• kemik iletimi teknolojisi. transdüserler sesi doğruca çene kemiğinize iletiyor ve oradan da doğruca kokleaya gönderiyor falan filan kısa kesiyorum.

    kemik iletimi teknolojisinin asıl mucidi on sekizinci yy bestecisi ludwig van beethoven'dır. kulakları sağır olduktan sonra piyanosuna bağladığı metal çubuğu, çalarken ısırarak çene kemiğindeki titreşimler sayesinde duymayı başarmış.
  • bati berlinin, dogu almanya devleti icinde adeta bir ada sehir olmasi
  • evlerimizde, otomobillerde ve endüstriyel alanlarda yakıt olarak kullandığımız likit petrol gazı ve doğalgazın kokusuz olduğunu ve aslında sonradan kokulandırıldığını mutlaka duymuşsunuzdur. peki bu gazların tamamının kokulandırılması gerektiği düşüncesine sebep olan trajik olayı hiç duydunuz mu?

    günlük yaşantımızda evlerimizde ısınmak için ya da yemek yapmak için, otomobillerimize yakıt olarak, çakmak gazlarına ya da kamp tüplerine yakıt olarak doğalgaz ya da “lpg” olarak kısaltılan likit petrol gazı kullanıyoruz.

    bunlardan doğalgaz, yerkabuğu içindeki fosil kaynaklı, petrol türevi yanıcı bir gaz, içeriğinin büyük çoğunluğunu metan gazı oluşturuyor, muhteviyatındaki diğer gazlar ise etan, propan ve bütan; az miktarda da karbondioksit, azot, helyum ve hidrojen sülfür gibi gazlar içeriyor. tabii başroller daima metanda; yardımcı oyuncu ise etan, diğerleri de sözlü ve sözsüz figüranlar…

    evlerimizde tüpgaz, otomobillerimizde ise yakıt olarak kullandığımız likit petrol gazı ise doğalgazın ayrıştırılması ile elde edilen başrolleri bütan ve propanın paylaştığı bir gaz.

    bu iki gazın en önemli özellikleri muhteviyatlarında bulunan gazların kokusuz gazlar olması, kolay sıvılaştırılabilmeleri ve son derece yanıcı olmaları. dolayısıyla bu gazlar hem saklanılabilirlik konusunda avantaj sağlıyor, hem de ne kadar az miktarda saklasak bile son derece yanıcı oldukları için çok az miktarlarla dahi oldukça yüksek enerji elde edebiliyoruz. bu yüzden bu gazların kokusuz olması büyük bir tehlike arz ediyor, çünkü çok az bir miktarı bile lambaya bastığımız anda alev alıp evimizi bile patlatabiliyor, üstelik bu az miktar kolaylıkla sıvılaştırılabildiği için mutfak tüpü gibi küçük hacimlere bile rahatlıkla sığdırılabiliyor.

    doğalgazın boru hatları vasıtasıyla kullanımı amerika’da 1920’lerde başlıyor, tüpgazın* kullanımı ise 1920-1930 yılları arasında ülkeler arası ulaşım için kullanılan zeplinlerin hurdalarından alınan tüplerle başlıyor. ikinci dünya savaşından sonra ise doğalgaz ve tüpgaz ticareti daha da gelişerek ivmeleniyor.

    büyük buhran’ın yaşandığı 2. dünya savaşı öncesi yıllarda ise petrol yataklarınca zengin teksas’ta, bu enerji kaynakları vasıtasıyla istihdam ve ekonomik hareketlenme sağlamak için new london kentine büyük bir okul inşa ediliyor. “ilim irfan sahibi gençler yetişsin de hem güzel teksasımız hem de güzel amerikamız refaha ersin” diye… eskiden bizim anne babalarımız da ekonomik sıkıntının ancak ve ancak ilim irfan sahibi evlatlar yetiştirmekle giderilebileceğini düşünür, günü kurtarmak yerine gelecek inşa ederlerdi, o günler çok güzel günlerdi ve aklın yolu da birmiş demek ki insanlar sadece yeraltı kaynaklarıyla köşeyi dönebileceklerini düşünmek yerine yeraltı kaynaklarını eğitimin desteğiyle değerlendirebileceklerini düşünmüşler.

