinerek 'avratına varmış: " 'avrat! eşeğüm kadi almış. varayın, bana na'ibliğin vere mi?" demiş. sabah sefer eylemiş. giderek, alışam olur. bir tekkede kalmış. tekke sahibinün 'avratına ayıtmış ki: "dün ile beni uyar, kaldır. maslahatum var, giderüm." demiş. meğer ol tekkede ışıklar varmış. nasraddin hoca'yı bilmemişler. uyurken sakalın, bıyığın tıraş etmişler. 'avrat kalkmış yukaru, ayıtmış: "dur yukaru! sabah aldı, gidersen." demiş. nasraddin hoca da kalkmış. giderek bir pınar kenarına varmış; oturmış. kendüyi su içinde görmiş: bir seydi-kazı ışığı durur. ta'accüb eleyüp fikr eder ki: "bu emcüğin sikdüğüm beni deyü bir seydi-kazı ışığın uyarmış." demiş.

    bin yıl ileriden "oha" diyorum sana hoca.

    debe editi:

    milli eğitim vakfı

    bu aralar öğretmenleri işten çıkarması ile gündeme gelen okul zinciri.

    yazıda çok ilginç detaylar var, okuyun lütfen.

    https://www.sozcu.com.tr/…telafisi-olur-mu-6528778/
  • erken donem nasreddin cok iyidir, cok saglamdir. ozellikle henuz aksehir'de genc ve idealist bir hocayken kaydettigi ve cok bilinmeyen ''bir ayagi abdestsiz namaz'', ''kimin içinin sıyrıldığını allah biliyor'', ''bana ne, sana ne?'' gibi eserlerinde cok net duyulan sistem karsiti durusu ve sesi vardir. benim icin gercek nasrettin esegine ters binen, gole maya calan nasrettin'den cok kedisini sikarken olduren anarsist ruhlu nasrettindir.

    gec donem nasreddin (ki bence de esegi ile yollarini ayirdiklari, ''hirsizin hic mi kabahati yok'' fikrasinin piyasaya surulmesinden sonra baslayan ''kurklu nasreddin'' donemidir) cogunlukla mukemmeliyetci bir ton yakalamaya calisirken soluksuz kalacak kadar icten-pazarlikci (''illa 100 altin olsun''), buldugu bir damari israrla tekrar ederek yeknesaklasacak kadar esnaf zihniyetli (''digerleri benim buldugum yeri ararlar'') ve bindigi dali kesecek kadar alcalip dusebilen nasrettin'dir...gercekten de dusecegini bir tek o gorememistir.

    ilk donem'in o civil civil nasrettin'den geriye ilgi cekmek icin yoktan olay yaratip esegine ters binen, koy ortaminda kurkle gezerek imaj yapmaya calisan, elalemin bagina bostanina dadanip bulbul taklidi yapan megaloman bir nasrettin kalmistir. zaten dikkat ediniz, ''genc nasrettin'' (early nasreddin) donemi fikralarinda olaylar nasreddin'in basina gelirken, ustalik donemi kabul edilen post-aksehir donemde fikra uretmek kaygisiyla surekli yoktan olay cikaran bir nasrettin vardir. bu donemde nasrettin artik spontan olmak yerine cevabini onden kendi hazirladigi mizansenlere yonelmistir. yine ayni donemdeki nasrettin, ombudsman olarak kendini atadigi timur-filler yakinlasmasinda mevki ve cikar kollarken halkini satacak kadar oportunistlesebilen, el kadar bebeye duduk icin para soracak kadar kucuk hesaplarin pesinden kosmayi kendine yedirebilen bir nasrettindir. aksehir halki bunu hic bir zaman unutmamistir.

    gundeme oturma hirsiyla esegini caldirtabilmek icin hirsizlara acik kapi birakacak kadar bayagilasan nasreddin tum bu olup bitende hirsizin degil kendisinin kabahatli oldugunu cok iyi bilmektedir. ama nasrettin'inden artik geriye eseginin bastigi yeri dunyanin merkezi sanacak kadar akli melekelerini yitirmis, kendisinden baska kimseyi olcut olarak alamayan bir egomanyak kalmistir. zaten kapisina gelen yasli bir dilenciye umit verip dama cikaran, sonra da 'allah versin' diyebilen bir adamdan baska ne bekliyoruz ki?

