• cary fukunaga'nin yazip yonettigi 2009 tarihli guzel mi guzel, orta amerika'dan abd'ye yasadisi gocu anlatan film.

    --- spoiler ---

    film paralel iliskilerle doludur.

    martha marlem ve sayra arasindaki paralel iliski pek ince islenmistir. sayra sonunda nehri gecmek uzereyken willy'nin ucret olarak icinde martha ile goruntuleri bulunan fotograf makinesini vermesi tam zamaninda bu iki kadin arasindaki gecisin tamamlandigini gosterir.

    tren gecerken once cocuklar kosturarak gocmenlere meyveler firlatirlar, ne kadar zor olsa da toplu bir eylem diye dusunur izleyici, taa ki bir baska bolgede cocuklar "orospu cocuklari" diye bagira bagira trene taslar firlatana kadar.

    sayra tam olarak da falcinin dedigi gibi yasamistir. tanri'nin elinde degil de seytan'in; willy'nin elinde gecmistir abd sinirina.

    filmin basligi "isimsiz" demektir ispanyolca'da. film boyunca ya gocmenlerin soyadlari sakli tutulmustur, ya da cete uyelerine takma isimler verilmistir.

    cary fukunaga bu filmi uretirken aklinda politik bir kaygi bulundurmadigini soyledi. fakat 2005 yilinda ilk defa film icin arastirma yaparken honduras'a gidip o gocmenlerle sefillik icinde trende haftalar gecirip, su ve yiyecek paylastiktan sonra kendi rahat hayatina donup, sorgusuz, yardimsiz, sorumluluksuz yasayabilmesi insanin icini rahatsiz eder. insan hic mi telefon numarasi birakmaz, gel evimde kal demez..? tut tut

    --- spoiler ---
  • sonu gercekten etkileyici olan film. farkli niyetli ceteleri ele alsalar da green street hooligansle beraber cete ve topluluk psikolojisini en iyi isleyen filmlerden biri.
  • çok başarılı bir film,biraz daha uğraşılsaymış film için bir ''cidade de deus'' gibi başyapıt olabilirmiş.
  • cidade de deus ve amores perros filmlerini sevenlerin de hoşlanacağı bir film.
  • meksika yapımı epey iyi bir dram filmdir. bugün bbc türkçenin şu haberini okurken hatırladım.

    haber de öyle kapsamlı ki; filmi tekrar izliyor gibi hissettim yıllar sonra.
  • güney amerikadaki çete gerçeğini, yoksulluğu, seçeneği olmayan insanların düştüğü göç yollarını bir büyüme hikayesi bir kaçış, yok edilen ve filizlenen bir aşk merkezinde anlatan başarılı film.

    trump'ın meksika sınırında durdurduğu yığınlar bu sıralar yine gündemdeyken bir çok farklı yüzü olan bu meselenin göçenler açısından bir görünümü.

    --- spoiler ---

    karakterlerin sunumu onların gerçekliğinin anlaşılması açısından oldukça iyi.
    şiddet sarmalında büyümüş smiley ait olma, kabul görme ve kollanma isteğinin insanı neye evirebileceğinin de bir örneğini veriyor.
    sayra'da aile ve sevgi eksikliğini yaşadığı travmatik olay ve onu kurtaran casper'a yanaşarak gidermeye çalışıyor.
    casper ise hep kendi tarafında olan canavarın bu sefer peşine düşmesini yaşattıklarının da bedelini ödeyerek görmüş oluyor.

    honduras'tan abd'ye gitmek üzere yola çıkan trenin yollarını kesiştirdiği yolları ise elbette masalsı bir sonla bitmiyor...

    --- spoiler ---

    yönetmeni cary joji fukunaga kıymetlimiz true detective'in ilk sezonunun da yönetmeni ayrıca netflix için de yine çocuklar ve şiddet teması işleyen beasts of no nation filmini romandan senaryoya uyarlayıp yönetti.

    https://www.imdb.com/title/tt1127715
  • derdini uzatmadan anlatan akıcı film.
  • 1) aşk çok güzel bir şey. aşık olmak harika. sevişmek bilhassa aşık olduğun kişiyle daha da anlamlı. evet, bunlar hayatın en güzel şeylerinden. 2) seni terk etmiş bir babanın yıllar sonra gelip "haydi, seni bu çöplükten kurtarıp abd'deki 'ailemin' yanına götüreceğim," deyip seni götürmesi bir açıdan iyi bir şey. evet, o fakir ve suçla dolu çöplükten kurtuluyorsun ama mutlu olacak mısın babanın(!) ailesiyle?

