• kapıların açılış yönünün, demokrasi ile ilişkisidir. yaşayanlarının kul ya da tebaa değil de vatandaş ve birey olabildiği, devletin millet için var olduğu memleketlerde binaların kapıları dışarıya doğru açılır. bu hem çıkış ve kaçış için kolaylık sağlar hem de kapının açılışında bir rahatlama verir. ifade ettiğim gibi olmayan memleketlerde ise heralde polis içeriye kolay girebilsin diye kapılar hep içeri doğru açılmaktadır.
  • “ 1 hafta kıbrıs’ta tatil yapayım sonra 1 haftada yunan adarında tatil yapayım” derseniz, farklı bir evrak kullanmanız ile tatil planınız yalan olabilir.

    eğer bir türk olarak kktc’ye kimlikle değil olur da pasaport ile girerseniz. pasaporta vurulan mühür nedeniyle hiç bir şekilde yunanistan vizesi alamıyor yani gidemiyorsunuz. vizeniz var diyelim, onu bile anında iptal ediyorlar. yunanistan’a vize almanın şartlarından bir maddesi kktc ziyaret etmemek, aslında ziyaret edip iz bırakmamak diyelim.

    2. madde
  • aspirin ve eroin'in mucidi / üreticisi olan bayer firması, almanya 1. dünya savaş'ını kaybedince versay antlaşması gereği marka haklarını fransa, ingiltere, rusya ve abd'ye devretmiş. bu sayede bu ilaçlar hem dünya geneline yayılmış hem de almanların bu ilaçlar üzerinden para kazanmaları engellenmiş.

    daha önce malum ülkelerin toprak bölüştüklerini duydum ama bu... üst düzey ibnelik.

    https://www.reddit.com/…e_aspirin_was_originally_a/

    https://www.uselessinformation.org/aspirin/

    https://carolynyeager.net/…ermany-versailles-treaty
  • kralların & sultanların ordularının başına geçip sefere çıkmalarının asker üzerindeki, dolayısıyla başarıdaki etkisini yadsıyabilmek mümkün değildir. çünkü, neredeyse bütün imparatorluklarda belirli bir aşamadan sonra imparatorların, gelişmeyle birlikte hızla renklenen saray yaşamının çekiciliğine kapılıp ordunun başında sefere çıkmayı külfet saymaya başlamalarıyla devletin gelişme eğrisi de mutlaka, hemen ya düşüşe geçmiş, ya da duraklamıştır.

    örneğin, osmanlı imparatorluğu'nun 16. yüzyılın ikinci yarısına kadarki görkemli döneminde tahta çıkan 10 padişahın hepsinin ordunun başında bütün fetih seferlerine katılmış olmalarına karşın, 11. sultan (kanuni'nin oğlu) 2.selim, seferde ölen babasının yerine tahta oturmak için bile istanbul'dan ayrılıp belgrad'a gitmemiştir. ömrünün neredeyse tamamını sarayda geçirip istanbul'da ölen ilk sultan da kendisidir.

    ilginçtir, yerine geçen oğlu 3. murad da tıpkı babası gibi tam 21 yıllık saltanatı süresince bir kez olsun ordunun başına geçip sefere çıkmamıştır. hatta henüz 27-28 yaşlarındaki genç sultana, ataları gibi ordunun başına geçip iran seferine çıkıması gerektiğini, yoksa yeniçerilere söz geçiremeyeceğini anlatmaya çalışan vezirlere de, sanki bir giz verirmiş gibi, 'sara hastastasıyım. hasta olduğumu kimsenin, hele hele askerin bilmesini hiç istemiyorum' diyerek yalan söylemiştir.

    kendinden sonra, tam 19 kardeşini boğdurarak tahta oturan oğlu 3.mehmed ise, yeniçeri ocağının ve ulemanın zorlamasıyla güya ordunun başına geçip eğri seferi'ne çıkmıştır ya, daha ilk çatışmada bozguna kapılıp, atını mahmuzlayıp kçacağı sıra yanından hiç ayırmadığı lalası hoca sadeddin efendi atın dizginlerine yapışıp, o zamana kadar duyulmamış 'osmanlı sultanının cepheden kaçması olayı'nı zar zor önleyebilmiştir.

