aynı isimde "ordu" başlığı da var
  • ordu'nun neredeyse yarısına tekabül eden merkez ilçe olan altınordu'yu ezici bir fark ile chp adayı kazandı. büyükşehir olmasaydı haritada ordu'da kırmızı renkte olacaktı, burası çok önemli bir detay.

    iyip'in adayı 2002-2019 yılları arasında üç dönem akp vekilliği ve bir dönem de akp'den büyükşehir belediye başkanlığı yapmış üç ay önceye kadar halâ akp üyesi olan bir şahıs. iyip'ten aday olması akp'li olduğu gerçeğini değiştirmez. akp'lilerin taptığı muhaliflerin nefret ettiği bir adam. ordu'ya verdiği zararları imar oyunlarıını usulsüzlüklerini mafyavari edasını bilmeyen yok.

    chp iyip adayına desteğini açıklasaydı iyip yine kazanamayacaktı, chp'liler hilmi - enver karşılaştırması yaparak zaten hilmi lehine stratejik oy kullandılar.

    bir tarafta 68 kuşağı ile odtü'de sıra arkadaşlığı yapmış fikren daha ılımlı bir aday, diğer tarafta yeninden refah'ın adayı olsa sırıtmayacak elinde olsa şeriat çığırtkanlığı yapacak bir profil.

    hilmi güler'in, akp'nin büyükşehiri kazanması asla iyi oldu demiyorum, fakat enver yılmaz'ın iyip'in kazanamaması kesinlikle çok iyi oldu.
  • uzun zaman sonra gittim ordu'ya. akrabalarımın yüzde doksanı ordu topraklarına yayıldıkları için köy köy ilçe ilçe gezdim(belediye başkan adayı gibi, evet). gördüklerim hayli ilginçti. tarlalar boşalmış ordu'da, önceden ineklerin, tavukların olduğu ahırlar ağızlarına kadar kömür dolu(evet şu işçilerin hayatları hiçe sayılarak çıkartılan ve oy için bedava dağıtılan kömürler). , bırakın ineği bir tavuk sesi bile duyulmuyor köylerde. yaşlı bir adam(akrabam olur), kapı komşusu için "erdoğan'a verdim diyor ama bence vermedi, vermedi oğlum az anadığın değil o" diyor. herkes diğerini takip eder olmuş, baskı halt safhada. zengin fakir ayırt etmeksizin üç kuruş maaş bağlamış devlet herkese. üretim sıfır, köylerde gezince insan hayret ediyor. kahvehaneler ağızlarına kadar dolu, yemeğe ekmeği olmayan adamın altında kırk milyarlık araba var ve altmış milyarlık banka borcu. ilginçtir, gezide ölen çocuklardan kimsenin haberi yok. askerimize kurşun sıkan vatan hainlerini öldürmeyeceğiz mi dedi mesela gençten bir çocuk gezi olayları için. gençler ise ayrı bir konu. önceden lise bitince üniversiteye okumaya gidilirdi çoğunlukla şimdi ise çocuk liseyi bitirebilirse askere gidiyor, geri köye dönüyor. çünkü babası çalışmadan yaşanabileceğinin ayaklı kanıtı. bizzat kuzenim sayılır; lise bitmiş, asker bitmiş, iş yok güç yok. paşanın en büyük hayali ordu'ya yapılacak stadyum. her derenin üzerinde en az üç tane hes, yaylalara beton apartmanlar dikilmiş. tüm bunlara toprakta dayanamamış olacak ki; bu sene bir tane fındık yok, sadece fındık mı, meyve ağaçları bile bomboş. biz büyükşehirlerde yaşayanlar her seçim sonrası ağzımız açık; nasıl bu kadar fazla oy alıyorlar diye daha çok şaşırırız. yayla evlerinin istisnasız hepsinde erdoğan posterleri var. halkın bu kadar tembelleştiği, toprağın, hayvancılığın bu kadar boşlandığı yerde büyük yıkım yakındır. derdim a ya da b partisi değil. sistem tembelliğe itiyor, sistem borçlandırıp kendisine bağlıyor. o yüzden karadenizin büyük bölümü akp'den sonra hayat olduğuna inanmıyor. (muhalefet karadenizi terk etmiş zaten)
  • ne de şirin, ne de güzel bir sahil şehrimiz imiş kendisi! aman yarabbi sana geliyorum. yemyeşil tepelerinin denizle birleştiği büyüleyici nokta. küçük, küçücük içi dolu turşucuk diye anlatmışlardı bize yalanmış efenim. gayette kocaman bir şehir imiş. aradan pıtıt pıtır boy gösteren fındık bahçeleri, bahçelerin arasından görünen güzel denizi ile cennetin dünyada varolabileceğini düşündürdü bize.

