• ...
    bir daha yazılmayacak bir hikayeyi tekrar yazmak ne kadar zor gelsede yine de yazmak istedim. her şeye inat yine yazıcam.(umarım bir daha silinmez) hikayemiz yıllar önce parasızlıktan gemilerde çalışmaya başlayan hikmet adında(ismi ve çalıştığı kurum vb. bilgiler gizlidir) bir amcamızın yıllar sonra mrgeneral'a anlatmasıyla ortaya çıkmıştır. bu hikaye anlatıldığında mrgenral deniz ulaştırma üniversitesi son sınıf öğrencisi ve mecburi stajını yapmaktadır. yıllardan 2xxx. olay ise 20 yıl öncesine ait. genç yaşta ailesinden herkesi kaybetmiş hikmet amcamız bir akrabasının yardımıyla o gencecik yaşında bir sürü işte çalışmış hademelik çöpcülük dahil onlarca iş yapmış ama bir türlü hayatını idame ettirecek bir iş bulamamıştır. en son çalıştığı bir okulda sevdiği bir öğrencinin abisinin yardımıyla gemilerde miço olarak çalışmaya başlamıştır. hikayemizde burada başlıyor. yirmili yaşlarında gemilerde çalışmaya başlayan hikmet amcamız, iyi paralar kazanmaya başlar ve artık aile kurmanın zamanı geldiği yaşa gelince de, uzaktan bir akrabasının kızı olan ayşe teyze ile evlenir. yıllardır kıyıya köşeye attığı para ile evlenir ve o yılların modası olan bir gece kondu yapar kendine. birkaç ay her şey güzel gider ama o lanet olası para yine hikmet amcayı gemilerde çalışmaya zorlar. o da zor olsa da karısını geride bırakır ve çalışmaya başlar. yıllar birbirini kovalar durur, hikmet amcanın melek adını verdiği bir kızı olur. melek o kadar güzelmiş ki hikmet amca kızını görür görmez "bu rabbimin bana gönderdiği melek" demiş ve kızının adını melek koymuş. melek annesi ile ve yılda bir iki ay gördüğü babası ile mutlu ve huzurlu bir hayat sürer. durumları her ne kadar orta halli olsa bile hikmet amcamız gördüğü yardıma muhtaç kim varsa yardım eder. hele bir öksüz yetim gördü mü cebindeki son kuruşu bile verir kızına alacağı doğum günü hediyesini bile 3 kuruş daha ucuz olsun kalan para ile bir hediye daha alırım komşumuzun oğlu samete veririm diye düşünür. hikmet amca yine bir sefere çıkmak üzere iken kızı melek henüz 7 yaşında iken, kızı ona "baba gitme bu sefer lütfen" der lakin hikmet amca kızını kırmak istemeye istemeye gider. eşi onu belki dudaklarından öpmez gitmeden önceki akşam belki tüm romantik filmlerdeki gibi koynuna almaz ama o ayıla bayıla izlediğimiz romantik filmlerde olmayan bir şey yapar ve elini öper, gözlerine bakar "bey, meleğin önce allaha sonra da bana emanet" der. eskiden eşler kocalarına ismiyle bile hitap edemez bey, ağa gibi şekilde hitap ederler. saygı öyle bir şey işte. yoksa kadın erkekten aşağı diye değil. evin reisi adamıdır diye.
    22 yıl önce 6 ocak tarihinde grönland açıklarında gecenin bir vakti elinde uzun marlboro'su ile güverte baş üstünde hırçın denizi seyreden hikmet amca birden içini bir ürperti alır ne olduğunu bile anlayamadan kendini hıçkıra hıçkıra ağlayarak bulur. nöbetçi zabit ağlama seslerine yanına gider ama hikmet amca konuşamaz bile, apar topar revize taşınır ama sakinleştiriciler bile etki göstermez hikmet amcaya. ertesi sabah bir telefon gelir gemi kaptanına. (telefon değil mf-hf telsizdir de neyse) hikmet amca fenalaştığı anda eşi ve kızı taksi ile evlerine dönerken bir trafik kazasında vefat ederler. haber budur. hikmet amca binlerce mil uzakta okyanusun ortasında kızının ölümünü saatler önce almıştır yüreğinde. haber hikmet amcaya kaptan tarafından verilir verilmesine ama hikmet amca ne ağlar ne de bedenen çöker. günler süren bir uçuş yolculuğunun ardından köyüne evine gelir. eşi ve kızı meleği çoktan gömülmüştür. tekrar hikmet amca ailesini kaybetmiş yine yalnız kalmış bir başınadır. uzun bir süre tekrar gemiye çıkamaz sonra akrabalar kolu komşu zorlar git kafan dağılır diye. hikmet amca yıllar önce bu hikayeyi anlattığı zaman gözleri dolar ama ağlamaz bittiğinde ise gözlerinde bir ışık bir rahatlama vardır. mrgeneral'a bir kez daha bakar ve ver bi marlboro der. kızı öldüğünden beri sigara içmeyen adam sigarayı eski bir dost gibi alır ilk dumanı çeker ve sağolasın diyip kalkar gider. hikmet amca bir daha hiç evlenmez, ama kendi meleği olmasa bile çevresinde kendisi gibi öksüz yetim ne kadar çocuk varsa bakar büyütür sever okutur. yıllar geçmesine rağmen bile benimle bağını koparmayan bu hikayeyi ilk kez yazdığımda okumuştur. hikmet amca hala gemilerde çalışmaya devam ediyor ama yıllar sonra bile grönland yakınlarından geçecek gemilerde çalışmaz. en son avustralya açıklarındaydı. yakında bir yerlerden çıkar. bu hikaye vesilesi ile hikmet amca allah selamet versin...
