• üç farklı nesilden kadının hikayesinin net toplumsal tespitler ve bu kadar güzel gözlemlerle bir erkek tarafından samimi bir şekilde senaryolaştırılması büyük takdirimi toplamış oyundur.

    tabi ki bir tiyatro eleştirmeni ya da tiyatroyu çok yakından takip eden birisi değilim. ama bu oyun, oynandığı yer, oyuna verilen emek üzerine bir iki satır karalamayı hak ediyor.

    açıkçası bu oyunda bir arkadaşımızın arkadaşı oyuncu olarak yer alıyor olmasaydı ne bu oyundan haberimiz olurdu ne de bileti bedava bile verseler dün akşam karaköydeki ikincikat adındaki sahneye gecenin uğursuz karanlığında o pis ara sokakları geçerek giderdik.

    böyle saçmasapan yerde tiyatro sahnesi mi olur be! bunu dedim yani, güya tiyatroyu seviyoruz ama işte avmlerin parlak parlak ışıklarına zemin cilalarına çok alışığız sahnenin yerini kağıt toplayıcı kardeşlerimizden öğrenmeye alışık değiliz ne yapalım.

    cep sinemasından hallice olan salonumuzda yerimizi aldıktan sonra ısınmayı sağlayan ufolar oyun başlayacak diye yavaş yavaş sönerken(ki sönerken çok güzel görünüyorlar) aklımdan "neyse geldik böbrek yerinde, yabancı arkadaşlar falan gelirse onları buraya getireyim dis is riyıl ıstanbul, layf is hidın in dis sitriits" diye caka satmanın hayallerini kuruyorum. lan iki dakika once kaçıp gidecektik ama neyse.

    sonra oyun başladı. üç kadın oyuncu ellerimizden tutup çok net, çok temiz, aşırıya kaçmadan, ajitasyona bağlamadan, nostaljide kaybolmadan oyunu izleyen 50 kişiyi 80 dakika boyunca duygudan duyguya gezdirip koltuklarımıza geri bırakıp gittiler.

    sonrasında oyunun ve yaşattıkları duyguların yaratıcıları başak, melis, ayfer ve muratla fuayede geçirdiğimiz akşamın neticesinde gördüm ki bu oyunu daha iyi oynamak için verilen emek ve özeleştiri, oyunun daha çok insana ulaşabilmesi için yapılan sosyal medya reklamının kredı kartı ödemesinin gecikmesi sebebiyle bloke olmasıyla nasıl yapsak düşüncesi, bir yanda 5 kat asansörle çıkılarak ulaşılan sahnede oynanan ve nefret ederek yarısında çıktığımız oyunlar ve bu oyunların ulaştığı kitleler, ve tabi ki bu oyunun kendisinden anlatılan hikaye hepsi birbirine bağlı. bizi anlatıyor, istanbulu anlatıyor, memleketi anlatıyor.

    dün akşam ikincikat isminde sıcacık bir sahne olduğunu öğrendim, kadıköyde neredeyse önünden her hafta geçtiğimiz ama varlığından haberdar olmadığımız theatron diye bir sahne olduğunu öğrendim, sen istanbuldan daha güzelsin diye güzel bir oyunun varlığını öğrendim. kısacası evet tatmin oldum.

    emek verenlerin hepsini(sahnesini, oyununu, oyuncusunu, yönetmenini, senaristini) lütfen destekleyiniz çünkü aç olduğumuz şey bu. desteklenmesi gereken şey bu.

    https://www.facebook.com/bamistanbul/ bu da sosyal medya hesabıdır. hayrını görün.
  • (bkz: murat mahmutyazıcıoğlu) nun yazdığı ve yönettiği 3 kuşak kadının hikayesinin anlatıldığı naif oyun.
  • insanı manik depresif yapma potansiyeline sahip bir oyun. tam hüzün basacakken kahkaha atmak, kahkaha atacakken de hüzne gark olmak iş değil.
    başak'ı dinlerken mimikleri beni aldı küçüklüğüme götürdü resmen. hikayesi anneminkine benzemese bile sanki sahnede annemi izler gibiydim. kocası ve çocukları için mesleğinden vazgeçmeyen bir kadın da kendine farklı bir yol çizemiyor kısacası buralarda.
  • bugün baba sahnede izlediğim oyun. oyundan çıktıktan sonra bir garip hüzün çöktü bana. kesinlikle izlenmeli. erkek tarafından kadın hayatına bakış güzel yansıtılmış sahneye. kadın oyunculardan birinin ödüllü olduğunu okudum, ama kim olduğunu bilmiyordum. acaba hangisi ödülü almıştır diye merakla izledim oyunu. oyunculukları beğendim.

