• pearl buck, ana adlı romanında bir kadının çileli hikayesini, kaynanasıyla bir yerde taze gelinliğinden başlayarak kendisinin de kaynanasına dönüştüğü dönemine kadar makası açarak anlatmıştır. bu arada çin'in o dönemki siyasi zemininden yer yer yoğunlaşmak kaydıyla hikayeler anlatır. okuduğumda 16 yaşındaydım. bir çinlinin hikayesini bir amerikalıdan dinlemek ağrıma gitmemişti. şimdi gidiyor.

    yine de 16 yaşındakiler okusa iyi olur.
  • kazandığı nobel ödülü, adıyla anılan bir sendroma da kaynaklık etmiştir.

    nobel edebiyat ödülü verildikten sonra, edebiyat çevreleri ve akademisyenler, o'nun bu ödülü hakedecek bir kültürel birikime sahip olmadığını iddia ettiler. peter conn 1996 yılında yayınladığı pearl s. buck: a cultural biography'de, nobel ödülü'nün buck'a verilmesini isveç akamedisi'nin kötü bir değerlendirmesi olarak yorumladı.

    nobel edebiyat ödülü komitesi’nde bu olay pearl buck sendromu olarak nitelendirildi; sonraki yıllardaki ödül dağıtım kriterlerinde ödül, 5 kişilik kısa listeye ilk defa girene verilmemesi ilkesiyle çözümlendi.
  • turkiye'de yapi kredi yayinlari'ndan cikan buyuk dalga isimli kisacik bir cocuk kitabi vardir. hikaye yuzyillardir bir yandan tsunami ote yandan yanardag tehlikesi arasinda sikismis kucuk bir japon koyunu anlatir.

    sahil kisminda yasayanlar balikciliktan gecinir. ciftciler ise yanardagin hemen altinda. kacinilmaz ve nereden yada ne zaman gelecegi belli olmayan bu surekli tehlike altinda yasamayi ogrenmeyi ve sevmeyi anlatir kitap.

    iste bu kitapta sahilde yasayan japon balikcilarin evlerinin hicbirinde camlarin denize dogru donuk olmadigi yaziyordu. sadece bir duvar. hep anlamaya calismisimdir bu denize bakmak istememe, bakamama gelenegini. kacinilmaz olani gormemek icin mi, yoksa sevdiklerini alip goturene küslük hali mi?

    bugun olanlarla birlikte (bkz: 11 mart 2011 japonya depremi) aklima dusuverdi bu mesele.

    yillar olmus, bir ara alip okumali yeniden.
  • ana adinda, uzakdogu maternal kulturunu anlattigi, acikli ve sanirim nobel kazanmis bir kitabi bulunan yazar. elbet bundan baska kitaplari da vardir.
  • "s" evlenmeden önceki soyadı olan sydenstricker içindir. çin imparatoriçesi -hangi hanedan bilmiyorum- tsu hsi'nin hayat hikayesinin anlatıldığı türkçe'ye orkide adı ile çevrilmiş romanı harikadır. fi tarihinde altın kitaplar'dan kuşe baskı kapak cildiyle çıkmıştır.
  • "bir kalbi kırmanın birçok yolu vardır. hikayeler aşkın kırıp geçtiği yüreklerle dolu, ama bir kalbi gerçekten kıran şey hayallerini elinden almaktı - bu hayal her ne olursa olsun."
  • sarı esirler (the good earth) kitabını okumanızı şiddetle önerdiğim yazar.
  • çini ve asyayı bu kadar iyi anlatmasının nedeni misyoner babası sebebiyle tüm çocukluğunun ve gençliğinin çinde geçmiş olmasıdır.
    çinceyi ana dili gibi konuşur ve çocukluğu boyunca çinli dadısından dinlediği hikayeler,efsaneler romanlarında yer alır..
    ailesinin hikayesi de roman olacak gibi bir hayattır ,misyonerlikle çin köylerinde geçmiş bir hayat ,sıtma vs gibi hastalıklardan kırılmış küçük kardeşler, hep amerikayı özlemiş bir anne, çinde yüz bulamamış ama hiç vazgeçmemiş bir baba
    bir dönem ünlü olup sonra nerdeyse unutulmuş bu ilginç kadının yaşamı döneminin aynasıdır aynı zamanda...
  • akrabalar isimli romanın yazarıdır. romanın kastaş yayınları tarafından 2003 yılında yapılan baskısı toplatılıp sobada yakılmalıdır. zira berbat bir çeviri ve redaksiyon örneğidir. esasen bunlar mükemmel olsa idi bile çok da okunmaya değer matah bir roman değildir. kitap ile ilgili aklımda kalan tek kısım ana karekter çinli dr.linag'ın "siz çinliler iğrençsiniz. küçük olmaları için kadınların ayaklarını bağlıyorsunuz" diyen amerikalı'ya mealen "siz de kadınlarınıza korse giydiriyorsunuz ki korsenin altında çok daha yaşamsal organlar vardır" dediği bölümdür.
  • mübarek toprak romanında, uzun süre hafızamda ful karakteriyle hatırladığım nobel ödüllü kadın yazar.
hesabın var mı? giriş yap