• kazasıyla meşhurdur bunlar. çok dengesiz bi araç olmasına ek olarak bi de üzerine altı, yedi kişi binince kolayca devrilir. sonra bu altı, yedi kişi yanlarında en az on tane yakınlarıyla beraber acil servise hücum ederler. grafisi, ateli, suturu, adli raporu derken acil servis kilitlenir.

    bu sırada hasta yakınlarının erkek olanları kapının önünde çember oluşturup sigara içmekte, olayın kritiğini yapmaktadır. kadın olanlar ise dizlerini dövüp kendilerini yerden yere atmakla ve dramayı biraz daha derinleştirmekle meşguldürler. elbette bikaç tanesi hazır hastaneye gelmişken acile sıra alıp 3 aydır devam eden baş ağrısı şikayetine şifa aramaktan geri kalmaz.

    süreç uzadıkça beklemekten -ve birbirlerinden- sıkılan; kalabalık ve mağdur(!) olmanın verdiği güven ve birlik duygusuyla bir gün öncesine kadar siklemedikleri insanları bi anda canlarından çok sevmeye başlayan hasta yakınlarının haklarını aramaya başlaması çok yakındır. önceleri "bizim hasta nolcak", "bilemem kimin kolu kırılmış mı", "çocuğun filmine baktın mı", "başka doktor yok mu", "ne biçim hastane burası" şeklinde başlayan bu hak arayışları zamanla hemşire taciz etmek, güvenlik görevlisini tartaklamak, doktoru tehdit etmek boyutuna ulaşır.

    tabi doktorun sabrının taşıp sürekli hastaları ve yakınlarını azarlaması sürece yardımcı olmaz. artık olay hastane güvenliğinin boyunu aşmış, 155'i aramanın zamanı gelmiştir.

    polis gelip ortalığı sakinleştirdiğinde rahat bi nefes almak için henüz çok erkendir. götünü kaldırıp hastaneye kadar gelmiş olan sevgili türk polisi iş yükü arttığı için mutsuzdur. hazır gelmişken iki işi birden hallederek en azından günün kalanında karakolda bayat çay içip at yarışı muhabbeti yapmayı garanti altına almak ister. bu sefer de polis başlar tacizlerine: "hocam raporlar hazır mı", "ne zaman hazır olur", "geçici rapor vermiceksin di mi hocam", "savcı bey geçici rapor vermesin dedi geçen sefer çok kızdı"...

    işine karışılmasına sinirlenen doktorumuz bu sefer başlar polisleri de azarlamaya. işler artık iyice çığırından çıkmıştır. bütün bunlar olurken doktorumuz çoğu boğaz ağrısı şikayetiyle başvuran en az bi elli hastaya daha bakmış, bi iki tane de ciddi hastanın ilk müdahalesini yapıp ildeki hastaneye sevklerini ayarlamıştır.

    öyle veya böyle bütün işler yetiştirilir. başvuran her hasta bi şekilde muayene olur, tedavisini alır. ilahi bir kuvvetin :p yardımıyla tüm bu kargaşa bi anda sonlanır. ortalık sakinleşir. doktorumuz elini yüzünü yıkar, dişlerini fırçalar, içini garip bi huzur kaplar. sabah 8'den gece 12'ye kadar 200 civarında hasta bakmıştır. artık doktor odasına gidip ders çalışma zamanıdır. 3'e kadar hasta yoğunluğu pek azalmayacağı için uyumak gereksizdir. 3 gibi yatağa girildiğinde anında dünyanın en tatlı uykusuna dalar. ellerinde at yarışı kuponu olan ama aslında glikolizin hız kısıtlayıcı basamağını tartışan polislerin yanından patpatla geçerken araç bi anda devrilmeye başlar, ancak tam düşmeden telefon çalar: "hocam hasta var"...

    doktorumuz küfrede küfrede tişörtünü giyerken saatine bakar. saat daha 3:15'tir. "bi daha uyumuycam amına koyim" diye kendi kendine söz verir. çünkü uyuyup uyandırılmak harbiden adamın ağzına sıçan bi olaydır. ama her seferinde bi umutla "belki hasta gelmez lan" diye kendini kandırıp dünyanın o en tatlı uykusuna dalar. maalesef telefonun tekrar çalması çok gecikmeyecektir, saat 3:45'te yine aynı lanetli cümleyi duyar: "hocam hasta var"...

    nefret ediyorum senden patpat.
  • türk ordusunda motorunun sesinden dolayı uh 1'e verilen lakap.
  • memleketin pek çok bölgesinde trafiğe kaydı yapılamayan bu aracı kullananlardan da ehliyet sahibi olması istenmez. yerel yöneticiler "yörenin gerçeği" diyerek bu araçların üretilip kullanılmasına göz yumar. bazı bölgelerde aracın kasasının alt kısmından uzatılan mil sayesinde motordan hareket alarak testere vs. gibi yaratıcı ve kullanışlı projeler hayata geçirilirken, bazı başka bölgelerde de henüz geri vites keşfedilmemiştir.
    günün birinde bir kasabaya yerleşmeye karar verilirse, bölge sakinlerinin zekası ve hayal gücü bu araçların gelişmişliğine bakarak tespit edilebilir. henüz geri vites icat edilmemiş bazı iç anadolu kasabalarında yaşamak bir yana dursun, su içmek için bile mola verilmemesi tavsiye olunur...
  • özellikle çanakkale'nin marmara denizi'ne yakın köylerinde kullanılan ve de saatte en fazla 10 km yapabilen kuru gürültülü taşıma aracı.köylüler aynı civardaki tatil sitelerine zerzevat götütüp satmak için bunu kullanırlar.çıplak hali bir adet şasi,4 adet tekerlek,bir adet su motoru,bir adet direksiyon ve bir adet kayıştan ibarettir.abartıp şekil karoser yapanlar da vardır.tak tak olarak ta bilinir.
  • sinek döveceğinin bizim ailedeki karşılığı.
  • (bkz: triportör)
  • safranbolu civarında otomobil demenin yaşlıcası.
  • patlamış mısır'ın bir başka ismi.
  • kullanmasi pek keyiflidir bunu. onunuzde olanca gurultusuyle calisan bir lombardini motor, el yapimi direksiyon ve vites (gerci her seyi el yapimi bunun) ile gazi kökleyip köyde tozu dumana katarsiniz saatte 25 km hizla...

    pat pat'larin trafige cikma izni yoktur. bu nedenle sahiplerinin basi trafikle sik sik derde girer. plakalari da yoktur bunlarin. standartlara uymadigi icin olmasi da mumkun degildir.
  • gürültülü taşıma aracı. neye benzediği şuradan görülebilir :

    http://www.youtube.com/watch?v=1drgvfp3l9s
hesabın var mı? giriş yap