• bolu daginda aysecigin alpellayi birakip ete doyabilecegi yegane yer.
    porsiyon diye bir yaklasimlari yoktur :
    " abi kac kilo olsun kuzu kulbasti "
    etin kilo ile yendigi, siparis edildigi tamamen hayvan ortam.
    her ankara deplasmani donusunde aseren taraftar buraya ugrar.
  • ucar in yeri ile komsu, ayni sirada olan et lokantasi. yol tarafina degil arka bahcelerine oturulmasi tavsiye edilir.
  • sabah 6 civarinda verdigi kahvaltisi da muthis olan mekandir.
  • dibmizde olmasına ragmen gitmedigimiz, istanbullu ve ankaralıların daha sık ziyaret edip ove ove bitiremedikleri mekan
  • türkiyedeki en lüks tuvaletlerden birine sahip olduğunu düşündüğüm, bolu dağındaki et lokantasının adı.
  • bolu kaynaslı yolu arasında yer alan mekan.
  • bolu dağı tüneli'nin açılmasından sonra işleri kesatlaşmaya başlamış hayvan eti tüketim ve kolesterol depolama merkezi. ısrar etmeyiniz, çiğ et satmıyorlar.
  • doğru adı sabahattinin yeri' dir.

    (bkz: http://www.sabahattininyeri.com.tr/)

    açık büfe kahvaltısını tek geçerim. berceste dahil hic bir yerde bu kadar çeşit bulamazsınız. ve fakat otoyoldaki yeni yeri eski bolu dagındaki yeri gibi olamadı. sanki mekan yüzünden kahvaltının lezzetide bozuldumu nedir. yinede eskisi kadar mükemmel olmasa da en iyisi hala bu. sırf orada kahvaltı edebilmek için istanbulda daha erken bir işimiz olmasa bile ankaradan sabah erken cıkılrı ki kahvaltıyı kacırmayalım.
  • bolu yolu'nun tunelle degismesi sonucu acikcasi eski metruk yerinden fabrikayona dönen, fabrikasyona dönen her isletme gibi lezzeti ve tum namini yitiren, isi saglamak icin hem istanbul ankara, hem ankara istanbul istikametinde yolun iki tarafina da zebelleh gibi coken mekan.
    ama sabah sabah corbasi gibisi var mi? yok.
  • bundan sonra yanından geçerken yönüne baktığımda bile midemi bulandıracak olan yerdir. anlatayım da sizinki de bulansın gibi bir niyetim yok ama, bilin ve ona göre davranın istedim.

    19 mayıs tatilinde bir arkadaşımızın düğünü için dört arkadaş istanbuldan ankaraya doğru gayet aç bir şekilde - bolu dağındaki et lokantalarının verdiği iştahla- yola çıktık. "ismail' in yeri" diye bir tabela gördük, fakat kendisini göremedik bir türlü. sonra sabahattin'in yerini gördük işte. şöyle bir baktık, düzgün bir yere benziyordu, kapıda da bir sürü araba vardı. " iyidir herhalde" diye düşünerek, girdik. köfte ve piyaz siparişi verdik. onları beklerken sıcak pide, bal - tereyağı getirdiler, yumulduk tabi. buraya kadar herşey güzel. sonra piyaz geldi. fasulyeleri tam pişmemişti, ama o kadar açtık ki ona da yumulduk. ( yurdumda böyle bi gelenek var di mi? yemeğe gidildiğinde salata, içecek önce gelir yemekten ve sanki onu yemekten önce bitirmezsek biri bizi öldürecekmiş gibi dalarız) tabi köfteler gelmeden piyazın dibi ve ordaki saç teli de göründü. koro halinde öööğğğhh dedik. sonra elemanlardan birini - rica minnet - yanımıza çağırıp söyledik durumu. çünkü baya bi ilgisizler sağolsunlar. kusura bakmayın gibi bir şey de söylemediler. "ne yapalım, kalkalım mı, aman evde de saç çıkmıyo mu" gibi şeyler konuşulurken, köfte geldi. tabağın en üstündeki köfteden kalın kızarmış bir ip parçası sarkıyordu!! ipi çektikçe arkasının geldiğini gördük. bi elemanın masamıza gelmesini yine zorla sağlayabildik. gösterdik ipi. " hesabı alalım, kalkıcaz" dedik. adam bi süre sonra geldi ve " hesap yok" dedi. hani yine "kusura bakmayın, özür dileriz" gibi laflar yok! " yok" dedik, " içtiklerimizin parasını vereceğiz" . verdik, kalktık. saç, ip neyse de, krizi iyi yönetemediler bence.
hesabın var mı? giriş yap