• korkuyorum lan ben sosyal olmaktan.. gercekten diyorum.. simdi bugun okuldan en az 10 adamla muhabbet ettim ayak ustu saatlerce.. ne biliyim iyi tatli insanlar.. ama bi sekilde piyasaya dusmus hissettim kendimi.. hemen kacasim geldi.. sanki cok buyuk bi sir gizliyomusum ve konusmaya devam edersem ortaya cikacakmis gibi..

    sanki herkes birbirinin dedikodusunu yapmak icin bilgi topluyomus, ben onlara gerekli bilgileri verince beni her ortamda catir catir cekistiriceklermis gibi.. ben anlamadim ne ara bu hale geldim ?

    twitterda fenomenlere bakiyorum.. adlari sanlari ortada.. 200 bin kisi takip ediyo bunlari hayatlarini.. korkuyorum bariz ya.. lan diyorum bunlarin simdi en yakin arkadaslari filan ne dusunuyo acaba ? ya da unluler icin de cok korkuyorum.. acaba diyorum bunlarin gecmisten bi tanidiklari cikip rezilliklerini anlatmaz mi?

    ben feysbukumu da 2010 yilinda actim mesela.. cok huzurluydum.. tek sosyalligim lastfmdi.. orda da millet gibi adi sani duyulmamis feci rock gruplar dinlemezdim ha.. sevdigim sarki neyse onu dinlerdim.. okula gider 2-3 kisiyle muhabbet ederdim biterdi..

    simdilerde, bi yanim diyo ki kuul kuul "la siktir et olm milleti, ne bakicaksin" bi yanim da diyo ki "ac ac suna da bak buna da bak, aa arkadaslari mi acik hemen gir bakiyim tanidiklari var mi" ve tabii ki dedikoducu ev kizi modundaki 2. yanim agir basiyo..

    bi turlu soyle adamlardan olamadim kendi halinde, "baskalarini siklemem olm" triplerinde.. sonra aciyorum bi sosyal platformu, ya da kulak kabartiyorum baska hayatlara hemen bi kiyaslama basliyo..

    ne staji nerde yapiyolarmis ? cinde mi afrika da mi ? vay amk sinirsiz doktorlara mi katilmislar ? oha o kiz nisanlanmis mi ? iste ne kadar aliyolar ? cok mu geziyolar ? notlari nasil ? o cocuk keman mi caliyomus ? vay anasini..

    bunun gibi bi suru soru.. soru skalasi degisse de, sonuc hep ayni ; vay amk millet ne guzel yasiyo ya..

    "ben de aslinda yurtdisinda yasayan egitimi iyi olan biriyim lan" diyesim geliyo sonra.. kanitlamak icin kendime , hayatimin guzel oldugunu.. benim de sevgilim var.. ben de cok mutluyum..

    sonra facebookta butun albumleri acayim diyorum gorsun amk herkes.. twitterda cat cat dosiyim her aklima geleni.. ki allah da biliyo ya, yazsam yazarim oyle alangirli seyler.. olayim bu benim cunku : milletin kulagina hos gelicek seyleri bos bos konusmak..

    icime bi sikinti cokuyo ama akabinde.. yok lan diyorum.. onca insan gorucek beni.. ne geregi var ? boyle piyasaya dusmusum, kendimi red light district onunde satisa cikarmisim gibi geliyo.. ama en garibi ve hatta patolojik olani "korkuyorum"..

    adim sanim yasadigim yer bilinmesin istiyorum.. ben kendi halimde yasiyim.. kimseyle muhattap olmuyim..

    2 taraf paso tartisiyo : sosyal ol, hayatini yasa, partilere git, az insana karis amk vs. zaten herkes herkesi taniyo bu devirde, herkes piyasa sen gizli kal, bak sonra uzulursun herkes herseyini bildigi icin

    ilk tarafin sozunu dinlesem, maksimum 1 gece cikiyorum.. yeni insanlar , yeni ortamlar, aa oyle mi soyle mi derken ; aksama eve gelince icime bi sikinti cokuyo.. lan diyorum, onca adama neden adimi sanimi soledim ? simdi yarin obur gun aaa sunu taniyo musun gibi sikik ve uc kurusluk bi muhabbette adin gecicek..

