• son güncellemeleri yapayım:

    - adada hala çok keyifli bir hippi yaşam tarzı süregelmekte. denize çıplak girenler mi dersin, çadır-madır olmadan, direkman hasırın üstünde geceleyenler mi dersin, ortalıkta gayet rahat takılanlar mı istersin, hala aynı yer işte...
    - alexandroupoli (dedeağaç)'dan feribot 2 saat 15 dakika gibi sürüyor. buradan günde tek feribot var o da her gün saat 16:30'da. o yüzden metro turizm'den otobüz saatinizi ona göre ayarlamanız gerekiyor, yoksa gereksiz yere dedeağaç'da 1 gece konaklamak zorunda kalabilirsiniz.
    - feribot ücreti (yolcu için) 14,50 eur (araç için bilmiyorum)
    - istanbul - dedeağaç otobüs fiyatı 36 tl
    - ayrıca keşan'a istanbul'dan pek çok firmayla 3 saatte ulaşıp, keşan'dan yunan taksileriyle geçiş yapabilirsiniz. (keşan terminalinde pek çok yazıhanede numaraları var. arıyorlar, taksi geliyor)ama bu kişi başı 20 euro'ya (taksi başına 60-80 euro) mal olur. fiyatı mutlaka önceden konuşun. biz bu hususta acı tecrübeler yaşayıp, taksicilerle girdik mesela birbirimize...
    - dedeağaç'da konaklamak isterseniz eğer, biz 3 kişilik bir odada gecelik toplamda 50 euroya yer bulduk, pek konforlu değil, ama idare eder (samothraki'ye gidiyonuz zaten lan, ne konforu??) ayrıca 40 euroya da yer var...
    - es kaza pasaportunuzda kktc damgası varsa sakın gitmeyin, çok ciddiyim, arkadaşımızı almadılar, biz de yunan tarafından paşa paşa döndük. ha ertesi gün barkodlu bi sticker yapıştırdık "ercan havalimanı" damgasının üstüne, altta da ispanyolca başka bir damga zaten vardı, dolayısı ile barcodlu stickerin üstüne de ispanyolca bir paraf attık, ertesi gün hiçbir problem olmadı.
    - metro'nun otobüsleri çift katlıydı, konforlu sayılabilecek durumdalar.
    - feribot tam bir şenlik havasında geçiyor, freeshop'dan yüklendiklerinizi burada patlatın, insanlara ikram edin, paylaşın ve kaynaşın. hatta güvertenin büfe kısmında reggae'den jazza, elektroniğe güzel müzikler çalıyorlar, çekinmeyin eğlenin, hatta 1-2 yunan bulun, onların peşine takılın. korkmayın, ısımıyorlar. ("ah ulen, bi ısırsa keşke" demeniz işten bile değil hatta...)
    - adada pek medeniyet olmasa da, işinizi görebilecek (wi-fi internet dahil) bir kaç mekan var. ucuza gıda temin edebileceğiniz marketler de cabası. kasmayın, dedeağaç'dan taşımayın. feribottan inince sol tarafta 50 m. ötede therma'ya otobüs kalkıyor, fiyatı 2 euro mu ne, tam otobüsün karşısında çıkmaz bi sokak var, orada gayet ucuz bir market bulabilirsiniz. adada genel olarak zaten pek çok şey ucuz.
    - şelalelere mutlaka gidin, tırmanın, hem spor yapmış olursunuz.
    - gitar-mitar ya da bilimum bir müzik aletiniz varsa üşenmeyin, götürün. hatta kıyafet götüreceğinize, enstrüman götürün. emin olun daha çok işe yarayacaktır :)
    - therma'daki taverna, gece 1-2'den sonra çok renkli oluyor, gidin, ouzo için, sarhoş olun, sonra "türk sarfoş olmaz ulen!" diyerekten; şarkılar, türküler, milletle kaynaşın.
    - önemli bilgi: therma'da meydandaki tezgahlardan birinde rasta bereli bir abi, bob marley tişörtü falan satıyor, pek çok konuda size yardımcı olabilir kendisi...
    - plajlarında kum falan beklemeyin öyle saros körfezi gibi, koca koca taşlar kıçınıza batacak. hele hele kumsalda sevişecekseniz işiniz çok zor, hazırlıklı olun.
    - araba veya scooter kiralamak mantıklı bir şey. ama ada çok dik olduğu için, ucuz ve küçük scooterlar 2 kişi çekmiyor. 2 kişinin rahatlıkla binebileceği bir scooterı, günlük 10-15 euro'ya kiralayabilirsiniz. (kiralayacağınız gün sayısına göre tabii ki fiyatlar değişiyor)
    - sadece pazar günleri, akşam 7'de dönüş feribotu var, onunla geçip, dedeağaç'dan metro'nun gece 2:30'daki arabasına binebilirsiniz. bu arada da dedeağaç'ı görmüş olursunuz. pek gerekli bir yer değil ama işte, yazlıkçı/tatil mekanı. kızları güzel mesela. 2:30'a kadar bakının, ouzo için falan... sabah 8:30 gibi istanbul'dasınız....
    - otobüsle geçerseniz rastgele bir kaç kişinin çantaları aranıyor (sadece gündüz seferlerinde tabii ki) ama onun haricinde kimse free shoptan ne kadar şey aldığınıza bakmıyor. free shoplar için de her iki tarafta da yeterince vaktiniz oluyor. mutlaka faydalanın...

