• vaktiyle üniversitede iktisatla cebelleşirken bir arkadaşım keynes'e şöyle çatmıştı: "ulan mis gibi premier league'in var. al biranı izle, keyfine bak. ne işin var arzdır taleptir."

    türkiye ligini o seviyeye çıkarmak ne kadar zor ise, memleketten bir keynes çıkarmak da o kadar zordur da denebilir gibime geliyor sanki.
  • haksız rakabetin bu ligi bu kadar değerli yapan özelliği olan 'çok renklilik' kavramını alıp götürdüğü lig. şimdiye kadar 23 farklı şampiyon çıkartan bu efsane ligin günümüzdeki hali içler acısı.

    2000'li yıllarla başlayan ve manchester united, arsenal, liverpool, chelsea'nin ligi ilk dört sırada bitirmeleri anlamına gelenbig four olayı da evrim geçirdi artık. eskiden bu dört takım ilk 4 sırada farklı dizilimlerle yer alırlardı. ancak günümüzde manchester united ve chelsea ilk iki sıradalar, arsenal ve liverpool'un yerine gelen şeyh takımı manchester city 3 veya 4'üncülük için yarışıyorlar.

    liverpool gibi bir takım artık ilk dördü bırakın ilk 5'e giremiyor. zira tottenham gibi kendinden çok daha diri bir takım var. everton deseniz liverpool'un ferguson'ı david moyes sayesinde ilk 7'nin müdavimi olabilmeyi başardı ki bu ekonomik güçle bu da büyük başarı. çünkü ligde sezon başladı ve everton hala bir oyuncu bile transfer etmedi(edemedi). 1990'ların başlarına kadar şampiyonluk sayılarında 18 ve 9 kezle ilk iki sırada yer alan iki liverpool takımı günümüzde o yıllara göre adeta yerlerde sürünüyorlar.

    8 lig şampiyonluğu, 1 şampiyonlar ligi, 1 de süper kupası bulunan(fa cup'lara falan hiç girmedim daha) bir diğer marka takım aston villa, 'büyük' kulüplere atlamak için basamak oldu.

    herkesin herkesi yenebildiği ama kalitesinden de ödün vermeyen bir ligdi premier lig. kim olursa olsun gücüne güvenip saçmaladığı zaman ister deplasmanda ister sahasında en kötü takımdan 3 tane yiyyebilirdi. küme düşen bir takım aynı sene gidip fa cup'ı kazanabilirdi. (mesela norwich city gibi)

    gelgelelim bugün manchester united'lı futbolcular sahaya gözlerini siyah bantlarla kapatıp çıksalar swansea city'ye 1 puan vermezler.

    mağlubiyeti işin içine katmadım bile dikkat ederseniz.
  • bu yıl avrupa'ya gönderdikleri 8 takımın da elemeleri aşıp gruplara kaldığı kaliteli lig. şampiyonlar ligine gidenler:

    (bkz: manchester united)
    (bkz: manchester city)
    (bkz: chealsea)
    (bkz: arsenal)

    uefa avrupa ligine gidenler:

    (bkz: birmingham city)
    (bkz: fulham)
    (bkz: stoke city)
    (bkz: tottenham hotspur)
  • kim ne derse desin, izlenmesi en zevkli olan ligdir. la liga falan hikaye.
    (bkz: 28 ağustos 2011 manchester united arsenal maçı)
    (bkz: 28 ağustos 2011 tottenham manchester city maçı)
  • bize kaliteli bir sinema filmi izler gibi futbol izlettiren lig. gerçekten premier, gerçekten lig.

    eskilerin deyimiyle, temaşa eyliyoruz efenim bünyesindeki tüm kulüplerin oyun tarzını.

    futbol bir sanatsa premier league dünyanın en büyük sanat atölyesidir.
  • wall street işlemcileri için lanetli lig olarak adlandırılmıştır zira herhangi bir premier league klübünde hissesi hatta reklamı olan şirketler bile batışın eşiğindedir.
    (bkz: aig)
  • her macin en az 4-5 gollu gectigi, barcelona maclari disinda ligin birincisinden sonuncusuna her macin dunyada en ust duzey oynandigi muhtesem futbol soleni. zaten manu damgasini vurali yillar oldu simdi arabin yagiyla kavrulan citynin kalbur ustu futboluyla anlasilan uzun yillar kupa manchester sehrinde kalacak gibi gorunuyor, abraamm mudahele etmezse artik. liverpoolla arsenal yillardir ezik zaten.
  • sırt numaraları ve isimler gibi kaptanlık pazubandına da bir standart getirmiş lig.

    adamlara hasta oluyorum böyle her şey bozulmaz bir düzen içerisinde. muhteşem valla.
  • ingilizleri pek sevmem, ama adamların sahip oldukları tüm değerleri sahipleniş biçimleri takdire şayandır. bu tarihleri için de, bayrakları için de, binaları için de gelenekleri için de geçerli. tüm bunların yanında futbol maçlarını da geleneksel anlamda bir şey kaybetmeden modarnize edip sadece saf futbol oyanyıp konuşarak ve yorumlayarak en derin keyfini yaşıyorlar. sıradan gazetelerinde bile futbol maçları sonrası grafikleri ve çizimleri ile enteresan bir yaklaşımları var. detaysa detay, yorumsa yorum. senin benim bilmediğim yada görmediğim açıdan bakıp dillendirebiliyorlar. sanırım bu birazda bizden farklı maç algılarından kaynaklanıyor. zira kaybedilen bir maçtan sonra bile futbola doymuş olmanın verdiği keyif münferit örnekler dışında insanları huzur ve mutluluk içinde evlerinin yolunu tutmalarını sağlıyor. futbolcuların kaldığı oteli dahi farklı konumlandıran, bundan kimsenin gocunmadığı gibi bunu pazarlama başarısına da ulaşan bir yapıları var. satılan kulüpler ve holiganizm gibi zayıf bölgeleri olsa da genelde lezzet bakımından stadlarının akustiği ile mimari yapısı ile kendinizi futbolun içinde hissettirmesi bakımından emsallerinden ciddi anlamda fark yaratıyor bu lig. orta sıranın altında bulunan takımların bile maçlarında diyorsunuz ki vay be mücadeleye bak. everton gibi bir takımın bile fanatiklik derecesinde taraftarı olduğunu duyduğumda garipsemiştim ve sormuştum esas tuttuğun takım hangisi diye, çünkü bizde öyledir, hem bursa hem de fenerbahçe taraftarı olabilirsin. adam şaşırıp suratıma bakmıştı ve cevap bile vermemişti. önceleri açık kanalda arada denk gelen maçlarda bile beni televizyon başına bağlayan maçları şimdi satın alarak seyretmek zorunda kalmak biraz can sıkıcı olsa da ayak üstü dürüm yiyen bünyenin* arada sırada ev kirası kadar para ödediği yemeklerle* kendini ödüllendirmesinin yanında akşamları evinde yediği düzenli, lezzetli ve kaliteli yemekler gibi duran maçların oynandığı lig.
  • introsunu çok sevdiğim lig.
    2010-11 sezonu: http://www.youtube.com/…mc3qaqfal3w&feature=related

    2011-12 sezonu: http://www.youtube.com/watch?v=z36mzwwt-yw

    20 takımı da tutası geliyor insanın. öyle bişey.
hesabın var mı? giriş yap