    bir boztepesi var imiş ki, tepeye tırmanırken tırstık biraz evet. arada allahım sana geliyorum yarabbim nidaları ilen tırmanırken, tepeye çıkıp içen sarhoş gençlerin, bu dolambaçlı yollardan aşağı yuvarlanmadan nasıl indiklerini sorguladık. lakin o meşakkatli yolculuk sonrası tepeye vardığımızda dibimiz bildiğin yere düştü. o ne güzel bir manzaradır!

    ordu'da bir kamp adeti söz konusu efenim. yazları şehir halkı deniz kenarında ki kamplara çadır atarlar. yaz bitene kadar bu çadırlarda yaşanır. işe güce buradan gidilir gelinir. gelinir gelinmez denize girilir, serinlenir. sanırım yayla kültürünün post modern bir halidir bu. aldılar bizleri kamplara götürdüler. geçler organize olmuş, en kayganından votka eşliğinde bağlamaları ilen türküler söyleyip şenlendirdiler şu fakir gönüllerimizi denize nazır.

    şu noktada hemen deyinmek isterim ki ordunun insanı havasından mı suyundan mı bilemem bir başka güzelmiş yahu. bu insanlarla arkadaş olmak için en ufak bir çaba sarfetmenize gerek yok, sizi hemen sarıp sarmalayıp aralarına alıveriyorlar. hiç bir şekilde kasmanıza gerek yok, onlar zaten deniz insanının sahip olduğu rahatlığın on katı yükseklikte bir rahatlığa sahip. neşeleri her daim tam, muhabbetleri tadına doyum olmaz kıvamda. sevgili ordulular size sesleniorum şuracıktan: seviyorum sizleri.

    bir o kadar da kıskandım yanlız, onu da söylemeden edemiyeceğim. böyle denize nazır eğlenceleri, kamp ateşleri, beach volleyball'ları falan, şu kurak memleketteki aciz hayatı düşünüp, ne boktan şeylerle mutlu olmaya çalıştığımızı görünce hasetimden çatır çatır çatladım vallahi.

    ordu'ya dönerekten efenim, mutfakları da ayrı bir güzel imiş. midemin bozgunundan pidelerinin tadına bakamadım, bakanlara danışıp bilgilendiricem sizleri. genel olarak damak tadları aşmış bu insanların. hayatımda yaptığım en güzel kahvaltı burada, yediğim en güzel balık yine burada idi. efenim yolunuz düşer ise çarşı içerisinde belediye binasının hemen arkasında ki derin balık lokantasına mutlaka gidiniz ve levrek buğulamalarının tadına bakınız. özel sosuna ekmeğinizi bandırmayı da unutmayın sakın. balığın peşinden ikram edilen çay ile küçük küçük mini helvanızıda afiyetle yerseniz mideniz mutluluktan şarkılar türküler söylemeye başlıyacaktır.

    bu ordunun muazzam, kocaman, upuzun bir tüneli mevcut. kendisi sanırım bolu tünelinden daha uzun. aydınlatması süper güzel bir şekilde tam bir tünel aydınlatması olmuş, gözümüzü hiç yormadı, hiç kör etmedi bizi. mesleki alışkanlarımdan vazgeçemiyorum sevgili sözlükçü, gözlerim hep inceliyor hep inceliyor.