    şimdilik diyeceklerim bu kadar pampişlerim. sorusu olanlar özelimden ulaşsınlar. epiciinizi öperim...
  • zirvesinin yüksekliği 1500 metre olan, sarozdan görünen heybetli manzarasıyla dikkat çeken kuzey ege'deki yunan adası. burada bulunmuş olan birinden dinlediğime göre adanın elması ünlüymüş. elmalar o kadar güzel kokarmış ki bir sepet elmanın bulunduğu odadaki yoğun ve güzel koku sebebiyle insan uyuyamazmış. ayrıca keşan civarındaki yaşlıların anlattıklarına göre de kışın bu adadan gürleme sesleri geldiği zaman kar yağarmış keşan'a.
    (bkz: semadirek inleyi)
  • zamanında truva'ya bağlı dört adadan (troas adaları: semadirek, bozcaada, gökçeada, midilli) biridir.
    adı samoi-thraki kelimelerinden türemiştir.
    bu ismi ilk kullanan homeros'tur (iliada destanıhda poseidon'un troye savaşlarını takip ettiği dağ fengari bu adadadır).
    samos (sisam) ile karışmasını önlemek için samothraki demiştir.
    eski yunanca'da samoi yükseklik belirtmek için kullanılır (kaynak: strabon).
    yani samoi-thraki, trakya'nın zirvesi gibi bir anlama gelir.
    samothraki coğrafi özelliği itibariyle, trakya ve kuzey ege adalarının en yüksek adasıdır zira.
    hatta ada bir dağdan ibarettir desek abartmış olmayız.
    adanın en yüksek noktası da 1664 mt ile fengari (tr: ay) zirvesidir.

    işin şaşırtıcı yanı, bizimkilerin adaya verdiği türkçe isimdir.
    semadirek!
    tarihin en başarılı uyarlama isimlerinden biridir kuşkusuz.
    ses uyumu zaten mükemmelken adanın dik yapısı da türkçe isme yansımıştır.
    sema-direk...
    gerçekten de adanın görünüşü semaya doğru yükselen bir direk şeklindedir.
    yunanlar adaya samothraki dememiş olsaydı, adanın bir ismi olmasaydı bile, türkler adaya semadirek derlerdi büyük ihtimalle.

    http://www.flickr.com/…otos/atakansevgi/3119425406/

    semadirek'in en önemli özelliği, adadaki 'büyük tanrılar mabedi'dir. mabet, helenistik dönemde bölgenin en önemli kutsal mekanı olarak kabul edilir.

    bugün adada sadece 2500 kişi yaşamaktadır. yunanistan'ın tüm adaları arasında en az turistik olanıdır semadirek.
    ancak farklı bir alanda turist çekmektedir. avrupa'nın hippilerinin yoğun olarak takıldığı bir yerdir yaz boyunca. fengari dağının eteklerindeki şelaleler etrafında kamp kurar gelenler. şelalelerin göllerinde ya da kumsalların kuytu köşelerinde çıplek yüzen insanlara rastlamak hiç şaşırtıcı sayılmamalıdır. 2000li yılların başlarında adada bir rave festivali de düzenlenmiştir ama ulaşım zorluğu nedeniyle sanırım çok uzun yaşamamıştır festival.

