• şile deniz feneri

    uzaktakine şefkat
    yakına vahşet deniz feneri.

    soğuğun
    mavi sisin
    sahibi sen değil misin?
    (1998)

    şile'de şile deniz feneri'ne yakın bir yerde, yamacın sırtında, izole değil, diğer evlerin arasında ingiliz kemal'e ait olduğu söylenen bir ev bulunur.

    hemen şile deniz feneri altındaki yarı mağaralık küçük koyda 1984 veya 85 mayısında köpekleme yüzme öğrendiğimi anımsıyorum. işin garip tarafı, yaylalı olmakla birlikte öz fethiyeliyim* ve yüzme başlangıç yeri olarak sapır sapır insan boğulan şile'yi buluyorum. sağolsun, daha sonra fahri şileli de oldum diyebilirim.

    (bkz: deniz feneri/@ibisile)
    (bkz: şile/@ibisile)
    (bkz: ingiliz kemal/@ibisile)
    (bkz: fener mahallesi)
  • serenad'ı okuyan birçok kişi için şile'nin yeri ayrıdır. birkaç gün önce sabah 05:48 sularında ayak bastığım bu yer beni alıp çok uzaklara götürdü.

    dalgaların sesi, deniz fenerinin ihtişamlı duruşu.

    max’in şile’ye gitmesi, inşası olmayan bir tapınağı ziyaret etmektir bir bakıma. max yıllar önce kaybettiği güzel karısı nadia’nın ruhunu anmaya ve ona veda etmeye gelmişti. max’in yaşlılıkla beraber hasta olan bedeninde dünyada harcayacak sayılı ayları kalmıştı. ondandır ki bu ziyaret, mavi gezegende karısına yaptığı son ziyaretiydi. max onu şile’ye götürecek araca bindiğinde maya ile arasına dışında “für nadia” yazılı bir kutu koymuştu. bu kutu keman kutusuydu. olmayan tapınağa söylenecek ilahinin notaları buradan gidecekti. gri deniz, gri gök ve kurşuni notalarla soğukla titreyen max’in yüreği nadia’nın ruhu ile sarmalanmıştı.

    inşası olmayan tapınak struma gemisiydi. ikinci dünya savaşı sırasında nazi almanya’sından kaçan 773 yahudi mülteciyi filistin’e götürmek için istanbul’a geldikten sonra şile kıyılarında sovyet denizaltısı tarafından batırılan struma gemisinin içindeydi nadia.

    1930’lu yıllarda almanya’da olan nazi baskısı ve yahudilere yapılan işkenceler sonucunda yahudi kimliğini daha fazla saklayamayacağını anlayan nadia, kocası ile istanbul’a gelmeye karar verir. istanbul’a gitmek için trene binerler. her şey başta çok iyi giderken treninin lokantasında oturan wagner çiftinin kaderi, max’in karısının başının ağrısı için ilaç almaya kompartımanlarına gitmesi ile değişir. nadia’yı polisler trenden indirmişlerdir ve tren o duraktan hareket etmiştir. nadia’sız istanbul’a gelmek zorunda kalan max’in ayrılığı ve imtihanı böyle başlar.

    türlü girişimler ve çokça çabanın sonunda nadia aşkının yanına struma ile gelmeyi umut ederek biner. max’in ruhuna bahar renkleri gelmiştir. nadia’nın gelişini sabırsızlıkla bekler. lakin kader nadia’yı istanbul açıklarına getirir de bir max’in kollarına ulaştırmaz. wagner çifti hayatlarında hiç görmedikleri insanlar yüzünden ayrı düşerler. devletler struma gemisindeki insanları denizin üzerine hapseder. kimse gemiden inemez. aylar boyu istanbul açıklarında kalan gemi bir sabah denize açılır ve şile açıklarında patlatılır içinde hiç insan yokmuşçasına. max bu patlamaya canlı canlı şahit olur. max’in ruhu da nadia gibi karadeniz sularına gömülür.

    max’te anlıyorum ki aşk denilen duygu en kadim hislerden biri. yüreğin en güzel yerine tahtını kuran bir sonbahar mevsimi gibi her şey solarken yapraklarda olan renk değişimi onları ağaçtan ayırmaya yaklaştırırken en güzel şekilde solarken yaşarlar. aşkta böyleydi işte solarken en güzel hâlini geride bırakan.
  • ağzı köpüklü insanları ortaya çıkaran, enteresan olma yolunda giden. misalen, şimdi yanlış bir yere, kasıtlı veya tamamen bilinçsizce, bir başlık açılıp altı doldurulur. sonra eğer moderatör bir problem görürse "entryniz su basliga tasindi" der ve konu kapanır. ama bazı egosantrik, huzursuz, her şeye muhalefeti şiar edinmiş ve bu yüzden bedbaht, kendi gibi var olmayanı tüketmeyi seven, veya sadece "sorun(m)lu" biri gelir, size laf sokmaya hakaret etmeye olan gayreti göz doldurur. dert bellidir ancak semptomlara göre devası pek yakın değildir. bu tür tiplemeleri "isyankar 47" olarak genelleyebiliriz sanirim .
    isyanın kime?
    -keke.
    (bkz: http://www.dailymotion.com/…s_isyanin-kime-keke_fun)
    bence bu video hastalığımızı betimlemek açısından çok daha önemli.
    (bkz: bir deniz feneri vardı noldu sahi)

    edit: çoğu zaman geyik de yapılabilen bir sözlükteyiz. yani bu ego ile av arama derdi nerede buluyor insanı şaşılacak şey. sen niye bu kadar kafa ütülüyorsun derseniz sınırlarını çizemeyenlere haddini bildirmeyi seviyorum diyelim. veya kısaca dünyaya o sıkışmış pencerelerinden bakıp önyargılarıyla vandalizm aşılayanlara tahammülüm yok diyebilirim. bu sefer de kısaca deyip daha da uzattım ki yeni bir "hata" bulmak için fazla uzağa gidilmesin. meraklısına; bu kafaya ulaşmak için çok çalışıyorum çok. şimdi yeni imla hatalarımla, yeni başarısız yüklemelerimle tekrar gelin. vurun vurun ben kolay ölmem. sonunu da geyikle bitireyim ki sözlüğümüzün şanına layık olsun. üzümcülere de bağcılara da selam olsun.

    edit 2: bu ve o zekamın yüceltildiği ilk meşhur entry elbet yok olacaktır. ancak türk milleti...
  • şilede bulunan deniz feneri istanbulda çekilen büyük bütçeli dizilerin neredeyse birçoğuna misafirlik etmiş olan nadide fenerimizdir
hesabın var mı? giriş yap