    durust olalim: nasreddin cevresindekileri hep itti. insanlari kirip harcayarak, herkese laf sokup cevresinde hic dost birakmayarak yukseldi. onlari birer basamak olarak kullandi ve atti. kendisine emanet edilen ip ve kazani ic eden nasreddin'in kendisine emanet edilen sohreti de tasiyamamasi bu yuzden kacinilmazdi. son donem evden kacirdigi karisinin ona hic ugramamasi sebebiyle aksehir'deki malikanesinde yalniz, aksi, terk edilmis bir huysuz ihtiyar olarak oldu.
  • pertev naili boratav'ın en eski yazılı kaynakları inceliyerek oluşturduğu "nasreddin hoca" adlı kitaptan en sevdiğim fıkraların birkaçını aynen alıntılıyorum:

    ----nasreddin hoca meğer günlerden bir gün bir tenha yerde bir kıvama gelüp merkebini yef'allemiş. dahı andan sonra yol üzerinde güneşe karşu zekerini açup koyup yatmış. bir herif hoca yaturken çıka gelmiş. "hey hoca! neylersin?" demiş. "ayıbdur ki zekerini örte ko." demiş. hoca "yöri hey sikdüğüm! yaş ve nemnak siki örtekoyayın da küflensin mi?" demiş, cevab vermiş. kıssa dahı bunda tamam olmuş.

    ----nasraddin hoca'nun avratı hammama gider. "hoca! ben gelince oğlanı avut." demiş. avrat hammama gidükleyin oğlan ağlar. ittifak bir çanakda yoğurt varmış. kalkup sikini bulaşdurup oğlanun ağzına koyup yedirmiş. oğlan ittifakı rahat olup uyumış. ittifak avrat hammamdan çıka gelür. "aferin, hey koca! aferin hey koca!" demiş. nasraddin hoca ayıtmış: "emcüğin sikdüğüm! ben ana sen gelince dokuz sik yoğurt yedürüp dururın, demiş. eğer sen dahı yesen sen de uyurdun" demiş.

    ----nasraddin hoca' ya bir gün avratı "ben gelince şu oğlanı avut." demiş gitmiş. bu gidicek oğlan ağlar. görmiş ki olmaz, sikin eline vermiş. bu hinde avratı gelmiş. "bire mağbun olacak! nedür bu?" demiş. hoca da ayıtmış: " ye bire emcüğin sikdüğüm! eline bıçak vereyin, elini mi kessün." demiş.

    ----bir gün hoca yine kürsiye çıkup va'z ederken aydur: "müslimanlar! tanrı'ya da'im şükr eylenüz, zekerünüzi ardunuzda yaratmamış. yohsa kendü kendünüze nefsünüz belasıyıla livata ederdünüz." demiş.

    ----bir gün hoca mescidde eşek sikerken üstine bir herif gelmiş. hoca'ya "tu yüzüne!" demiş. hoca ayıtmış:" elümde işüm var; yoksa sana mescide tükürmeği öğredeyidüm." demiş.

    ----bir gün hocaya "avratun sikişür." demişler. hoca ayıtmış: "zahir sikerüm ya! sikilmeyen avratı neylerüm?" demiş. ayıtmışlar: "hay hoca! sözi anlamazsın. avratunı eller siker." demişler. hoca ayıtmış: "ya ben olup atası, kardaşı değilüm." demiş.

    peki bu kitapta fıkraların hepsi böyle mi? tabi ki değil, beşyüz küsur fıkra içinde olsa olsa elli tanesi bu türden fıkralar. konunun farklı olup sadece hocanın karısına "be hey emcüğin sikdüğüm" diye hitab ettiklerini de sayarsak bu sayı yüzelli, bilemedin ikiyüz olur. benimkisi algıda seçicilik. amma, zamanında "infial yaratır" diyerek kitabı basmayan yky, ve yky yerine kitabı basan edebiyatçılar derneğinin 96'da yaptığı ilk baskının tükenmesine rağmen şu an piyasada bulunmayan kitabın tekrar basılmamasının müsebbipleri, belli ki benimle aynı seçicilkte bir algıya sahiplermiş. peki kitap basıldı, infial yarattı mı? amına koyyim, her lafı amına koyyim'le başlatıp amına koyyim'le bitiren milletimiz dahilinde ne infiali yaratıcak amına koyyim be!.. olsa olsa okuyanlar rahatlayıp "oh be amına koyyim, dünya varmış" diyerek bir nebze olsun özgüven sahibi olmuşlardır şu emcüğin sikdüğüm dünyasında...
  • nasrettin hoca ölüm döşeğindedir.

    karısına der ki: "hanım, iyice süslen, güzel kokular sür, güzel elbiseni giy, otur yanıma". karısı şaşırır: "hoca delirdin mi? sen bu haldeyken ben nasıl öyle bir şey yapayım?"

    hoca cevap verir: "iyi ya işte! azrail geldiğinde belki beğenip benim yerime seni alır"

    ...