    oyunun anlatılış şekli de güzeldi. dekor çok sadeydi ama fehmi'nin yattığı kanepe dahil kafamızda canlandırdık herşeyi oyunculuklar sayesinde.

    anlatılan üç kuşak kadının, kendi hüzünleri ve yalnızlıkları. aralarında ciddi bir iletişim kopukluğu var. birbirlerini seviyorlar ama tanımıyorlar. ve kendi yalnızlıklarında ara ara birlerine dokunarak bir hayat sürüp gidiyorlar.

    rüya sahnesini çok başarılı buldum.

    oyuna puanım 8/10
  • ibb şehir tiyatroları yorumuyla tek perde ve 80 dakika süren murat mahmutyazıcıoğlu oyunu. öncelikle bizden böyle tertemiz işler çıkınca daha bir seviniyorum. üstelik bir erkek yazarın türk toplumunda kadın olmanın gözlemini bu kadar iyi yapmış olması da takdirlik. ayrıca bu sezonun belirlenen teması olarak minimal sezona yakışır şekilde, sadeliği ve içtenliğiyle yakalayan net bir oyun.

    bu bir kadın öyküsü. üç kuşaklık kadın öyküsü. yaşamları iç içe geçen, zamanla birbirine dönüşen üç kadının. anneanne, anne ve kızın yani bir nevi –kadın izleyiciler olarak- kendimizin ama en çok da “diyemediklerimizin” öyküsü. bu yüzden efsane fransız balkon yorumu başta olmak üzere ayfer’in yaşının verdiği yetkiye dayanarak saydırmaları güldürdüğü kadar “diyemedikleri” de boğaz düğümlüyor.

    mezar taşları gibi uzayıp giden binalarıyla boğucu bir istanbul fonunun önünde üç sandalyeden ibaret dekoruna rağmen oyunun yalın fakat güçlü dili sayesinde, ağız tadıyla tabak kırmalı kavga edilemeyen fehmi ve boyu devrilesice alkolik mehmet dahil bütün diğer karakterler ve mekanlar rahatlıkla gözünüzde canlanıyor. üç kadın ve istanbul nihayetinde tek bir ortak paydada, “yalnızlıkta “birleşiyor.

    oyun boyunca anılarla çeşitli yaş aralıklarında savrulan oyuncuların beden dili çok başarılı. keza senkronizasyon da. aralarında güzel bir paslaşma var. ayfer karakteri daha baskın olduğu için şebnem köstem biraz daha öne çıksa da ayırt etmeye kıyamıyorum açıkçası. tatlı ve uyumlu bir ekip olmuş.

    toplumsal baskı klişelerinin thriller konseptiyle harmanlandığı kabus sahnesi ayrıca güzeldi. imkan varsa analı-kızlı izlemek çok keyifli olur.

    “hiç bu kadar deniz olup da bu kadar az yosun kokan başka bir şehir daha var mı acaba?
    hiç bu kadar köprü olup da kimsenin birbirine ulaşamadığı başka bir şehir?
    bu kadar insan olup da her yerin bomboş olduğu?”
  • murat mahmutyazıcıoğlu'nun yazıp yönettiği, 3 kuşak kadının hikayesinin anlatıldığı oyun. benim sezon boyunca izlediğim en sağlam oyundu. kadın meselesinin bir erkeğin kaleminden bu yolla ve bu dille çıkması muazzam sevindirici bir kere. abartısız, sade, net, güçlü ve çok gerçekti. yer yer burnumuzu sızlatacak kadar gerçekti. kadınlık deneyimim sahnedeydi ve biliyorum, birçok kadın benzer hissetti. deneyimimiz ne kadar farklılaşıyor ki zaten?

    bana kalırsa feminist dramaturji kokan bir metindi ve inanılmaz sağlam örülmüştü. müzikler de hikayeyi muazzam destekliyor.

    ne de güzel anlatmış istanbul'u...

    "hiç bu kadar deniz, olup da bu kadar az yosun kokusu olan başka bir şehir daha var mı acaba?
    hiç bu kadar köprü olup hiç kimsenin birbirine ulaşamadığı başka bir şehir...
    bu kadar insan olup da her yerin bomboş olduğu, bomboş…"

    anlatacak bir hikâye yok, üç kadın, üç farklı kuşak; hepimizin olan, olabilecek hayatlar.

