• kuaförleri ile sıkı fıkı olan, onlara her seylerini anlatan kadinlardan degilimdir. aslında kuaför ortamina tahammül edemeyen biriyim ve bu yüzden belli basli mecburi isler; sac kesimi, panikur gibi vakit almayan, o esnada da konuşulacaksa da gündelik hayat lakırdılarini geçmeyen sohbetler konusulur.
    üstelik çok sık kuaför değiştiren sabit bir yere gidemeyen bir kişi olarak son 3 kez gittigim kuaför beni bir aksam kendi aralarında yapacakları bir eglenceye davet etti. bunu da onun oglu ile benim kızımın arkadaşlık yapmasina bagladigim icin abes görmediğim bir davetti..kuaföre 3 kere gittim ama cocuklar birbirlerini tanıyorlardı.
    davetin içeriğine gelecek olursam tek kelime ile berbat bir plan.. türkü bar ve çiğ köfte gecesi..
    türku barlardan oldum olasi nefret eden ben için baştan red cevabi verdim ama kendi aramizda kadin arkadaslar eglenecegiz, sen de gel degisiklik olur filan gibi sözlerle epey bir israra maruz kaldim ve tamam 1 saatliğine gelirim dedim.
    aksam hazirlandim isteksiz çıktım, cagirdiklari yere gidince kapıda beni davet eden kuaför kadini gordum ve birlikte iceri girince şoklara girdim, allam diyorum burası neresi, bildigin pavyon,renkli ışıklar dönüp duruyor, icerde adamlar kelli felli, ellerinde tespih sallayıp raki icerek kadinlari delicesine kesiyorlar, kadinlar zaten 50 yas ustu ve hepsi de konsomatris tipli. ben böyle aval aval bakarken sen söyle otur diyerek beni oturtuyorlar baş köşeye. oturup kafami kaldırınca bir sürü dayı ile göz göze geliyoruz, kafamdan bir dünya şey geçiyor, bunlar beni keser, bunlar beni satar, bunlar bana her boku yapar kimsenin haberi olmaz diye düşünüyorum, saga sola bakiyorum her yer kapalı, bodyguard var kapida uzerinde hashtag #guvendekal yaziyor. bu ortamda mı??? diye düşünüyorum..
    kadina diyorum buraya hep gelir misiniz? arkadasimizin yeri burası, sık sık geliriz rahat ol diyor. öyle korkuyorum ki, kalkacak oluyorum, dur yahu yeni geldin diyerek geri beni geri oturtuyorlar, suratım düşüyor, eglen diyorlar, etrafa bakamiyorum baktigim an adamlar ile goz goze geliyorum, kadinlara bakiyorum, hepsi yaşlı gibi, ilginç giyimleri olan, ve yine sac renkleri tuaf olan kadinlar var, tek genc aralarinda benim, kafamdan geçip duruyor düşünceler, bir ara sarkicinin türkü soylemesine costular, nalet dünyaya kahrettiler, namert insanlari allaha havale ettiler, insanlik, kardeşlik dediler.. allah'ım lütfen beni buradan kurtar, soz veriyorum iyi insan olacağım derken adamin biri kafamda konfeti patlatmaya başladı..
    basimdan asagi konfetiler düşüyor, lan bunlar beni satacak kutlama yapiyorlar diyorum, adam koca karton kutu getirip konfetileri patlatiyor, diyorum napiyorsunuz? aziz beyden size diyor..
    aziz bey kim amk ben bittim vallahi bittim, aziz denen pezevenge sattilar herhalde diyorum . kadina dedim ablacim canım ablam bu nedir allahaskina??, diyor yav aziz bey bizim masaya takti, kim o hangi ayı diyorum, karsi masa diyor bakamıyorum ki resmen zebani tipli bir yaratik.. allah'ım tum yaptıklarım icin tovbe ediyorum yemin ediyorum ultra iyi insan olacağım derken ablacım cok cok acil benim gitmem lazim evden bekliyorlarmis, söz genis bir zamanda görüşelim baska zaman diyerek hızır gibi kapıya koşuyorum, güvendekal hashtagli abiye diyorum çabuk ac kapıyı, araç var mi diyor? basimdan savmak için var var diyerek merdivenleri dorder beser sekizer çıkarak,. caddeye atiyorum kendimi ve meydana kadar hic durmadan koşuyorum arada bir arkama bakiyorum gelen var mi diyerek, en son kalabalık caddeye gelince, bütün o normal insanlara sarilacaktım, yaşıyorum hayattayim sag salim kurtuldum diye etrafa salak bir sevinçle bakmaya başlıyorum..
    daha sonra bu olayi arkadaşıma anlattim, mekanın adını söyledigimde, yüzündeki ifade ile ne kadar korkunç bir yere düştüğümu bir kez daha anladım.
    senin ne işin var? orasi pavyon oğlum, kari kız satilan yerler, ayaga düşmus bir yer diyince, aynen abi tam olarak öyle bir yer diyorum.. o kadar iyi biliyorum ki içeriyi resmen öyle bir ortamı var diyorum..su yaşımda bir saatlik pavyona düşme hikayem de hayat tecrübeme eklenmistir.
  • "kamp yerindeki avlanma alanım yarı beline geldiğim voleybolcu kadınların kâfilesinden ve norveçli bir turist ailenin en az benim kadar miyop kızından ibaret olduğundan, ahmet abi'nin alacağını tahsil etmek için ilçeye inerken beni de götürme teklifine hiç düşünmeden evet demiş, taze antilopların peşinde perişan olan sırtlan yavruları gibi rotamı şehirdeki çay bahçesine çevirmiştim. ta ki ahmet abi yolda "yeğenim, ruhsatsız yengeni görmeye gidiyoruz." diyene kadar. ruhsatsız yenge mevzusunu anlayacak yaşta olsam da efendi kişiliğim anlamamış gibi görünmeyi gerektirdiği için ses çıkarmadan kapı kolunun döşemesindeki yırtığı kurcalamaya devam ettim.

