• attention deficit disorder adiyla maruf davranis bozuklugu tesbit edilmis ve ritalinle tedaviye yonlendirilmis cocuklara dair yapilabilecek toplu bir saptama. ritalin sikca doktorlarca hastalara verilen bir ilac olsa da her azgin yaramaz hiperaktif cocuga verilmez, vermeden once cocuk/genc turlu teste tabii tutulur. ritalin alan bunyelerin gercekten de uyku, yorgunluk, konsantrasyon bozuklugu bilmeden sakin sakin misal kitap okuyabildikleri gozlemlenmistir. ayni kisiler ritalinsiz sizi candan imandan bezdirirler 10 saniyede bir konudan konuya atlarlar bir seyler anlatmaya baslayip sonra baska seylere kayarlar - yorarlar insani.
  • nil gün ün yazısını da ben koyayım bari.

    “amerika da her yıl bir milyonun üzerinde artan sayıda çocuk, ritalin
    almaya başlıyor. okullarda sabahın 10'unda çoğu erkek olan çocuklar
    sıraya dizilerek kuşlar gibi ağızlarını açıyor ve her birinin ağzına bir
    ritalin veriliyor; uslu, itaatkar, zombi gibi çocuklar olsunlar diye,
    okulun ve öğretmenlerin işi zorlaşmasın diye. bu manzara amerikanın hemen
    her ilkokulunda her gün yaşanıyor. kuyruktaki çocukların ortak özelliği
    hade “hiperaktivite/dikkat eksikliği sendromu” hastalığından muzdarip
    olmaları.”

    iki yıl önce yazdığım bir yazıda bu manzaranın bir gün ülkemizde de
    yaşanmasından korktuğumu dile getirmiştim. sandığımdan da çabuk
    gerçekleşiyor türkiye'de. hem de devlet eliyle. geçen yıl ilk taramada
    istanbul'da 490 kurbanlık hade'li çocuk tespit edildi. bu sayının bu sene ve her
    sene hızla artacağından hiç şüpheniz olmasın. tabii ki ilk etapta
    ilaçla “tedavi”nin sözü edilmiyor. ama çok kısa zamanda ritalin'le
    tedavinin(!) tek tedavi yöntemi olarak bu çocuklara sunulacağına bahse girerim.

    “ilaç en son başvurulması gereken yoldur” diyen psikiyatristler ve okul
    yönetimi nedense ilaca ilk sarılanlar oluyor. yani lafta terapi,
    uygulamada ilaç... ve gerçekte var olmayan bir “hastalık” için.

    uyuşturucu probleminin böylesine arttığı zamanda devlet eliyle
    çocukları uyuşturmanın arkasında hiç de masumane niyet olduğuna inanmıyorum.
    unvaninin sayginliğini maddi çıkarlar için kullanan, onların unvanını
    kullanan firmaların nalıncı keseri görüşlerini bilimsel doğru olarak
    topluma sunan psikiyatristler, doktorlar ne yazık ki her toplumda vardır.

    ritalin sentetik kokaindir ve uyuşturucu piyasasinda tanesi beş
    dolardan satiliyor

    ritalin nedir? ritalin, çocuklarda sakinleştirici etkisi yapan
    amfetamin ailesinden bir dragdır. afyon, kokain ve morfin ile birlikte skala ii
    kategorisinde yer alan, güçlü bağımlılık yaratan, yoksunluğu psikoza ve
    intihara kadar sürükleyebilen bir yasal drag. yani kokainin sentetik
    hali. iştah kaybı, kilo kaybı, uykusuzluk, kalp çarpıntıları, baş
    dönmesi, eklem ağrıları, mide bulantısı, göğüs ağrısı, karın ağrısı gibi sıkça
    görülen yan etkileri var. halusinasyonlara, gittikçe artan anormal ve
    garip davranışlara neden olabiliyor. çocuğun bedeni yasal olanla olmayan
    arasındaki farkı bilmiyor ki. aynı derecede bağımlı oluyor. ritalin
    hapı, amerika ve hollanda başta olmak üzere uyuşturucu piyasasında sokakta
    tanesi 5 dolara satılan, ezilerek burundan çekilerek ya da enjekte
    edilerek alınan bir drag. yani hiperaktif teşhisi konmamış gençler arasında
    da kullanılan popüler bir drag ve kokainden çok daha ucuz.

    bir zamanlar kokain eroin ve amfetamin de yasaldi ve mucize ilaç olarak
    tedavi amaciyla kullaniliyordu

    bir zamanlar kokain, eroin ve amfetamin de yasaldı ve bağımlılık
    yapmadığı savunuluyordu.

    kokain, 1800'lü yılların mucize ilacıydı. soğuk algınlığı, ağrı
    dindirici, anti depresan olarak hatta bebeklere kolik tedavisi olarak
    veriliyordu.

    eroin, morfin bağımlılığının tedavisi için üretilmiş bir ilaçtı. morfin
    de daha önce afyon bağımlılığının tedavi ilacıydı. tıpkı bugün eroin
    bağımlılığından kurtulmak için eroinden daha güçlü bağımlılık yaratan
    methadon'un kullanılması gibi. bakalım yarın methadon bağımlılığından
    kurtulmak için ne tür ilacı piyasaya sürecekler. bu bira bağımlılığından
    kurtulmak için doktorun votkaya başlamasını önermesi gibi bir şey.

    amfetamin ikinci dünya savaşında tüm ülkelerin askeri pilotlarına ve
    daha sonra askerlere veriliyordu.

    abd'de 1940'lı yıllarda depresyon ve uykusuzluk tedavisi için amfetamin
    kullanılıyordu.

    bu da, zamanla dünya çapında bir amfetamin salgınına yol açtı ve bu
    salgın ancak çok büyük harcamalar sonucunda yavaşlatılabildi. bu durum
    abd, kanada, ingiltere ve avusturalya hariç bir çok ülkenin ritalin'e
    karşı büyük bir tepki geliştirmesine yol açtı. fransa'da bugün ritalin
    yerine psikoterapi uygulanıyor.

    abd'de ise, psikoterapi pahalı bir yöntem olduğu için kurumların onayı
    ile hiçbir psikoterapi uygulanılmadan ritalin veriliyor.

    journal of the american medical association'a göre 6 yaş altı gruptaki
    çocuklarda da –hatta 1 yaşın altındakilerde bile- ritalin kullanımı gün
    geçtikçe artıyor. hem de ilaç firması novartis ritalin'in 6 yaş altı
    çocuklarda kullanılmaması gerektiğini belirttiği halde.

    bir hastalik nasil yaratilir

    başlangıçta psikiyatri, hiperaktivitenin “beyin hastalığı” olduğunu
    ileri sürdü. beyin hastalığı olduğunu gösteren hiçbir kanıt
    bulunamadığında bu kez “minimal beyin hastalığı” olduğu iddia edildi. minimal beyin
    hastalığı tezi de kanıtlanamayınca bu kez “minimal beyin bozukluğu”
    olarak tanımlandı. bu da kanıtlanamayınca ismi yeniden değişerek “dikkat
    eksikliği bozukluğu” oldu. bu çocuklar video oyunları oynarken, kendi
    hoşlarına giden şeylerle ilgilenirken hiç de dikkat eksikliği çekmedikleri
    halde, biyopsikiyatri savunucularının ve ilaç firmalarının ısrarlı
    propagandaları sonucunda gerçek bir hastalık olarak toplumda hızla kabul
    görüyor.

    hiperaktivite denilen bir hastalığın olmadığına dair yapılan ciddi
    araştırmalar hasır altı ediliyor. psikiyatrist diane guinness,
    hiperaktivite hastalığını(!) “imparatorun yeni giysisi “ olarak tanımlıyor.
    “hastalığı biz yarattık, ona tıbbi kutsallık kazandırdık. şimdi yüzümüzü
    kızartmadan, yarattığımız canavardan nasıl kurtulacağımızı bilemiyoruz”
    diyor. ilaç firmalarının sponsorluğunda yapılan araştırmalar için büyük
    miktarlarda paralar almış, unvanlarını ortaya koymuş psikiyatristlerin
    gerçeği itiraf etmesinin gerçekten zor iş olduğunu söylüyor.

    ilaç firmalari destekli saygin(!) kurumlar

    ilaç firmalarının maddi desteklerini esirgemediği kurumların kendisi
    başlı başına bir yazı dizisi konusu. üniversitelerin araştırma birimleri,
    amerikan psikiyatri derneği (ama), amerikan eğitim departmanı, okul
    aile birliği, ulusal akıl sağlığı enstitüsü (nimh), ilaç firmalarından
    maddi destek alan kurumlardan sadece birkaçı. silah sanayii kadar girift
    ilişkilerle çark müthiş dönüyor.

    amerika'da hiperaktif çocuk ailelerinin oluşturduğu ülke çapında
    şubeleri olan ch.a.d.d. derneği de ilaç kullanımını savunarak, ritalin'i
    üreten novartis ilaç firmasının bonkör bağışlarından yararlanıyor. ayrıca
    hiperaktif teşhisi konmuş fakir ailelerin çocuklarına sosyal sigorta
    sisteminden her ay 400-600 dolarlık yardım da yapılıyor. üstelik bu
    paranın nasıl harcanacağına dair hiçbir kısıtlama getirilmiyor. bu aileler
    çocuklarının hasta olarak damgalanmasından hiç de şikayetçi değil.
    havadan para geliyor aileye. bu aileler ch.a.d.d. üyesi tabii ki.

