• sevgililik oranı. peki :)
    sevgililik oranı düşmedi. ilişkiler şekil değiştirdi. her şey seks. evet her şey her zaman seksti ama artık çivisi çıkmış vaziyete. karşılıklı sorumluluk ve sahiplenme yok. dertsiz tasasız zahmetsiz kemiksiz seks. klasik ilişki isteyen kişiler de bunun farkına vardıklarında "başlarım ızdırabınıza tek enayi ben miyim" deyip düzene uyuyor ya da oynamıyor. karşılıklı sevgi saygıya dayanan ilişkiler yaşayanlar da vardır elbet ama azınlıktalar.

    doğruluk payı olan tespittir.
  • basit bir ekonomi terimiyle açıklanabilir. kıt kaynaklar, daha doğrusu kıt mallar.

    kıt mallar, elde etmek için bedel ödenen şeylere denir. bir şey ne kadar az bulunuyorsa onun için ödenecek bedel de artacaktır.

    bundan on sene önce, birini hem görsel hem de ruhsal olarak çekici bulabilmek için o kişiyle karşılaşmak, görüşmek, konuşmak gerekiyordu. ne tepki verir, o da beni beğenir mi, şu mekanda karşılaşmıştık, yine gelir mi, aha geldi, bana mı bakıyor, yok ya şimdi nasıl merhaba diyeyim vs. vs. uykusuz geceler, merak, heyecan. karşılaşınca taşikardiler geçirmek, aptallaşmak. geleceğini biliyorsan ona göre giyinmek, süslenmek. etkilemeye çalışmak. bunlar hep maliyet, hep emek, hep bedel. karşılığında o elektrik alınır da sevgili olunur ise, o sevgili değerli ve kaybedilmesi istenmeyen bir şey oluyordu. boyu boyuma, huyu huyuma; her allahın günü nasıl bulayım böyle adamı/kadını diye sevdikçe sevesimiz geliyordu.

    şimdiki durumu ise serbest mallar terimiyle açıklamak mümkün. türlü türlü online dating uygulaması ile, yerimizden bile kalkmadan, üstümüzdeki yer bezinden hallice tişörtü/pijamayı değiştirmeye bile gerek kalmaksızın, oturduğumuz/yattığımız yerden katalogtan beğenir gibi insan beğeniyoruz. yaş aralığı, km bazında yakınlık gibi kriterler giriyoruz; istanbul için konuşacak olursak insandan bol ne var ayol! aa boyu kısaymış geç. aman uzakta oturuyor salla. ayy ne bileyim ya, köpekleri varmış ben köpek sevmiyorum. hmmm bilemedim bi değişik geldi. ay yok, bunun egosu çok yüksek salla gitsin.

    denk geldi diyelim. bir barda, kafede görsek götümüzün düşeceği karşı cinsle aynı masaya oturduk birkaç günlük merhaba-nasılsın faslı sonrasında. görüştük. her bir şeyler uydu. aynı müzikleri dinliyoruz, birbirimize aynı anda mesaj attık, aaa sen de mi o konserdeydin, bak bu benim çocukluğum, kahvaltıdan sonra ne yapalım? yedi gibi mi buluşuyoruz? çok özledim, ben de öyle tatlım. sonra hoooppp; amaan neyse ya şimdi ilişki milişki uğraşamam diye sallamak/sallanmak da an meselesi. hava gibi, su gibi, deniz kumu gibi bir şey insan dediğin. zaten gani. zaten her birinin alternatifi var. 180 olmaz da 175 olur; senin semtte oturan olmaz da az ötedeki olur.

    normalde belki aynı yolda karşılaşıp çarpışma olasılığımız olmadığı için hiç rastlayamayacağımız ruh eşimizi kilometrelerce öteden bulup getiriyormuş gibi görünen bu kolay erişim; "sevgili" denen şeyin içini boşaltıyor. aşk filan zaten yalan. "overrated" bir takım kimyasal reaksiyonlar.

    biri gideerr, biri gelir. altın değil, elmas değil ayol. yer gök insan. sana adam/kadın mı yok. değersizleştirdikçe değersizleşiyoruz, vice versa. zaman böyle. yerseniz.
  • bireysellik artıyor. sosyalleşme azalıyor. egolar büyüyor. yüzeyselleşme yayılıyor.
  • sosyal medyanın, online dating sitelerinin çoğalması falan değil sizin yozlaşmanızdandır o.

