• (bkz: nur vergin)
  • (bkz: siyasetin sosyolojisi)
    (bkz: nur vergin)
    (bkz: maurice duverger)
    siyasetin sosyolojisi bu konuda türkçe olarak en yetkin kitap. duverger'nin kitabı varlık yayınlardından şirin tekeli çevirisiyle çıkmıştı zamanında. ayrıca bu çalışma alanından nefret etmek istiyorsanız (bkz: ali yaşar sarıbay)
    zaten nur vergin okuyunca siyaset sosyolojisi ve siyaset bilimi çalışma alanları arasındaki ince farka da vakıf olacaksınız o zaman türkçeden (bkz: münci kapani) (bkz: ahmet taner kışlalı).
  • yıldız teknik üniversitesinde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümünde şimdiki bölüm başkanı fulya atacan tarafından okutulur. çok da güzel okutulur. bahsi geçen ders alınmalıdır.
  • anthony m. orum ve john g. dale ortak yapımı olan say yayınları çıkışlı eser siyaset sosyolojisine giriş niteliğinde bir eser. kitabın giriş bölümünde sosyolojide ve bu kitapta sıkça kullanılan güç ve otorite terimlerinin tanımlaması yapılıyor ve bu tanımlar örneklerle somutlaştırılıyor. kitabın daha sonraki üç bölümünde ekonomi ve siyaset başlığı altında karl marx ve neo-marksistlerin(v.i. lenin, antonio gramsci, frankfurt okulu-jürgen habermas ve nicos poulantzas) , devletler ve toplumlar başlığı altında max weber ve neo-webercilerin(reinhard bendix, charles tilly, theodo skocpol), sivil toplum ve siyaset başlığı altında da emile durkheim ve alexis de tocqueville'nin siyasi ve sosyolojik görüşlerine yer veriliyor.

    marx ile ilgili bölümde, marx'ın proleter devrimin gerçekleşeceğine dair yaptığı deterministik vurgu ile işçi sınıfı adına devrimi savunmasının çeliştiği, şayet kapitalizm zaten yıkılacaksa birilerinin devrimi tertiplemesine gerçekten gerek olup olmadığı sorgulanmaktadır. ayrıca yine bu bağlamda lewis feuer'den alıntı yapılarak ilgili bölümde marx'ın determinizm ile özgürlüğünün zirvesinde olan işçi sınıfını birleştirerek determinizm-özgürlük diyalektiğini oluşturduğuna vurgu yapılmaktadır. daha sonra marx'a göre devrimin 3 temel faktörünün olduğu bunların:
    1-ekonomik faktörler:metalar bolluğu, sanayinin merkezileşmesi, işçi ücretlerinin düşmesi
    2-sosyal faktörler:kentleşme,iletişim,işçi sınıfının siyasallaşması(sendikalar ve dışarıdan taşınan kaynaklar aracılığıyla)
    3-sınıf bilinci ve siyasal eylem
    olduğu söylenmektedir. sınıf bilincinin oluşması içinse bir grup insanın diğer grup insanla düşmanca ilişkiler içerisinde olduğunun farkında olması ve bu grubun diğer grubun insanlarına karşı müşterek bir eyleme girişme isteği içerisinde olması gerektiği söylenmektedir.

    weber ile ilgili bölümde, weber'e ait olan karizmatik liderler, yaşamın rasyonelleşmesi, yabancılaşma gibi kavramlar tartışmaya açılıyor. weber'e göre karizmatik liderlerin dünyayı tersine çevirip dönüştürebilecek, gelenekleri ve kurumları hizmetçisi yapabilecek güce sahip insanlar oldukları ve bu bakımdan weber'in nietzche ile uyuştuğu vurgulanmaktadır. weber'in de marx gibi yabancılaşma kavramına vurgu yaptığı ancak weber'e göre bu yabancılaşmanın marx'ın düşündüğünün aksine maddi üretim araçlarına değil, idari bir yabancılaşma olduğu söylenmektedir.
    neo-webercilerden olan charles tilly'e göre modern devletlerin doğuşunda rol oynayan faktörlerden (sermayenin birikimi ve baskının-cebirin birikimi) bahsedilmektedir. bir diğer neo-weberci olan theda skocpol ile ilgili kısımda ise skocpol'a göre devrimlerde rol oynayan temel faktörlerden bahsedilmiş ve skocpol'un protecting soldiers and mothers adlı eserinden alıntılar yapılarak amerika'nın neden bir refah devleti olamadığının sebepleri okuyucuya sunulmuştur.

