• "hayat, acılar ve ölümlerle bir anda silinen geçici zevklerin ötesinde bir şey olmalı" diye düşünerek gerçeği aramaya karar veren ruhani öğretmen.

    --- spoiler ---

    insan hayatı aslında acılardan ibarettir; bu acıların sebebi bencil ve doymak bilmez isteklerdir; insanın bencilliği ve istekleri sona erdirilebilir; sonuçta bütün bu doymak bilmez arzu ve iştah ortadan kaldırıldığında, ulaşılan durum nirvana olarak adlandırılır.

    --- spoiler ---
  • saray hayatindan sikilip bir gece saraydan kacip sonrasinda nirvanaya ulasmis kisidir kendisi.
  • öğretilerini, "arzu yoksa acı da yoktur" önermesi etrafında şekillendirmiş ve bu öğretiler sayesinde nirvana'ya ulaşmış bir insan.
  • hermann hesse"nin 1946 nobel odullu eseridir. kitabi okurken ilk baslarda cok sıkıldıgımı itiraf etmeliyim. hatta nasil nobel ödülü almis diye dusunmedim de değil. kitabin ikinci yarisindan sonra ve ozellikle "om", govinda" bolumlerini okurken kitabin ne kadar incelikli ve degerli oldugunu geç de olsa kavradim.
    kitaptan kisa bir alinti:

    -"saka mi ediyorsun?" diye sordu govinda
    "şaka etmiyorum. kesfettigim bir seyi söylüyorum sana. bilgi bir baskasina aktarilabilir, bilgelikse hayir. bilgelik kesfedilebilir, bilgelik yasanabilir, bilgelik el ustundevtasiyabilir insani, bilgelik mucizeler yaratabilir, ama bilgelik anlatilamaz, ogretilemez. henuz bir delikanliyken sezdigim bir seydi bu, beni ogretmenlerden uzaklastiran seydi. bir dusunce gelisti kafamda, govinda, senin yine saka diye ya da aptalca bir sey gozuyle bakacagin bir dusunce, ama dusuncelerimin en iyisi. dinle: hic bir sey yoktur ki karşıtı da gerçek olmasin! yani şöyle: bir geçek ancak tek tarafliysa dile getirilip sözcüklere dökülebilir. duşüncelerle düşünülüp sözcüklerle söylenebilen ne varsa tek taraflidir, hepsi tek taraflı hepsi yarım, hepsi bütünlükten, mükemmellikten ve birlikten yoksun. ulu gotama ogerecilerine dunyadan soz acarken , çile ve esenlik diye ikiye ayirdi. baska turlusu olanaksızdır., ogretmek isteyen bi
    rinin izleyecegi baska yol yoktur. ancak dunyanin kendisi, gerek çevremizdeki, gerek icimizdeki varlik asla tek tarafli degildir. asla bir insan ya da bir eylem tümüyle sansara, tümüyle nirvana değildir, asla bir insan tümüyle kutsal ya da günahkar olamaz. böyle gibi görünmesi yanilmamizdan, zamana nesne gibi bakmamizdandir. zaman gerçek değildir, govinda, ben sık sık yaşadım bunu. zaman da gercek değilse , dünya ile sonsuzluk, iyi ile kötü arasında var gibi gorünen çizgi de bir yanılgıdan başka bir şey değildir. "!

    hermann hesse, siddhartha (can yayınları. kâmuran şipal)s139-240
  • m.ö. 563-483 arasında hindistan'da yasadigi tahmin edilen ruhani lider, ogretmen, bilge.
  • arcturusludur derler.
  • (bkz: siddhartha)
  • her türlü maddi imkanları olmasına rağmen özlemini duyduğu mutluluğu bulamayan, 29 yaşında babasının sarayından kaçarak bir ormanda inzivaya çekilen öğretici.