    ben bir türlü anlayamıyorum nasıl bu olmazsa başkası olur, amaan yerine başkası gelir kafasıyla bir insandan kolayca vazgeçebiliyorsunuz.

    kolayca vazgeçebileceğiniz, yerine daha uzun boylusunu, daha güzelini koyabileceğinizi düşündüğünüz insanlarla neden sevgili oluyorsunuz ya da ? filtreniz bu kadar geniş demek ki.

    daha iyisini bulurum mantığına da ayrı tahammül edemiyorum zaten. telefon mu karşınızdaki insan, çanta mı ayakkabı mı ne demek daha iyisini bulurum diye piyasa araştırması yapmak?

    o insanın bakışı, dudağının kenarında oluşan o hafif gülümsemesi, sohbeti, ses tonu, elleri, idealleri, hayatı yorumlayışı, içindeki iyiliği. insan bunları sever, bunlardan vazgeçemez. bunların aynısını gidip başkasında bulamazsınız.

    yalnız kalmayı bilmediğinizden, bilseniz de kendinize tahammül edemediğinizden iki günlük hevesle hareket ediyorsunuz. başkası canınızı yaktı diye karşınıza çıkan düzgün insanları da siz yakıyorsunuz. sonra neymiş sevgi yalan.

    neyse sözün özü düzgün insanlar düzgün insanlara denk gelmiyor konu bundan ibaret.
  • en büyük neden olarak sosyal medyayı görüyorum. sosyal medyayla beraber hız ve tüketim anormal derecede arttı. aynı zamanda hem mükemmellik teşvik ediliyor hem de basitleştirme çabası var. mükemmelliğin ve basitliğin aynı cümlede geçmesi garip geliyor değil mi? george orwel'ın 1984 romanındaki çiftdüşün kavramı gibi biraz da. birbirine zıt olan ve bir arada bulunamayacak kavramları aynı anda kabul edebilme yetisi. bütün bunlardan dolayı da zihinde kurgulananla gerçek hayat arasındaki uçurum artıyor ve tatminsizlik yaşanıyor.

    instagramla ilgili bir video izlemiştim. videodaki kızın sabah kalkıp, makyaj yaptıktan sonra fotoğraf çekip instagrama koyması ya da dağınık bir masası olan ofis çalışanının çektiği anormal derecede düzenli olan masa. eğer bu bir kusursa insanlar kusurlarını göstermek istemiyor. yansıtılan şey gerçek değil, o kişiye göre ideal olan aslında. ya da içtiği içeceği beğenmemesine rağmen fotoğrafın altına "çok sağlıklı" yazıp gönderen eleman. niye? çünkü sağlıklı, teşvik edilen şey o. toplumun genelinden aykırı hareket etmek dışlanıyor ve linç ediliyor. yani aynı zamanda hem bireyselleşmeye yönelik teşvik mevcut hem de tektipleşmeye. gerçeklikten uzak bir algı yaratma çabası.

    mükemmel seks, mükemmel vücutlar, mükemmel kariyerler... hep daha iyisi bir yerlerde varken neden azıyla yetinmeliyiz ki? teknolojinin gelişmesiyle beraber insanlar mükemmeli aramaya teşvik edilirken ulaşılabilirlik ve seçenekler arttı. insanları mükemmeli aramaya yöneltirken itici güç bunlar oluyor. daha rahat ulaşılabilirlik ve seçenek bolluğu. o kuyruğa ne umutlarla giriyor fakat kuyruğun sonunda farklı bir gerçeklikle yüzleşiyorlar çoğu zaman.

    yalnız kadın güçlü kadındır imajı giderek yaygınlaşıyor. siz bireysiniz, en önemli olan sizsiniz, kimseye ihtiyacınız yok. bu da bireyselleşme ve aynı zamanda bencilliği arttırdı. insanlar bir şey vermeden alma peşinde. hep ben ben ben... bu da, daha fazlasını isterken daha azıyla yetinmeye yol açıyor açıkçası. örnek verelim, aşkı ele alalım mesela. genel olarak herkes aşık olmak istiyor. temelde aşk cinsel bir dürtüyle başlıyor. yani arzuladığımız birine karşı hissediliyor. her arzuladığımız kişiye aşık oluyor muyuz peki? hayır. haz ile tutku arasında ufak bir fark var. haz daha genel bir kavramken tutku spesifik birine yada bir duruma karşı hissedilir. yani sevişmek sana haz verebilir fakat x kişisi ile sevişmek senin için tutkudur. bu biraz da küçük prensin tilkisi gibi. evcilleşmediysen buğday tarlalarındaki altın renkli başaklar senin için bir anlam ifade etmez.