    çocuğun “hasta” olması, anne babayı suçluluk duygusundan da beraat
    ettiriyor.

    hade hastaliğinin(!) belirtilerine göre çocuk olmanin kendisi bir
    hastalik

    pediatrik nörolojist dr. fred baughman “hiperaktivite bir
    kandırmacadır. tek bir bilimsel kanıta bile dayanmaksızın, psikiyatristler, bu
    “hastalığın” belirtileri arasında şunları sayıyorlar:

    . ödevine dikkatini yöneltememek

    . kolayca dikkatinin dağılması

    . sıklıkla dinlemiyor görünmesi

    . bir aktiviteyi tamamlamadan diğer aktiviteye başlaması

    . ödevi için gerekli şeyleri sıkça kaybetmesi

    . başkalarının sözünü kesmesi

    . grup içinde sırasını beklemede güçlük çekmesi

    . soruların yanıtını hiç beklemeden vermesi

    . sonuçlarını düşünmeden, fiziksel olarak tehlikeli aktivitelerde
    bulunması

    . çok konuşması

    . sessizce oynamakta zorluk çekmesi

    . sandalyede uzun süre oturamaması

    . sandalyede kıpır kıpır olması

    . kendisine söylenenlere itaat etmekte zorluk çekmesi

    bu listede yer alan maddelerden 8 ya da daha yukarısı bir çocukta
    mevcutsa, o çocuk hade hastası olarak etiketlenebilir.” diyor.

    bu tanıma göre çocuk olmanın kendisi bir hastalık oluyor... ve her
    nasılsa çocukluk dönemi geçtiğinde bu hastaların yüzde 90'ında “iyileşme”
    görülüyor. ilaçla tedavi görse de görmese de. çünkü hade'li çocukların
    sadece yüzde 10'u hastalıklarını(!) 25 yaşın üzerine taşıyor. toplumda
    sorunlu insanların sayısı bundan çok daha yüksek.yaş ilerledikçe kendi
    kendine geçen ilginç bir hastalık bu hade.

    ister bir psikiyatristin ofisinde, ister sınıfta yapılan hiperaktivite
    teşhisi, teşhisi koyan kişinin unvanı ne kadar şatafatlı olursa olsun,
    kişisel görüşünden başka bir şey değil. bu hastalığın hiçbir tıbbi
    testi yok. var diyenler düpedüz yalan söylüyor. uyduruk bir hastalığın
    tıbbi testi nasıl olabilir ki!

    hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromu olarak tanımlanan bu
    “hastalık” gerçekte anne ve babaların çocuklarına, öğretmenlerin öğrencilerine
    yaklaşımlarındaki “dikkat ve ilgi eksikliği”nden kaynaklanıyor. ama
    bunu anne babaların da, öğretmenlerin de kabul etmesi çok zor. kim
    sorumluluk almak ister ki?

    büyüklere prozac çocuklara ritalin

    “doktor söylüyorsa doğrudur” diyerek çocuklarına ritalin vermenin
    gerekliliğini savunan anne babaların arasında alkol ve/veya hapla duygusal
    sorunlarını bastıranların oranı yüzde 83. hap çözümler arayışı içinde
    prozac toplumunun yetişkinleri kendilerini haplarla, yasal olan ya da
    olmayan maddelerle uyarırken ve uyuştururken, çocuklarını haplardan uzak
    tutmalarını nasıl bekleyebiliriz?

    büyüklere prozac, xanax, seroxat, valium, içki, çocuklara ritalin,
    dexedrine, adderall. sonuç: uyuşmuş bir toplum.

    nevrotik biyopsikiyatrinin yalanlari

    psikiyatristlerimizin çoğu, amerika'nın vahşi kapitalizm anlayışıyla
    uyguladığı her şeyi gözü kapalı doğru kabul ediyor. zaten ilaç sanayii
    olmasa psikiyatristler varlıklarını nasıl sürdürebilirler ki!
    psikiyatriste gidip de eline reçete tutuşturulmayan kaç kişi tanıyorsunuz?

    okulların ve eğitim sisteminin zavallı durumu içinde öğretmenler ilgi
    ve sevgi açlığı çeken bu çocuklara nasıl yaklaşacağını bilmiyor. işte
    burada psikiyatrinin başı çektiği akıl sağlığı kurumları ve ilaç
    firmaları ailenin, okulun, toplumun ve devletin veremediği ilgi ve dikkat
    eksikliği boşluğunu, ağzının suyu akarak doldurmak için pusuda bekliyor....
    ve hiperaktivite ve dikkat eksikliği (hade) diye bir hastalık
    uyduruluyor. bu yazıya sığmayacak kadar uzunlukta dönen dolaplar sonucu bu
    hastalık(!) psikiyatri el kitabına yasal olarak giriyor. girmesi gerekiyor,
    çünkü amerikan sağlık sisteminin doktor-ilaç firmaları-sigorta saç
    ayağının tıkırında işlemesi için hastalığın resmiyet kazanması gerekiyor.
    çocuğun ilgi ihtiyacının ifadesi olan yaramazlık ve sağlıklı kanalize
    edilememiş enerji fazlalığının adı “hiperaktivite”, özgüven eksikliğinden
    kaynaklanan utangaçlığın adı “sosyal fobi” gibi hastalık ismine
    büründükçe doktorlar psikotropik ilaç denilen yasal uyuşturucu/uyarıcıları
    hastaya yazabiliyor ve sigorta şirketi bunu karşılıyor. bu yüzden de
    amerika'da ritalinin önlenemez yükselişi ilk anda fakir, zenci ve erkek
    çocuklarına hiperaktivite tanımı konularak başladı. nasıl olsa ilacın
    parasını devlet ödüyordu ve çocuklar okullarda iyice ehlileşiyordu.

    psikolojide projeksiyon denilen bir savunma mekanizması vardır. kişi
    kendinde olan olumsuz bir özelliği başkalarına yansıtır. psikiyatri,
    çocuk-kurbanı suçlayarak, ebeveynlerin, ailenin, okulun ve toplumun “dikkat
    eksikliği”ni çocuklara yansıtarak, yetişkinleri ve sistemi
    sorumluluktan kurtardı. çocuklara teşhis koyarak, ilaçla uyuşturarak reforma acil
    ihtiyaç duyan yetişkin kurumlarını aklamayı seçti. çünkü psikiyatri de
    aynı reforma ihtiyaç duyan sistemin içinde yer alıyor.

    aile, okul sistemi sütten çıkmış ak kaşık. çocuklar ise suçlu.

    hastalık, hastalığı görenin kendi gözündedir.

    devlet, çocuklarımıza “uyuşturucuya hayır” kampanyaları düzenliyor. ama
    öte yandan kendi eliyle uyuşturucu vermeye hazırlanıyor. bu ne yaman
    çelişki!

    gerçek tedavi ne peki?

    • eğitim sisteminin çocukların ilgi ve merakını çekecek şekilde,
    duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarına da yönelik olması.

    • annenin babanın çocuklarına göstereceği gerçek ilgi ve sevgi. ne
    ilaç ne psikoterapi, bunun yerini tutamaz. ne yazık ki çoğu anne baba
    gerçek ilgi ve sevgiyi kendisi yaşamamış ki, çocuğuna verebilsin. kendisi
    ilgi ve sevgiye muhtaç bir “yetişkin çocuk.”

    kendisi olamayan insanların kendisi olmaya izin verilmeyen çocuklarının
    hastalığının adı da ya hade oluyor, ya sosyal fobi.

    özgüven ve öz-değer geliştirerek değerlilik ve yeterlik duygusunu
    arttırmalarına yardımcı olmaktır gerçek çözüm desem size? bununla ilgili
    eğitim almak, okumak, araştırmak, kendimizle yüzleşmek, kendimizi tanımak
    için emek ve çaba göstermek gerek desem size. üff, yok mu bunun hapı?

    yaşasın psikiyatri ve ilaçlar.

    yeni hastaliklar pazara çikmaya hazirlaniyor

    psikiyatristlerin incil'i dsm-v 2010 yılında çıkacak. orada amerika'nın
    taze yarattığı yeni hastalıkların yer alması çalışmalarına şimdiden
    başlandı bile. hastalıklar kitapta yer almalı ki, ilaç, tıp ve sigorta
    şirketleri üçlüsü insanların hastalıklarından para kazansın.

    işte önerilen yeni hastalıklardan biri: ilişki bozukluğu hastalığı.
    şaka yapmıyorum. ciddiyim. eminim ilaç şirketlerinin finans ettiği
    araştırmalar sonucu ilişkilerimizi bir türlü sağlıklı yürütememizin nedeni biz
    değil, beynimizdeki “biyokimyasal dengesizlik” olacak. tamam hasta
    damgası yiyeceğiz ama karşılığında sorumluluktan ve suçluluk duygusundan
    kurtulacağız.

    yaşasın psikiyatri ve ilaçlar. ben size hepimiz toptan hastayız dememiş
    miydim? 2010'a az kaldı doktorum nerde?

    çocuğunuza hap almayi öğretirseniz onlar da hapçi olur.

    günümüz toplumu hasta bir toplum. nüfusunun üçte ikisinin obez olduğu
    amerika'nın jandarmalığını yaptığı dünya insanı hasta. eğitim sistemi
    hasta, sağlık sistemi hasta, değerleri hasta bir dünyada yaşıyoruz.

    beyinlerde hastalık var. ama çocukların değil, bu hasta düzeni inatla
    sürdürmeye çalışan yetişkinlerin beyinlerinde. derin ve emek gerektiren
    çözümler yerine hap çözümlerle günü kurtararak var olmaya çalışan
    yetişkinlerin dünyasında öncelikli değerlerin acilen sorgulanması gerek. ama
    sorgulayan beyin tehlikelidir günümüzün hasta sisteminde. “kral çıplak”
    diyebilecek kadar uyanık olmamalı çocuklar. büyüdüğünde boyun eğmeyi
    öğrenemez yoksa. itaatkar çocuk iyi çocuktur.

    ritalin'in yüzde 90'ını tüketen amerikalı çocukların ebeveynlerinin
    obezite, alkolizm, işkolizm gibi yasal hastalıklarının boyutlarına
    eriştiğimiz gün, bizim çocuklarımızın da hade ve ritalin alma oranı onlara
    benzer olacaktır. küçük amerika olmak değil mi rüyalarımız?