    ben bir çay bahçesi ya da en kötü ihtimalle apartıman dairesi beklerken ilçenin girişindeki tutkum pavyon'un önünde durduk. sağı solu kırmızı ışıklarla aydınlatılmış siyah döşemeli barton fink koridorundan ilerleyip masaların ve pistin yer aldığı salona ulaştık. elvis favorili bir solist, gulit saçlı esmer bir bağlamacı ve yanni bıyıklı çiroz bir davulcudan oluşan orkestra misket icra ediyor, ortadaki pistte muhtar kasketli ve gözlüklü yaşlı bir adam, yaşı geçmiş, tombul bir kadının etrafında yengeç gibi yan yan sekerek oynuyordu. amca mahsülü kaldırıp soluğu burada almış herhalde diye düşünmüştüm.

    biz ruhsatsız yengenin ve rambo 1’deki albaya benzeyen bir adamın oturduğu masaya iliştikten sonra kaçak jameson refakatinde işlerin durgunluğundan, eksport votkalardaki ispirto tadından, baraj gölünde çamura saplanıp telef olan alabalıklardan, gelecek ay çankırı'daki bir pavyondan tutkum'a geleceği söylenen azeri kadından konuşuldu.

    yengemiz duraklama döneminin eşiğinde gibi görünse de, bordo bluzunun önündeki derin dekolte, güldükçe dudaklarını parantez içine alan ince kıvrımlar, keskin kleopatra burnundan serbest bıraktığı sigara dumanının arkasından ahmet abi'ye ve albaya yönelttiği sizi çiğ çiğ yerim bakışları, kurulma ve yükseliş devrinde kazandığı zaferler hakkında yeteri kadar bilgi veriyordu. ben kafamda orta anadolu tarihini evirip çevirirken ahmet abi yengeye dönerek “nermincim, hadi sen bizim delikanlıyla dans et bakalım.” deyince yengeyle ikimiz tornistan yaparak piste yanaştık. bana çekilen hadi bakalım kardeş kardeş oynayın siz muamelesine bozulsam da, ahmet abi'nin hiç çekinmeden kadınını kollarıma teslim edecek kadar bana güvenmesine tav olmuştum. gerçi altı üstü üç-dört metre ötelerinde dans edecektik. seni bu hayattan çekip çıkaracağım deyip pavyondan kaçıracak değildim ya.