    emile durkheim ve alexis de tocqueville ilgili bölümde marx ve weber'in sosyolojinin çatışmacı tarafında yer aldığı bu düşünürlerin ise sosyolojinin uzlaşmacı tarafında yer aldığı söylenmektedir. emile durkheim ile ilgili kısımda durkheim'ın kollektif bilinç anlayışı ile jean jacque rousseau'nun ortak irade anlayışının benzeştiğine vurgu yapılarak durkheim'ın kültür,sembol ve ritüeller kavramları tanımlanmaktadır. devam eden kısımda durkheim'a göre devletin toplumun temel işleyişlerinin ve icraatlerinin temsilcisi olduğu devlete karşı çıkmanın toplumun kendisine karşı çıkmak olduğu söylenmektedir.

    yeni uzlaşmacılar kısmında james s. coleman'ın ortaya attığı sosyal sermaye kavramı tartışmaya açılmaktadır. bir diğer yeni uzlaşmacı olan robert putnam'ın italya'da yaptığı sosyolojik çalışmaların çarpıcı sonuçları anlatılmaktadır ve buradan putnam'ın yaptığı çıkarımlar okuyucuya sunulmaktadır.

    kitabın bir başka kısmında karl polanyi nezdinde piyasalar ve sosyolojinin ilişkisi tartışmaya açılmaktadır. polanyi'ye göre piyasaların parametrelerinin devlet tarafından kurulmuş olması onu doğallıktan çıkarmaya yetmektedir bu bağlamda piyasalar devlet tarafından düzenlenmektedir.

    kitabın altıncı bölümünde siyasal otorite tartışmaya açılmaktadır. bu bölümde demokrasinin iki çeşidi olan asli demokrasinin(ahlaki vizyon) ve biçimsel demokrasinin(ampirik anlayış) özellikleri okuyucuya sunulmaktadır. ahlaki vizyon yurttaşların yaşayabileceği en iyi ve en adil siyasi yöntemi ütopik koşullarda aramaktayken ve vurguyu bireylerin kendi çıkarlarının en iyi yargıçları olduğuna yapmaktayken ampirik anlayış bu vurguyu bireylerden liderlere kaydırarak yurttaşların bir anlamda önemini azaltmaktadır. ampirik anlayış'a göre demokratik yöntem siyasal kararlar almak için yapılan kurumsal düzenlemelerdir ve bu düzenleme içerisinde girilen rekabetçi bir seçim sonucunda kazanan bireylerin güç elde etmesinden başka bir şey değildir. burada asıl ilginç olan kısım bernard berelson'dan yapılan alıntıda geçmektedir. berelson demokraside siyasetle çok ilgilenen, çok araştıran yurttaşların istenmediği bu kişilerin görüşlerinin değiştirilmesinin zor olduğu bunun da yumuşak geçişler gerektiren siyasal süreçler yaşandığı zaman olumsuz sonuçlar doğurduğunu söylemektedir. böylelikle berelson ampirik bir anlayışla vurguyu bireylerden almakla kalmayıp seçmenlerin fazla ilgisinin siyasal anlamda zararlı sonuçlar doğurabileceğini iddia etmektedir.