    "yürü kız gidiyoruz, sen istanbul'dan daha güzelsin".
  • 3 farklı nesilden anne ve kızlarının hikayelerinin anlatıldığı sıcacık oyun. oyunu yazan murat mahmutyazıcıoğlu tebrik ve alkışı hak ediyor. komik ve içten.
    mutlaka izleyin.
  • “perdesi kapalı evlerin mutsuz olur kadınları”

    bu annemle gittiğim ilk tiyatroydu. 19 unda gittik de yorumlamaya üşendim. açıkçası neye geldiğimizi bilmiyorduk. öyle spontane girdik oturduk. ama iyi ki annemle gitmişim dedim. aynı yerlerde güldük, aynı yerlerde birbirimize baktık. çok şey bulduk kendimizden kumpirci olayına kadar :d ikimiz de hiç kumpir yemedik bu arada. ama hep aynı yerde kahve içeriz birimiz dertlendiğinde. farklılıklar olsa da hep aynı paralel annenin kendi annesine senin annene benzemen gittikçe. ben baya memnunum durumdan çünkü annem annesinin kaderini reddetmiş, herkese meydan okuyup 40 yaşından sonra kendi hayalini gerçekleştirmiş hayalindeki mesleği yapmaya başlamış biri. ben de anneme benziyorum gittikçe. ondan öğreniyorum hayattaki fırsatları kendimizin yarattığını, hayalimiz için yaşadığımızı, aksi durumda ömür boyu mutsuz olacağımızı, her şeye -fehmilere rağmen- içimizdeki sesi dinlemeyi, çok azimli ve çok tutkulu olmayı…
    neyse böyle işte. bi sonraki anne kız etkinliğimiz kessinlikle kumpir yemek oluçak:)
  • geçtiğimiz hafta sonu gaziosmanpaşa şehir tiyatroları sahnesinde izlediğim bir oyun.
    oyuna yorumlara bakarak gittim. bu sezonki çoğu oyunun sıkıcı, tekdüze olduğundan bahsedilirken bu oyunla ilgili olumlu yorumlar vardı. üç kadının hikayesini anlatması ve adı da gitmem için ikna edici oldu.

    oyuna gelince ben beğendim. üç kadının da oyunculuğu çok güzeldi. duygular arası bir anda geçişleri, metni aktarımları, vurguları çok iyiydi. beklentimin üzerinde bir metindi. kadınların başına gelebilecekleri anlattıkları bir kısım vardı özellikle o kısımdaki cümleler ve gerçekçi oyunculuklarla oyun beni yakaladı. şebnem köstem'in genç durması, saç şekli sebebiyle anneanne rolüne oturmaması konusu bence de doğru olmakla birlikte oyunculuğu tiratları veya sadece susarken yaptığı mimikler etkileyici olduğu için o uyumsuzluk o kadar gözüme çarpmadı. şebnem hanım oyunculuğuyla bu durumu fark edilmeyecek bir düzeye indirgedi.
  • "her yerin deniz olup da bu kadar az yosun kokusu olan başka bir şehir daha var mı acaba ?"

    istanbul büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları'nın bünyesinde yer alan oyunu müze gazhane'de sevda şener sahnesi'nde izleme şerefine nail oldum. bir oyunun seri diyaloglarla bu kadar iyi olabileceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. oyuncuların birbiriyle yüz yüze gelmeden iletişimde olabilmeleri ise ne kadar sağlam bir birlikteliğin oluşmuş olduğunu gözler önüne seriyordu. her birini tebrik ediyorum.

    oyunun içeriğinden kendi dilimde biraz bahsedecek olursam; anneanne, anne ve kız üçgeninden oluşan farklı kuşakların birbiriyle çatışmaları üzerine kurulduğunu söyleyebilirim. yeri geliyor mutlu oluyor seviniyorsunuz, yeri geliyor hüzünlendiriyor oyun sizi. bunu seyirciye yormadan sadece bir dille, mimiklerle oldukça güzel aktarıyor oyuncular. ki bu oyunu yazan murat mahmutyazıcıoğlu'nun da kalemine ve gönlüne sağlık diyebilirim. oyuncu performanslarını beğenmek ile beraber esin umulu*'nun oyunculuğuna hayran kaldım. oturarak vücut dilini bu kadar iyi kullanıp; mimikleriyle, doğallığıyla ve ses tonunun nahifliği tekrar belirtmek isterim ki hayran bıraktı kendisine; oyunculuk açısından.

    son olarak "diyemediklerimizin" oldukça vurgulandığı seyir zevkinin iyi olduğu bir tiyatro oyunu. izlemenizi tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap