• stephen king, 1978'de kitabı bitirdikten sonra el yazmasını bir çekmeceye koyar. bunun yayımlanamayacak kadar karanlık ve kasvetli olduğuna inandığı için yıllarca orada kalır. en sonunda 1983'te yayımcısı doubleday books'la olan sözleşmesinin son şartlarını yerine getirmek için gönülsüzce kitabın yayımlanmasına onay verir. 1985'teki bir röportajında "eğer bu konuda fikrim olsaydı yine de hayvan mezarlığı'nı çıkarmazdım. bundan hoşlanmıyorum. berbat bir kitap; yazımı açısından değil ama karanlığa doğru sürükleniyor. hiçbir şeyin işe yaramadığını ve hiçbir şeyin buna değmediğini söylüyor gibi görünüyor ve ben buna gerçekten inanmıyorum" demiştir. yani yayımcıya bağlı kalmasa kitap asla ortaya çıkmayacaktır.

    1978'de stephen king, mezun olduğu okul olan maine üniversitesi'nde misafir yazar olarak görev yaparken ailesi için, yerel bir kimya fabrikasından gelen kamyonların geçtiği otoyolun yanında bir ev kiralamıştır. ayrıca evin yakınında mahalle çocuklarının köpekleri, kedileri ve diğer sevilen hayvanları gömdüğü bir "evcil hayvan mezarlığı" vardı. kızı naomi'nin, yolda öldükten sonra kedisi smucky'yi gömdüğü yer burasıdır. bir gün oğlu owen neredeyse yola fırlayacaktır. ama hayatta kalmıştır, ancak stephen king daha sonra oğlunu tam zamanında yakalayıp yakalamadığından veya ona ulaşamadan tökezleyip düşüp düşmediğinden emin olmadığını söylemiştir.

    kitapta çocuk oyun sandığı otoyola ölüme koşarak giderken baba da arkasından koşuyordu. kitapta baba, oğlunun ölümünden sonra "çocuklar hep koşar koşarken de hep düşer, sakarlık yapar düşer ama oğlum o gün düşmedi" demiştir.

    sonuçta hepimiz sevdiklerimizi kaybetmekten korkarız ve “onları” ölümden geri getiren bir mezarlık muhtemelen çekici gelecektir.
  • "basarili bir korku nasil olmalidir?" sorusuna cevap niteligindeki yapit. bunu yazanla trucks i yazan nasil ayni kisi olabilir hep merak etmisimdir. filmi de neredeyse b tipi bir film olmasina ragmen romanin agir havasini yansitmayi basarmistir. hele micmac topraklari gercekten sinir zorlayici bir dusuncedir.

    en derin korkulardan "sevdigini sonsuza kadar kaybetme korkusu"nu isledigi icin cogu diger ucuz yapittan ayrilir. karanlik bir ortamdan "boeeaargghhh" diye firlayarak korkutmaya calisan yapitlara benzemez. uzerinde dusundukce ve empati kurdukca daha derinlerde bir yere dokunur, unutulup gitmez. "sonucu ne olursa olsun eger geri dondurme sansim varsa dener miyim?" sorusunu sordugunuz anda artik icinizde kok salar. sevdigini kaybetme korkusu her insanin icinde bir yerlerde vardir zaten. hep otelenir, uzerinde dusunulmemeye calisilir. cunku hayal etmesi bile insani zorlar, icinde bir yerlere bir yumru oturur. bunun yaninda bir de "geri getirme sansi" ortaya cikinca butun psikolojiyi alt ust eder. kitap da film de bunu cok iyi islemistir. gitgide bozulan, yanlis calismaya baslayan zihni resmeder. bir noktadan sonra mantik sinirini asmanin olasi oldugunu gosterir. "yok ya sacma bu" demek zordur biraz empati kurulunca. cok sevdigi birini kaybetmis kime sorsaniz "geri dondurmek icin herseyi yapardim" der. ama gercekten bazen olmek daha iyidir.
  • stephen king in ilk okuduğum kitabı, 80 li yılların korku kuşağından bana ilk merhaba diyen eser.
    stephen king in mistik maine i, bangor u, salem's lot göndermesini orada görmüş idim.
    doktor louis creed in, yaşlı komşusu jud crandall ile dialoglarından, aile içi tabulaşan ölüm temasına kadar çok ince işlenmiş güzl bir roman idi.
    ama yazarı amerikalı olduğundan, bestseller olup filme çekildiğinden, "eğlencelik" yaftasından kurtulamamıştır.zira her bestseller, eğlenceliktir.incil de buna dahildir sanırım.

    kitaptan unutulmaz bir bölüm;
    "o toprak taşlıdır louis, ellerinle kazarken tırnakların kanlar içinde kalır, ama insanın kalbi daha taşlıdır."
  • --- spoiler ---

    esrarengiz olan mekan aslinda hayvan mezarligi degil, dagin tepesindeki micmac mezarligi'dir. hayvan mezarligina gömülenlere birsey olmaz yani, daha yukari tirmanip micmac mezarligina gömmek gerekir sevdicegi.

    --- spoiler ---
  • bu kitabı sadece stephen king'in diğer eserleri ile kıyaslamak büyük haksızlıktır.zira bu roman çoğu romandan kat be kat üstündür.yazarın, kedilerin garipliklerini anlattığı bir yazısı var ki dudakları uçuklatır."kediler hayvanlar aleminin gangsterleridir" der stephen king."kolay kolay ecelleri ile ölmezler.ya araba altında kalırlar ya da bir sokak köpeğinin kurbanı olurlar.eğer eceliyle ölecekse bir kedi, siz o ölüme şahit olamazsınız.çünkü kedi gider bir köşede sessizce ölür."
  • jumpscare ile korkutma taktiğinden nefret eden bir insan olarak nefret ettiğim film. 2019 versiyonundan bahsediyorum.

    adam korkutacak bir şey bulamamış kamyon koymuş.

