• gittiğin mekanın kaç bin liraya mal olduğu.
  • frenkce parlamento parlare konuşmaktan gelirken bizdeki meclis celese oturmaktan geliyor. iki ayri siyasi kültürün etimolojik yansıması böyledir.

    kaynak : emrah safa gürkan.
  • kimi yunusların birbirlerine kendi "adlarıyla" hitap ettiği, her yunusun kendi ismini çok erken yaşta bizzat geliştirdiği ve diğerlerinin onu öyle çağırdığı tespit edilmiş yıllar önce. kendi adını seçiyor...

    kaynak
  • zofia ve ela kardeş..
  • basit ama hiç düşünmemiştim bu konuyu. gitar, uddan evrilen bir enstrümanmış. gitarın ana yurdu ispanya ve ispanya'da kim vardı bir dönem? endülüs, yani araplar..

    edit: fasıl, kelimesi de udun anayurdu olan fas'dan türemiş olması kuvvetle muhtemel.

    kaynak
  • tanım: bizim neden haklı onların neden haksız olduğunu düşünmemizin evrim biyolojisi açısından açıklaması.
    (toplam okuma süresi ortamala 8 dk)

    nöroendokrinolog robert sapolsky, kabileciliğin toplumda nasıl işlediğini araştırmış. insanların sosyal yaratıklar olarak önyargı için nasıl evrimleştiğini değerlendirmiş.

    sapolsky insanlar kabilesel olarak evrimleşmiştir. bu duruma kötü diyemeyiz. işimize yaramış. iyi diyemeyiz. bizi bölmüş. bir birimize karşı adil olmamızın, cömert olmamızın önüne geçmiş. bir birimize saldırmamıza, bir birimizi yok etmemize yol açmış.

    insanın, dünyadaki en büyük avcısı bir diğer insan.

    yapılan araştırmalar gösteriyor ki; bizler ve onlar gibi ayrı sosyal grupların etrafında inşa edilmiş sosyal yapılar oluşturmak sosyal primat arasında neredeyse evrensel bir davranış kalıbıdır. dünyayı kendimize ve onlara bölüyoruz ve biz olmayan onları sevmiyoruz ve çoğu zaman onlar için gerçekten çok kötü ve acımasız oluyoruz. buna karşın biz olarak tanımladıklarımızın bize karşı olan tavırlarını, ne kadar iyi, ne kadar cömert, ne kadar nazik ne kadar yakın ve kardeş gibi olduklarını abartarak algılıyoruz. çünkü dünyayı kendimize ve onlara ayırarak yaşıyoruz.

    vadinin iki yakası.
    peki bizi birbirimizden ayıran nehir ne?
    sapalsky'e göre bu nehir oksitosin.

    oksitosin dünyadaki en havalı, en harika hormondur çünkü herkesin bildiği gibi anne bebek bağını güçlendirir. ama ele avuca sığmaz bir hormon. sadece anne bebek bağı için kullanımda kalmaz. çiftlerde çift bağını geliştirdiği de ispatlanmış. aynı zamanda oksitosin sizi daha güvenilir daha empatik, duygusal olarak ifade edici ve daha yardımsever yapar.

    eskiden güzellik yarışmalarında kızlara sorarlardı?
    - elinizde bir sihirli değnek olsa ne yapardınız? -
    kızlar da dünya barışını getirmeyi istedikleri klişesini söylerlerdi.

    bu klişeyi gerçekleştirecek sihirli değnek oksitosindir. şunu temin edebilirim ki, oksitosini bu gezegendeki herkesin burnuna bolca püskürtülürseniz, ertesi gün dünya cennet bahçesi olur.

    oksitosinin bu gücünü gösterebilmek için hollanda'da güzel bir çalışma yapmışlar.
    üniversiteden gönüllü bir grup öğrenciyi alıp bir deney yapmışlar.
    deney kabaca şöyle
    tüm deneklere klasik felsefe problemini vermişler.