    kendini anlatmak bu kadar zorken, herkes sadece disa bakip cat cat yorumlari patlatirken , zaten kimse hic bisi ve hic kimse icin etraflica dusunmezken ( cunku vakit yok , yasanacak coook sey var ) neden bu tuketim zincirine atasin kendini ? neden ?

    elimden gencligim, hayat kayip gidermis gibi hissederken; yasitim adamlarin leila reina resimlerine bakip ic gecirirken bi anda halime sukrediyorum sonra.. ister asosyallik densin, ister cesaretsizlik; benim icin o partilerin, yeni adamlarla tanismalarin ya yasi gecti, ya kotam doldu..

    simdi elimde cay, yanimda kraker oyle odamda takilirken , buraya yeni gelen arkadas " olm evden ciksana ne bicim ortam var ohys" diyo.. bi yanim "harbi lan acaba acilsam mi " diyo, bi yanim "siktir et olm ya" diyo..

    konservatif olmak boyle bisi iste.. konserveye koymak kendini domates gibi.. omrun uzun olsun diye.. tukenme diye.. hayat bu devirde cok hizli ilerliyo cunku..
  • paranın sosyal olmaya etkisi
    derler ya arkadaşlık para ile alınmaz falan. yalan o!

    üniversite okurken param yoktu. okuldan gelen ufak bir burs vardı. zaten aldığım kredi kartlarının da hemen limitleri dolup, asgarisini zorla öder hale gelirdim.

    param yoktu yani. tabi üniversitede onlarca arkadaş edindim hemen, tanıştım yani. çene de vardı zaten, zor olmadı “merhaba” deyip tanışmak. ama iş tanıştığın bu kişilerle arkadaşlığın sürdürülmesine geldiğinde para devreye giriyor.

    bir yerde buluşulması gerekiyordu. diğerleri taksiyle gitmek isterlerdi. para olmayınca taksiye binemezdim. durumunu bilen birisi seni “yancı” olarak kabul eder onu sorunu bir şekilde çözerdi. ama bazen dangalağın biri, bazen de durumu bilmeyen biri çıkıp “ne diye el alemden otlanıyorsun” diyebiliyordu. insanda da moral kalmıyordu bu durumda.

    bazen beni bir yerlere davet ediyorlardı. bir şekilde gidiyordum. otobüsle veya yürüyerek gidiyordum yani, genelde gecikerek ya da çok erkenden yola çıkarak. ama bu sefer de gidilen yerde fiyatları görünce cebimdeki bir kaç lirayla hesabı ödeyemediğimi fark ettiğimde, en ucuz ne varsa onu söylerimdi. tabi milletin gözüne batardı. bazen anlayan bilenler kendileri ısmarlar, göze batmasın diye “sonra ödeşelim” derdi.

    hadi onları geçtim, insanlar herhangi bir anda bir şeyler yapabiliyordu çünkü paraları vardı. bende ayda bir defa şunu, bir defa bunu yaparım diye planlıyordum. bu sefer başkaları ile bir şey yapamazdım. onlara uymazdı yapabildiklerim. zaten pek de fazla değildi etkinliklerim.

    biriyle tanışmak dert değil, dert olan onlarla arkadaş kalabilmek. birlikte bir şeyler yapmadıkça, seni arkadaş olarak göremiyorlar. aranızda paylaşım yoksa, görmedikçe aynı ortamlarda birbirinizi, unutuluyorsun. birlikte bir şeyler yapmak için de para gerekiyor.

    hani derler ya para mutluluk getirmez. paranın kendisi getirmiyor ama parayla yapabileceklerin getiriyor.

    en başta da para sosyal olmayı sağlıyor.

    git
  • hastalık halidir. töz e aykırıdır. insanın kendini bulmasını yıllarca geciktirir. asosyalliğin bir hastalık belirtisi gibi gösterilmesi ve insanların sosyal olmaya itilmesi sistemin "birey"i ortadan kaldırma çabasına destek çıkan ayak oyunlarından biridir. buna çanak tutarak asosyalleri "hasta" ilan eden tüm doktorlar satılmıştır.
  • komik bir diyalektiği var sosyal olmanın.