    nermin abla ellerimi nereye koyacağımı gösterdikten sonra dans etmeye başladık. elvis öyle zerhoş olsam kii diye uzattıkça kendimi gülmemek için zor tutuyordum. gulit olmadık yerlerde soloya girişiyor, gulit'in söndüğü yerden yanni'nin bonzovari atakları başlıyordu. orkestranın başı ayrı kıçı ayrı oynasa da, damarlarımı yakmaya başlayan jameson ve nermin abla'nın burnumun direğini titreten parfümünün etkisiyle, kendimi seksen üçteki o muhteşem led zeppelin konserindeymiş gibi hissediyordum. dört buçuk numara miyop robert plant, saçlarını savura savura "seni sevdim seveli bebeğim, aklımı kaçırmak üzereyim." derken ben, ahmet abi diyordum, ahmet abi, güzelim, beni bağışla.

    benim sandal ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla sularında seyrederken nermin abla yanağımdan makas alıp nasıl düştün buralara hayatım diye sormuştu. gayriihtiyari ahmet abiyle albaya baktım ve açığa ağ attıklarını görünce rahatlayıp voleybolcu develerden, norveçli stephen king'den ve gitgide trajediye dönüşen fizik eğitimimden bahsettim. nermin abla parantezi açıp bak dedi, buraya bülüğünü tutarak giren, götünü tutarak çıkar. bizim hayat sana birkaç beden büyük gelir, sen sen ol, kendi topraklarından ayrılma.

    parantez kapandıktan sonra sandalın ucunu karaya çevirip küreklere asıldım. nermin abla, ahmet abi, albay, gulit, yanni, elvis, muhtar, tombul, hepsinin vaktiyle birer çocuk olduğunu düşündüm. yıllar önce annelerinin ellerinden tutarak dağılmış pazar yerlerinden geçmiş, babalarının geleceği günü yatıp kalkma hesabıyla anlamaya çalışmış, bayram sabahları öpülerek uyandırılmış, bakkala ellerindeki paraya ne olacağını sormuşlardı. kalanını yarın getirsem olmaz mıydı.

    ahmet abi'nin dönüş yolunda anlattıklarına göre birkaç sene önce ilçenin varlıklı erkeklerinden biri nermin abla'ya fena tutulmuş. eşi uzun zaman önce ölen bu kart zampara üç oğluyla beraber yaşıyormuş. seni bu hayattan çekip kurtaracağım ayağına nermin abla'yı bir süre oyaladıktan sonra, büyük oğlan da nermin abla'nın girdabına takılınca işler bir hayli karışmış. baba oğul arasında doğan husumet büyük oğlun babasını bir mevlid kandili gecesi kafasından vurmasıyla kökten çözülmüş. büyük oğlan hapse, baba mezara anlayacağınız. kısa bir süre sonra küçük oğlan kütahya'da bir dergâha girip kendini dine vermiş, ortanca da lahanayı üşütünce manisa'ya yolcu etmişler. sonrasında da şehrin ileri gelenleri kadın ilçemize uğursuzluk getirdi deyip nermin abla'ya yüklenmeye başlamışlar. ahmet abi'yle de bu aralıkta tanışmışlar. benim kısa süren sandal sefamın olduğu o akşam ahmet abi'nin orada bulunma sebebi pavyon sahibi albayla nermin abla'nın geleceğini konuşmakmış.

    o gece tam yatma saatinde kampa ulaştık. ahmet abi birbiri ardına gelen soruları “patron nakit aradı”, “yolda teker patladı”, “radyatör su kaynattı” türünden salvolarla savuşturduktan sonra herkes yatağına çekildi. zarif antilopların coşkun su kenarlarında kulaklarını dikerek su içtiği güzel bir rüya gördüğüm o gecenin sabahında kalkar kalkmaz sahile koştum. bizim norveçli, tahmin ettiğim gibi kumsalda oturmuş denizi izliyordu. az ötesine oturup ben de alık alık etrafa bakınmaya başladım. yüz- yüz elli metre kadar açıkta bir kuş sürüsü, küçük bir balıkçı motorunun üzerinde dönüp duruyordu. kuşları işaret edip yarım yamalak ingilizcemle, vaktiyle izlediğim bir belgeselde, pisboğaz sırtlanların yiyecek bulabilmek için akbabaları kilometrelerce takip ettiğinden bahsettim. gülerek bana döndü ve sırtlanların kimi insanlara da ilhâm verdiğinden şüphelendiğini söyledi. haksız sayılmazdı.”
  • dusen sey ufo oldugunda pavyondakilerin eglence katsayisini arttirmasi muhtemel eylemdir. olay nokia 3300'lardaki disco oyununda birebir cereyan etmektedir de ordan bilinmektedir.
  • büyük umutlarla evinden kaçan ya da kaçırılan genç kızların umutlarının söndüğü yer. gerçi şimdi pek pavyon kalmadı. anadolu'daki pavyonlar "müzikhol", istanbul'un varoşlarındaki pavyonlar da "kanatçı" oldu. şimdi olsa olsa "türkü bar"lara düşülebiliyor. oraya düşeni de çabuk çıkarıyorlar. ha, fuar pavyonuna düşenlere de hostes deniyor.