    ünye, fatsa ve beyazkum gönüllerimizin şenlenmesi mutlaka görünmesi gereken mekanların arasındadır.

    heee unutmadan bide yason burnu diye bir yer var. evet evet bildiğin kilise. böyle 1800 lü yıllardan kalma. kilise olaraktan pek bi özelliği olmasa da yer olaraktan pek muazzam. yemyeşil bir burnun tam ucunda, masmavi denizi seyretmekte kendisi asırlardır. öyle oracıkta bizde keşke asırlarca seyredebilseydik karadenizi.

    efenim orduda ordu karşılaması oynanır imiş. öyle görüldüğü kadar zor bir oyun değil bu. gayet eğlenceli olmakla birlikte bel fıtığınız var ise şiddetle uzak durunuz.

    ordunun ve karadenizin vazgeçilmezlerinden bir diğeri ise turşu kavurmasıdır. lakin ben bunu zaten kendi başlığında irdeledim, uğruna şiirler dizegeldim.

    bir diğer nadide tad ise denizciler dondurma salonunun sade dondurmasıdır. salon yine çarşı içinde bulunmasıyla beraber, sade dondurmanın mutlaka tadına bakılmalıdır.

    ordudan dönerken, havzaya gelmeden yol üzerinde bi dünya menemenciler var. orda menemen yemeyi sakın unutmayın, bak vallahi pişman olursunuz.

    böyle işte sevgili sözlükçü. gidin görün. önümüzde ki yaz hep beraber çadır atalım.
  • kafa yapısı olarak karadenizin izmiri. sahil yolu projesinde diğer il ve ilçelerin kıyıları katledilirken ordu sesini çıkarmış, kıyısını asfaltla çiğnetmemiştir. yerel seçimlerde de diğer kıyı şeridi iller akp ye en az bir kez teslim olurken, olanca akp ablukasına karşın iki seçimdir ters duran bir şehirdir ayrıca. diğer kıyı şeridi illerine göre şehri daha emniyet açısından daha nezihtir. insanı insana saygılıdır. 2000lere gelirken şehir aktivite olarak ufakken 10 sene içinde şehirde birçok yer açılmış, küçük nüfusuna karşın şehir gelişmiştir.
  • türkiye'nin yaşanılacak en güzel şehridir.
    hayır çorum yozgat vs 'li değilim doğma büyüme izmirliyim.

    son beş yıldır mesleğim gereği bu şehirde yaşıyorum ve adeta kendisini bana aşık etmiştir. tabi bunda düşük beklentiyle gelmemin sebebi de olabilir ama yıllar sonra diyebiliyorum ki ben burada yaşlanabilirim. anlatayım o zaman

    bi kere şehrin zaten kendisi güzel. evet küçük ama kendi içinde sahili, boztepesi, son düzenlenen çarşısı ile cidden göze hoş gelen bir yapısı var. coğrafyasına zaten değinmiyorum bile o karadeniz'in diğer illerinde de var ama bu şehirdeki yaşam kolaylığı onlarda yok.

    sahil yürüyüş yolu türkiye'deki en güzel sahil yürüyüş yollarından diyebilirim. özellikle bu plaj mevki tarafı dedikleri. gecesi başka gündüzü başka güzel. sabah 5 te gel koş, akşam bisiklet yolunda bisiklet sür, gece plaja at sandalyeni takıl, miss. bu arada şehir zaten deniz şeridi üzerine kurulduğu için bu sahile en uzak mesafeden araçla 10 dk da ulaşabilirsiniz.

    yukarıda bir arkadaş yapacak bir şey bulamazsınız demiş. ben söyleyim 5 yıldır buradayım hala kafamda yapacağım bir çok şey var. bi kere şehir ekstrem sporlar konusunda çok aktif. burada bildiğim dağcılık, dalış, off-road, bisiklet, yamaç paraşütü hatta woswos grupları bile aktif bir şekilde etkinlikler düzenliyorlar. bende son 2 yıldır dağcılık ve fotoğrafçılık kulüpleri ile hem kendimi farklı alanlarda geliştirme imkanı buldum hem de orduyu karış karış gezdim. bu sene de kano sporuna başlamaya düşünüyordum hop pandemi.