    kısacası 17. yüzyıldaki, ola ki çocuk yaşta tahta oturtulmanın toy coşkusuyla cihangir olma tutkusuna kapılıp ordunun başına geçerek sefere çıkmaya kalkışmanın veya yeniçeri ocağını eski savaş gücüne kavuşturabilmek için ulema kellesi uçurtmanın bedelini canlarıyla ödemiş genç sultanlar 2. osman ve 4. murad ile bir başka gözü kara genç sultan 2. mustafa hariç, imparatorluğun son 300 yılında tahta oturmuş padişahlardan hiçbiri ordunun başına geçip sefere çıkmayı bir kez olsun aklından bile geçirmemiştir.

    yeniçeri ocağındaki, veya halktaki huzursuzluğu bastırabilmek için başka yol kalmayınca ulema ile vezirlerin zorlamasıyla, sanki ordunun başına geçip sefere çıkıyormuş gibi büyük tantanalı alaylarla istanbul 'dan ayrılan birkaçı da, ya edirne sarayı'nda kalmıştır, ya da sofya'dan öteye gitmemiştir.
    bu padişahlardan 21 tanesi yaşamları boyunca hiç savaş alanı görmemiştir.

    askerin başmda bir savaşa gitmek şöyle dursun kuşkuculuğu yüzünden cuma selamlığı hariç sarayından dışarıya bile pek çıkmayan sultan 2. abdülhamid, şeyhülislamı hayrullah efendi'nin verdiği bir fetva ile gazi olması gibi yaşamında bir an için olsun herhangi bir cepheye uğramamış (bkz: 2. mahmut) da şeyhülislamın verdiği bir fetva ile gazi oluvermişlerdir.

    (ah şu osmanlılar/ demirtaş ceyhun)
  • ufkunuzu uçurmayacak ancak ekşide takılırken ufak çaplı muğla jargonu öğrenmenizi sağlayacak bir iki kelimeden bahsetmek istiyorum. aklıma gelirse ve unutmazsam eklemeler yapacağım:

    aygıt: eşya, aslında tam anlamıyla pazarda satmak için toplanılan domates biberden bahsediliyor

    duvan: tava da denebilir ancak ocakta kullanılan ve kullandıkça isten dolayı siyahlasan büyük tava demek daha doğru olacak

    sacayağ: söylenişi bu, aslında bildiğimiz sac ayağı-bilmeyenler için ocakta yemek yaparken duvaniswh direk ateşe koymadan altına bu üç ayaklı şeyi koyarlar

    kancık: muğla'da küfür olarak kullanılmıyor ki ben önceden bu anlamını biliyordum. yaşı genç olan kadınlardan bahsederken kullanılır. cümlede 'she' mantığı gibi

    bostan: kavun, karpuz

    klorak: çamaşır suyu

    okuntu: bunun karşılığı kelime olarak var mı bilmiyorum. mugla'da bir düğün varsa davetiyeyle birlikte havlu, tülbent, kumaş gibi getirilen şeylerden okuntu getirdi şeklinde bahsedilir.

    bamle: bamya

    sokum: parça, ekmekt için çok kullanılır( bir sokum ekmek ver gibi)

    alme: elma

    coş: çocuk. çocuk da kullanılır ama mesela sizin çocuklar napıyor yerine sizin coşlar napıbduru gibi bir cümle kullanılır

    hadiin bakam: meraba, naber, görüşürüz gibi karsindakini gördüğüne dair her türlü ifade adına kullanılır. mesela konusma sonunda kullanıldığı gibi sadece bahcesinin önünden gecerken oturupduru musunuz, hadiin bakam denir ve geçilir. hatta sadece hadiin bakam da kullanilabilir

    yaaşanmak: seslenmek gibi bir anlami da var. veya bir konusmada yada olayda hiç konuşmadı değil de hiç yaşanmadı şeklinde kullanılır.

    tomate, badılcan, darı: domates, patlıcan, mısır

    papuç: ayakkabı, terlik

    mal: büyükbaş ve küçükbaş hayvan

    bahçe/bahça: genelde tarla anlamında kullanılır

    keymek: giymek

    ança/ançe: alın

    pazar/bazar ekmeği: normal marketten aldığımız ekmek

    cibi: civciv

    korttavuk: yavrusu olan tavuk

    çikin: çirkin

    gadın allahım: güzel allahım

    buz gibi: bu sıfat çok güzel şeyleri anlatırken de kullanılıyor

    gök: genelde bir şeyin açık rengi kastediliyor ama en çok kastedilen renkler açık mavi ve beyaz