    6 yıl katı bir riyazetin ardından aradığını bulamayan buddha, normal hayata döner.
    rivayete göre dönüş yolunda kendisine nereye gidiyorsun diye soranlara “dünyayı aydınlatacak lambayı/ışığı yakmaya gidiyorum” cevabını verir. ganj nehrinin karşı kıyısına geçmek zorundadır ve cebinde kayıkçıya verecek parası yoktur. bir anda uçarak karşıya geçer. ilk ışığını burada yakmıştır buddha.
    orta yol olarak tanımladığı, aşırı rahatlık ve katı münzevilikten uzak sekiz dilimli yolu keşfeder.
    sekiz dilimli yolu izleyerek, acı ve ızdırabın kaynağına ulaşır. bundan sonra eren veya ermiş anlamında buddha lakabıyla anılır.

    ilk vaazından bir kesit şöyledir:

    “kardeşlerim! bu, acıyla ilgili temel gerçekliktir; doğum acıdır, düşüş acıdır, hastalık acıdır, ölüm acıdır, nefret ettiğimiz şeylerle veya kişilerle bir arada bulunma acıdır, sevdiğimiz şeylerden uzak durma acıdır, arzuladığımız şeyi elde edememe acıdır.

    kısacası, arzu - istekten sadır olan beş unsur(bir canlıyı oluşturan beş temel madde) acıdır.

    acının kaynağıyla ilgili temel hakikat de şudur: acı ise, varoluşun yenilenmesine yol açan, duyusal hazlarca eşlik edilen, kâh orada kâh burada tatmin edilmeyi arzulayan arzu ve isteklerden kaynaklanır. başka bir deyişle, haz ve keyif isteği, varoluş arzusu ve ölümsüzlük özlemi.

    ...

    kardeşlerim! bu acı ve ızdırabın son bulmasına yol açan asil gerçekliktir. o da kesinlikle sekiz dilimli temel yoldur... ve bu bilgi ve idrâk zihnimde ortaya çıktı. zihnimin kurtuluşu asla engellenemez. bu benim son varoluşumdur ve ben bir daha asla dünyaya gelmeyeceğim.”

    yani insan; nefsinin esiri, mutluluk, servet, başarı, uzun ömür ve haz peşinde koşan acı ve ızdırap dolu bir hayat yaşamaya mahkum bir canlıdır.
    gerçekler farklı kaynaklardan söylense de orta yolu elbette buluyor.

    edit: imla.
  • babası kral olduğundan yönetici sınıfına ait olarak büyür. küçük yaşta zekası anlaşılmış iyi eğitim verilmeye çalışılmış fakat insanlar üzerinde etkili olmasının sebebi olan din konusunda ders verdirmemiş babası. zaten saraydan da çıkarmamış çocuğu. (doğduğu yer lumbinide(nepal tarafında) de epeyce tapınak vardır.) böyle böyle bu buda dışarıyı merak eder ve 30 yaşlarında saraydan çıkıp gezgin olur. kendi deyimiyle gerçekliği aramak, acının ve tatminsizliğin kaynağını açıklayıp gidermek amacıyla yollara düşer her geçen gün etrafındaki mürit sayısı da artar epey popüler olur bu buda.
    öğreti dedikleri sözleri, yaşamı çoğunlukla sözlü olarak dilden dile yayılır ki bu kadar mensubu olan bir kitle grubu adam öldükten(mö 400 lü yıllar) yaklaşık 200 sene sonra bu öğretileri ve adamın yaşamını ancak yazıya geçirmeyi akıl etmiş mi dersin dönemin imkanları ancak el vermiş mi dersin o size kalmış.
    (bkz: budizm)
  • sidarta gautama, bugünkü hindistan topraklarında, şakya kabilesinin kralı suddhodana’nın oğlu olarak dünyaya geldiğinde erişemeyeceği, ulaşamayacağı, isteyip de yapamayacağı çok az şey vardı. ihtişamlı saray törenlerinde asil bir ailenin prensi olarak boy gösteriyor, her isteğini yerine getirmekle yükümlü olan saray eşrafının hizmetleri ile dünyanın tüm dert ve kederinden izole şekilde keyifli yaşamını sürdürüyordu. 29 yaşına geldiğinde karısı yasodhara ve yeni doğmuş oğlu rahula ile birlikte kabile yönetimine dair olağan sorunların haricindeki hayatları sorunsuzdu.