    bir araç içinde 5 kişi var. ve onlar biraz sonra bir kaza da trenin altında kalıp ezilecekler. bu kazadan bir kaç dakika önce bir kişi size gelip bir yerin adresini soruyor. adresi tarif edebileceğiniz iki güzergah var. ikisi de gidilecek yere eşit mesafede götürüyor. her yönüyle eş iki güzergah. ama diyelim ki sol taraftan git dersen o kişi içinde beş kişi olan araç ile karşıdan karşıya geçerken çarpışıp öldüğü bir kazaya karışıyor. ve ölüyor. ama araç o kazada durdurğu için tren kazası olmuyor ve araçtaki beş kişi yaşıyor. sağ taraftan git dersen araçla o kişi karşılaşmıyor. araç yoluna devam edip tren kazasına karışıyor.

    öğrencilere soruyorlar. bu durumda tercihiniz ne olur? o bir kişiyi ölüme mi gönderirsiniz? yoksa beş kişinin ölmesine göz mü yumarsınız?

    bu klasik bir felsefe sorusudur. ahlakı, doğrunun ne olduğunu tartışan. bir masum kişi neden diğer beş kişi yaşasın diye ölecek? bir can beş candan daha az kıymetli midir? ya o bir kişi çok önemli bir buluşa imza atacak insanlığa büyük hizmeti olacaksa? kim bilir belki arabanın içindeki beş kişi alişan, demet akalın, arda turan, enes batur, ahmet hakan'dır.

    araştırma sırasında bu klasik felsefe sorusuna klasik versiyondan ufak bir değişiklik getiriyorlar.
    gruplardan birine ölmesi durumunda beş kişinin ölmesini engelleyecek kişinin strandart bir hollandalı isimi olan dirk adından bir adam olduğunu söylüyorlar.
    diğer gruba ise nazi almanyasında popüler olan bir alman ismi otto adından bir adam olduğu söyleniyor.

    araç içindeki beş kişinin yaşları, cinsiyetleri, isimleri her iki grup içinde bilinmiyor.
    bu durumda grupların seçimleri karşılaştırıyor. tabiki ismi dirk olan kişiler otto olanlara göre daha fazla hayatta kalıyor. hiç tanımadığı ve gerçekte olmadığını bildiği dirk'ler otto'lara göre ölmesi daha az tercih ediliyor. çünkü dirk kendilerinden biri
    bu esnada alınan kan örnekleri kıyaslanıyor. dirk grubundakiler dirk'in ölümünü tercih etmiş bile olsalar otto grubundakilere karşı belirgin biçim de kanda oksitosin miktarı daha yüksek.

    dirk'i ölüme gönderenler oksitosine rağmen dirki öldürüyorlar. hiç tanınmayan ve gerçekte var olmayan dirk'i beyin hemen biz ve onlar ayrımının içine sokuyor.

    bunu ne kadar süre içinde yaptığı da araştırılmış.

    beyin 20 milisaniye içinde biz ve onlar ayrımı yapar. saniyenin elli de biri.

    bu çok kısa bir süre!

    bu sürenin bu kadar kısa olması büyük bir sorun. çünkü bilinçli farkındalıkla bile olayları değerlendirirken kabilesel olarak evrimleşmiş olmamızın neden olduğu bu durumla baş etmemiz mümkün değil. siz bu durumun farkında olmanızdan çok daha önce 20 milisaniye içinde beyniniz biz ve onlar ayrımını yapmış olacak. bu yüzden düşünceleri düşünce anında biz ve onlar ayrımı henüz yapılmamış olarak düşünme şansına sahip değiliz. önce biz onlar ayrımı yapar sonra geriye dönüp ben böyle düşünüyorum ama biz onlar ayrımı yaptığım için mi böyle düşündüm. evrimsel kusur mu buna yol açtı diye üzerine tekrar düşünerek ancak bu yanılgıdan kurtulabiliriz.