  • 9/10 yaşlarımdan beri rüyamda böcek görürsem, mutlaka ya benim ya ailemin başına bi husumet geliyor. rüya tabirlerine bakarsan böcek olumlu hep. ama herkesin rüyası kendinedir. benim böcekler bambaşka. artık öyle bi durumki; rüyamda böcek gördüğümde aileye bunu söylerim. ve hepimiz beklemeye başlarız. bazen unuturuz. bazen hiç aklımızdan çıkmaz. ama mutlaka bi götlük yaşarız. bazen moralleri bozulmasın diye aile bireylerine söylemem böcek gördüğümü. olay yaşandıktan sonra söylerim. ölüm, hastalık... bi sürü şey yaşadık bu böcek rüyalarından sonra. gördüğüm böceklerin yoğunluğuna, çokluğuna göre de doğru orantılı yaşıyoruz olayları.
    bi de şu var; fareden, yılandan tiksinmem. hatta severim. ama böcek hayatımdaki en büyük fobimdir. bulunduğum ortamda ufak bi kakalak böceği görmem panik atak geçirecek kadar fenalaşmama sebep olur.
    bi önceki hayatımın son nefesini böcekler yüzünden mi verdim, paralel evrenlerin birinde böcek istilasına mı uğruyorum bilmiyorum. ama paranormal bi durum olduğuna eminim.
  • bir sürü hadise var da simdi yazamam neyse kardeşimin dalış hocasi bir arkadaşı var ve sadece bir defa gördüm 3 sene önce zira adam puket tarzi bir yerde hocalık yapiyor.
    bundan bir ay once birden kardesime adını bilmediğim için tarifle resmen o çocuğu sordum. o da ha iyi falan dedi. 3 hafta önce birden ofiste denk geldik ve bir ev kazasında annesini kaybetmiş hem de bu karsilasmadan bir hafta önce yani benim alakasiz şekilde onu, kardeşime sorduğum ara.
    insanlar ne sekilde frekans olarak birbirine bağlı anlayamasam da bir şekilde birbirimize bağlıyız görünmez iplerle.
  • yaşıyoruz bir şekilde.
  • sanırım ilkokul 3 falandı. annem 2 ekmek 1 süt almam için beni bakkala göndermişti. elimdeki kağıt parayı baş parmağım ve işaret parmağımın arasına alarak sallıyordum, rüzgar o kadar tatlı titretiyordu ki parayı bunu yapmaktan kendimi alamıyordum. derken para rüzgarla birlikte uçtu, o kadar rüzgar vardı ki uçtuğu gibi nereye gittiğini görebilmek imkansızdı. içimdeki karamsarlıkla birlikte çömelip anneme nasıl hesap vereceğimi düşünmeye başlamıştım ve önüme bir yaprak düştü. yaprak sağ tarafı gösteriyordu ve ben de yaprağı alarak sağ tarafa doğru ilerledim bir sitenin dış kapısından içeri girdim. yol üçe ayrıldığında yaprağı yere attım. yaprak yine sağı gösteriyordu, ilerledim ve sitenin bahçesinde buldum kendimi tekrar attım yine sağı gösterdi. sağa yönelip biraz daha yürüdükten sonra para bahçe duvarının dibinde duruyordu.

    sanırım bende özel güçler vardı neden geliştirmedim ki sanki.
  • bu ülkede 3 ayda bir yenilenen ohal'lerle, birilerinin keyfine göre çıkan khk'larla, içinde ne olduğu belli olmayan geceyarısı geçen torba yasalarla, 3 günde bir gelen akaryakıt zamlarıyla, bilim adamlarının zihni sinir açıklmalarıyla (nuh-cell!), diyanetin 1400 yıllık arap geleneklerine göre verdiği fetvalarla ve bizatihi erdoğan'ın kendisiyle yaşamamız yeterince doğaüstü bir olay değil mi?
  • öteki tarafa geçmiş kişinin bir tanıdığın rüyasına girip bize haber yollaması.
  • yaklaşık 6 senedir devam etmekte olan bir olayı anlatacağım. dedem vefat ettikten sonra onun evinde ananem, dayılarım dahil kimse kalmıyor. arada ben anahtarı alıp kafa dinlemeye(çekmeye) giderim. dedemin yatağında uyuduğumda anlamlandıramadığım olaylar başıma geliyor. evin başka hiçbir yerinde uykumda böyle olaylar yaşamadım.

