• simurg, bir masal kuşudur. uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş...kuşların sultanıdır. kaf dağı’nın ardında yaşar.
  • bu efsane şöyledir:

    iran'ın güneyinde yaşayan 300 kuş aralarındaki efsanelerde geçen tanrısal kuş simurg**'ya ulaşmak için kuzaydeki kaf dağına doğru yola çıkarlar. yolları dağlık bir araziden geçmektedir ve dağların arasındaki geçitlerden uçan bu kuşlar durmaksızın uçmaktadır. aradan zaman geçer izledikleri yolda bazı sapaklar olduğunu görürler. pek çoğu bu sapaklardan (ki bu sapaklar tembellik, bencillik, kıskançlık gibi şeyleri temsil etmektedir) dönerek kaybolur fakat geriye kalan 300 kuşun 30u yollarında şaşmayıp dümdüz ilerler ve kaf dağına varırlar ancak aradıkları simurg burada yoktur. simurgu bulamayınca bir şeyi anlarlar, simurg aslında buraya varmayı başaran ve yollarından dönmeyen, kötülükle aldanmayan bu 30 kuşun ta kendisidir.

    zaten simurg farsçada otuz-kuş anlamına gelmektedir*

    not: bazı yerlerini yanlış hatırlıyo olabilirim ama genel olarak böyle
  • efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
    yol uzun, yolculuk zorludur.
    "aşk denizi"nden geçerler önce...”
    "ayrılık vadisi"nden uçarlar..”.
    "hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne saparlar..”.
    kuşların kimi aşk denizi’ne dalar, kimi ayrılık vadisi’nde kopar sürüden...
    kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle...
    yolculuk bittiğinde, kaf dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
    sultanları simurg’u bulamazlar orada...
    sonunda sırrı, sözcükler çözer:
    farsça "si", "otuz" demektir.
    ...murg" ise "kuş"...
    "30 kuş", anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir.
    ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
  • rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan simurg anka, bilgi ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

    kuşlar simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da simurg'u bekler dururlarmış. ne var ki, simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

    derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

    ancak simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan kaf dağı'nın tepesindeymiş. oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. yorulanlar ve düşenler olmuş.

    önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

    papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);

    kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;

    baykuş yıkıntılarını özlemiş,

    balıkçıl kuşu bataklığını.

    yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

    ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen altıncı vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu yedinci vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... kaf dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

    simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;

    "simurg anka - otuz kuş" demekmiş.

    onların hepsi simurg'muş. her biri de simurg'muş. simurg anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan
    sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

    şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
  • hasan çelikkol un yazdığı bir şiirin adıdır, şiir ise şöyledir;

    hisarönünde gördüm seni, yanında bir çocuk
    gözleri tutsak
    çiğneyip geçtin ayağının tozuyla, olgunlasıp
    elmaların rengi düsüyor karatahtaya

    şu kar taneleri bir düsse çocuk olurdun
    karsı kıyıda el sallayan umudun üstüne
    yorgun düstün
    gecenin içinde
    dal olmus bir çocuk, küçük alfabesi uzakta

    salınır yıldızlar
    üsümen geçer
    bir genç havada takla atar
    her yanım orman

    yedi dipsiz vadi asılır karanlıkta
    bilgi ağacının dallarında gördüm
    umut, içinde tanrı, baktım kar taneleri değiyor yüzüne
  • fars mitolojisinde yer alan bir hikayede adı gecen "sembolik" kuş, batı dillerindeki karşılığı "phoenix"dir. lugat anlamı "otuz kuş" şeklinde ifade edilmekle birlikte, esasında istılahi anlamıyla, özellikle doğu kültür havzalarında kendine yer edinmiştir. söz konusu hikaye bu başlık altında zikredilmiştir, fekat dikkate şayan kısmı simurg un; insanın kemale erme, kendini bulma ihtiyacının değişik hal ve evrelerden gecerek ulaşılabilecek bir son olduğunu sembolize etmesidir.
    ayrıca hernekadar bu mesele (kemale erme) tasavvuf dairesi içinde ele alınıyor olsada, salt tasavvufa ait bir olgu olmayıp, ontolojiktir ve yasadığı ölüm korkusu, gördüğü işkence ve ihanetler ve nice iniş cıkışlardan sonra bir "devrimci"nin de "kendini bulması" muhtemeldir.

    her insan ömrü hayatında bu vadilerden gecer, düşer.... kimi zaman bir yakının ölümü kimi zaman bir aşk acısı düşürür insanı derin vadilere, umutsuzluğa, ye'is e, ve acıya. ama zor olan bunlar değildir, zor olan yeniden ayağa kalkmak ve yolculuğa devam etmektir. her darbe biraz daha arındırırsa bizi, biraz daha özgürleşeceğizdir.
    simurg insanın özgürlüğe yolculuğunun hikayesidir....
    " ve yine rivayet olunur ki, her simurg yanarak öldüğünde küllerinden doğarmış yeni bir simurg"
  • kadıköy bahariye' de yapı kredi bankasının sokağından girildiğinde, sağdaki ilk çıkmaz sokakta bulunan; türk sanat müziği, ud dersi gibi müzikal çalışmalar yapılan; hat, ebru, teship gibi geleneksel türk sanatları; ayrıca yağlı boya ya da sulu boya resim dersleri gibi pek çok farklı dalda ve son derece uygun fiyatlı kurslar veren atölye.

    (bkz: http://www.simurg-art.com/)
  • feriduddin attar (farid uddin attar ya da fariduddin muhammad ibn ibrahim attar (1142-1225)) 12.yüzyılın son yarısı ile 13.yüzyılın ilk yarısında yaşamıs iran’lı eczacı, doktor ve şair. mantik al-tayr, yapıtlarından en önemlisi 4941 beyit.

    yapıttaki simurg öyküsünün içeriği özetle şöyle.

    “kuşlar bir araya toplanıp, bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil. bundan böyle bizim de padişahsız kalmamamız lazım. padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. kendimize bir padişah seçelim diyorlar. bu sırada hüdhüd kuşu geliyor ve kendisinin süleyman peygamberin mahremi ve onun postacısı olduğunu söylüyor. “sizin zaten bir padişahınız var ama haberiniz yok. o bize bizden yakın da biz ondan uzağız. daima padişah o dur. adı simurg’dur. binlerce nur ve karanlık perdeler ardındadır. gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. kuşların her biri bir özür (bahane) getiriyorsa da hüdhüd, hepsine de birer birer kandırıcı, inandırıcı doğru cevaplar veriyor. bunun üzerine hepsi birden hüdhüd’ü kendilerine kılavuz yapıp yola düşüyorlar. yolda hepsi yorgun bitkin bir hale geliyor ve yine birer birer karşı koymaya kalkışıyorlar. hüdhüd bıkmadan yorulmadan her karşı koymaya cevap veriyor. ve önlerine istek, aşk, bilim (marifet), nazlanma (istiğna), birleştirme (tevhid), hayret ve yoksullukta yok olma (fakr-u fena) adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları aştılar mı artık simurg’a ulaşacaklarını söyler. gene gayrete gelip yola düşerler. fakat kuşların kimisi yoldaki engellerde kalıyor, kimisi yem isteğiyle bir yerlere dalıyor, kimisi aç ve susuz can veriyor. sonuçta yüzlerce kuştan ancak “otuz kuş” bu vadileri aşabiliyor.

    bunlar simurg’u soruyorlar. tam bu sırada postacı hüdhüd gelip simurg’u istediklerini anlayınca, önlerine birer kağıt parçası koyup okumalarını söylüyor. okudukça bütün yaptıklarının bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşırıyorlar. bu sırada simurg görünüyor. fakat görünenin kendileri olduğunu ve kendilerinin simurg dan, yani mana bakımından “otuz kuş”dan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün hayrete dalıyorlar.

    simurg dan ses geliyor “siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz o kadar görünürdünüz. burası ayna’dır. sözün kısası bu makamda hepsi simurg’da gelip geçici oluyor. artık ne yol kalıyor ne yolcu ne de kılavuz”

    “tasavvuf, allah ve dünya’nın niteliği konusunda, kuramsal tartışmaların engin çöllerine de uzanabilir; sabahın gün ışığıyla yıkanan, ya da serin akşamın morumsu sisine sarılı yüce dorukların güzelliğinin tadına da varabilir. ancak gerçek olan, tasavvuf kuşu simurg’un yaşadığı o en uzak dağa pek az kişinin vardığı. öyle ki, oraya varıldı mı, insan bir de bakıyor, ulaştiği yer kendi içiymiş meğer.

    (bkz: hüdhüd kuşu/@diespiter)
hesabın var mı? giriş yap