    öldü dirildi: kişi bayılmıştır *

    motor: traktör

    kuyruklu: akrep

    adam: koca

    kese: poşet

    geyik almesi: adaçayı

    endeen: ingilizcedeki 'the' gibi kullanılır (mesaj eklemesi)

    endeeli: o şekilde. mesela endeeli edersen olmaz gibi

    ömük: boğaz. boğazıma bir şey kaçtı değil de ömüğüme bir şey durdu denir daha çok

    şatır: güzel demektir. en çok duyduğum cümle de 'abu pek şatır'.

    *aboo derken şaşırma oluyor ancak abu ... şeklinde cümlede kullanılıyor. diğer bir abu içeren cümle 'abu gaç gızım ordan' veya 'abu gaç .(isim)'. bu kullanım hem çekil ordan anlamında hem de mesela zorlu bir durum anlatıyorsun veya karşındaki insanın zorlandığı yahut istemediği bir olaydan bahsediyorsun. o zaman 'abu gaç gızım ordan' gibi yalın halde kullanılabilecekken 'abu gaç mıstıva ordan ben edemem' şeklinde de kullanılabilir.(bu arada evet mıstıva=mustafa)
    ya da yaşlı birisine telefondan bir şey gösterdiğinizi varsayın. o da size 'abu gaç başım döndü' gibi bir cümle kurabilir. *

    şer: yaramaz

    kapaksız: terbiyesiz

    yavaştan aklıma gelen tarifleri de ekleyeyim dedim ve ilk aklıma gelen biber yoğurtlaması oldu. aslında biberi kızartıp tercihe göre sarımsak eklediğimiz yoğurdun içine biberi eklemek. farkları şu ki öncelikle babannemler bunu genelde odun ateşinde zeytinyağı ile kızartırlar ve yine kendi yaptıkları yoğurdu kullanırlar bu yüzden efsane olur. diğer farkı ise sabah kahvaltıda, öğlen veya akşam yemeğinde, arada karnın acıkınca yani ne zaman istersen yenebilen bir şeydir. muhtemelen diğer bir farkı da şu kızartılan biberin üzerine yoğurt gezdirme şeklinde olmaz, yoğurt fazla olur ve genelde büyük biberler kızartılıp dört beş parcaya kesilerek eklenir. yani kizartma ama değil swh. isteğe göre patates de konulabilir içine.

    yağlı badılcan: yani patlıcan yemeği işte. ama yine odun ateşi, zeytin yağı ve tarla mahsulü ile hazırlandığı için efsanedir. aslında domates ve patlıcan eskiden çok çok daha guzeldi ama yine de lezzetli oluyor.

    biber yahnisi: bunu biber yoğunluğu fazla olan yumurtasız menemen gibi düşünebiliriz. malzeme ve yapım olarak bariz farkı yok ama yine odun ateşi, zeytinyağı, tarla mahsulü ve babanne eli işin içine girince muhteşör bir lezzet ortaya çıkıyor.

    keşkek: bildiğimiz keşkek. tek farkı mugla'da hep tavuk etiyle yapıyorlar. bu yüzden iç anadolu veya yine ege'de olan afyon'a ait keşkeğe göre çok daha hafif.

    yahni: bunun türkiye'deki yayginligindan emin olamadim ama eklemek istedim yine de. et yahnisi, tavuk yahnisi bol salçalı ve yağlı yapılır. yerken turuncu bir suyun icinde olur resmen yemek. hatta şunu da belirteyin yeri gelmişken muğla'da kırmızı yemek revaştadır. sebzenin o haşlanmış efendime söyleyeyim buharda pişmiş gibi halleri muhtemelen sadece akdeniz'e özgü. yahniye nohut da eklenebilir.
  • evde kendi imkanlarımızla mentollü sigara yapabileceğimizi öğrenmek ufkunuzu iki katına çıkarır mı bilmem ama kent swithcin 16 lira olduğu ülkede, mentollü sigara tiryakilerinin sigara masrafını üçte birine(belki beşte birine) düşürür.

    henüz bir günlük tecrübeme göre söylüyorum: mentollü sigara tiryakisiyseniz siz de deneyin.

    peşin not: sigaranın her türü sağlığınıza zararlıdır.