    1 ve 2 ışığında filmi inceleyelim. 1'den başlayalım. elemanımız çetenin üyesidir. ama son zamanlarda işi savsaklamaktadır, çünkü aşık olduğu bir kız vardır. gününü bu kızla geçirmektedir. beri yandan fight club'tan aparma kurallar yüzünden kıza ne yaptığını (adam öldürme) söylememektedir. birbirlerine kanka diyen, birbirlerini sözde seven bu çetenin lideri gider kankasının kızına tecavüz etmeye yeltenir. derken kızın ölümüne sebep olur. sonrası tahmin edileceği gibi. elemanımız, lideri biçer ve çeteden kaçar. filmin ilk hayal kırıklığı burada yaşanır. güzel başlayan, fakirliği ve suçu, devletin çökmüş halini başarıyla yansıtacağını düşündürten sahnelerden sonra fukunaga öyküsünü derinleştiremez. gider aşka ve aşk yüzünden ortaya çıkan çatışmalara odaklanarak anbean daha da klişeleşir. biz bu öyküyü birçok aksiyon filminde izledik. evet, yukarıda dediğim gibi aşk çok güzeldir. sevişmek de öyle. bir filmde şüphesiz bunlara da yer verilmeli. ama fukunaga ilk öyküyü derinleştiremeyip aşktan doğan intikam dışında bir şey anlatmayınca insan hayal kırıklığına uğruyor. üstelik güçlü çeteyi de doğru dürüst anlatamıyor. ayrıca çocukların daha o yaşlarda çeteye girip katil olmalarına da doğru dürüst değinebildiğini söylemek zor. haliyle bu öyküden elimizde kalan sadece aşk oluyor.

    gelelim 2'ye. efenim, bir kız var. bu kızı babası terk etmiş, abd'ye göçmüş. yıllar sonra geliyor ve kızını abd'ye götürmek istiyor. kız bir şey demiyor ve bu 3 haftalık yolculuğa babasıyla çıkıyor. bu öykünün de güçlü tarafları var. fakir bir yerde yaşayamayan insanların illegal yollarla abd'ye gitme çabalarına yani umuda yolculuklarına değiniyor bu öykü. beri yandan kız üzerinden aileyi de sorguluyor. yıllar sonra gelen babayla yeni bir hayata başlamak mümkün mü, onun ailesiyle yaşamak mümkün mü? kızın kafa karışıklığını anlatırken 1 ve 2. öyküleri kesiştiriyor fukunaga. sonra kız aptalca bir şey yapıyor. çetesi tarafından aranan, ölümü (sevgilisi öldüğünden) kabullenmiş, gene de kaçan (demek ki ölümü o kadar da kabullenmemiş) elemanımız trenden atlayınca kız da peşinden atlar. niye? çünkü aşık. aşk öyle bir şeydir ki ölüme giden birisinin peşinden götürür insanı... hadi be! adam ölüm döşeğindeyken kızın arkasından atlaması akla mantığa sığmıyor. evet, kızı anlıyoruz. babasıyla abd'de belki mutlu olamayacak ama en azından o çöplükten kurtulmuş olacak, fakir bir yaşamı olmayacak. ama kız ne yapıyor? çocuğun peşinden atlıyor. kısacası bu öykü de hayal kırıklığı yaratıyor.

    ne yazık ki fukunaga bütün fırsatları tepiyor. ilk öyküde çocuk katillere, çeteleşmeye, çete savaşlarına, devletin pasifliğine, fakirliğe, ülkenin sosyoekonomik yüzüne odaklanacağına çetesinin liderini öldüren elemanımızla çete üyelerinin çatışmasına odaklanmayı tercih ediyor. tabii aşka da. sonra ikinci öyküde göçmenliğe, umuda yolculuğa, aile olma çabalarına/aile olamamaya odaklanacağına gene gidip aşka odaklanıyor. iki öyküde de hayal kırıklığı yaratıyor. böylelikle izlenip unutulacak bir film ortaya koymuş oluyor. çarpıcı, sarsıcı, etkileyici tarafı yok ne yazık ki. peki bunlara rağmen kötü mü? değil, defalarca kez izlediğimiz olay örgüsünü kullanıyor ama bunu sürükleyici bir şekilde yapmayı başarıyor. karakterleri daha iyi kaleme alsaydı daha iyi olacaktı. şu haliyle 100 üzerinden 60'lık bir film. true detective'deki performansı daha iyiydi fukunaga'nın.

    bu arada bu filmden çok ama çok daha iyisi için bakınız: city of god.
  • bir insan neden göç eder?
    varacaklarından emin olmasalar da..neden?
    seyretmezseniz eksik kalır bir şeyler..öyle bir film.
  • müziği, görselliği ve oyunculuğuyla başarılı olan film bir amerikan rüyası peşinden koşan insanları anlatmak yerine çete üyesi bir genç ile saftirik kızın aşkına odaklanınca senaryo aşısından sınıfta kalmış. öncesi ve sonrasıyla bu yolculuğun sosyolojik gerekçelerine eğilmek yerine basit bir aksiyon filmi gibi kotarılmış... çerezlik....
hesabın var mı? giriş yap