    çocuğunuza hap almayı öğretirseniz onlar da hapçı olur. uyuşturulan
    beyinler, daha iyi yönetilir. ebeveynler de okul yönetimi de, sistem de
    rahat eder. ama vicdanlar hangi uyuşturucuyla susturulabilecek? nereye
    kadar?

    kurt cobain de bir ritalin çocuğuydu

    bir zamanlar, enerji dolu, yaratıcı, özgür ruhlu zeki bir çocuk olan
    kurt cobain'in tipik bir zeki çocuk davranışları sergilemesinden
    hoşlanmayan bir psikiyatrist, onu sessizce oturtmak için, çocukluğunu
    bastırması için güçlü bağımlılık yaratan tehlikeli bir hapla onu “iyileştirmeye”
    başladı.

    ritalin cobain' de uykusuzluk yarattı. bu kez de rahat uyuyabilmesi
    için başka ilaçlar verildi. sakinleştiriciler.

    psikiyatristler, ritalin'in çocuğun derslerini çalışmasına yardım
    ettiğini iddia etmelerine rağmen, cobain, zayıf bir öğrenci olmaya devam
    etti ve nihayet okuldan atıldı. cobain'in diğer uyuşturuculara
    bağımlılığı, vahim fiziksel sorunları, garip davranışları ve nihayet intihara
    kadar uzanan yolculuğu işte böyle başladı.

    yıllar süren reçeteli ilaç alma alışkanlığı, onu sokak uyuşturucularına
    yönlendirdi. ritalin alan çocukların sıkça yaşadığı bir sonuçtu bu.

    tıpkı aktris jill ireland'ın hiperaktif olduğu için ritalin verilen
    oğlunun daha sonra kokain ve eroine geçiş yaptığı gibi.

    artık büyümüş olan eski bir ritalin çocuğu şimdiki kokain bağımlılığını
    şöyle açıklıyor; “şimdi ancak kokain ve speed alırsam kendimi “normal”
    hissediyorum.”

    cobain de eroin bağımlılığıyla yıllarca mücadele etmeye çalıştı.
    bırakmayı çok kez denedi ama başaramadı.

    ritalin'in yarattığı tıbbi sorunlar onu hayatı boyunca etkiledi.
    omuriliği eğriliği, boynuna asılı gitarın etkisiyle daha da arttı. yanan
    midesi ve mide bulantısı, onda intihar isteği yaratıyordu. cobain, eroini
    “midesinde yanan ateşi söndürebilen tek madde” olarak övüyordu. ama
    kimse ona mide ağrısının ritalin alan çocuklarda sıkça görülen bir yan etki
    olduğundan bahsetmemişti.

    doğuştan sahip olduğu artistik dehasıyla okulu bıraktıktan hemen sonra
    bir album yaptı ve geffen records ile kontrat imzaladı. ama reçeteli
    ilaçlarla başlayan bağımlılık yolculuğuna yasadışı uyuşturucularla devam
    ettiğinde , cobain'in uyuşturucu sorunu kritik duruma ulaşmıştı. eşi
    courtney love ve arkadaşları onu umutsuzca bir bağımlılık tedavisi
    merkezine yatırdı. merkeze yattığından 36 saat sonra, cobain, programı
    bıraktı ve seattle'in sakin bir bölgesinde yer alan evinin garajının
    üstündeki küçük odada başına tek bir kurşun sıkarak intihar etti. otopside
    kanında eroin ve yine bağımlılık yaratan reçeteli bir drag olan valium
    bulundu.

    intihar notunda, onu intihara sürükleyen iki şeyi şöyle açıklıyordu.
    yıllarca çektiği mide ağrısı ve artık tutkusunu yitirdiği müzikle
    beslenememesi. kimyasal olarak uyuşmuş cobain'i müzik terk etmişti. cobain,
    varoluş amacından, hayata sunmak üzere doğarken beraberinde getirdiği
    armağanından yoksun kalmaya dayanamamıştı.

    nil gün

    hamiş: umarım ben yazar olana kadar başka birisi, aynı yazıyı koymaya kalkmaz....
  • adhd veya add çocuklarla beraber yetişkinlerde de görülür. doktorun aktardigi gibi ifade etmek gerekirse beyindeki kimyasal denge ile ilgili birşeydir, ve ritalinin içerdiği aktif madde bu dengeyi düzeltir. doktor tavsiye ederse bu ilacı denemeden reddetmek bir fayda sağlamaz. denendiği takdirde fayda görülürse devam edilir fayda görülmezse, ya da hatta sakıncaları görülürse bırakılır. bu doktor kontrolündeki deneme sürecinde bağımlı olursanız doktoru dava ederek zengin olabilirsiniz, olmazsanız da dert edecek birşey yoktur. abartmamak gerekir, bu madde siyanur degildir, eroin degildir, öldürmez süründürmez, kimse size zorla veremez.
    ayrıca cocuklari uyusturucan uzak tutmakla ilgilenenlerin acilen southpark'in my future self and meadlı bölümünü seyretmeleri tavsiye olunur.
  • annelik gibi kutsal(!) olan bir olgunun dahi bilim karsisinda ne kadar çaresiz duruma düsebildigini ve modern dünyanin otoritesi olarak psikiyatri ve hatta farmakolojinin -ilaç sektörü en fazla cirosu olan 3. sektördür- nasil da güçlü oldugunu, o hemen hemen her kültürde dogal ve dogru(!) kabul edilen koruma içgüdüsünün bile bilim/beyaz önlük karsisinda nasil da korunmasiz, savunmasiz kaldigini gösteren çocuklardir.
    nörolojik olarak degerlendirildiginde, dikkat bozuklugu ya da hiperaktivite kalitimsal nedenlerden tutun, tamamen beynin frontal bölgesiyle de ilgili olabilir ve evet ritalin ise yarayabilir. hiperaktivitede ve dikkat bozuklugunda baslama yasindan tutun, -çocuklarda depresyonun hareketlilik olarak biçim alabilecegi bilgisiyle- çocugun davranislarinin depresyon ya da baska bir -örnegin masum(!) bir ilgi çekme çabasi- sebepten kaynaklanabilecegi de göz önünde bulundurulmalidir. ancak ritalin çocuklariyla kastedilen kimyasallarin faydasini görebilecek -alerjiye de rastlanir mesela çogu çocuklarda eszamanli olarak- olan, nörolojik incelemeden geçmis ve ritaline ihtiyaç duyan çocuklar degildir.
    ritalin çocuklari aileleri tarafindan psikiyatristin reçetesine ve beyinleri -bedenleri- üzerindeki -henüz 10 yillik arastirmasi bile bitirilmemis- bilemeyecekleri, tahayyül edemeyecekleri etkilere teslim edilmis -sadece ritalin'in yan etkileri olan uykusuzluk, titreme, istahsizlik vebeyi kastetmiyorum- çocuklardir. çocugun aileye ait olusunun, çocugun bedeninin ailesine ait olusunun ve bu bedenin sadece aileye ait olmaktan çikip yeni bir otorite figürü olan psikiyatriye ve çok karli bir sektör olan -temellerini saglam bir biçimde ölüm korkusundan alan- farmakolojiye aitligine dayanmasinin simgesidir ritalin çocuklari. konudaki devam arastirmalari, uzun süreli arastirmalar -longitudinal studies- bu çocuklarin yasamlariyla yapilacaktir.
    ritalin çocuklariyla kastedilen, yazilmak için yazilan ilaçlarla, dogrulugu sürekli degisen bilimsel veriler ve klinik psikoloji ve popüler psikiyatrinin modalariyla, çalisan anne babalarin, kalabalik siniflardaki idealist olmayan ögretmenlerin hizli çözüm arayislari sonucu beyinleri faydasini görmeyebilecekken -hatta belki -kimbilir- zararini görecekken- ritaline, kimyasallara teslim edilen çocuklardir. tüketim toplumunun en çaresiz simgelerindendir ritalin çocuklari.
    basarinin tek tip bir sistemde ölçüldügü ve tek hedef oldugu -egitim sistemi-, ebeveynlerin maddi masraflari karsilayarak kendilerini gerçeklestirdigi -çocuk yapma sebepleri de benzerdir gerçi- ve bilimin itaat edilmesi gereken o tek tanri oldugu sistemde, hizli ve pratik bir çözümle anormallikleri normalize edilmek için beyinlerine kimyasallar sevgiyle ve koruma güdüsüyle biricik anneleri tarafindan zorla verilen çocuklardir ritalin çocuklari. gerçekten faydasini görenler degil, uzun süreli ve yorucu olabilecek bir çabayla dogal olarak düzelebilecek ya da aykiriliklari normalize edilmeden tolere edilebilecekken kolaya kaçmaya, kimyasallara kaçmaya itilen çocuklardir ritalin çocuklari.
