• hayatimin albumu..
    sarilip uyumak gelio..
  • bu albümü en klasik albüm olarak belirleyen listede oy kullanan bir dinleyicinin söz konusu oyu neden bu albümden yana kullandığını açıklayan yorumu belki de her şeyi en iyi şekilde özetliyor:

    "hepimiz hapı yutmuşuz, dünya çekilir gibi değil ve bizler tamamıyla yabancılaşmış, yalnız insanlarız. fakat bu izolasyon ortamında yalnız değiliz ve lanetimize karşı silahlanmış durumdayız"

    bu yorum albümün çıktığı dönemde (yani 90 ların sonunda) yapılsa da, aradan geçen yıllarla beraber anlamının daha çok değer kazanması da ayrı bir güzel.

    (bkz: modern dünya)
  • albümün en büyük özelliği bi müzikal can simidinden çok reset aracı olması. tatmin etmeyen ya da kafamı şişiren bişi dinlerken/dinledikten sonra sıkıntı hissedersem kulaklığımı takıp ok computer'ı açarım. ya da meet me halfway'i 243. kez dinlediğimi fark edersem hemen airbag'e tıklarım. airbag şarkısındaki muazzam gitar sesinin arkasından duyulan noel baba'nın geyiklerinin çıkardığı çan sesleriyle huzur bulur, radiohead'in neden çiftçinin kara gün dostu olduğunu hatırlar, i'm back to save the universeee diye mırıldanarak uçarım. paranoid android ile ölmeden önce dinleyebildiğim için hayvan gibi şanslı hisseder, subterranean homesick alien'da kendimi bulurum. exit music çok efkarlı gelirse albümü dinlemeyi bırakırım. onu aşabilirsem tamamını dinlerim. eski seksi bi arkadaş gibi artık. normalde kahve içiyoruz sohbet ediyoruz ama çok sarhoş olursak yatakta tutkuyla sevişirken buluyoruz kendimizi.
  • cagin mekanik mutsuz insanina en iyi hitap eden tek album.
  • tekdüze ofis merkezli hayatınızla hesaplaştığınız anların soundtrack'idir. hayatınızdaki her şey ofis gibidir. kullanıp attığınız kağıt bardaklar, sizin olduğunu zannetiğiniz bir masa ve etrafındaki bir sürü gereksiz eşya, öğle yemeklerinde kendinizi müthiş özgür hissettiğiniz "az domates, biraz brokoli ve çok az da havuş alayım. lütfen sos olmasın" anı ve yüzeysel ilişkiler sürdürdüğünüz, istifanızı verseniz hayatınızda bir daha görmeyeceğiniz ofis arkadaşlarınız; kendinizi özgürleştirmek için alıp kredi borçları yüzünden hiçbir mantıksız hareket yapamadığınız arabanız, akşam iş çıkışında, bir alışveriş merkezinin lüks restaurantlarından birinde buluştuğunuz sevgiliniz gibidir.

    ve filmin sonunda bazılarının cesareti olur.
  • "tüm zamanların en iyi albümü" (doğru), "bu albüm mir uzay istasyonu gibidir turistik gezi olarak olağanüstüdür ama uzun süre kalınmaz" (bu da doğru.... time dergisindeki yorum icin bkz: http://goo.gl/61lkrw ) gibi tanımlamalar bir yana size bu albümle ilgili gerçek bir hikaye anlatacağım çocuklar, kaynak mixed media labs'ın ceo'su dalton caldwell . o da albüm kayıtları sırasında emi'de çalışan birinden duymuş :

    biliyorsunuz albüm emi etiketli ve kayıt aşaması çok ağır geçmiş. grup üretim bitene kadar şirketten kimseye en ufak bir ipucu bile vermemiş, tek bir ses dinletmemiş. şirket çalışanları ise tedirginmiş. "ya bari bi sample verin bi şey yapın biz de ona göre pazarlama işlerini halledelim şimdiden, daha kapağı var ismi var, size roportajlar ayarlayacagız" falan gibi.