    buraya kadar herhangi bir emek vermeye gerek yok çünkü o kişinin senin için özel bir tarafı, diğerlerinden ayırt edici bir özelliği yok. dışarıda güzel kadınlar/yakışıklı adamlar, güzel vücutlar var. bugün x kişisiyle olan istek yarın y kişisine karşı da hissedilebilir. hayatınızın bir döneminde aşık olmuşsanız ilk zamanları düşünün. o'nun diğerlerinden ayırt edici çok fazla özelliği var mıydı? büyük ihtimal hayır. senin için tek kadın/tek erkek değil henüz. ben söyleyeyim size, emek vermemiş olsan senin için en fazla sevişip güzel vakit geçirdiğin biri olarak kalacaktı. günümüz ilişkilerinin tıkandığı nokta biraz da burası oluyor. çünkü bundan sonrası ciddi emek isteyen bir süreç. idealindeki şey aşk, elindeki sevişilebilecek bir vücut oluyor günün sonunda. yani daha fazlasını isterken daha azıyla yetiniyorsun aslında. istenenle elde edilen arasındaki fark da belli bir süre sonra kişide tatminsizlik yaratıyor ve yeni bir vücut bulma süreci başlıyor tekrardan.

    sevgi zaman ve ciddi bir çaba gerektiriyor. hanginizin uyumlu olduğu insanla ilk sevişmesi sonrakilerden güzel geçti ki? ilk başta güzel olup sonralardan azaldıysa o büyük ihtimal ilk baştaki heyecan ve meraktan kaynaklanmıştır zaten. uyum, zamanla tanıyarak artan bir şey. zaman zaman eve aldığım kedinin huyunu öğrenmem bile 1 ayımı aldı. akşam benimle birlikte eve girer, köşesine gider, iki saat kendini temizler, sonra gelip bana sırnaşmaya başlar. ilk zamanlar eve aldığım an sevmeye kalktığımda hiç iç açıcı şeyler olmamıştı oysa ki. uyumsuz olduğumuzdan mı? hayır. birbirimizin huyunu, neleri sevip neleri sevmediğimizi bilmiyoruz da ondan dolayı. tanımak emek isteyen bir şey. ilk ters harekette bıraksaydım şu an büyük ihtimal birlikte uyuyor olamazdık.

    basitleştirme demiştik. günümüzde tercih edilen şey en kısa ve kolay olarak; seks. bu bir ihtiyaç diye kestirip atmak anlamı basitleştirmek ve ucuzlatmak gibi geliyor. hayvanların da cinsel dürtüleri vardır. mastürbasyon diye bir şey var, tavsiye ederim. keyif alarak yemek yemekle karnını doyurmak için yemek yemek arasında ciddi fark var. karnım şu an aç mesela. sadece karnımı doyurmak istesem ufak bir sandviç de yapabilirim ama canım sarma istiyor. fakat bunun için biraz emek vermem lazım.

    artık emek sarf etmek istenmediği için suçu başka şeylere veya başka birine atılıyor. parası olmayan adam kadınlar paraya bakıyor diye, yakışıklı olmayan adamlar da kadınlar tipe bakıyor diye bir bahane üretiyor. zamanında yakışıklı erkeğin yanındaki çirkin kız başlığının öznesi olmuş biri olarak böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. bu tiple yada parayla olabilecek bir şey değil. kadın yada erkek fark etmez bundan başka verebilecek bir şeyiniz olmadığından dolayıdır o olsa olsa. geçmişe dönüp anne babalarınıza bakın. babalarınız çok zengin yada çok yakışıklı olduğu için mi annenizle evlenmiş? sadece basit insanların bu tip bahanelerle üstünü kapatmaya çalıştığını biliyorum ama.