    alışveriş delisi bi insansanız evet ordu'da bunu bulamazsanız. şehirde avm yok. bunun için samsuna veya trabzona gidebilirsiniz. ama bu beni avmlerden nefret eden bir insan olarak hiç etkilemedi. zaten şehir son yıllarda yapılan düzenlemelerle trafiğe kapalı olan çok hoş bir ana cadde ve çarşıya sahip. işimi görüyor.

    cittaslow ünvanı almış perşembe sahil kasabası var ki bana kalırsa burası tam anlamıyla saklıcennet. bi kere araba kullanmayı seviyorsanız perşembe bolaman yolu türkiye de sürüş keyfini en iyi hissedeceğiniz yerlerden. yeşilin her tonu ve masmavi bir denizin içi içe geçtiğini düşünün perşembe öyle bi yer. ve sakin girintili çıkıntılı bir çok güzel koya sahip. ben ne zaman merkezden sıkılsam buraya giderim tam kafa dinlemelik yer. yazın da denize girilecek güzel koyları mevcut. bana kalırsa perşembeyi bu denli güzel yapan şey hala keşfedilmemiş olması. umarım da böyle gider.

    sosyal hayata değinelim. her kafaya uygun mekan var, ister alkollu ister alkolsuz. alkollu olarak canlı müzik dinleyeceğiniz veya fasıl yapacağiniz yerler de var. az var ama gayet güzel mekanlar deniz kenarı falan. zaten az olması bile hoşuma giden bi detay, izmir'de biyere gitmeye kalksak 40 saat hangisi diye düşünüyoruz, burada mekan sayısı az olduğu için seçme şansımız da kolay oluyor. aynı zamanda kaliteli kahve yapan güzel cafeleri de mevcut. piyes'i öneririm.

    bana kalırsa bu şehrin en önemli avantajı türkiye'nin en küçük büyükşehiri olması. yani hem bir büyükşehir olduğu için bir çok olanağa sahip ve aynı zamanda küçük olduğu için tüm bunlara kolayca ulaşma imkanına sahipsiniz.

    bu yazıyı daha çok ordu'yu gezmek isteyenler için değil de yaşamak isteyenler veya merak edenler için bir rehber olsun diye yazdım. zaten yaylaları, tarihi yapıları, dereleri konusuna hiç değinmedim bile uzar gider. bir de şunu söyleyim karadeniz insanına genelde sözlükte çok yükleniliyor. ben 5 yıldır burada öğretmenim. ne ayrımcılık, ne hoşgörüsüzlük ne de kaba bir tavırla karşılaştım. tam tersine gayet sıcakkanlı güler yüzlü harika insanları var. hatta ilk ev sahibim dünya iyisi bi insandı. ama genelde ordulular birbirlerini sevmiyorlar çünkü ben ne zaman bundan bahsetsem, bir çoğu bana "demek ki sen iyilerle karşılaşmışsın" diyorlar, bunun sebebini çözemedim:) ordu'nun güzel insanlarına selam olsun:)
  • saçını makyajını kuaförde yaptırmış gucci gözlüklü aşırı süslü kadınların restoranlarda hunharca turşu kavurması yedikleri şehir.
  • gayrıciddi akplilerin kafalarına göre ismini değiştirmeye çalıştıkları il.

    genelde ordu'nun üzerinden konuşuluyor;
    ama bir de işin altınordu tarafı var.

    altınordu, bizim tarih eğitim sistemimizde hak ettiği kadar yer almamakla birlikte doğu avrupa,
    batı asya, ukrayna ve rusya tarihlerinde büyük önemi olan dev bir imparatorluktu.
    yöneticileri moğol olmakla birlkte halkı ve gücü ekseriyesi kuman/kıpçak olan türk boylarından gelirdi
    ve resmi dili türkçeydi.

    ordu şehrinin altınordu devleti ile bir bağlantısı yok.
    onun ötesinde, zaten altınordu ismini koymak isteyenlerin böyle bir tarih bilinci ve niyeti yok.