    (bkz: gönül yarası)
  • pavyonun catisinda dolasirken catida biriken asiri karin agirligiyla catinin cökmesi sonucu kisinin pavyona dusmesine verilen ad.
  • evet düşmek dedim ancak kadınlardan değil. emin olun ben dahil hepimizden daha taşaklı o kadınlar. yalan söylemiyorlar gelen dallamanın gazını alıp parasını da alıp işine bakıyor.

    esas odaklanmanızı rica ettiğim yer evli erkeklerin pavyona düşmesi.

    evet 2 kız cocugu olan ve eşiyle yaşayan adamlar pavyona gidiyorlar.
    önce sorguladım, 2 kız cocugu olan ve eşi olan bir adam empati yapmıyor mu da pavyon gibi et pazarı ucuz bir ortama gidiyor diye.

    sonra da aklıma şu geldi;

    bizim harun gibi değil (behzat ç) gidip doktorla terapide konuşamayacaklarını dahi (tartışılır) gelip yiyor içiyor kadını kucaklıyor ve tüm baklayı da çıkarıp rahatlatıyor kendini.

    benim başka bir izahım yok pavyona düşmek pavyonda para yedirmek inanılmaz akıl dışı ve sikko bir durum.

    ha bir de cinsellik yönü var evet. maalesef erkekler olarak aç gözlüyüz ve her deliğe girelim istiyoruz. yani kabaca toparlıyorum pavyon asla gidilmemesi ortamında bulunulmaması gereken ucuz ve leş bir mekandır. kralına gidin bu değişmez. maksimde de aynıdır ulus'taki genelev-pavyon karışımı yerlerde de jargon racon aynıdır.

    eğer uyanıksanız ve prensiplerinizi umursamayacak kadar düştüyseniz uyanık olmazsanız güzel sikerler uyanık olursanız da güzel sikerler ama siz de ucundan alırsınız o kadar.

    ortamını bilen kabul edip düştüğünü veya düştüğünü bile söylemekten imtina eden tiplerde vardır gelirler içerler eşine dostuna özellikle karısına anlatamadığı şeyleri gelip resmen ilk boşalmayı yaşayıp zihnen rahatlayacağını düşünüp sonra da alkolle beraber hatunu kaldırınca yani yatınca sanıyor ki psikolojik problem çözüldü.

    "hayır asla!" geçiştirdin sadece siktiğimin salağı..

    eşin ve cocuklarının rızkını eşini aldatarak ve çözümü olmayan bir metotla hastalık kapma riski var var oglu var her şey olabilir. halbuki dürüst olsa ve karısına söylese tüm her şeyini hayatında yaptıklarının. karısı da hemen carlamasa adam kaçmayacak ama düşmüş mü? düşmüş. o adam demeye bile üşeniyorum o zattan bi yol olmaz ya aşık olur birisine 3 ayda yedirir tüm mal varlığı batar intihar eder ya da gizli kaçamak ayda 2 defa cocugunun rızkını yedirir.

    öyle de böyle de düşmüşsün birader üzgünüm. umarım eşini de başkaları düdüklemiyordur.
  • genç yaşlarda, güzelcene bir kızken şarkı söyletirler pavyona düşen kızlara. sonra yıllar geçer, hayat yıpratır, erkenden yaşlanır bu kızlar ve konsomatris olurlar.
hesabın var mı? giriş yap