    yine aynı bölümde juan linz, michael useem ve edward shils gibi sosyologların görüşlerine yer verilmektedir. michael useem üzerinden şirketlerin sosyolojisine değinilirken devlet politikalarının belirlenmesinde büyük şirketlerin ne derecede rol oynadığı tartışmaya açılmaktadır ve bu tartışmalar yazarlar tarafından devletin bir gemi olarak düşünüldüğü zaman şirket çıkarlarının o geminin yelkenlerini şişiren bir rüzgar gibi düşünülmesi gerektiği düşüncesiyle neticelendirilmektedir. edward shils ile ilgili bölümde ise totaliter ve demokratik rejimlerin ortasında yer alan ve çoğu gelişmekte olan ülkede görülen otoriter rejimlerin iki temel özelliği tanımlanmaktadır:
    1-liderlerin neredeyse diktatörce yönetmeye olan eğilimleri
    2-bu liderler tarafından kendi ülkelerinin ekonomisini kalkındırmak için harcanan kişisel çabalar
    bu iki temel özelliğin size en başta hangi ülkeyi çağrıştırdığını söylememe gerek yok sanırım.

    yedinci bölümde ise siyasal partiler tartışmaya açılmaktadır. siyasal partilerin abd'de ve avrupa'da neden farklı bir şekilde gelişmek zorunda olduğu açıklanmaya çalışmaktadır. avrupa'da olan oransal temsilin partileri seçmenden pay alabilmek adına ideolojiye dayalı siyasete ittiğine, abd'de olan kazanan herkesi alır sisteminin ise partileri ılımlı politikalardan yana olan seçmeni kazanabilmek adına ideolojiden uzaklaştırdığından bahsedilmektedir. daha sonraki kısımlarda robert michels'in oligarşinin demir yasası'ndan bahsedilerek partilerin kuruluş felsefesi ne olursa olsun parti üyelerinin liderlerin emirlerine boyun eğmeye istekli oluşları vb. gibi nedenlerle bir süre sonra partilerde oligarşik bir yönetimin açığa çıktığı ve bu oligarşinin yani parti liderlerinin gücünden ve mevkiisinden vazgeçmek istemediği vurgulanmaktadır. yine burada örgüt içi muhalefete izin veren örgütlerin, oligarşik bir düzen tutturan örgütlere kıyasla toplumsal hedeflerini gerçekleştirme yolunda iç çatışmalarla daha zayıf düştüğü tartışmaya açılmaktadır.

    kitabın daha sonraki bölümleri kitlesel iletişim araçlarını, sosyal hareketleri, kentleri ve günümüzdeki demokrasi ile katılımı ele almaktadır.

    kitabın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse kitap ilk defa bu alanda okuma yapacak okuyucular için biraz ağır kaçabilecek bir nitelikteyse de gerek çevirisinin çok iyi olması gerekse yazıların akıcılığı nedeniyle kendini hızlıca okutuyor. siyasal ve sosyolojik kavramlara çok da yabancı olmayan insanların okurken zorlanacağını düşünmüyorum. kitapta çoğu örnekleme amerika üzerinden yapıldığı için amerika üzerine fazla araştırma yapmamış benim gibi okurlar için de çok önemli bilgiler içeriyor. kitap günümüz siyasetine bakışınızı değiştirirken aynı zamanda ünlü sosyologların ve onların izinden giden diğer sosyologların düşüncelerini yakından tanıma fırsatını size sunuyor.
  • mehmet akif ersoy tarafından “hz. ali’nin bir devlet adamına emirnâmesi” başlığıyla türkçeye çevrilip yayınlanan emirname...