    biri, altın sıfatının akp'nin ordu'ya yaptığı yatırımlar sonucu ilin altın (!) değeri kazanmasına bağlıyor.

    bir başka akpli ordu milletvekilinin altın ismini sahiplenmesi ile çok daha mantıklı bir nedene dayanıyor:
    "altın saçlı bir vekilim, tabii ki yakışır bize!"

    bu mantıkla, yarın öbürgün bir siirt milletvekili çıkıp, "geçen bayram tatilinde roma'ya gittim,
    çok beğendim, bundan sonra siirt'in adı doğu roma olsun" demesi gibi bir şey bu.
  • çok kez içinden geçip konaklama fırsatı bulamamıştım. bu sefer uzun sayılmasa da bir kaç gün kalma fırsatı bulup, dumurdan dumura daha doğrusu önyargılarımın götüme girmesine sebep oldu bu güzelim şehir. güzelim sahilini, inanılmaz yeşilliği bunlar tamam da insanları bile bambaşkaymış. sabahın bir vakti minibüse binip günaydım dediğimde, minibüsteki herkesin günaydın demesi, aynı şekilde iyi akşamlar versiyonunu yaşamam beni çok mutlu etmiştir. bunun haricinde daha ilk günümde otelde odamın hazırlanmasını beklerken girdiğim kafede çalan müzikler (loreena mckennitt, aziza mustafavs., ki bunları çalan kafe bursada yok malesef) ile kafeye vuruldum. daha sonra bir arkadaşla şehir içinde gezerken çay molası için girdiğimiz bir yerde orgazmatron çalması ile hepten şaşırdım çünkü rock city diye tanımlanan bursa'da metal çalan yer hiç kalmadı. geceleri etraftaki insanlar erken evlerine çekilmeye başlasa da, yine şehir merkezinde her zevke hitap eden barların bulunması yine süper bir olay ki girdiğim bir barda kıraç'ın sevmediğim bir şarkısını (evet hiç birini sevmem) grind gibi coverlayan gençlere ayrı bir saygı besledim. karadenizde öncelikle pide yenir düsturundan hiç şaşmadım ve ordu'da da bu düsturu yerine getirip, girdiğim bütün pidecilerden memnun kalmakla birlikte, bon jovi eşliğinde hayatığımın en değişik kaşarlı köftesini yediğim o güzelim pideciyi de ömür boyu unutmayacağım. netice de bir gün daha bu şehirdeyim. aslında bu entariyi de şehirden ayrıldıktan sonra düzecektim ama 3 gündür tek bir kötü olayla karşılaşmayınca dayanamadım. ha derseniz uzun süre kalınır mı bu şehirde. büyük şehirden gelenler için ufak bir yer burası, ne beklediğinize göre 2 günde sıkılmanız da mümkün aylarca da kalınabilir. yine de bir şekilde insan yolunu bu şehirden geçirip bir uğramalı.
  • adının altınordu olarak değiştirilmesi fikri en az izmirin adının gavurizmir, kütahyanın adının porselenkütahya, manisanın adının mesirmanisa, ankaranın adının ankara ç. olarak değiştirilmesi fikirleri kadar yaratıcı ve başarılıdır. kayıp bilecik, bodur bolu, sarhoş tekirdağ, zehirli karabük de diğer aklıma gelenler.

    lakaplar türk kültürünün bir parçasıdır. bu yüce geleceği yaşatanlardan allah razı olsun.
  • insanın içini acıtan şehir. şehri ele geçirmesiyle ilk önce tiyatro festivalini iptal eden akp belediyesi, şimdi de iki sene önce uluslararası taş heykel sempozyumu' nda heykeltraşların ordu için yaptığı heykelleri "tahrik edici" olduğu ve "neyi temsil etmeye çalıştığının belli olmadığı" gerekçesiyle kaldırmaya niyetlenmiş. ekimde düzenlenen edebiyat festivali' nin akıbeti konusunda sanırım bir şey söylememe gerek yok.

    cidden bu kadar sanat düşmanı bir zihniyet daha ben görmedim.
hesabın var mı? giriş yap