    öyle ağır bir kriz döneminde o zamanın parasıyla 1 milyon dolar gibi dev bir bütçeyle(wikipedia bugünün parasıyla 18 milyon dolar gibi bir meblağ olduğunu söylüyor) ve harika bir mimari projeyie bu yapı 1932 yılında hayata geçiriliyor ve new london school olarak teksas halkının hizmetine sunuluyor.123

    ne var ki okul yöneticileri, okul yatırımcıları kadar vizyon sahibi olmadığından, asıl projedeki kalorifer radyatörlerinin sayısını okulun ısınması için yeterli bulmuyor ve okula asıl projeye ek 72 kalorifer radyatörü daha ekliyor. çok güzel ısınıyorlar, öğrenciler rahat yöneticiler rahat ama 72 ek radyatörün harcadığı ekstra gaz biraz can sıkıyor ve yöneticiler bu sefer de parade gasoline company’nin okulun yakınlarından geçen boru hattından kaçak yollarla gaz çekmek için anlaşmalı oldukları gaz şirketi union gas ile anlaşmalarını sonlandırıyor ve çatalı görünen ustalar eşliğinde pgc’nin borusuna derme çatma bir boru hattı döşetiyor. bu kaçak döşenen hat, parade gasoline company’nin atık gazlarından oluştuğu için pgc bunun pek üzerine düşmüyor. pgc üzerine düşmüyor ama bu hat zaten atık gazlara ait bir hat olduğu için gaz akışı düzenli bir şekilde seyretmiyor ve bazen sızıntılar kaynaklı parlamalar dahi ortaya çıkabiliyor.

    öğrenciler sıklıkla baş ağrısı şikayetleriyle okul yönetiminin kapısını aşındırsalar da yönetim bunu gaz kaçağına bağlamıyor ve 18 mart 1937 perşembe günü, saat üçü çeyrek geçe okul zilinin çalmasıyla beraber amerika birleşik devletleri, tarihinin en büyük trajedisini yaşıyor. öğrenci ve öğretmenleriyle birlikte toplam 600’den fazla kişinin bulunduğu okul, bodrum katta biriken gazların parlamasıyla birlikte havaya uçuyor.123

    kimi kaynaklarca vefat edenlerin sayısı 298, kimi kaynaklarca 425 olarak söyleniyor, kesin olan şeyse vefat edenlerin çoğunun ortaokul-lise çağlarında gencecik çocuklar olması…

    bu patlamadan sonra ise teksas’ta, doğalgaz ve tüpgazların içine düşük molekül ağırlığına sahip gazlar olan, böylece de havaya hızlı bir şekilde karışıp kendilerini çabucak hissetmemizi sağlayan, çürük yumurta kokulu mercaptanlar eklenmeye başlanıyor, sonrasındaysa bu uygulama tüm dünyada yaygınlaşıyor.

    bugün hemen hemen her ülkede, gaz şirketleri için belli kokulandırma standartları ve belli denetlemeler mevcut. örnek olarak evimize doğalgaz bağlatmak istediğimizde bile öncelikle tesisatı kuran kimselerin, sonrasında ise gaz şirketinin sıkı kontrollerine ve denetlemelerine şahit oluyoruz, hatta bazen tek seferde doğalgazımızı bağlatamıyoruz bile… ama ne yazık ki tüm bu standartları ve bu denetlemeleri akıl etmek, teksas’ta bir trajedi yaşanmadan mümkün olmamış…

    kaynaklar;
    kokular kitabı, vedat ozan
    new london school patlaması wikipedia sayfası
    american oil&gas historical society web sitesi
    new london museum web sitesi
    wikipedia doğalgaz sayfası
  • şedit: şiddetli,yeğin

    ben bu sözcüğü dün ahmet şık ın meclis konuşmasında duydum. sözlükten anlamını buldum.

    bugüne dek hükmünü sürdüğünüz fiili yönetim biçiminizi daha da şeditleştirmek, kötülüğünüzün iktidarını arşa değdirmek ve zulmünüzü meşrulaştırmak için darbeye karşı tedbir görünümü altında ohal ilan etmeniz hiç şaşırtıcı değildi.
  • (bkz: probis) in proteinli bisküvinin kısaltılması olduğu
  • dondurma yerken ya da soğuk bir şey tüketirken aniden başın ağrıması sorunsalı :