    bir başka nörobilimci don shapıro yapmış olduğu araştırmalarda şöyle bir sonuca varmış.
    bir kabileye bağlandığınızda tuhaf bir şey olur. kabile içinde argümanların özü, politikalar ve adalet önem derecesinde geriye düşer. bir kabilenin parçası olmanın en önemli unsuru sadakattir. toplumları ve ceza hukuklarının metaanalizini yapmış. vatana ihanet toplumların büyük çoğunluğunda var olan en büyük ceza ile cezalandırılırken bireye karşı işlenen suçlar. cinayet hatta toplumun tüm kesimlerinin büyük tepkisini çekecek çocuklara karşı işlenmiş cinsel suçlar dahi daha hafif biçimde ceza alıyormuş. işin trajikomik yanlarından biri ise diyor don shapiro vatana ihanet ile suçlanan ve en ağır cezayı alan kişilerin yarısından fazlasının ilerleyen yıllar içinde bir ulusal kahraman haline geliyor olması. zaman içinde iktidar değiştiğinde bir çoğunun masum oldukları anlaşılıyor itibarları iade ediliyormuş. .

    peki bu araştırmanın sonucunda dünyada hiçbirşey değişti mi?

    bizim ceza hukuklarımızda en ağır cezayı verme kriterimiz çok sağlıklı değil dedik mi? hayır. bunu binlerce yıldır demiyoruz. önümüzdeki bin yıllar boyunca da söylemeyeceğiz diyor dan shapiro.

    bireye işlenmiş suçlar bireyin hayatını tehdit eder. kabilelere karşı işlenmiş suçlar ise tüm kabilenin.

    bu yüzden kabileye işlenmiş olma ihtimali olan her suç çok ağır cezalandırılması tüm kabile tarafından kabul görür. kabilenin varlığını devam ettirmesi şansa bırakılamaz. bu uğurda bazı gelecekteki ulusal kahramanların ölmesi kabul edilebilir yol kazası olarak görülür.

    bu konularla ilgii görüş bildiren araştırmacıların bir diğeri ise beau lotto. o bu konuya farklı bir perspektiften bakmış. bu yüzden onuda bu oldukça uzamış yazının bir parçası haline getirmek zorunda hissediyorum.

    beau lotto:beyniniz gelişmek için evrildi - uyum sağlamak için uyarlandı. beynimizin çok çok iyi uyarlandığı konulardan biri anlamsız olanı alıp onu anlamlı kılmak diyor.

    doğada duyduğunuz bir hışırtının bir avcının ayaklarının hareketinden kaynaklandığına emin olmak için yeterli verileri toplayacak kadar beklemek sizin ölmenize yol açar. beyin elinde yeterli veri seti olmadan karar verir. ve kararına sarsılmaz bir inançla bağlanır.

    bu ses bir avcıdan geliyor. ya da kendisinin avlamak istediği bir ceylandan. ikisi içinde emin olmak için bekleme şansı yok.

    kaç ya da kovala.

    bunu beynimizin algı yaratma yeteneği sayesinde yapabiliyoruz. algı yaratma sürecinde beyniniz anlamsız ya da anlamın büyük elçide eksik olduğu durumlarda onları anlamlı bir bütün haline getirir. bu tabiri bu aralar oldukça sık duyuyoruz. evrimsel bir kusurumuz olan bu özellik bizi hayatta tuttu. fakat bu özellik kullanışlı ama kusurlu bir özellik. çünkü bizi çok kere de yanılttı. yıldırımlara bakarak onların şiddetinden korkup tanrı olduğuna inandık. ya da güneş tutulmasının ardındaki fiziği bilmediğimiz dönemlerde elimizdeki eksik veri seti ile bunun kötü ruhların ürünü olduğa tüm bir orta çağ boyunca topluca inandık. buna karşı çıkanları ise dinsiz olmakla, sapkınlıkla suçlayıp öldürdük. ve bunu bir kişi yapmadı. bir bütün olarak tüm toplum yaptık. milyonlarca yılda gelişmiş kocaman beyinlerimize bol kıvrımlı frontal korteksimize rağmen. ve kötü haber şu ki bunu o zamanlarda yaptık ama bugün yapmıyor değiliz.

    bunu muhtemelen bir kaç yüz bin yıl daha yapmaya devam edeceğiz. unutmayın evrim çok yavaş işler.