    mutlulugu hizli arayan uyusturucu toplumundan, acilarin dinmesini ilaçlarda arayan prozac toplumundan hiç seçimleri olmamalariyla ayrilir ritalin çocuklari. dersleri kötüdür, çok hoplamaktadirlar, çok sikilgandirlar, bir seyi devirirler, ögretmenleri sevmez onlari... ritalin imdada yetisir... ritalinin imdadina yetistigi bu çocuklar degil aileleri, okullari ve tip sektörüdür.
    birileri farkli ögrenme metodlarini gelistirmeye ugrasirken, sizofreninin bile ilaçsiz tedavisinin olasi olduguna dair makaleler yayinlanirken, ilaçlarin uzun vadeli etkilerine dair post çalismalar yokken, o en masum, en korunasi, en hayatin amaci, en "askim" dedikleri, biricik çocuklarini kendi elleriyle beyaz önlüklü teyzelere/amcalara götürüp, etiketletip huzurla uyuyan ebeveynlerin, bu ebeveynlerin huzurlu uykularini saglayan sistemin beni en çok üzen manzaralarindan biridir ritalin çocuklari.
    özgür iradeleriyle ya da özenti gençlikleriyle uyusturucu ya da antidepresan kullanan abi ve ablalarindan daha acinacak durumdadir onlar. mücadele etmeyi ögretmek yerine, mücadele etmek yerine, çogunlukla kolayi seçmis ebeveynlerin, düzenin çocuklaridirlar.
    bilimsel ahlak simdilik çocuk beynine kimyasal verilmesini dogru olan görüyor olsa da ileride neler olabilecegi belirsizdir.
    böyle bir düzen içerisinde o en korumaci annelik güdüsü çocugunu bu bilime, önlüge, tahlil sonucuna ya da ögretmen ve doktor raporuna teslim eder, "siki giyin" diye bagirarak kavga çikaran en koruyucu anneler okula gitmeden önce çocuklarina ilaçlarini kendi elleriyle verir. ritalin çocuklari bu ihaneti izleyerek büyümektedir. bakalim görebilecek midir?
    -ilaçlarin faydasini gören, nörolojik sorun yasayan, sayisi bütün ritalin yazilmis çocuklarin azini olusturan kitle degil burada ritalin çocuklari olarak anlatilan, ilaçsiz da yapabilecekken, hiza, tüketim dünyasina, kimya sektörüne kurban giden digerleri, "ayy bizim oglan hiperaktif teyzesi ondan" modasina kurban gitmis olanlar.. ve ne yazik ki çogalmaktalar-
    sikilgan, hizli, tüketici, bilim kralliginda kesin dogrularla ilerleyen modern toplumun, iktidarin; iyilestirici tip, sefkat dolu anne, koruyucu baba görünümünde; artik hizini çocuklarin bedenlerinin diger bölgeleriyle, cinsellikleriyle ve özgürlükleriyle alamayan otoritenin; son kaleye, beyne saldirisidir ritalin çocuklari.
  • sozde "tedavi" gordukleri donem hayatlarindan calinan cocuklardir. o ilac insani ne hale sokuyor hic bir psikiyatrist denemis mi? elbet deneyenler vardir ama bu ilaci cocuklara yazan her psikiyatristin denemesi lazim bence. dikkat denilen sey cocukta eksikse bu cok dogal bir durumdur bence, cunku cocukluk insan hayatinda zihnin en ac donemidir, yeni seyler denemeye ve ogrenmeye son derece aciktir, surekli kayit halindedir. huzursuzluk yaratabilir evet ama o ritalin denen zikkim bunyeye temas ettigi anda cocukta bir bosluk, bir hayaletlik durumu bir yapay sakinlik yaratiyor ve hareketler yavasliyor, tek konuya odaklanamayan bir suru seye ayni anda saldiran cocuk o anda yine tek bir konuya bile odaklanamiyor cunku hicbir seyi dogru duzgun algilayamiyor hale geliyor.kotu doktor, pis doktor: cocuga ritalin dayamadan once denenebilir yuzlerce yontemden birini denesen olmaz mi sanki? demek ki neymis: her onune gelen cocuga ritalin dayayan psikiyatristleri sevmiyor ve desteklemiyormusuz. ayrica onlara laflar hazirlamisiz.
  • tıbbi trend kurbanları. lobotomi de ortaya çıktığında her türlü psikolojik rahatsızlığa "sihirli pratik çözüm" olarak sunuluyordu. tabi ne zaman prefrontal lobları zarar görmüş "lobotomi gazileri"'nin sosyal hayatta çektiği güçlükler ortaya çıktı, bir dönem de böylece kapanmış oldu.