    “sphenopalatine ganglioneuralgia-sfenopalatin gangliyonuralji” bilimdel adı olan beyin donması "neden oluyor?" sorusuna karşılık bilim adamları birkaç teori üretmişlerdir:

    teori 1 : ağız organımızın damak kısmında çeşitli kan damarlar bulunmakta. ve bu damarlar soğuk dondurma veya soğuk bir içeceğe maruz kaldığında bu damarlar daralır. daha sonra bu damarlar olaya alışarak genişlemeye başlar.kan damarlarının hızla daralıp genişlemesi durumunda ağızda bulunan acı reseptörleri faaliyete geçip beyin ile trigeminal sinir aracılığı ile iletişime geçer. trigeminal ( üçlü ) sinir yüzdeki hisleri beyne taşıyan kronik bir ağrı türüdür. sonuç olarak alnımızda oluşan ağrı bu sebepten oluşmaktadır.

    teori 2 :ağza alınan soğuk yiyecek veya içecek dolayısıyla beyin ani düşen sıcaklık karşısında bir iç savunma faaliyeti gösterir. soğuk etkiye karşı gözün arkasında bulunan iç sereblar desteği ile kan akışını yükselterek sıcaklığı dengeliyorlar.
  • saygın bir "araştırma" merkezi olarak "vahiykatibi.com"!

    son araştırmalara göre "savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür!" (george orwell- 1984)
  • hayatında açıp iki kelime ingilizce öğrenmemiş insanların qualified ile ufuk katladıklarını gördüğümüz başlık.
  • insan gözü neden sadece kahverengi, mavi ve yeşil renklerde olabilir?

    göze rengini veren yapının adı iristir. iris, iki katmandan oluşur, melanin pigmenti içeren arkadaki katman ve stroma adı verilen öndeki kalın katman. bu öndeki katman da melanin pigmenti içerir ancak bazen içermez ya da çok az içerir.

    stroma adı verilen katman yoğun miktarda melanin pigmenti içerdiğinde gözümüz kahverengi görünür çünkü melaninin rengi kahverengidir, hiç melanin pigmenti içermediğinde ise gözümüz mavi görünür. ancak bu pigmentin mavi olmasından kaynaklanmaz, tıpkı gökyüzünün mavi gözükmesi gibi, ışığın o katmanda çok fazla kırılıp dağılması yüzünden böyle görünür.

    bu fotoğrafta kahverengi pigment varlığında ve yokluğunda gözün nasıl renklendiği görülebilir.

    yeşil renkli göz oluşması için ise melanin pigmentinin çok yoğun olması ya da hiç olmaması yerine az yoğunlukta olması sonucu oluşur, mavi rengin içine bal rengi gibi bir renk karışması sonucu göz yeşil görünür.

    peki albino insanlarda görülen kırmızı göz nasıl oluşur?

    albino insanlarda hiç melanin pigmenti bulunmaz, irisin ne ön ne arka katmanında hiç pigment yoktur. bu da irisi ışığa karşı aşırı geçirgen hale getirir, gözün içine giren çok fazla miktarda ışık, o kişinin gözündeki kan damarlarına çarpıp gözün kırmızı görünmesine neden olur. ayrıca bu durum fotoğraf makinesinin flaşı patladığında kırmızı göz denilen durumun oluşmasına da neden olur.

    irisin pigment yoğunluğu zamanla değişebilir, yani ben küçükken mavi gözlüymüşüm diyen kişiler aslında yalan söylemiyorlar. sadece küçükken gözlerinde az miktarda melanin pigmenti vardı ve gözleri mavi görünüyordu, ancak zamanla bu pigmentler arttı ve gözleri kahverengi görünmeye başladı.

    ayrıca gözlerinin kışın mavi yazın yeşil olduğunu iddia eden kişiler de yalan söylemiyorlar. gözlerindeki az miktarda bulunan melanin pigmenti tıpkı yazın güneşe çıkıp bronzlaşmamız gibi yazın daha koyu hale gelip gözlerinin farklı renkte görünmesine yol açıyor.
hesabın var mı? giriş yap