    evinizin ve işinizin nerede olduğu, aile bütçeniz ve pozitif olma potansiyelinizin bir sentezi olarak ortaya çıkıyor. eğer çok kel, sapa bir yerde oturuyorsanız ve ciddi bir bütçeniz yoksa, illa ki her sosyal ortamdan erken kaçan kişi olacaksınız. işiniz sapa bir yerdeyse, hele bir freelance çalışan iseniz, illa ki sosyal olma katsayınız haftada bir-iki gün ile sınırlanacak. aileden gelen bir bütçeniz, çalışmanın dışında bir geliriniz yoksa, zaman zaman hareket kabiliyetiniz sınırlanacak, ortamlara akmaktan geri durmak zorunda kalacaksınız. alemlerin en neşeli ve açık insanı değilseniz, illa ki limitlerle, sosyal bariyerlerle, hareket etmekten imtina edecek ve bir miktar eve kapanacaksınız.

    ama sosyal olmak istemek, sosyal olabilecek bütçeye sahip olmak sorumluluğunu da getiren bir uğraş. aksi taktirde tribünden hayatı seyretmek, istenmediğini düşünmek ve dahil olamadığın hayattan iyiden iyiye kopmak söz konusu.

    kimse tribünden almayacak, hatta alamayacak sizi, ama halen, o taktirde bile elinizi tutan varsa, onun elini hiç bırakmayın derim.
  • çevrede bissürü gereksiz insan olmasına ama bunun yanında hiç iyi dost olmamasına neden olabilecek faaliyet.
  • sağlam bütçe gerektiren davranış biçimidir. insan evden sosyal olamiyor.
  • sosyal sanılmak da olabilir o.
    kime sorsanız beni acayip ortamı olan, herkesi tanıyan, tanımasa bile hemen kaynaşan biri olarak anlatır.
    benim üç arkadaşım var lan! üçünün de işi varken çok sıkılıyorum, arayacak bi tane adam yok.
  • "ne düşünüyorsun?" dedi feysbuk.

    "sosyallik nedir? sosyalleşmek nedir?" bunları düşünüyordum.

    iş/okul çıkışı iki, üç, beş vs sayıda arkadaş ile biraraya gelinebiliniyor bir şekilde. bize/size bunu yaptıran güdü nedir?... altında aslında neler gizli?... ve o gizli olan şeylerle yüzleşmeye cesaretli mi herkes?... yoksa "kaçmayı mı" tercih eder?...

    tıpkı "iş/ler/in, işyerinin, iş ortamının" bunaltmasından (tabi bu da ne kadar gerçek? yani belki bu da başka bir "zannetme" halidir) kaçıp sosyalleşmeye gitmek gibi. evet bence sosyalleşme isteğinin başlıca nedenlerinden birisi başka bir bunalım halinden kaçıp kurtulma isteği. off çekip bir sigara yakmak gibi. bunu yapınca o bunalım halinden en fazla geçici olarak hissizleşiyorsunuz tabi. o kadar. tv'de hoşunuza gitmeyen bir yayın görünce kanalı değiştirmek gibi. ama bu o yayını yoketmiyor ki. arka planda devam ediyor. tv çalışmaya devam ediyor çünkü. yakılan sigara gibi, kaçılan sosyal ortam ve sosyalleşme eylemi, tam tersi bir etki yapıp ana konuyu besleyen başka bir güç oluyor aslında. sigara yakıp belli bir sorundan kurtulan olmuş mudur ki hiç? sanmıyorum. en fazla bir süre sonra bir sigara daha yakacaktır o kişi. parçalı molalar yaratıp, "devamlı" süren olumsuzlukları geçici olarak unutturan, geçici hissizleşme halleri. o kadar.

    diğer bir neden olarak "arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum" sunulacaktır büyük ihtimal. bu şekilde duyunca güzel geliyor. arkadaş-sevgisini getiriyor akla. sorun yok bu haliyle di mi?. o "vakit geçirmek" ile "arkadaş-sevgisi"nin altının da çok kurcalanmadığını düşünüyorum. "o esnada vakit nasıl geçiriliyor?" diye sorulaştırmak lazım. ya da "arkadaşını sevme nedenin nedir?" gibi. ama bunlara uydurma cevaplar, bahaneler vermemek/üretmemek önemli. dürüstçe yüzleşebilmek önemli. malesef o vakitler daha çok "anlatarak" geçiyor. "dinleyerek" değil. arkadaşını seviyorsun çünkü büyük ihtimal ona muhtaçsın. çünkü seni "dinlemesi" lazım. bu uyuşturucuya ihtiyacın var. işyerindeki bunalım anlarında olsun, arkadaşlarının etrafında olmadığı zamanlar olsun; gittikçe "değersizleştiğini" düşündüğün sen'in, gitgide eriyip, silikleşip moleküler olarak yok-olduğunu düşündüğün sen'in, tekrar beslenmesi, tekrar harlanması gerek. bu da "sen'i uzun uzun anlatabileceğin" o vakitlerde mümkün olabiliyor.