    şimdi bu fıkrada ne görüyoruz?

    ölüm döşeğinde bile huyundan vazgeçmeyen ve espri yapan hoca, değil mi?

    halbuki iş başka...

    aslında hoca, mevlana'nın ölüm döşeğindeyken söylediğinin aynısını söylüyor; ancak kendi meşrebinden söylüyor...düğün(vuslat) gecem geldi çattı diyor...

    peki o hikmeti niçin açık açık söylemiyor da espri perdesinde saklıyor?

    çünkü hoca çok iyi bilmektedir ki, ilgili idrak mertebesine gelmemiş olana, o mertebenin irfan bilgilerini anlatmak nafiledir. ne kadar anlatırsanız anlatın, o şahıs bir şey anlamayacaktır ve siz yalnızca yorulduğunuzla kalırsınız.

    bilinç olarak ilgili mertebeye çıkmış olan kişiye ise en küçük bir söz, işaret hatta ima bile yeterli gelmektedir. eskiler bu inceliği, "anlayana sivrisine saz, anlamayana davul zurna az" sözü ile dile getirmişlerdir.

    hocanın değişik bir meşrepte ama evliyadan bir zat olduğu çok açıktır. hem çevreye sürekli hikmetler saçmakta; hem de onları, avamın sığ idrakına yük olmaması için, espiritüel şekilde zarflamaktadır.

    neticede, o espiritüel kılıf avamı yormadan hikmetlerin taşıyıcılığı görevinde istihdam etmektedir. böylece hikmetler yayılmakta ve ilgilisine ve anlayanına kolayca ulaşmaktadır.

    nasrettin hocanın bir taşla kaç kuş vurduğu belli bile değildir...
  • tam adı "nasrettin hoca birgün"dür.
  • bir gün dört çocuk ellerinde iki kestane ile nasredddin hocaya gelirler, ondan adil bir paylaştirma yapmasini isterler, hoca sorar:
    "tanrının paylaşımını mı tercih edersiniz kulunkini mi?"
    çocuklar tabii ki tanrınınki diye cevap verirler. bunun üzerine nasreddin hoca bir çocuğa iki tokat, diğerine bir tokat atar, kestaneleri birine verir, öbürüne de hiçbirşey vermez... şaşıran çocuklar "bu ne biçim bir dağitim?" diye sorarlar, hoca da der ki:"bu tanrının paylaşımı. bazen bazilari çok, bazilarina hiç, bazilarina da az verir... eğer kulunkunu isteseydiniz bunu hepinize eşit bölerdim"
  • nasreddin hoca’ya sormuşlar: “kimsin?”
    “hiç” demiş hoca, “hiç kimseyim.”

    dudak büküp önemsemediklerini görünce,sormuş: “sen kimsin?”
    “mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
    “sonra ne olacaksın?” diye sormuş nasreddin hoca.

    “herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam...

    “daha sonra?..” diye üstelemiş hoca.
    “vezir” demiş adam.
    “daha daha sonra ne olacaksın?”
    “bir ihtimal sadrazam olabilirim.”

    “peki ondan sonra?”
    artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp ;
    “hiç.” demiş.
    “daha niye kabarıyorsun be adam, ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: "hiçlik makamında."

    ...
    kendi kültürümüzden olan en büyük felsefecilerden birisidir. felsefi düşüncelerini fıkralarla ifade edebildiği için diğer asık suratlı felsefecilerden daha iyi anlaşılabilir. bu nedenle daha çok sevilen ve bu yönüyle diğerlerinden daha üstün olan bir felsefecidir.
  • yaşasaydı 801 yaşında olacaktı... işte, her ölüm, biraz erken oluyor.
  • köy kadınları: hocam çok zeki, engin, pek bilgilisiniz... size hayranız, sizden çocuğumuz olsun isteriz.
    hoca: parayı veren düdüğü çalar...ohahaha...
  • şöyle güzel bir fıkrası da vardır.

    komşuları nasrettin hoca'ya dert yanıyorlar:
    - "yahu hoca senin karın çok geziyor."
    hoca:
    - "olur mu canım? o kadar gezse arada bir bizim eve de uğrardı."
hesabın var mı? giriş yap