    insanlar bir şeyler elde etmek için bir şeyler vermesi gerektiği konusunda güdülenmiş durumdalar ve bu şekilde davranıyorlar. karşılıksız bir şey yapmak garip karşılanıyor. istediği şeyler olmadığında ya da bunu elde edemediğinde sosyal medyadaki gibi karşısındakini bloklama mantığı var. örneğin kadınlar istediği bir şey olmayınca veya herhangi bir konuda fikir ayrılığına düştüğünde erkeği seksle tehdit ediyor. büyüklerimizin bir lafı var "yatağa küs girilmez" diye. bu mantık yok artık. teknolojinin getirdiği hızdan mı bilinmez istenilen şey istenilen zamanda olmalı. insanların sabrı yok, beklemek istemiyorlar. bunu geçtim anlaşamayacağımız şeyler konusunda anlaşmamız gerektiği mantığından bihaber yaşıyoruz. maalesef tek tip değiliz ve anlaşamayacağımız şeyler olacak.

    ilişkinin belki de temel taşlarından olan güven ve sadakat de kalmadı artık. karşımızdaki güven vermediği için güvenmiyoruz ya da güven vermediğimiz için güvenilmiyoruz. ikili ilişkilerde olsun arkadaşlık ilişkilerinde olsun her sorun halledilebilir fakat insanın aklına "acaba" gibi bir kuşku düştüyse o ilişki için yapilabilecek bir şey yok. güven çok çabuk kaybedilebilen bir şey çünkü. arkadaşlarım sorardı "hiç mi kıskanmıyorsun" diye. hiç. adımdan ne kadar eminsem, o kişiye karşı güvenim o kadar tamdı.

    özellikle son yıllara bakıyorum. sadakat zaten yok, kronik yalancılık yaygınlaşmış ve normalleştirilmiş. insanlar çok basit şeylerle tatmin sağlayabiliyor. belli bir yaşın üstündeki kadınlar "yok mu biri canım?" diye soruyor. "yok" diyorum. verilen cevap "aman ne yapacaksın zaten. bak gençsin, fiziğin de yerinde. istediğin kişiyle takıl. hayatını yaşa" şeklinde oluyor. bunun insanları tatmin etmeye yettiğine inanmak istemiyorum fakat öyle sanırım. yakın arkadaşlarla konuşurken resmen zaman makinesiyle ışınlanmış ve kendimizi bir anda 15 yıl sonrasında bulmuş gibi hissediyoruz. biz kendi mağaramızda yaşarken zaman ne çabuk değişmiş diyoruz. böyle bir dönemde düzgün bir ilişki mucize gibi bir şey resmen.
  • sevgi oranlarındaki gözle görülür düşüşle doğru orantılıdır.
  • kaç zamandır hiç el ele tutuşan kimselere denk gelmediğimi fark edip bir botanikçi titizliğinde incelemeye başlayacak; çiçek, çukolata, parfüm satışlarından; romantik film, oyun ve konser gişelerine kadar araştırma yapacaktım ki siktir et kim uğraşacak deyip moda sahile geldim. bakın burası türkiye’nin sevgililik kurumu temsil ve prova alanı gibi bi şeydir. burada her sabah el ele yürüyüşe çıkan, öğlenleri piknik yapan, akşamları müzik dinleyip geceleri sevişen bir kaç kişi muhakkak olurdu. bunlar aynı döngüyü sonsuza dek tekrar eden kurumsallaşmış sevgililerdi. ama şu anda sadece coşkusuz tıngırtılarıyla denize işkence çektiren bir müzikyen ve köpekleri aksesuar zanneden iki yayvansever dışında kimse yok. sanırım el tutmak yol açıyor diye sebepsiz susmalara, kaldırılmış tüm tutuşmaklar.
  • "tabi lan manyak mısın? sevgili ile geçirilecek bir gün minimum 200 liradan başlıyor" diyerek katıldığım önermedir.
  • ekonomik krizle doğrudan orantılı düşüştür. sevgili sahibi olmak demek erkek tarafı için ayda minimum 10 bin tl gider demek.
  • duzenli bir iliskinin istanbul sartlarinda ortalama kisiye maliyeti 1000 lira civaridir. bir tarafin evi varsa maliyet baya dusmektedir.
    haftada 3 gun gorus yemek, kahve, sinema, aksam eglenmeleri. luks isi olmus duzenli iliski. bir de seks yoksa katlanilmasi zor istir.
hesabın var mı? giriş yap