    adaya türkiye'den direk geçiş yoktur. türkiye'den gitmek isteyenler için en mantıklı yol ipsala sınır kapısından dedeağaç'a inmek ve oradan feribotla adaya ulaşmaktır. yolcçuluk 2 saat 15 dakika kadar sürer. semadirek anakaraya uzaklığı ve yalnızlığı ile ada psikilojisi yaşamak isteyenler için birebirdir.
    bu arada feribot, özellikle otomobil ile geçiyorsanız, epey bir euro tutmaktadır.

    adada 3-4 kumsal olmakla birlikte adanın dağlık yapısından dolayı kumdan çok taşa rastlanır.
    adada insandan çok keçi yaşadığını söylemek heralde yannış olmaz.
    turistik tesislerin oldukça seyrek olduğunu söylemek mümkün.
    adanın limanı etrafında kalacak bir kaç otel var. ayrıca büyük tanrılar mabedine yakın, denizin kenarında kastro oteli yeni ve kalmak için ideal. tabi çadırınızı alıp dünya hippileriyle takılmak istemiyorsanız...

    adanın doğusundan bizim gökçeada gayet yakın görünmektedir. hatta burada bir tepede tipik bi yunan-türk tavrı göze çarpar. harap olmuş bir tank, namlusunu türkiye'ye doğru çevirmiş durmaktadır. ancak artık tehdit edici bir hali kalmamıştır.

    adanın merkezi ise kıyıdan 4 km kadar içerideki chora (hora) kasabasıdır. kasaba korsan saldırılarından uzak kalmak için özellikle karaya doğru çekilmiştir.

    semadirek de bir çok yunan adası gibi zamanında osmanlı idaresi altında kalmış, ancak balkan savaşının ilk günlerinde, 31 ekim 1912'de yfnanistan tarafından alınmıştır.

    bir fırtına sonrası ( ki pek eksik olmaz semadirek'te) dedeağaç'tan nasıl göründüğünü merak edenler için linkte bir fotoğraf mevcut:
    http://www.flickr.com/…hotos/atakansevgi/581059082/
  • yunanistan'ın dedeağaç(alexandroupolis) şehrinden gidilen, uzaktan bakıldığında yüksekliği ile olympos'u anımsatan yunan adası. ipsala sınırından çıktıktan sonra 30-40 dk içinde varılabiliyor. yol boyunca hala türkiyedeymişsiniz hissi şehre girince yok oluyor. el değmemiş sokakları mimarisi salaş vintage mekanları bizde olan beton aşkının yunanlarda olmadığının birer kanıtı. burada biraz dinlenebilir sahildeki mekanlarda bir iki duble uzonuzu içip yorgunluğunuzu atabilirsiniz. buradan semadirek'e gitmek için saos şirketinin arabalı feribotları var. genelde günde 1-2 sefer olduğundan saatleri önceden kontrol etmeniz sizin yararınıza yoksa haybeden 1 gününüzü dedeağaç'ta geçirmek zorunda kalabilirsiniz.

    feribota bindiğinizde ağırlığı yunan gençler olmakla birlikte trakyalı, türk hatta japon turistler görmek mümkün. bizim gittiğimiz sefere mi denk geldi bilinmez ama türk motosiklet kafileleri çoğunluktaydı. feribotta birbirinin dilini anlamayan insanlar bile bir şekilde anlaşmaya kaynaşmaya çalışıyor. adaya yaklaştığınızda uzaktan kocaman görünen ada gözünüze daha bir devasa görünüyor. gezilecek yerler arasında helenistik döneme ait tapınak, amfitiyatro gibi yerler var. kalmak için tercihimizi kamariotissa'nın tepesinde yer alan aiolos hotel'den yana kullandık. adayı tepeden gören muhteşem bir manzarası var. fiyatları ise kalitesine göre ortalama. türk lirasiyla kişi başı 2 günlük 230tl'ye geliyor. içki ve yemeklerin fiyatı olması gerektiği gibi hatta bordum'da bir beach club'da verdiğiniz parayla burada koca bir balık, yanında karides, midye ve uzo alabilirsiniz. denizi temiz insanları güzel kimse türkiye'den geldiğiniz için ırkçılık yapmıyor. otelin müdürü çat pat türkçe biliyor gelip sizinle konuşmaya çalışıyor oturup içiyor. restorandaki çalışan menüdeki pahalı yemek yerine çok daha ucuzunu gösterip "bak bu daha lezzetlidir bunu deneyin" diyebiliyor. tavernasından oteline, plajına hepsi "komşu" sıfatını sonuna kadar hak eden insanlarla dolu. yemek konusunda kamariotissa'da bulunan klimataria tavernasına gidebilirsiniz. hem fiyatları uygun hem de ürünleri inanılmaz lezzetli. liman bölümünde hediyelik eşyalar satan dükkanlar var. herkesin kendisine veya sevdiklerine alabileceği her bütçeye göre bir sürü ıvır zıvır var. mutlaka girip bir göz atılmalı.