    ey mâlik! halkın her kesimine daima sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yaklaşmak gerekir. zayıf insanların üzerine yırtıcı hayvanlar gibi gitmemek, onların mal ve eşyalarına el koymayı ganimet saymamak gerekir. halk iki kısımdır. bir kısmı mümin insanlardır ki bunlar senin din kardeşlerindir. halkın bir kısmı da zimmîlerdir ki bunlar da tıpkı senin gibi allah’ın kullarıdır. hata ve kusurlarının allah tarafından affedilmesini istemen gibi sen de idaren altındaki insanların bilerek veya bilmeyerek işledikleri hataları affetmelisin…
    ey mâlik! yöneticiye en ağır yük oluşturan zümre, yakın çevreyi sarmış adamlardır ki bunlar aslında iyi gün dostlarıdır. bunlar zor zamanlarda hemen hiçbir yardımda bulunmadıkları gibi adaletin tesisine de engel olurlar. istediklerini alma hususunda halktan daha çok baskı yaparlar. kendilerine verilen imkânlara razı olmazlar, şükürden anlamazlar… oysa islam toplumunun ana gövdesini oluşturan, dini koruyan ve din düşmanlara karşı vaziyet alan insanlar halk tabakasıdır. bu yüzden kalbin ve sevgin halktan yana olmalıdır.
    ey mâlik! yakın çevrende kümelenmiş insanların sana yağcılık yapmalarına, yüzüne karşı seni pohpohlamalarına, yapmadığın güzel işleri sana mal edip nefsini okşamalarına izin verme. bilesin ki fazla övgü insanı kibre yönlendirir, gaflete düşürür. ayrıca iyilik eden ile kötülük işleyeni eşit tutmaman gerekir. çünkü bu eşit muamele iyi insanları iyilikten vazgeçirir, kötü insanları da kötülüğe dadandırır… yöneticilerin sorumsuzca davranan birtakım özel dostları vardır ki bunlar halka zulmeder, insanları insafsızca ezmeye çalışırlar. bu zulmü önlemek için, yakın çevrende dolaşan dostlarına ve hısımlarına devlet imkânlarından yararlanma hakkı vermemelisin. kimi insanlara küçük de olsa farklı muamele yapmak tüm halkın tepkisine yol açabilir.
    “bana başvuran insanların problemlerini yakınlarım aracılığıyla çözerim. onlardan aldığım destekle memleketi idare ederim” diyen idarecilerin bu tür beylik laflarına kulak asma. önemli merkezlerin yöneticiliğini isteyen zümrenin sürekli talepte bulunmasına asla müsaade etme. aksi halde söz konusu taleplerin karşılanması o yöneticilerin maddi servet biriktirmesine vesile olur; ama bunun sana hiçbir getirisi olmaz. üstelik ağır yük dünyada ve ahirette senin üzerinde kalır. bu yüzden uzak yakın ayırımı yapmadan herkesi hakkı kabule zorlaman, neye mal olursa olsun özel ve yakın dostlarına da aynı hassasiyetle yaklaşman gerekir. halkın hakkını hukukunu gözet. şayet halk senin birtakım haksızlıklar yaptığını düşünüyorsa, özür beyan ederek halkın bu zannını bertaraf et.
    ey mâlik! halkı affetmenden dolayı pişmanlık duyma; cezalandırmandan dolayı da sevinip gururlanma. bir de sakın, “ben güçlüyüm, emrederim, halk bana itaat eder” deyip halkın üstüne çullanma. çünkü bu tarz bir duygu ve düşünce kalbi ifsat eder, inanç zafiyetine yol açar. saltanatından dolayı asla övünme. allah’ın azamet ve kudretine benzemekten korkmalı ve böyle bir düşünceye kapılmaktan uzak durmalısın.
    ey mâlik! tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüz insanlara reva görülen zulüm ve baskının önüne geçmelisin. korku ve şiddeti ortadan kaldırıp sertlik ve otoriterliği kendinden uzak tutmalısın ki insanlar seninle yüz yüze korkmadan, çekinmeden rahatça konuşabilsin…
    ey mâlik! mahkemelerdeki davaların sonuçlarına ve yargıçların tutum ve davranışlarına çok dikkat etmelisin. zira bu din bozuk düzen anlayışının bir uzantısı olarak şerir insanların elinde esir oldu. ne acıdır ki bu şerir insanlar din namına istediklerini yapıyorlar ve dini kullanarak dünyalık toplamanın yolunu buluyorlar.
  • edebiyatla en yakın ilişkili olan, hatta ona muhtaç disiplin herhalde budur. mesela türkiye'nin siyaset sosyolojisi bence en iyi şu eserlerden öğrenilir:

    (bkz: zübük)

    (bkz: yaban)

    (bkz: yatık emine)

    (bkz: nasipse adayız)
  • bu aşağılık, bu melun, bu iblis ders yüzünden mezuniyetimin bir dönem daha uzadığı derstir.
  • duverger'in bu isimli kitabını okumuştum. siyaset ya da politikaya ilgili olanlar için değerli bir eserdir.
hesabın var mı? giriş yap