    buraya kadar anlattıklarım nöroevrimin sosyolojik boyutları. toplumun diğer bireylerine ön yargılı bakmamızın hemde bunu 20 milisaniye içinde yapıyor oluşumuz kendi kendimize yetersiz veri setleri ile oluşturduğumuz algıların içindeki hapis oluşumuzu bu uğurda idam ettiğmiz insanları, ottoları dirk'lere göre çok daha kolay öldürmemizi falan anlattım. fransa cumhurbaşkan'ı azerbaycanlı'lar sınır ihlali yapıyor demesinin altında sadece çıkarları öyle olması gerektiğini söylediği için değil azerbaycan'lıların onun için otto oluşuyla ilgili olduğunu anlatmaya çalıştım. bizlerin israil sivilleri öldürüyor diye kızarken filistinli'leri yerleşim yerlerine bomba atmasını ne yapsınlar. başka çareleri mi var diye düşünmemizin altında yatan evrimsel gerçekle sizi tanıştırmak istedim. ama tüm bunlar size uzak ve biz onlar ayrımında onlar olarak ifade edebileceğimiz kısıma dair meseleler. sizin pratik hayatınızı çok etkilemiyor. buna rağmen buraya kadar okuma sabrını göstermiş olanlara ufak bir hediye vermek istedim.

    bu konular sadece onların sorunu değil. seninde sorunun.
    hayatının içinde sana bire bir temas eden bir sorun.
    eşin sabah uyandığında suratının asık olduğunu düşündün ya! bu aslında doğru olmayabilir? doğru olduğunu düşündüğün algı oldukça eksik veri seti ile oluşturulmuş bir algı.
    moral bozuklluğu yüz ifadesi ile yorgunluk yüz ifadesi otların üzerinde bir aslanın yürürken çıkardığı ses ile bir ceylanın yürürken çıkardığı sesten çok az farkı olması gibi oldukça az farka sahiptir. kesin bir kanı için daha fazla veriye ihtiyacın var. ortada ölüm kalım söz konusu olmadığın için bu veriyi elde etmek için zaman kaybedebilirsin?
    evrimsel süreçte bu zaman kaybı göz önüne alınamazdı. ama şuan evinde alınabilir.
    eşine gidip sorabilirsin?
    yorgun musun? gece iyi uyuyabildin mi? algı yerini bilgiyle doldurmak elinde

    ya da iş yerinde patronun sana seni işten çıkarmak istediği için kötü davranmıyor olabilir. bu algının stresini yaşamak hatta bu stres ile evde de huzursuz olmak, işten atılacak mıyım korkusu ile tüm bayram tatilini kaygı içinde geçirmek zorunda değilsin?

    kız arkadaşın mesajına geç yanıt verdi ya!
    o sırada başkaları ile mesajlaşmıyor bulaşık yıkıyor olabilir.

    unutma algılara muhtaç değilsin. böyle evrimleştin. bu şekilde evrimleşmek türümüz için zorunluydu. ama evrimleştiğin halinle kalmak zorunda değilsin.

    kanatlarımız yok ama uçabiliyoruz.
    yüzgeçlerimiz yok ama dalabiliyoruz
    çünkü biz insanız.
    insan nedir diye sorarlarsa cevabım hep aynı oluyor.

    insan kendi fizyolojisini aşabilendir.
    unutma sende bir insansın. aşabilirsin
  • viktorya dönemi baca temizleyici ufak çocukların hikayesi.. bazen ciltler dolusu kitap insanı sol görüşe yaklaştırmazken bir şiir, bir anekdot gözlerini doldurabilir.

    karanlık, incecik ve isli bir evin veya fabrikanın bacasını dört yaşından başlayarak yıllarca temizleyen ufaklıklar, sanayi devriminin başlamasıyla artan talebi karşılamak için son derece yoksul aileleri tarafından baca temizleme ustalarına satılır veya bu kadar dahi şanslı değillerse bu ustalar tarafından kaçırılırlar. yıllarca yetersiz beslenirler ki büyümesinler, saatlerce daracık bacalarda is ve duman soluyarak temizlik yaparlar. efendileri de şöminelerden ateş yakarlar ki daha hızlı tırmansınlar. bazı ufaklıklar bacalara sıkışır ve ki eğer talihlilerse bu zulüme daha uzun süre dayanamazlar ve yaşları büyüyüp akciğer kanserinden öleceklerine, erkenden blake’in de deyimiyle “onların sefaletlerinden cennet kuranlara” inat gözlerini kapatırlar.