    tahminimce bu trend de "ritalin nesli" büyüyüp ailesini, arkadaşlarını kıtır kıtır doğramaya başlayınca son bulur.
  • ritalin ile büyümüş bir birey olarak burda en çok söz hakkı benim diye düşünüyorum.
    öncelikle şunu belirtmeliyim ki bilinenin aksine ritalin d.e.h.b. rahatsızlığı olmayanlarda ya ters etki eder yada hiç etki etmez.
    yaklaşık 8-10 yaşımda başladım kullanmaya (bi süre sonra concerta'a geçtim ama öz itibariyle aynı ilaçlar.) 18 yaşımda bıraktım ve şu an 25 yaşındayım tekrar başladım ilaca doktorumun tavsiyesiyle.

    size anlatacaklarımı iyi dinleyin anneler!
    çocukken en nefret etme eylimi gösterdiğim kişilerden biri annemdi! her öğün ağzıma zorla ilaç tıkan, okuldan her kaçtığımda eliyle koymuş gibi enseleyen, yolculukta midem bulandığı halde zorla izmir ege üni'ye götüren bir annem vardı. ilaçlarım konusunda dakikti, taktiklerim işe yaramazdı, yalanlarımı yemezdi, bahanelerimi çürütürdü. extra olarak sabrına tecavüz ettiğim zamanlarda bir terlikle kendini korurdu (bkz: 90'larda çocuk olmak)
    ergenliğe girdiğim dönemlerde artık annem benim için daha büyük sorunlar teşkil ediyordu; sürekli öğretmenlerimle görüşmelere koşar, okuldan kaçtığımda (19.5 gün devamsızlığım olmasına rağmen kaçardım evet) yakalar hastaneye götürüp rapor alır, sürekli odamı arar, sürekli beslediğim hayvanlara karışır, sinsi sinsi arkadaşlarımı emellerine alet eder, ders çalışmayı sevmediğim halde özel dersler aldırır, ilacımı hala dakik olarak ağzıma verir, ilacımı yanıma almayı unuttuğumda ise evimize çok uzak olan okula kadar getirir ve üstelik öğlen dozuna yetiştirirdi.
    evet ben babası majör depresyon, kardeşi astım-bronşit hastası olan bir dikkat eksikliği ve hiperaktivite hastası bir kişiyim. babamın tam tersine ultra bilinçli bir anneye sahiptim ve annem aynı anda hem babamın tedavisine hem benim tedavime hem kardeşimin tedavisine yetişirdi.
    ben ilaç kullanmadığım dönemlerde ders çalışmayı bırakın oyun dahi oynayamazdım. ya oyun bozar, ya arkadaşlarımla kavga eder, üstüne üstlük arkadaşlarımın anneleriyle bile kavga ederdim.
    o dönemler bir çocuk olarak anlayamıyordum tabi. babam zaten hiç ilgilenmiyor 6 ay hastanede 6 ay kendi odasında yaşıyor, annem hayatı bana zehir etmediği zamanlarda kardeşimi kucağına alıp hastaneye koşuyor. zaten bi halam kötürüm diğerini hiç görmedim yurt dışında. dedem desen işkolik çocukluğumda bir tek bayramlarda bir de ramazanlarda görürdüm (alt katta babanemler üst katta biz otururduk!) babaneme gelince... babanem de sağlığı son derece bozuk kemik erimesi astım bronşit şeker vb. gibi hastalıklarla son yıllarını geçirmekte. malesef dayılarımında o kadar sorunları olmalı ki onları da hiç görmemekteyim.
    çok yalnız bir çocuktum arkadaşlarım da beni sevmiyordu. köpeğim bile annemi benden daha çok seviyordu. hayat bomboktu daha o yaşlarda bile bana!
    şimdi bir yetişkin olarak dönüp arkama baktığımda tek gerçeğin annemin ve bana olan sevgisi olduğunu görüyorum. ne kadar bilinçli bir anneymiş ki daha insanlar dehb nedir bilmezken beni doktorlara götürüp tedavime başlamış. o bu kadar uğraşmasaymış ne lise bitermiş ne ilkokul... bunlar 7 sene ilaç kullanmadan yaşadığım, okulumu yarım bıraktığım, insanlarla bağımı kopardığım, tek başıma yaşamaya başladığım ve babamdan, hiç görmediğim halamdan aldığım yıkıcı-yok edici darbelerden sonra anladığım şeyler.

    koyun sürüsündeki annelerden olmayın! bilinçli olun merak edin araştırın dehb'in farklı seviyeleri var her çocuk benim kadar ağır geçirmeyebilir. ama sırf "çocuğum durgunlaşmasın maymun gibi daldan dala atlasın" diye karşı çıktığınız ritalin uzun vadede hayat kurtarandır!
    dikkat edin, 15 yıl sonra hiçbirşey yapmadığınız için nefret edilen kişi siz olmayın.
  • concerta yetişkinleri olarak devam edebilecek olan çocuklardır.
  • dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun doktorların ifade ettiği gibi "beyindeki kimyasal dengesizliğe" bağlı olduğunun hiçbir zaman kanıtlanmadığı, bu teoriye istinaden koyulan teşhisin de ölçülebilir, o pek sevilen "kanıta dayalı tıp" ile bağdaşacak bir yanı olmadığı üstüne üstlük ritalinin de bebekler-küçük çocuklar üzerinde etkinliğinin ve güvenliğinin de ispat edilmediği düşünüldüğünde hayata dair iç burkan detaylar olmuş çocuklardır bunlar....daha 2 yaşında bipolar teşhisiyle taçlandırılan çocuklar gibi..2009 yılında amerikan senatosunda, bu tip ilaçların küçücük çocuklara verilmesini savunan dr. joseph l. biederman'ın 2000 ile 2007 arası "danışmanlığı" için ilaç şirketllerinden 1.6 milyon dolar aldığı tespit edilmiştir. düşünmek isteyene...
  • ryan gosling'in de zamanında mesubu olduğu komün.
    izlediği filmin etkisinde kalıp okula bıçak götürünce ve okuma güçlüğü çekince adhd teşhisi konmuş
    ritaline başlamıştır. sonrasında annesi işini bırakmış ve bir yıl evde eğitim almasını sağlamış, gosling
    evdeki o bir yılın otonomosini yeniden kazanmasını sağladığını söylemiş.
hesabın var mı? giriş yap