    uyku felcini o yatağa her yattığımda yaşıyorum. bazen uyanıyorum sol tarafımda devasa çöplük görüyorum. ağır çekimdeymişim gibi hareket ediyorum. hızlanamıyorum istesem de. kötü rüyalar aldı başını, gitti. sürekli depremler, akrabalarımın ölümlerini görüyorum rüyamda. durumdan habersiz iki arkadaşım da çeşitli aralıklarla uyudular o yatakta. bir tanesi gece biri ağzıma üflüyor demişti. diğeri de ne olduğunu anlatmadı ama gece beni uyandırıp evin tüm ışıklarını açtı ve ertesi gün bir daha gelmemek üzere gitti. dün yine geldim buraya. birkaç gün kafa dinleyeyim diye. yine kötü rüya gördüm, yine uyku felci oldum. 14 saat uyumusum, zor uyandım. ama korkmuyorum. inançlı olmadığımdan değil. dedemin bir zamanlar orda uyumuş olması bana hala cesaret veriyor. ruhlara falan inanmıyorum ama derler ya hani, "ruhu yeter" diye. ruhu yetiyor dedeciğimin, korkmuyorum. bu akşam yine orda yatacağım.

    edit: entry'i atar atmaz içerden horlamaya benzer hırıltılar duymaya başladım. hadi buyur burdan yak.
  • üniversiteyi elazığ'da okudum.ev arkadaşımla başımızdan 4 tane olay geçti.
    2+1 evde kalıyorduk büyük umutlarla tutmuştuk evi hem okula yakındı hem de komşularımızın hepsi kız öğrenciydi.cennet gibi başlayan taşınmadan sonra süreç evden kaçarak son buldu.ilk başlarda ev arkadaşım fark etti banyodaki eşyalar azar azar yer değiştiriyordu.öğrenci evi olduğu için gelenimiz gidenimiz çok oluyordu.onlardan şüphelendik.
    bir gün baaaaam diye bir ses geldi.oturma odasında oturuyorduk evin diğer odalarını gezerken banyoya girdik bütün her şey ortaya düşmüştü.deprem falandır kapı açık kalmıştır bir şey olmuştur diyip geçtik.çok inanan eden adamlar değiliz bu arada.
    bir kaç hafta sonra kapım tıklandı.gel dedim gelen giden yok.gel dedim gelen giden yok.çıktım baktım kimse yok arkadaşın odaya gittim küfürler falan .ben çalmadım abi dedi.neyse dedim döndüm odaya bu olayı bir kaç defa daha yaşadım.sonra duvarlar ince olduğu için yan daireden çalındığına karar verdik.daha doğrusu bilime yormak istediğimiz için her şeyi bir mantığa oturtmaya çalışıyoruz ve çoğu sorudan kaçıyoruz.
    kot farkından arkadaşın odası zeminde kalıyordu bu da mahallenin kedileri penceren önüne yemek su koyarak baya alıştırdı bizim oradan ayrılmazlardı.bir gün sabah uyandırdı beni koş olum koş korkuyorum vb. gittik odasına pencere açık 2 tane kedi odanın kapısının arkasına odaklanmış ciyak ciyak miyavlıyor.bu ne a..... k...... diyip kovaladık falan.oturma odasında beraber yattık bir kaç hafta sonra geri döndük tabi odalara.
    en son olay eve geldim bizim ki geldi yanıma olum dedi sen nerdeydin? söyledim ya dedim dışardaydık o aralar bir kızla takılıyordum.nasıl ya dedi? ne zamandır evde değilsin? dedim 7-8 saattir yokum .olum siktir olup gidiyoruz bu evde ben daha da kalamam dedi.baya beti benzi attı ama çocuğun . ben evde yokken uzanmış yatıyormuş bu gameboy'u vardı oyun falan oynuyormuş.birisi gelmiş oturmuş bunun yatak ucuna bu da ben zannetmiş konuşmuş falan cevap vermemiş sonra gitmiş.baya diyor soğukluğunu hissetdim.yer etti götü yatakta diyor bir yarım saat sonra kapı hiç açılmayıp ben eve girince bizimki bayaa kötü oldu.biz de aynı yolun üstünde başka bir daireye taşındık daha öyle olaylar yaşamadık.ama aynı apartmanda 2 üst katta oturan komşunun da bu tarz olaylar yaşamışlığı var.apartmanda artık yatır mı vardı? bir şey mi vardı bilmiyorum ama o tarz bir evin her sene kiracıyı değiştirmesinden anlamalıydık.
  • daha önce yalnızca ismen bildiğim, hiçbir kitabını okumadığım, yüzünü bilmediğim yazar jack london'ı, doğum günü olan 12 ocak'ta rüyamda görmem ve adam 40 yaşında ölmüş gitmiş olmasına rağmen onu 72 yaşındaki haliyle görüp, fotoğraflarına baktığımda gerçekten o olduğunu anlamamla hafiften ürktüğüm garip bir rüya. rüyamı 12 ocak'ta yazdığımı da 13 ocak'ta fark ettim.
hesabın var mı? giriş yap