    tarifimiz: deneme amaçlı olarak 100 gram adıyaman tütünü alıyoruz. ( 15 lira)

    200’lük makaron alıyoruz.(en kalitelisi 15 lira)

    sarma makinesi ya da aparatı alıyoruz.(7.5 lira)

    bir adet nane yağı alıyoruz.(hacmini bilmiyorum ama 30 liraya aldım.)

    bu malzemeler, günde bir paket mentollü sigara tüketen bir kişiye, yaklaşık 10 günlük(10 paket sigara) sağlar. aşağı yukarı 70 liralık masrafımız oldu ama sarma makinesine bir daha para vermeyeceğiz.

    yapılışı: sarma makinesine, bir dal sigaraya koyacağımız tütünün yarısını yayıyoruz. sonra nane yağımızdan çok az miktar(yani minik bir damla) sigaramızın izmarit ya da pamuk kısmına denk gelen yere damlatıyoruz. sonra biraz daha tütün yayıp sigaramızı sarmış oluyoruz.

    uyarılar: hayvan gibi damlatmıyoruz.
    sigaramızın orta ve uç kısımlarına damlatmıyoruz.
    en önemlisi, nane/mentol etkisinin, sigaranın zararlarını kamufle eden sinsi bir tuzak olduğunu aklımızda bulunduruyoruz.

    artı yönler: bir kere 60 liraya 10 paket sigara yapabiliz. bu parasal kısmın hesabında yanılabilirim, çünkü daha iki gündür kendi sigaramı sarıyorum.
    ikincisi, mentollü sigaraların içindeki mentol kuvvetle muhtemel ki sentetik bir şey ama biz doğal bir nane ya da mentol tadı alıyoruz.

    ben kent switch tiryakisiydim. sigaramı yakmadan önce o nane kapsülünü patlatıyordum. kendi yaptığım mentollü ya da naneli sigara, iddia ediyorum, kent switche on basar. ohhhhh missss aq.

    bir haftalık deneme sonrası gelen edit: mentollü sigara tiryakisi arkadaşlar, lütfen paranızı çar çur etmeyin. dediklerimi uygulayın. aylık sigara masrafınız yedide birine düşüyor. üstelik, üç dört günlük deneme sonrasında, damak zevkinize göre muhteşem bir tat yakalayınca endüstriyel sigaralara “ amk bu ne lan” diyorsunuz.(ben dedim ve diyorum.) her akşam yirmi dakika veya yarım saat ayırın, uğraşın. bu arada sarma sigaradan bir günde bir paket içemiyorsunuz. çünkü doyurucu bir sigara. aylık sigara masrafım 650-700 lira civarındaydı; şimdi maksimum 150 lira! deneyin.

    faydalı edit: sigarayı bırakın.

    pratikleşme editi: tütünü ikiye ayırın. bir bölümüne nane yağı damlatıp karıştırın. sigarayı sararken, izmarite yakın bölümüne naneli tütün, diğer yarısına da sade tütün yayıp sarın.

    afiyet olsun.
  • doğum anında bebeğin ağlama sesi anne kulağına kazınıyormuş. bu yüzden gece bebek her gık dediğinde anne otomatik olarak uyanıyormuş. baba ise horlamaya devam.
  • kahramanmaraş akdeniz bölgesindedir.
  • dünya da motosikletlilere kask zorunluluğu getiren ilk kanun ingilterede çıkarılmış. buna sebep olan şey ise sürat yapan bir motorcunun, aniden yola atlayan 2 çocuğa çarpmamak için kendini motordan atarak feci şekilde can vermesi olmuş.

    ufkumu açan tarafı ise bu motorcunun (bkz: thomas edward lawrence) olması. yani herkesin bildiği lakabıyla (bkz: arabistanlı lawrence)

    hani şu osmanlıya karşı arapları kışkırtıp, osmanlıya saldırtan, sonrada arapları ingilizlerin sömürgesi yapan adam. kısacası tek başına koca coğrafyayı parçalayıp, petrolü olan bölgeyi kendi ülkesine bağlatan ve bunu tek bir kurşun sıkmadan, memur maaşı ile yapan adam.
  • tükenmez kalemlerin uçlarında, minicik demir bir bilyenin var olduğu ve yazma işinin bu bilyenin dönmesine bağlı olduğunu öğrenmek.
hesabın var mı? giriş yap