• david mametin politically correctness ve cinsel taciz kavramlarını öğrenci-öğretmen ilişkisi çerçevesinde ele aldığı bir oyunu.
    öğrenci carol profesörlüğünü bekleyen john ile adeta oynar ve onu istediği kıvama getirmeye çalışır.
    zamanında geoffrey rush ve cate blanchett tarafından oynanmıştır sahnelerde. hatta halk inandırıcı oynadığından kelli cate i linç etmeye kalkmıştır.
  • su anda cnbc-e'de oynayan ve ingilizce calisanlar icin yeterince acik bir konusma havasi icinde gecen film. esegi basina baglasan ogrenir yani o derece. o kadar acik konusuyorlar ki konunun ne oldugunu anlayamiyor insan...
  • sloganı "whichever side you take, you're wrong." olan film. david mamet tarafından yazılıp yönetilmiş. zamanında bir şahsiyet bir kısmını tirad olarak oynamıştı, türkçe çevirisi çok başarısızmış, orjinalini görünce farkediliyor. diyaloglar çok sağlam. hayatta her şey yalan denilen bi anda bu filmi izleyip asıl yalanı ve çelişkileri görüp, hangi tarafı tutarsanız tutun yanlış taraftasınız lafının hayata ne kadar uygulanabilir olduğunu ve aslında hayat yalan derken her şeyin göreceli olduğunu farkedip herşeyin aynı zamanda gerçek olabileceğini görüp şaşırabilirsiniz. herşeyin aslında binary olduğunu farkedebilirsiniz. çünkü bir taraf olmadan diğeri olamıyor ve ve hiç bir zaman bir taraf tamemen doğru olmuyor. her neye karar verirseniz verin ne önceki durum ne sonraki durum birbirinden daha iyi, daha haklı veya daha doğru hatta daha yanlış değil bir süre geçtikten sonra. ve o süre geçtikten sonra herşey anlamsız bir kargaşa oluyor ve ne yaparsanız yapın ne doğrusunuz ne yanlışsınız. sadece onu yapmışsınız. belki de böyle filmlerin yazılmasını ve çekilmesini yasaklasınlar en azından "suicidal tendency" kavramını anlayan insanlara karşı... çünkü yaptığınızın doğru mu yanlış mı olduğunu, iyi mi kötü mü olduğunuzu kara kara düşündüğünüz bir anda aslında değişik açılardan bakıldığında veya yeterince zaman tanındığında her şeyin her iki durumu da karşılayacak bir konuma geliyor olması gerçeğinin bu kadar açık yüzünüze vurulması çok da yaşanmak istenen bir durum olmuyor galiba...
  • david mamet'in 1994 yılında çektiği ve başrollerde william h. macy ile debra eisenstadt'ın oynadığı ilginç bir film. paso yeni alacağı evin depozitosuyla ilgili telefon görüşmeleri yapan bir öğretim üyesiyle kevaşe bir öğrencinin maceraları...
  • afedersiniz otuzbir çekme fiilini insana hatırlatan film. insan sonunda ancak bu kadar rahatlayabilir. ama işimize bakalım. bir hocanın aklından zerre kötü bir düşünce geçmezken, öğrencisinin tam tersini düşündüğü kafkaesk bir durum var filmde (yahut oyunda artık). her ne kadar kız öğrencinin bazı düşünceleri farklı şartlar altında prim yapabilecekse de, biz biliyoruz ki gündelik hayatın akışı içerisinde bu karı sertifikalı bir manyak, ve söz konusu profesör ise düpedüz mağdur durumda. bu noktada film, birebir interaksiyon içinde olabilecekleri olmuş gibi, mekan içinde o an mevcudiyeti olmayan üçüncü şahıslara yutturmanın kolaylığından dem vuruyor. yani toplumsal cinsel rollere yüklenenler her ne kadar bir tarafı kral yapıyorsa, diğer tarafa da bir o kadar "kral dal daşak geziyor baksana" deme hakkını veriyor, hem de her şart altında. pek bir rahatsız oldum. dava açacağım stüdyoya.
  • saman altından "whoever wins we lose" gibi bir gizil slogan da yürütmüş gibi olan david mamet filmi. filmin başlangıcında ezilenden yana çıkma içgüdüsü ile kısa bir süre öğrenciden yana taraf olma eğilimi ağır basıyor. sonra öğrencinin sadece alacağı notları ve hak edeceği diplomayı düşünen bir moron olduğuna karar verip kendisine bilginin felsefesini aşılamaya çalışan profesöre saygı duyulur gibi olunur. öğrencinin şikayet etmesi karşısında adeta bir fatal attraction veya the crucible gibi profesör kurban rolüne geçer. sonra öğrencinin içinde bulunduğu şartları, çaresizliği ile dalga geçercesine üst perdeden konuşan profesöre sinir olunur. öğrenciye sempati duyulur. birden öğrenci çantasından sansürlenmesini istediği kitap listesini çıkarıp şantaj yapmaya başlayınca profesöre yakınlık duyulur. profesör "sizin gibilerin olduğu bir kurumda çalışana lanet olsun zaten" dediğinde aniden bonus puan kazanır. sonra tavizkar görülüp tekrar dışlanır. kızın tecavüz suçlaması bilgisi ile tekrar mazlum olur. bu kadar şeye göğüs gerdikten sonra bir "bebeğim deme" lafına mağlup düşüp kızı tekme tokat dövünce gene sempatiden yer. en sonunda ikisi de oldukları yere yığılınca film biter.

    lillian hellman'in öğretmenlerini lezbiyen ilişki içinde olmakla suçlayan öğrencileri anlatan oyunu the children's hour gibi daha dramatik ve keskin iyi/kötülerin varolduğu eserlerle kıyaslayınca david mamet gerçekten öznellikleri vurgulamış ve brechtvari bir yabancılaşmayı yeni bir eksene taşımış.
  • oyunu birkaç şekilde inceleyebiliriz.

    --- spoiler ---

    birincisi oyun boyunca tartışan iki karakter toplumun en elit kesmini temsil ediyorlar çünkü üniversitedeler ve ikisi de toplumun en değerli kurumlarından bir tanesinde, üniversitedeler. ve en son sahnede artık olay fiziksel şiddete taşınıyor. eğer toplumun en değerli ve kültürlü kesiminde kadın ve erkek böyle ise oyun toplum içindeki tartışmaya dikkat çekiyor
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ikincisi kadının toplumda çektiği zorlukları anlatıyor. (aslında amerikan toplumunda çünkü oyunun yazıldığı dönem amerika'da birçok öğretmen öğrenci taciz davaları vardı hatta birçok akademisyen buna dahil oldu) oyunda kadın en dipten gelip oyunun sonunda galip olarak çıkıyor ama sonunda erkek karakter onu hep aşağılıyor -son sahnede dayak yiyen kadın görüntüsü-
    --- spoiler ---

    oyunu modern drama olarak kabul edebiliriz çünkü olayın gerçek hayatta her zaman rastlayabildiğimiz bir örgüsü var ve oyunun teması (oyunun 1980 lerde oynandığını düşünürsek) kadın erkek ilişkisinin en fazla sorgulandığı dönemde iki cinsiyetin davranışlarını sorguluyor.
hesabın var mı? giriş yap