    ....sessizlik....

    çattt

    noldu? bişi düştü.

    sessizlik....

    vüooooo

    kamyon geçti.

    ya böle film mi olur? siktirgit. irkilmek istesem "korkunçlu karı gif" izlerim. seni niye izleyim?
  • stephen king'in kendi hayatından ilham aldığı eserlerinden biridir.

    kendisinin yaşadığı mahallede, sürekli hayvanların araçlar tarafından ezildiği bir yol bulunmaktadır. mahallenin çocukları ise yolda araçların ezdiği bu hayvanları yolun karşısında bulunan boş bir araziye gömmek gibi bir görevi yerine getirirler ve zaman içerisinde bu adeta gelenekselleşir ve bu boş arazi hayvan mezarlığı olarak bilinmeye başlar.

    stephen king de bu olaydan esinlenerek kitabını kurgular.
  • king romanlarını birkaç saatte su gibi içenlerden değilim ama lise yıllarımda okuduğum pet sematary, the shining, carrie üçlüsü (şimdilerde yeniden okuyorum) onun hakkında bir fikir edinmeyi sağlayabilecek temel romanlardır bana kalırsa. bastırılmışın geri dönüşü, aile yaşamının tekinsiz doğası, amerika'nın muhafazakâr yapılarının deşifresi, yükselen evangelizm ve kötücül etkileri olarak özetleyebileceğimiz bir roman evreni king için vazgeçilmezdir ve dönüp dönüp araştırdığı meselelerdir. elbette tema olarak çok daha çeşitli bir yelpazeye yayılan yapıtları da var. hızla unutulmaya mahkûm romanlarında bile marazi bir hayal gücünün izlerini sürmek mümkündür. hayvan mezarlığı mezkûr marazi hayal gücünün prototipidir. lacan'ın deyişiyle, usulünce gömülmeyenin amansızca dirildiği tekinsiz bir amerikan taşrasında, semavi dinlerin de kutsal metinler vasıtasıyla olumladığı şiddetin patolojisi romanın huzursuz edici atmosferini teşkil eder. en azından mitolojik düzlemde şiddet habil ve kabil'den bu yana mevcutsa king romanların da da olması kaçınılmazdır. habil'i öldüren kabil'in laneti ve kuşaklar boyunca çöreklendiği kötücül ruhlardaki izdüşümü hayvan mezarlığı'nı da ele geçirmiştir. burada yitirilen çocuk imgesi esasen dış tehlikelere, beklenmedik gelişmelere maruz kalan sıradan amerikan ailesinin psikopatolojisinin araştırılmasıyla ilgilidir. tanrının geri çekildiği, dinin aradan sıyrıldığı, bireyin tek başına kaldığı kâbus yüklü kaotik bir evren, king evreni.

    sahip olamadıkları ya da yitirdikleri için mutsuz olan aileler (veya bireyler) keşke sahip olduklarıyla yetinebilselerdi. o zaman her şey biraz daha kolay ve katlanılabilir olurdu. king bu insani boşluk duygusunu iyi yakalamış ve diriliş mitini altüst etmeyi başarmıştır. şu yapılan yeni film uyarlaması da her şeyi mahvetmiştir. geçmiş olsun.
  • ölümden benim kadar tırsanlara bile, "bazen ölüm daha iyidir" cümlesinin doğruluğunu kabul ettiren stephen king romanı ve romanın 1989 tarihli film uyarlaması. romanı daha çok korkutur ama film de ortalamanın üstünde bir uyarlamadır. 1992'de hayvan mezarlığı 2 diye bir de devam filmi çekilmiştir. ama ilkinin ürkünçlüğünün yanından bile geçemez.
  • stephen king külliyatının yüzde yetmişini okumuş biriyim. istisnasız en beğendiğim pet sematary. beş kez okudum, üşenmeyip ingilizcesini de okudum hatta. türkçe çevrimi iyiydi ama ben yaydığı uğursuz havayı ilk elden de hissetmek istedim. atmosfer tipik tabii, yine maine eyaleti, orman, sis ve pus. ama bu kitaptaki anlatım ve yazarın kurduğu dünyanın huzursuzluk yayan havası bambaşka. yazarın kokuları, renkleri, fiziksel acıyı sözcüklerle bu kadar güzel anlatan başka bir kitabını okumadım.
    89 filmini defalarca izlemiştim, bugüne dek gördüğüm en başarılı kitap uyarlamalarından biriydi, bu yüzden yeni filmi heyecanla bekledim ve 5 nisanda babalara geldim, çünkü rezaletti, ölümden dönme, yamyamlık, zombilik, kuzey kızılderili söylenceleri konularına değinen kitap tamamen değişmiş boktan bir şey olmuş filmde, be dürzüler pascow sarışın, beyaz ırktan bir erkek defalarca belirtiliyor ne demeye zenci yaptınız bir (anladık politik doğruculuk ayağına siyahi tanrı, başkan, kadın yargıç bilmem ne yapıyorsunuz da burası yeri değil ki), ölümden dönen oğlan gage, kız ellie değil kafayı mı üşüttünüz iki, kitabın sonu çok vurucu, ne halt etmeye değiştirip ucuz teen slasher sonunu reva gördünüz üç.
    çektiğiniz filme bilmem ne yapayım, ben gidiyorum. puhanım dohuz asla değil. olsa olsa üç.
hesabın var mı? giriş yap