    görsel olarak da vitrinleşebilmiş olman gerek. aşk'ın bile ilk olarak, görsel gözlem yoluyla ışık hızında onaylanarak mümkün olduğu bu sistemde; "güzel görünüyor" olmak şart. güzel giysilerini, ayakkabılarını, bilekliklerini, küpelerini, kolyelerini, parfümlerini, gözlüklerini, saç şekillerini, sakal bıyık şekillerini, duruşunu, konuşmanı, beden dilini harmanlayıp ortaya çıkardığın model ile arkadaşlarının arasına karıştığında en azından, daha sonrasında "x'i kötüydü, y'si çirkindi, z'si sıradandı" gibi negatif etiketler/yorumlar almamayı garantilemiş oluyorsun. tabi bu kadar ayrıntıyı düşünüyorsun fakat atladığın bir şey oluyor: tüm bunların oluşturduğu sen'i, sadece senin bu kadar düşünüyor olduğun. sadece senin için bu kadar önemli bu sen. o yüzden samimiyetin ötesine geçip inandırıcılığını yitirmiş olan nezaket rolünü bir kenara koyduğumuzda, arkadaşlarının "benini" dinlemek yerine "kendini" anlatmak tüm o sosyalliğin bel kemiği halini alıyor. çünkü ne kadar çok kişinin anlık zihninde (sen bunu kalıcı bir kaya gibi düşünüyorsun) "sen" olursa, ne kadar çok kişi seni düşünüyorsa, sen de o kadar çok varolduğuna inanıyorsun. bir tür "kendini anlatma seansları" haline geliyor sosyalleşme buluşmaları denilen zamazingo. öteki tarafta çoğunluk tarafından "madem ki çoğunluğuz, neden haklı olmayalım ki" yetkisiyle yarattıkları "a-sosyal" damgasını yemek de var çünkü. o da bir "negatif etiket" ve bu etiketi de üzerimize yapıştırmalarını istemeyiz değil mi ama... sürekli kendini anlatmak, anlattığının beğenilmesini, onaylanmasını, takdir edilmesini, hak verilmesini, pohpohlanmak, övülmek istiyorsun. mutluysan bu mutluluğun görülmesini, üzgünsen de bunun teselli edilmesini istiyorsun. ve daha da önemlisi tüm bunların çok doğal olduğunu, gayet normal olduğunu, böyle yapılması gerektiğini savunuyorsun. "iyi güzel de gerçekten arkadaşımsan, dostumsan, benim adıma mutlu olman gerekmez mi zaten?" diyorsun. ve oradaki "benim" büyük harfle yazılıyor, altı kalın kalın çiziliyor ve durmadan ben, ben, ben... diye yankılanıyor. herkesin tüm enerjisini o ben'in içine aktarması, feda etmesi gerekiyor. yoksa iyi bir arkadaş, dost değilsindir. yersin damgayı.

    bu "sosyalleşme seansının" sonrasında, tatmin-olmuşluk hissi (kandırmacası) içerisinde (ki o anda hemen başlayacaktır yeni bir açlık hali damla damla) bir sonraki beslenme anına kadar mevcut çemberde al-başa yapılmaya başlanacaktır.

    o değil de, bir akşam iş ya da okul çıkışı bir yerlerde sosyalleşmesek mi acaba? :))
  • yalnızlığı olduğundan daha çekici kılar. belli bir sosyal doyuma ulaşmış herkes yalnızlığının kıymetini daha iyi anlar.
  • doğuştan gelen bir şey. asosyal biri için ulaşılması çok ama çok zor. ulaştığı zaman ise bir anlık heves gibi, hemen eski asosyal yaşamına dönmeye çalışır. sosyal olmanın ona göre olmadığını anlar. sosyal insan içinse asosyallik aynı olay, yani kişi kendisi seçmiyor sosyal olmayı veya asosyal olmayı. nasıl mutluysa öyle kalıyor. arada sıkılıp saf değiştirmenin beyhudeliğinden kendisi de haberdar.
hesabın var mı? giriş yap