    en sonunda bu problemli, kah yazar blokajlı kah ilham patlamalı süreç tamamlanmış ve bir final mixi şirkete gönderilmiş. bütün bu elemanlar beyaz yakalılar yöneticiler bi konferans salonuna oturup albümü dinlemeye başlamış. baştan sona çıt çıkarmadan albümü dinlemişler. kısa notlar alan varmış vs.. dinleme bittikten sonra ise uzun bi sessizlik olmuş. bütün elemanlar dağılmış umutsuzca birbirlerinin suratına bakıyorlarmış. en sonunda sessizliği biri bozmuş :

    "what the f-ck did we just listen to… how are we supposed to market that?"

    yani kısaca "ne dinledik a.. k...ym olm biz.. nası pazarlıycaz hacı biz bunu?"

    e tabi kolay değil diyip burada entryimi noktalıyorum.
  • "i am back to save the universe. the yuppies networking. i'd tell all my friends but they'd never believe me, they'd think that i'd finally lost it completely. we hope your rules and wisdom choke you. you know, you know where you are with. i've given all i can, it's not enough. nothing so ridiculously teenage and desperate, nothing so childish. i will stop. you'll only see my reflection. i'll take a quiet life. it's gonna be a glorious day. no-one else would know."
  • roll dergisindeki bir yazida mir uzay ussune benzetildigi yazilmisti bu albumun: turistik gezi icin harika fakat fazla kalinirsa tehlikeli. hayatimin yeni bir bolumune basladigim 1997 yazinda gunde 5 kez dinledigim bir album olmustu ve geriye baktigimda da neden cuvalladigimin kaniti. ayrica bu albumde gizli jkalmis muhtesem sarki icin de (bkz: exit music).

    eger high fidelity tadinda birseyler soyleyecek olursak da; hayatimi zikip atan ilk 5 albumden biridir.
  • kesinlikle ilk defa dinleyecek insanin uyarilmasi gereken bi album. cunku album cok farkli.. o kadar farkli ki radioheadi yillarca dinlemi$ bi insan bile*, bu albumu ilk dinlediginde "bu, bu, galiba nirvana bu" diye bi ciglik atabilio ki muthi$. radiohead'in pablo honey ya da the bends albumlerinde yaptigi gibi gitari gayet kullandiklari bi album olmasina kar$in bu albumde gitar, gitar gibi deil de daha cok piyano ya da daha degi$ik melodi aletleri gibi kullanilmi$, bu yuzden insani irker bi ozellige sahip olmu$tur.

    hele ki paranoid android insani yerle bir eder. her bi bolumu ayri bi destandir. ingilizceden zerre anlamayan bi insan bile thom yorke "rain down.." diye ba$ladiginda aglar. yani bu albumun sozleri bir yana muzigi derinden vurur bir kere. sozler ise tam anla$ildiginda* insani bi irkiltir.

    bu albumu en az 2000 kere dinledim ve her dinleyi$imde yeniden dinlemek icin sabirsizlandim. dinleyecekler eger mp3 olarak dinleyecekse ilk onerim shuffle'i kapatmasi olacaktir. cunku $arkilarin dizili$i bile ayri bi mukemmel. ikinci olarak, bi mum i$igi mukemmel olacaktir. o kadar ki simon and garfunkel dinlerken bile alamayacaginiz zevki alabilirsiniz kesinlikle.

    yine de hatirlatmakta fayda var: dinlerken etrafinizda kesici alet bulundurmayin, benden soylemesi.

    edit: "o kadar dinledim, bari bir de entry gireyim" diye okuyordum başlığı ki, bunu gördüm. ne ara yazdığımı gerçekten hatırlamıyorum. gerçek şu ki kesinlikle anlatamamışım. şu bir sene içinde belki yüzlerce defa daha dinledim ve de yazdıklarımın hiçbiri kâfi değil. yine anlatmak istiyorum, istiyorum fakat anlatamayacağım çünkü thom yorke tekrar "rain down, rain down, come on rain down on me..." diye ağlatmaya başladı. siz yine de kesinlikle dinlerken shuffle açmayın, büyüsü bozulmasın.
  • benim icin security blanket olan album. icimdeki cocuk en umutsuz oldugu zamanlarda ona tutunuyor. i may be a paranoid but not an android..
hesabın var mı? giriş yap