    ancak bir süre sonra sidarta gautama, dışarının bilinmezliğinin büyüsüne kapıldı. acıdan ve dertlerden izole edilmiş yapay bir cenneti andıran saray yaşamının, dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğünün karşı konulmaz merakına yenilmeye başladı. babası, sidarta’nın kendinden sonraki kral olmasını istiyor ve hassas bir ebeveyn yaklaşımıyla, onun dışarıdaki tüm kötülüklerden uzak kalmasını sağlamaya çalışıyordu. ancak nihai mutluluğu, içinde yaşadığı lüks saray yaşamında bulmaya çabaladıkça örselenmez bir merakın içinde debelenen sidarta, gün geçtikçe dışarının cazibesine daha fazla kapılmaya başladı. sarayın dışarısında, kendisinden özellikle gizlenen bazı hayatlar olduğundan kuşkulanıyordu. bu hayatlar; ya daha yüce bir mutluluğu ya da daha önce hiç tanışmadığı acıları yaşıyordu.

    tüm bu düşünceler, dışarıya karşı duyduğu merakı günden güne kamçıladı ve sonunda bir gece, kimseye belli etmeden, karısını ve yeni doğmuş çocuğunu hiç düşünmeden ardında bırakarak kendisini bilinmezliğe, sarayın dışına attı. dışarıdaki hayatları tanımanın cazibesi öylesine güçlüydü ki, kendi evladını bile ardında bırakmayı göze alabildi.

    sidarta’nın dışarıda gördükleri tüyler ürperticiydi. 29 yaşına gelinceye kadar hiç tanık olmadığı yoksunluk, hastalık, sakatlık ve sefalet gibi gerçeklerle ilk kez yüzleşiyor olması zihninde büyük bir sarsıntıya neden oldu. tüm bu kötülükler neden vardı ve neden yaşanıyordu? neden insanlar açlık çekiyorlardı? neden hastalıklar, sakatlıklar vardı? neden bazı insanlar varlıklı, zengin bir hayat sürerken bazı insanlar bu sefil hayatı yaşamaya mecbur kalıyordu?

    sidarta’nın 29 yaşında ilk kez tanıştığı tüm bu gerçeklikler bizlere yabancı değil. hiçbirimiz sidarta’nın saray izolasyonuna benzer bir yalıtılmışlık yaşamadık. bu kötülüklerle birlikte büyüdük ve bizler bunları doğrudan yaşamamış ve deneyimlememiş olsak bile hiçbir zaman açlığı, yoksulluğu ve sefaleti yadırgama düşüncesine kapılmadık. fakat bu gerçeklerle hiç yüzleşmeden olgunluk çağına erişmiş bir insan için ilk tanışmanın büyük sorgulamalara gebe olduğu muhakkak. sidarta da hayatın kötü yüzüyle tanışır tanışmaz kendisini derin bir sorgulama ve düşünme evresinin içinde buldu. 6 yıl boyunca ganj vadisi boyunca çilekeşler gibi dolaştı ve yerel dini önderlerin öğretilerini dinleyerek, bir yanda sefaleti bir yanda zenginliği barındıran hayatın ve insan varlığının anlamını aramaya adadı kendini. tatmin edici cevapları yerel dini önderlerden değil benliğini aramaya çıktığı yolculuklarda edindiği tecrübeler neticesinde meditasyonda buldu. onun insan varlığına dair edindiği anlamla vücut bulan öğretileri, dünyanın en yüksek müride sahip dinlerinden biri olan budizm’in temelini oluşturdu.
hesabın var mı? giriş yap