    “annem öldüğü zaman çok küçüktüm,
    ve babam sattı beni henüz dilim bile
    dönmezken “temizle! temizle! temizle! ” demeye
    artık bacalarınızı temizliyorum uyuyorum is içinde.

    küçük tom dacre var ya, ağladı, kıvırcık saçlarını
    kuzu sırtı gibi kırktıklarında, dedim ki ona
    “sus, tom! hiç takma kafana, başın çıplak ya
    biliyorsun kurum kirletemez artık olmayan saçlarını…”
    görsel
  • hayatın tek amacı yiyip içip sıçmak, ve yapılan herşey bu amaca hizmet etmek için. anlam arayışınızın sonucu buna çıkacaktır.
  • ventilasyonu gösteren asıl kan gazi parametresi arteriyel kan pco2 düzeyidir. solunum co2ye göre düzenlenir.
    o2 değil çünkü co2 o2ye göre daha liposoluabldir.
    (bkz: koah)lı hastada kan co2 düzeyi devamlı yüksek. solunum merkezi regülasyonu co2ye göre değil o2ye göre yapılır. bu nedenle koahli hastalara yüksek basınçlı o2 solutulursa solunumları durur.
  • tanım: penaltı vuruşlarının nöropsikolojisi ve fenerbahçeli alex

    (nörobilim, ortalama okuma süresi 5.5 dakika)

    penaltı vuruşları zihinsel baskının fiziksel performansı nasıl etkilediğine dair ilginç bulguların tespit edilebileceği güzel bir vaka örneğidir. mesela dün raşit gezzal koca bir sezonun sonucunu belirleyecek penaltı vuruşu için topun başına geçti. üç arkadaş birlikte izliyorduk maçı.

    arkadaşım abi rahat ol raşit atar golü dedi. ben heyecandan izleyemedim. ama arkadaşım yanılmamıştı. raşit topla kaleciyi ayrı köşelere göndermişti.

    görsel

    peki ama nasıl?
    neden bazı futbolcular güzel penaltı kullanırken bazıları iyi kullanamaz.
    eskiden beşiktaşta tayfur havutçu çok teknik bir futbolcu olmamasına rağmen penaltı vuruşlarını hep o kullanırdı. tayfur bu konuda çok başarılıydı.

    ama neden?
    bu sorular o an aklıma takıldı ama tabi araştıramadım. bugün bakma şansım oldu.

    bilim adamları erkekler futbol dünya kupalarında kullanılmış penaltı vuruşlarının tamamının incelendiği bir araştırma yapmış. (akan oyunda kullanılan penaltı atışları)
    görsel
    görsel
    beraberlikle gitmekte olan bir maçta penaltı kazanıldığında kullanılan penaltıların yüzde 92'si gol ile sonuçlanmış.
    ancak mağlup durumdaki takıma beraberliği getirecek penaltı atışlarında başarı oranı yüzde 60'a düşüyormuş.

    araştırmacılar buradan psikolojik baskının penaltı atışlarında oldukça etkili olduğu sonucuna varmış. aynı zamanda mağlubiyet stresinin galibiyete geçme arzusundan kuvvetli olduğu sonucuna varılmış.

    literatürde çok sayıda penaltı atışlarının geriye yönelik değerlendirmesini içeren araştırma var. bunlar güzel ve değerli bulgular. ama hiç biri bence yakın zaman da max slutter'in yaptığı araştırma kadar güzel değil.

    max slutter hollanda'da yapmış olduğu çalışmada
    10 deneyimli 12 acemi futbolcudan oluşan iki gruba bir dizi penaltı atışı kullanma görevi verdi.

    penaltı atışları giderek daha stresli hale gelecek 3 tura ayrıldı.
    birinci tur antreman turu olarak kabul edildi. kalede kaleci yer almayacaktı.
    ikinci turda kaleci yer alacak.
    üçüncü turda ise hem kaleci olacak hem de turun sonunda en başarılı olan sporcuya ödül verilecekti.