    buraya gittikten sonra turizm krizi başlığında yapılan onlarca su - itfaiye geyiklerinin ne kadar haklı olduğunu gördük. bodrum'da kaş'ta marmaris'te insanı "seven" şark kurnazlığı yapan esnaf ve otelcilerin kucağına oturmaktansa, tercihi turiste değer veren betona boğulmamış yunanistan'dan yana kullanmak hem daha hesaplı hem de daha keyifli. sokağa atacak paranız yoksa muhakkak gidin gezin görün burayı.
  • 2013-2014 güz döneminde yunanistan'da erasmus yaparken 3 günlüğüne arkadaşlarla yolumuz bu adaya düşmüştü. dedeağaç'tan kalkan feribotla 2 saatte adaya vardık. kalacağımız otel adanın kuzey kesiminde therma denen bir bölgede kalıyordu. otele gitmek için biraz taksi beklemek zorunda kaldık çünkü adada sadece 3 adet taksi bulunuyormuş.

    kaldığımız otel şuydu; http://awscdn.mzt24.com/…_alekas-studios_74753.jpeg

    otelde sadece biz kalıyorduk, fiyatı da uygundu, sessiz, sakin, bahçesinde kedileri ve köpekleri vardı. ilk gece otel sahibinin pick up'ına atlayarak restorana gittik. yine restoranda da sadece biz vardık. kişi başı 10€ ile bolca et, kalamar, ahtapot, salata, kabak tatlısı, baklava ve şarap yiyip içtik. restoran sahiplerinin yaklaşımları ve muhabbetleri de oldukça keyifliydi. adada kısa süredir polonyalı bir gezginin kaldığını öğrendik. ertesi gün onunla da tanışıp beraber adayı keşfe çıktık. zaten otelin biraz yukarısında, adanın merkezine doğru giden bir akarsu bulunuyordu. akarsu boyunca zirveye doğru yavaş yavaş yol alırken, gizli saklı şelalerin bulunduğu muazzam ortamlarla karşılaştık. adada sıcak su kaplıcaları da vardı ve kimseler olmadığı için istediğiniz şekilde girebiliyordunuz. doğayla iç içe olmak, insanlardan uzaklaşmak istiyorsanız şayet birkaç günlük semadirek gezisi oldukça iyi olacaktır.
  • 1980'li yıllarda almanya'da sürgün hayatı yaşayan fuat saka, türkiye'den gelen annesiyle bu adada görüşmüştür.

    bu buruk buluşmayı daha sonra şarkılarında anlatacaktır.
  • hırstiyanlık öncesi çok önemli bir dini merkezdir.
    hem bu yüzden hem de anakaraya uzak olmasından,
    uzun süre hıristiyanlığı kabul etmemiş, eski dinlerine bağlı kalmış sakinleri.
    4. yy sonrası hıristiyanlaşma başlamış,
    ki o da pek yüzeysel kalmış.
    uzun zaman eski pagan gelenekleri canlı kalmış.
    yakın zamanlara kadar büyücü kadnları ile ünlü bir adaymış semadirek.
  • enez'den ve gökçeada'dan bakılınca denizin ortasında hayvansı bir dağ olarak gözüken yer (özellikle enez'de bu görüntü çok baskındır, bu adada hiç köy hiç kıyı yok mudur dersin bakarken; denize ulaşmaya daha 10 km olduğu halde yolun yokuş aşağı olduğu bi yerden bile görürsün adayı)
  • mitolojide poseidonun troya savasini adadaki dagin tepesinden seyrettigi soylenir. sinira yakinligi da gozonune alininca gitmesi oldukca kolay olan bir adadir.

    sakin, sukunet dolu bir ada oldugu gibi acik havada lounge keyfi icin uygun psychedelic ortami da vardir.
  • alexandropolisten 11 euro karsılıgında 2 saatte ulasabileceğiniz sessiz sakin ada. oldukca güzel bir denizi vardır,diğer yunan adalarına oranla ucuzdur da. thermada bir kaplıcası vardır.
hesabın var mı? giriş yap