    katılımcıların her biri her turda beş atış yaptı. atış sırasında beynin çeşitli bölümlerindeki aktiviteyi ölçen fnırs donanımlı kameralar ve kask kullanıldı.

    görsel

    sonuçlar yukarıda fotoğraftaki gibi.
    kırmızı noktalar kalecinin kurtardığı ya da kaleyi tutmayarak başarısız olan atışlar yeşiller başarılı olanlar.
    sonuçlar beklendiği gibi, tecrübeli oyuncular tecrübesiz oyunculardan penaltı atışlarında daha başarılıydı. stres faktörü devreye girdikçe her iki grupta da penaltıyı gole çevirme oranı azalıyordu. bunlar daha önceki çalışmalar ile uyumlu bulgular. bu araştırmayı daha öncekilerden ayıran özellik ise fnırs (fonksiyonel yakın kızılötesi sprektrokopisi) tekniği ile penaltı atışları sırasında oyuncuların beyinlerinin hangi alanların aktive olduğu, aktive olan beyin alanları ile penaltı atışları arasındaki başarı ilişkisinin ne olduğunun anlaşılabilecek oluşuydu.

    çalışma sonucunda elde edilen en önemli bulgu penaltı vuruşunun kaçırıldığı vuruşlarda beynin uzun vadeli planlama ile ilgili bir bölümü olan prefrontal korteksin yüksek aktiflik gösteriyor oluşuydu. daha çok düşünülen ve plan yapılan vuruşlar daha başarısız oluyordu.

    penaltı atışlarında 15 toplam atışın 13 ünden fazlasını gol ile sonuçlandıran oyuncularla diğer oyuncuların beyinlerdeki aktivite kıyaslanmış. başarılı olanların diğerlerine oranla sol temporal korteksten sinyal alımı anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüş.
    sol temporal korteks bizlerin otomatik tepkilerimizden sorumlu beyin bölgemizdir.

    sonuçlar penaltı atışlarında başarılı olmanın yolunun beyni susturabilmek olduğunu göstermiş. beyne ne yapması gerektiğini söylemeden, o anda o atışın ne kadar önemli olduğunu elden geldiğince düşünmeden, sonuçları hakkında minimum düşünceye sahip biçimde topun başında olup otomatik penaltı atışı yapmanın başarı şansını en fazla artıran penaltı atışı tekniği olduğunu göstermiş.

    iyi bir penaltıcı olmanın formülü hep kullandığın bir penaltı atışı tekniğinin olması ve kaleciden etkilenmeden plan program yapmadan topun başına geçip en iyi bildiğin atışı yapmak olduğu diğer tüm senaryolarda beynin daha iyisini düşünse bile ayaklarının daha iyisini uygulayamadığı sonucuna varılmış.

    son bilgi penaltı denilince akla ilk gelen isimlerden biri fenerbahçeli alex

    alex, kullandığı 35 penaltıdan 17 tanesini kendi soluna (kalecinin sağına), 17 tanesini kendi sağına, 1 tanesini ortaya doğru kullanmış.

    bu 35 penaltıdan kendi sağına attığı 17 penaltının tamamı gol olmuş
    kendi soluna attığı 17 penaltıdan 14 ü gol
    ortaya vurduğu tek penaltı da ise başarısız olmuş.

    35 de 31 başarı

    penaltılarının uyduğu bazı kalıplar da var: kendi soluna attığı penaltıların tümünü direğin dibine doğru veya alçak vuruyor. sağına kullandıklarının ise 10 tanesini direk dibine vururken 7 tanesini üst direğe yakın bir yere vurmuş.

    kariyerinin sonlarına doğru penaltı çeşitliliğini daha da azaltmış.

    son 14 penaltısından 13 tanesini direk dibine doğru veya alçak atmış.

    tam da max slutterin çalışması gibi.
    kendine ait otamatik penaltı atışını hiç düşünmeden alıştığı şekilde kullanmış.

    bilim yanılmaz
    alex kaçırmaz

    görsel
hesabın var mı? giriş yap